11 Temmuz 2011 Pazartesi

OPERASYONUN HUKUKİ DEĞERLENDİRİLMESİ

03 Temmuz 2011 Pazar günü sabahı başlatılan operasyon ile birlikte Türkiye’nin gündemi değişti. Kimine göre devrim kimine göre deprem niteliğinde olan “ŞİKE” operasyonu ile yaşananları, operasyona izin veren mahkemece verilen “soruşturmanın gizliliği” kararına rağmen emniyet tarafından yazılı ve görsel medyaya(soruşturmanın gizliliği ilkesinin ihlal edilerek) servis edilen/sızdırılan bilgiler ışığında de-ğerlendirmek istedim.
Bu değerlendirmeye başlamadan önce İzmir’de yaşamasına rağmen kombine sahibi ve Fener-bahçe’nin hangi branşta maçı olursa olsun maç programına göre günlük planını yapan, Fenerbahçe’yi “haya-tının anlamı” olarak adlandıran, taraftar olan objektif olmaz/objektif olan taraftar olmaz anlayışındaki bir FENERBAHÇE’li olduğumu, kişisel gelişimim ve ilgi alanım olduğu içim Futbol Federasyonunun Kadir Has Üniversitesi ile birlikte düzenlediği ilk “Spor Hukuku Sertifika Programına” katılan ve halen aktif olarak avukatlık yaptığımı belirtmek istiyorum.
Değerlendirmelerin büyük çoğunluğu teknik konularla ilgili olsa da herkesin anlayabileceği bir biçimde yazmaya çalışacağım.
Her ne kadar yazılı ve görsel medya “ŞİKE OPERASYONU” olarak adlandırsa da bu operasyo-nunun başlangıç noktası ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ değildir. Zira medyadaki haberlere göre 7-8 ay öncesinden başlayan bir operasyon söz konusudur.
31.03.2011 tarihinde kabul edilen ve 14 Nisan 2011 tarihinde Resmi gazetede yayınlanarak yü-rürlüğe giren “Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine dair kanun” ile şike ve teşvik primi hakkında hapis cezası verilmesi mümkün hale gelmiştir. Dolayısıyla bu tarihten önce çıkmamış olan bu kanuna daya-nılarak operasyona başlanılamaz.
Bu operasyonun Türk Ceza Kanununun 220. Maddesinde düzenlenen “ Suç İşlemek amacıyla Örgüt Kurma” suçu baz alınarak başlatıldığını düşünmekteyim.
TCK 220. maddesi “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, ör-gütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak örgütün varlığı için üye sayısının en az 3 kişi olması gerekir” hükmünü taşımaktadır.
Ceza Muhakemeleri Kanununun 250. Maddesi ise “Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla ku-rulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlarda özel görevli ağır ceza mahkemesi görevlidir.” Hükmünü içermektedir.
Bu operasyonun özel yetkili savcılar tarafından yürütülmekte olduğu göz önüne alındığında şüphelilere isnat edilebilecek ilk suçun “ Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurma ve veya örgüt üyesi olma” olabileceğini düşünüyorum.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatları uyarınca Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurma suçundan söz edebilmek için gereken şartlar şunlardır;
a- Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir
b- Üyeler arasında gevşek de olsa “hiyerarşik” bir bağ olmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik yapı olmalıdır.
c- Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırıl-ması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir.
d- Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suç işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e- Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Bu operasyonda halk arasında “telefon dinleme” olarak bilinen Ceza Muhakemeleri Kanununun 135. Maddesinde” İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlığı altında düzenlenen ; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet Savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar ve hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet Savcısı tarafından derhal kaldırılır.”hükmü uyarınca şüphelilerin aralarındaki konuşmaların kaydının yapıldığını görmekteyiz.
CMK nın 135/6. Maddesi “ Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal belgelerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ANCAK aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” Demek suretiyle sadece sayılan suçlar bakımından yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda bu yola başvurulabile-ceğini düzenlemiştir.
