7 Şubat 2012 Salı

Ne olacak şimdi...

Mehmet Ali AYDINLAR, 29 Haziran 2011 tarihinde yapılan Türkiye Futbol Federasyonu Genel Kurulunda Federasyon Başkanlığına tek aday olarak girip seçildiğinde herkes mutlu idi.Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor onun ismi üzerinde uzlaşmışlardı. Trabzonspor- seçimden önce tam destek verdiği halde- kurullarda yeterli sayıda isme yer verilmediği için desteğini en aza indirmiş olsa da karşı çıkmıyordu.
3 Temmuzda ise Türk Futbolunu derinden sarsan bir operasyon için düğmeye basıldı. Yapılan ilk açıklamalardan durumun çok vahim olduğu ve artık Türk Futbolunda bir çok şeyin değişeceği söylenmeye başlandı.
Şike ve teşvik pirimi iddiaları neredeyse Futbol federasyonu tarihimiz kadar eski. "Şerefli ikincilik" kavramı yerleşmiş bir ülkeyiz. Şampiyonluk=Başarı formülü geçerli olduğundan amaca ulaşmak için her şeyi mübah gören Makyevelist anlayışın futbolda egemen olması da doğaldır.
Her ne kadar Futbolun içinde yer alan kişiler "Söylediklerimden ötürü tazminat davalarına konu olmayacak olsam bildiklerimi anlatırım ama ispat etmemi beklemesin, biz neler gördük, neler duyduk, neler biliyoruz" diyerek her zaman şike ve teşvik piriminin inkar edilmeyecek bir olgu olarak var olduğunu söyleseler de hemen arkasından "şikenin adilik olduğunu, ahlaksızlık olduğunu söylerler".Ama Adilik yapanı, ahlaksızlık yapanı emek hırsızlığı yapanı ortaya çıkarmak için bildiklerini açıklamazlar.
Futbol Federasyonunun talimatlarla yönetildiğini esas alacak olursak talimatlar bakımından şike ve teşvik piriminin hatta bunlara teşebbüs etmenin bile cezaya bağlandığını bu bakımdan bir eksiklik olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ancak biraz daha yakından incelediğimizde talimatlar arasında "çelişkiler" olduğunu ve uygulama açısından sorun çıkaracak eksiklikler olduğunu da rahatlıkla ifade edebiliriz.
Etik Kurulu Talimatında şike ve teşvik pirimi iddiaları üzerine etik kurulunun rapor hazırlayacağı ve hazırladığı mütala niteliğindeki rapor üzerine Futbol Federasyonu Yönetim Kurulunca nihai karar verileceği yazılı iken Profesyonel Futbol Disiplin Talimatının ilgili maddesinde müsabaka sonuçlarını etkileme suçu dolayısıyla ilgili yargılamayı PFDK nın yapacağı yazılıdır. En sonunda Futbol Federasyonu bir yerde bu çelişkiyi ortadan kaldırarak Futbol Federasyonunun PFDK ya sevk edeceğine ve kararı PFDK nın vereceğini öngören bir düzenleme yaptı.
Ama asıl sorun bu güne kadar hiç uygulama şansı olmayan yeni bir yasal düzenlemenin ne ölçüde uygulanabileceğinden kaynaklanmaktadır.
6222 sayılı Sporda şiddet ve Düzensizliğin önlenmesi hakkındaki kanun ile 14.04.2011 tarihinden itibaren şike ve teşvik pirimi konusunda iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması yasal olarak mümkün hale gelmiştir.
14.04.2011 tarihinden önce bir maçla ilgili olarak ileri sürülen iddialar incelenirken hakemin, temsilcinin ve gözlemcinin raporları inceleniyor ve gerektiğinde tarafların ifadelerine başvuruluyor ve görüntler izlenerek "vicdanen" karar verilebiliyordu.
Şimdi ise tüm bu hakem temsilci ve gözlemci raporlarının, maç görüntülerinin ve tarafların ifadelerinin dışında "telefon dinlemeleri" de dikkate alınacak. Peki ceza hukukumuza göre maddi delillerle desteklenmeyen telefon dinlemelerinin tek başına hükme esas teşkil edilemeyeceğine dair Yargıtay içtihatları burada nasıl uygulanacak.
Her zaman sadece iddia olarak kalan şike ve teşvik pirimi söylentileri ilk defa bir soruşturmaya konu olunca bu konuya hazır olduğunu sanan Türk Futbolunun tüm aktörlerinin hiç de hazırlıklı olmadığını hatta bu konularda yeterince bilgi sahibi bile olmadığını ortaya çıkardı.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bu kesin ama şimdi ne olacağını bilen biri var mı acaba...