14 Nisan 2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlen-mesi hakkındaki Kanunun Yargılama ve usul hükümlerini düzenleyen 23. Maddesi;
1-Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuru-lunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği asliye veya ağır ceza mahkemeleri yetkilidir.
2-Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede tanımlanan suç bakımın-dan da uygulanır.
3-Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına ve diğer idari yaptırımlara karar vermeye, Cumhuriyet savcısı yetkilidir.
Hükmünü taşımaktadır.
Burada tartışılması gereken teknik konu CMK 135/6 uyarınca “SINIRLANDIRILMIŞ” bir “İleti-şimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” yetkisinin özel kanunla getirilip getirilemeyeceğidir.
Özel kanun Genel Kanun hükümlerine aykırı olamaz. Bu açıdan bakıldığında özel kanun olan 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki Kanunun genel Kanun olan Ceza Muha-kemeleri Kanununa aykırı olmadığını söyleyebiliriz. Fakat CMK 135/6 da yer alan “ANCAK” ibaresiyle sı-nırlandırılmış bir “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” yetkisinin özel kanunun yargılama ve usul hükümleri başlığı altında verilmesinin HUKUKA AYKIRI olduğunu söyleyebiliriz. Burada kanun yapma tekniği gereğince yapılması gerekenin CMK 135/6 fıkrasına yeni bir bent ekleme olduğunu belirtebiliriz.
Bu kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılamayı asliye veya ağır ceza mahkemeleri yapmaya yetkili olduğu açıkça belirtildiğine göre bu suçlardan dolayı özel yetkili mahkemelerde yargılama yapılması ancak özel yetkili mahkemelerin bakabileceği suçlar da söz konusu olur ise mümkündür. Bu ne-denle bu operasyonun ŞİKE operasyonu olmadığı, haksız ekonomik çıkar elde etme amacı ile kurulan örgüte yönelik operasyonda ŞİKE ile ilgili bulguların ortaya çıkmış olduğu ve bu konuda da soruşturmanın yapıldığı söylenebilir.
Operasyonda 61 kişinin gözaltına alındığı açıklandı. Gözaltına alınan bu kişiler arasında kulüp başkanları, oyuncular, menajerler, avukatlar, taraftar gurubu temsilcilerinin bulunduğunu biliyoruz.
Futbol Federasyonu tarafından FİFA menajerliği için yapılan sınavda şüphe oluştuğu bu nedenle sınavın iptal edildiği daha önce basında yer almıştı. Bu operasyonda bu konu ile ilgili olarak da soruşturma yapıldığı net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Emniyet tarafından yapılan bu soruşturmada çok kuvvetli delillerin bulunduğu, olayın çok ciddi boyutta olduğu iddia edilmektedir. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ve yöneticileri soruşturmayı yürüten özel yetkili savcı ile görüştükten sonra medyaya verdikleri demeçte durumun vahim olduğunu ifade etmişlerdir.
Soruşturmayı yürüten savcı ve operasyonu yapan emniyet yetkilileri elbette ki iddialarının çok ciddi dayanakları olduklarını ifade edeceklerdir. Ama unutulmaması gereken savcılık ve emniyetin muha-keme yani yargılama yapamayacaklarıdır.
Yargının üç sacayağı vardır. Bir tarafta iddia (savcı) diğer tarafta savunma (avukat) vardır ama son sözü bu tarafların söyledikleri sonucunda karar veren hakim verir.
Eğer savunmayı yok sayarsanız bu yapılan yargılama değil yargısız infaz olacaktır. Bu yüzden savunma hakkı kutsaldır ve bu yüzden insanlar yargılama sonuna kadar masum sayılırlar.
Emniyetin basına sızdırdığı/sevk ettiği belgeler tek başına suçun işlendiğini ortaya koymaya ye-tecek kadar güçlü belgeler midir?
Medyada bilgi kirliliğine yol açan belgelerim ve haberlerin olumsuz sonuçlar doğuracağı herkes tarafından bilinmesine rağmen ne yazık ki bu konuda sorumlulukla hareket edilmemiştir.
Medyada bu operasyonda 1 numaralı şüpheli olarak göz altına alınan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanının Fenerbahçe- Beşiktaş maçının hakemini baskı ile değiştirdiği ve atanan FİFA kokartlı hakem Cüneyt Çakır ile maçtan önce görüştüğü, hakem Cüneyt çakır’ın ifadesine başvurulacağına dair haberler yayınlanmış ise de önce hakem Cüneyt ÇAKIR böyle bir görüşmenin söz konusu olmadığını açıklamış daha sonra da emniyet yetkilileri Cüneyt Çakır’ın ifadesine başvurmamışlardır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Futbolcusu İbrahim AKIN’ın kendisine gol atma diye Fenerbahçe kulübü tarafından para teklif edildiğinde bu paranın alınmasının caiz olup olmadığı için din hocasına sorduğuna dair haberler yer aldı ama ne gariptir ki İbrahim Akın’ın ifadesine bile başvurulmadı. Şike kadar şikeye teşebbüs etmekte suç olarak düzenlenmiştir. Eğer iddia edildiği gibi para karşılığı gol atma diye bir şey söylenmişse bu da şikeye teşebbüs olarak değerlendirilir.
Karabükspor oyuncusu iken ligin bitiminden sonra Fenerbahçe’ye transfer olan Nijeryalı oyuncu Emenike’nin Fenerbahçe maçında oynamamak için transfer edildiği para verildiği ve bunun görüntüleri olduğu ileri sürüldü. Emenike’nin Fenerbahçe maçından önceki hafta takımın maçında sakatlığı nedeniyle oynamadığı, raporu bulunduğu, o hafta antreman yapmadığı futbolu takip eden her kişi tarafından çok iyi bilinmesine rağmen Fenerbahçe maçında oynamamak için para alması ne kadar inandırıcı olabilir ki… Aynı haberlerde Emenike’nin Karabükspor ile olan sözleşmesinde 5 milyon Euro bedelle serbest kalabilecekken 7 milyon Euro bedelle transfer edildiği aylık senetler düzenlenerek verildiği iddialarına Karabükspor yöneticisi Emenike’nin sözleşmesinde serbest kalması için belirlenmiş bir bedel olmadığını açıklamasına rağmen bu iddialara ciddi demek mümkün müdür? Kaldı ki adı geçen oyuncu gözaltına alındıktan sonra savcılık aşa-masında serbest bırakılmışsa bu iddiaları savcılık bile yeterli görmemiş demek değil midir?
Emniyet Müdürlüğü soruşturma sonunda Süperli ve Bank Asya 1. Ligde oynanan toplam 19 maçta şike teşvik primi olduğunun delilleri tespit edilmiştir demektedir. Şike ve teşvik priminin taraflarından birinin de futbolun asli unsuru olan oyunculardır. Ama bu operasyonda gözaltına alınan futbolcu sayısı 5-6 dan fazla olmadığı gibi sadece 1 oyuncu (Sivasspor kalecisi Korcan) tutuklandı. Eğer iddia edildiği gibi 19 maçta şike teşvik primi oldu ise bu işi sahada yapacak olan futbolcular olduğuna göre futbolcu sayısının daha fazla olması gerekmez miydi?
İleri sürüldüğü gibi Buca Fenerbahçe maçında şike teşvik primi söz konusu olmuş ise nasıl olur da Bucaspor yöneticisi, futbolcusu, teknik direktörünün bırakın şüpheli olarak ifadesini tanık olarak biler ifadesi alınmadan dosya hazırlanıyor.
Soruşturmayı yöneten savcı Fenerbahçe’nin son 5 lig maçının sonucunu önceden bildiklerini söylemiş. Fenerbahçe’nin lig son 5 haftasındaki maçlarına yakından bakacak olursak;
22 Nisan da 30. Haftada Bucaspor:3 Fenerbahçe :5
01.Mayıs da 31. Haftada Fenerbahçe :2 İstanbul B.Şehir :0
08 ayıs da 32. Haftada Karabükspor :0 Fenerbahçe :1
15 Mayıs da 33. Haftada Fenerbahçe :6 Ankaragücü: 0
22 Mayıs da 34. Haftada Sivasspor : 3 Fenerbahçe : 4
Olarak sonuçlandığını görürüz.
Bucaspor maçında Fenerbahçe’nin 3 gol yiyeceğini maçı 3-1 yenik iken kimine göre haksız veri-len penaltı ile durumu 3-2 yapacağını ve oynadığı 2 sezonda kaçırdığı gollerle taraftarları bunalıma sokan Guiza’nın oyuna girdikten 40 saniye sonra gol atarak takımını 4-3 öne geçireceğini kim nasıl kurgulayabilir, nasıl ayarlayabilir.
İstanbul Büyükşehir maçında Fenerbahçe’nin maçın hemen başında daha 2. Dakikada Stoch’un golü ile öne geçtikten sonra çok elverişli pozisyonlar Semih’le gole çeviremediğini ilk yarının bitimine sayılı saniyeler kala Alex’in çok zor bir pozisyonda gol atarak durumu 2-0 yaptığı ve maçın sonucunun böyle bittiği dikkate alınırsa nasıl sonuç ayarlanmıştı denir.
Karabük maçında Fenerbahçe’nin o dakikaya kadar neredeyse sahanın en iyi oyuncusu olan Karabüklü defans oyuncusunun ıskalaması ile Lugano’nun attığı gol önceden nasıl tahmin edilebilir.
Ankaragücü maçında Alex’in attığı 6. Golü atabilecek kaç oyuncu var.
Sivasspor maçında Fenerbahçe 1-0 önde iken kaleci Korhan’ın yaptığı kurtarışlar ve/veya Fe-nerbahçe’nin atamadığı gollük pozisyonları, Volkan’ın Sivas kalecisinin olduğu kadar olmasa da yediği ha-talı golü, maçın biraz daha uzaması halinde Fenerbahçe’li oyuncuların yaşadığı paniğin belki de takımı şampiyonluktan edeceğini kim görmemezlikten gelebilir.
Bu maçla ilgili olarak Sivasspor teknik direktörünün ifadesine bile başvurulmadığını, oynayan oyunculardan sadece 2 kişi kaleci Korhan ile Mehmet Yıldız’ın gözaltına alındığını, Mehmet Yıldız’ın basına yansıyan bilgilerde” Ben oraya gol atmak için gitmemiştim ki” ifadesinin teknik takibe yakalandığı haberle-rine rağmen savcılığın Mehmet Yıldız’ı sorgusundan sonra nöbetçi mahkemeye bile sevk etmeden serbest bıraktığını biliyoruz.
Yine basında yazılanlara göre şike ve teşvik primi tespit edilen maçlardan biri de Kayseri Manisaspor maçı imiş. Peki bu operasyonda Kayseri ve Manisaspor ile ilgili olarak gözaltına alınan herhangi bir kişi var mı? Neden yok ?
Trabzonsporun maçları için de şike ve teşvik priminden bahsediliyor ama Trabzonspordan da hiç kimse yok. O zaman bu operasyon sadece Fenerbahçe üzerine yapılıyor diyenler haksız mı?
Sivasspor başkanı Mecnun Odyakmaz şike teşvik primi yüzünden mi yoksa Sedat Peker’e ya-kınlığı dolayısıyla organize suç örgütü yöneticiliğinden mi tutuklandı?
Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun Eskişehir Fenerbahçe maçında şike yaptığı için mi yoksa Eskişehirspor Trabzonspor maçında teşvik primi almaktan mı suçlanıyor? Eskişehir Fenerbahçe maçı 09 Nisan 2011 tarihinde oynanmıştı. 6222 sayılı Sporda şiddet ve Düzensizliğin önlenmesi hakkındaki kanun 14 Nisanda yürürlüğe girdiği için bu maçtaki şike iddiaları adli soruşturmanın konusu olamaz.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. Maddesi “ Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” Hükmünü taşımaktadır. Kaldı ki Ceza hukukunun temel ilkelerine göre de suçun işlendiği tarihte ceza olarak öngörülmeyen fiilerden ötürü ceza verilemez. Şikenin varlığı tespit edilirse Türkiye Futbol Federasyonu idari soruşturma yaparak disiplin kararı verebilir.
Futbol Federasyonunun şikenin varlığı ispatlanırsa veya şike yapıldığına vicdanen kanaat geti-rirse ne yapacağını Futbol Federasyonunun Disiplin talimatında düzenlenmiş. Buna göre;
MADDE 55 – MÜSABAKA SONUCUNU ETKİLEME
(1) Müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna te-şebbüs etmek yasaktır. Bir futbolcuya veya kulübe teşvik pirimi verilmesi de bu kapsamdadır.
(2) Bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mah-rumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. İhlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.
(3) İhlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.
Hükmü yer almaktadır.
Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki Futbol Federasyonu 6222 sayılı kanun çıkmadan önce de “şike” nedeniyle bu hüküm uyarınca kulüpler hakkında idari yaptırım uygulama hakkına sahip bulunmak-taydı. Ancak şike ve teşvik primi dolayısıyla maç sonuçlarını etkileyebilecek eylemlerde bulunan kişiler hakkında hapis cezası verilme imkanı bulunmamaktaydı. Ama 6222 sayılı kanun ile şike ve teşvik primi ile maç sonuçlarını etkileyen kişilere hapis cezası verilmesi düzenlemesi yapıldığı için artık hapis cezası verile-bilecektir.
Fenerbahçe Sopr Kulübü başkanı Aziz YILDIRIM, gözaltına alındıktan sonra 4 güne kadar uza-tılabilen gözaltı süresi içinde rahatsızlığı nedeniyle hastaneye sevk edilmiş ve bir kez anjiyo olmuştur. Gözaltı süresi yasal olarak dolduğu için hakkındaki gözaltı kararı kaldırılmış ancak yakalama kararı çıkarılmıştı. Yakalama kararı nedeniyle hastaneden taburcu edildiğinde hakkındaki yakalama kararı uyarınca savcılığa sevk edilmişti. Savcılığın tutuklama talebi ile nöbetçi mahkemeye sevk ettiği Aziz Yıldırım rahatsızlandığı için tekrar hastaneye götürülmüştü. Sağlık durumunun iyileşmesi üzerine tekrar mahkemede sorgulanmaya başlanan Aziz Yıldırım hakkında nöbetçi mahkeme tutuklama kararı vermesi nedeniyle Aziz Yıldırım Metris Cezaevine götürüldü.
CMK da” tutuklama nedenleri” başlığı altında
CMK 100/1 de “ Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilemez.” Denmiştir.
CMK 100/2 de “ Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir.
a- Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somu olgular varsa
b- Şüpheli veya sanığın davranışları;
1- Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme
2- Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa” şeklindedir.
CMK 100/3 de ise “Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir” diyerek hangi suçlarda tutuklama yapılabileceğini belirtmiştir. Bu fıkrada sayılan suçlardan biri de “TCK 220. Md. Sinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma” su-çudur.
Tutuklama şartları gerçekleşmiş olsa bile başvurulması zorunlu olmayan bir korunma tedbiridir. Bu konuda takdir yetkisi hakimindir.
Tutuklama kararına karşı kararın öğrenildiği tarihten itibaren 7 gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe ile itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen hakim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararını düzeltir. İtirazı yerinde görmez ise en çok 3 gün içinde itirazı incelemeye yetki,li olan mercie(bir üst mahkemeye) gönderir. İtirazı inceleyecek merci yazı ile cevap verebilmesi için itirazı Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. İtiraz hakkında duruşma yapmaksızın karar verir. Ancak gerekli görüldüğünde Cumhuriyet Savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir. İtiraz üzerine yapılan hukuki ve maddi inceleme sonucunda ya itirazın reddine ya da itirazın kabulü ile hukuka aykırı karar kaldırılır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Ancak itiraz Cumhuriyet savcısı tarafından tutuklanması talebi ile yapılmışsa bu tutukla-maya karşı karara itiraz yoluna gidilebilir.
Hakkında tutuklama kararı verilen şüpheli veya sanık hakkında savcılık tarafından “iddiana-me” hazırlanarak cezalandırılması için görevli ve yetkili mahkemede dava açılır.
Eğer Aziz Yıldırım hakkında verilen tutuklama kararına karşı yapılan itiraz reddedilir ise Azizi Yıldırım hakkında iddianame hazırlanacak ve yargılamasının başlayacağı güne kadar tutuklu olarak cezae-vinde kalacaktır.
CMK 170. Maddesi uyarınca” Kamu davası açma görevi Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe uyandırıyorsa Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler”
İddianamenin düzenlenme süresi CMK da net bir şekilde düzenlenmemiştir. Uygulamada özel-likle özel yetkili savcıların İddianameyi hazırlanmasının uzun bir süre aldığı bilinmektedir. Bu süre içinde tutukluluk halinin nasıl değerlendirileceği CMK 108 de düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca “Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibariyle tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda Cumhuriyet Savcısının veya şüphelinin istemi üzerine sulh ceza mahkemesi hakimi tarafından CMK 100. Madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.”
İddianame hazırlandıktan ve yargılamayı yapacak mahkemeye gönderildikten sonra görevli ve yetkili mahkeme iddianameyi inceleyecek ve CMK 175 “İddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar” hükmü uyarınca duruşma gününü belirleyerek yargılamaya başlar.
CMK 190. Maddesi “ Duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak zorunlu hal-lerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanak kılacak surette duruşmalara ara verilebilir.” Hükmünü taşı-maktadır. Ancak uygulamada duruşmalar (Ergenekon ve Balyoz vb davalar haricinde) ara verilerek yapıl-maktadır. Bu nedenle de yargılama safhaları uzun sürmektedir. Hele bir de mahkemece verilen kararlara karşı kanun yollarına başvurulması (Temyiz vb.) düşünüldüğünde yargılamalar 3-5 yıl bile sürebilmektedir.
Bir sanık veya şüpheli hakkında kesin hüküm ancak o kişi hakkında mahkemece verilen kararın kanun yolları ile incelenmesi sonucunda onanması ile mümkündür. Hakkında verilen karar temyiz incele-mesi ile onanmadığı sürece KESİN HÜKÜMDEN bahsedilemez.
Bu yazdıklarım işin ADLİ BOYUTUNU oluşturmaktadır. Ve bu sürecin bugün yarın sonuçlan-masını kimse beklememelidir.
Peki Adli süreç sonuçlanıncaya kadar neler olacaktır?
1993 yılında özerk bir yapıya kavuşan Türk Futbol Federasyonu çok kısa bir süre önce 2010-2011 Spor Toto Süper Liginde Fenerbahçe’nin ikili averajla şampiyon olduğunu tescil etmişti. Ancak özel yetkili savcılık tarafından yapılan bu soruşturmada Fenerbahçe’nin ligde oynadığı maçlarda “şike” yaptığının tespit edildiğinin ileri sürülmesi nedeniyle 2011-12 Şampiyonlar Liginde Türkiye’yi kimin temsil edeceği konuşulmaya başlandı.
TFF en geç 15 Temmuz’da UEFA ya bu sene hangi takımların hangi kupalarda Türkiye’yi temsil edeceğini bildirmesi gerekmektedir. UEFA bildirilen bu takımları baz alarak eşleşmeleri belirleyecek. Peki TFF ne yapacak ?
“Vicdani kanaatim oluşmuştur Fenerbahçe’nin maçlarda şike ve teşvik primi söz konusudur. “ Bu nedenle her ne kadar Lig şampiyonluğunu tescil etmiş isem de sonradan ortaya çıkan deliller ve vicdani kanaatim uyarınca Fenerbahçe hakkında disiplin cezası uygularım. Fenerbahçe’yi bir alt lige düşürdüm, şampi-yonluğunu geri aldım diyebilir.
Bu durumda Fenerbahçe öncelikle bu disiplin cezasına karşı Türk Futbol Federasyonunun Tah-kim kuruluna itiraz edebilir. Tahkim kurulunu Fenerbahçe’nin itirazını kabul etmezse ne olur?
17.03.2011 tarihinde TBMM nce 6214 sayılı 2 maddelik kanun çıkarılmıştır. Bu kanun;
MADDE 1- 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu madde-sinin kenar başlığı “B. Sporun geliştirilmesi ve tahkim” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Spor federasyonlarının spor faaliyetlerinin yönetimine ve disiplinine ilişkin kararlarına karşı ancak zorunlu tahkim yoluna başvurulabilir. Tahkim kurulu kararları kesin olup bu kararlara karşı hiçbir yargı merciine başvurulamaz.”
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde oylanır.
Anayasamızın 175/5 maddesi “Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine, Meclis üye tamsa-yısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri Cum-hurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Halkoylamasına sunulmayan Anayasa değişikliğine ilişkin Kanun veya ilgili maddeler Resmî Gazetede yayımlanır.” Hükmünü taşımaktadır. Kanun 373 milletvekili tarafından TBMM nde kabul edildiği için Cumhurbaşkanı halkoyuna sunmasına gerek duymamış ve yürürlüğe girmiştir.
Yani Fenerbahçe kulübüne Futbol Federasyonu tarafından verilecek idari cezaya Tahkimde ya-pılacak itiraz Tahkim Kurulu tarafından reddedilirse hiçbir yargı merciine başvuramaz. Ve karar kesinleşir. Burada Ankaraspor A.Ş. nin yapılan son Futbol Federasyonu Genel Kurulunda üyeliğinin silinmesi için genel kurul kararı alınacakken adli mahkemelerde açtığı tazminat davaları nedeniyle adeta baskı yaparak tazminat davalarından vazgeçerek BankAsya 1. Ligde oynama hakkı aldığını anımsatalım. Ama ne yazık ki Anayasa değişikliği 17.03.2011 tarihinde yapıldığı için Fenerbahçe’nin adli mercilerde dava açması düşünülemez.
Fenerbahçe CAS’ a başvurabilir mi?
Ben Fenerbahçe’nin CAS’a başvuru yapamayacağını düşünüyorum. Bunun nedenini açıklama-dan önce CAS hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse ;
Merkezi İsviçre’nin Lozan kentinde olan Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi spor dünyasının özgün gereksinimlerine uygun usullerle tahkim veya arabuluculuk yöntemleriyle sporda meydana gelen uyuşmazlıkların çö-zümünü kolaylaştırmaya yönelik hizmet sunan ve bütün spor kuruluşlarından bağımsız bir kuruluştur. Tarafların kabul etmiş olmaları kaydıyla, arabuluculuk yoluyla da tarafların uzlaşarak uyuşmazlıklarını çözmelerine yardımcı olabilir. Spor ile doğrudan veya dolaylı ilintisi bulunan her türlü uyuşmazlık için CAS’a başvurulabilir. Bir uyuşmazlıktan ötürü CAS’a başvurulabilmesi için tarafların bu yönde yazılı anlaşmaları gerekir. Bu anlaşma bir spor kuruluşunun tüzük ve talimatlarındaki bir hükümden doğabileceği gibi, bir sözleşmenin hükümleri arasında yer alabilir veya özel bir sözleşmeye de dayandırılabilir. Uyuşmazlık doğduktan sonra da CAS’a başvurmayı kararlaştırabilirler. CAS’a başvurabilmek için ilgili spor federasyonunun iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir.(Kısmet ERKİNER Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi C.A.S. isimli kitabından alınmıştır.)
Yukarıda basit bir şekilde ifade etmeye çalıştığım Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesinin hangi uyuşmazlıklara nasıl bakacağına dair hükümler esas alındığında Fenerbahçe’nin C.A.S ‘a başvurama-yacağını düşünmekteyim. Ancak başka hukukçular bu maddeleri farklı yorumlayabilir ve Fenerbahçe’nin C.A.S ‘a başvurabileceğini düşünebilirler. Benim bilebildiğim kadarıyla Ankaraspor A.Ş. nin TFF tarafından alt lige düşürülmesine karşı C.A.S. ‘a yaptığı başvuruda YETKİSİZLİK gerekçesi ile reddedilmişti.
Her ne kadar Futbol Federasyonu vicdani kanaatle Fenerbahçe’nin bir alt lige düşürülmesine karar bilecekse de böyle hassas bir konuda sadece vicdani kanaatle karar vermesi telafisi imkansız zararların doğmasına da neden olabilir.
Yargılamanın uzun sürecek olması nedeniyle Federasyonun KESİN HÜKMÜ beklemesi halinde ise kamuoyunda “şike” olayının üzerinin örtüleceği veya Fenerbahçe söz konusu olduğu için “dokunulama-dığı” algısı oluşacaktır.
Federasyon tam olarak bir “açmaz” ile karşı karşıya kalacaktır. Vereceği karar ne olursa olsun kimseye yaranamayacağı ve kararın tartışılacağı çok açıktır.
Ligin marka değerinin düşmesi, Fenerbahçe’nin olmadığı bir ligin izlenme oranlarının düşeceği ve LigTv aboneliklerinin iptalleri dolayısıyla LigTv nin ödemesi gereken yayın hakkı bedelini ödeyemeyeceği için sözleşmenin uyarlanmasını bile isteyebileceği düşünüldüğünde ortaya çıkan bu kaosu çözmenin hiç de kolay olmayacağı açık ve nettir.
Özellikle gelecek sezon 6222 sayılı Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi kanununun uygu-lanması bakımından çok daha önem taşımaktadır. Fenerbahçe’nin tüm rakiplerinin ve medyadaki Fenerbah-çe’li olmayan kişilerin bu operasyona atıfta bulunmaları bile şiddete yol açabilecektir.
Sonuç olarak;
Çok net olarak Spor Toto Süper Ligde sıkıntılı bir süreç yaşayacağız. Ve belki de bu sene fut-boldan pek çok kimse eskisi kadar zevk almayacak.
Aziz Yıldırım’ın artık Fenerbahçe Kulübü Başkanı olarak kalamayacağını ve çok da olmayan itibarının bu operasyon ile tamamen yok olduğunu görmekteyiz.( Özellikle de Habertürk gazetesinin Aziz Yıldırım’ın gözaltı fotoğraflarını habercilik anlayışıyla hem ana gazetede hem de adeta afiş gibi spor gazete-sinde tam sayfa yayınlaması vicdani olarak etik değildir. Bu resmin sızdırılması/servis edilmesi nedeniyle İstanbul emniyet Müdürlüğünün ve İÇİŞLERİ Bakanlığının idari anlamda “hizmet kusuru” nedeniyle taz-minata mahkum olabileceğini düşünmekteyim.)
Ve bir soru; Fenerbahçe Spor Kulübünün Futbol Federasyonuna başvurarak hakkımızdaki şike ve teşvik iddialarının mahkemece hükme bağlanmasına kadar üyeliğimizin ASKIYA alınması TALEBİNDE bulunması halinde Federasyon ne yapabilir?