25 Ekim 2010 Pazartesi

NE DİYEBİLİRİM Kİ...

Baro seçimleri olduğu için Pazar günü oyumu kullandıktan sonra uçakla İstanbula gittiğimde saat 15 ti. Burhan Felek saonuna ulaştığımda ise ilk set başlamış ve 18-13 önde idik. Seti aldık. Aklım akşam oynanacak Fenerbahçe-GSaray maçında idi. Salon dolu sayılabilirdi ama taraftarımız yoktu. Sadece izleyicilerimiz vardı. İkinci setten itibaren maçı izlemeye bizim teknik adamlar ve oyuncular da dahil oldu. Takımda sadece Libero Serkan ve biraz da Ersin gayretli idi. Marshall tek kelime ile hayalkırıklığı idi. Servis karşılamadaki hatalarını sayamadım bile. Milkoviç Düntya Kupasında oynayan Milkoviçin dublörü gibiydi.Dünya Kupasının yorguluğuna bağlayabiliriz. Ama Arslan Ekşi, Emre ve hatta Coskoviç'in bizim bildiğimiz oyuncularla benzerlikleri olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. İBB her zamanki gibi oynadı. Orta oyuncu olarak Erhan Dülge'yi beğendim. Özkan'ı elimizde tutamadığımız gibi Erhan'ı da elimizde tutamayışımıza hayıflanmadım desem yalan olur.
Şükrü Saraçoğluna ise maça yarım saat kala ulaşabildim. Maçtan önce herkesin Fenerbahçe'yi açık ara önde, favori göstermesine, iddianın mantıkla açıklanmayacak oranlar açıklamasına karşı çıkıyordum. 6Sarayın motive olacağını düşünüyordum. Dün maçta Yobo ve Volkan'dan başka iyi oyuncumuz olmadığını düşünüyorum. Takım olarak oynamada eksikliklerimiz çok fazla. Stoch benim için hala bal yapmayan arı. Dia ise pişmesi gereken bir oyuncu. Niangın forvette yalnız kalmaması gerek. Adam tek başına mücadele etmekten çok yoruluyor. Onun boşalttığı alanları kullanacak ikinci bir forvet gerek. Dia da Stoch da kanat oyuncusu olarak Niang'ın boşalttırdığı alanlara kaçan oyuncular değil.
Mehmet Topuz. Ne yapar ne oynar anlamakta zorlanıyorum. Başkanın 8eşiktaşa kaptırmamak için gereksiz yaptığı bir transfer olarak kalacak bana göre.
Hakem Bülent Yıldırım maçı "İDARE" etti. Hakem maçın skoruna, oyuncuların sarı kartı olup olmadığına bakmaksızın kararını verir. Maçı yönetir. Ama siz maçın skoruna oyuncuların sarı kartı var mı yok mu ona göre hareket ederseniz maçı yönetmez İDARE edersiniz. Pozisyonun sarı kartlık olup olmadığına göre karar verirsiniz yoksa maçın ilk dakikası mı, oyuncunun sarı kartı var mı gibi düşüncelerle hareket ederseniz maçı istediğiniz kıvama getirmek için hareket edersiniz.
Dün beni en çok şok eden ise Bayan Basket takımımızın Kayseri Panküp'e yenildiğini öğrenmek oldu. Hele de gazetelerde Diane Taurasi'nin 15 şut kullandığı maçta hiç sayı atamadığını öğrendiğimde "Bize gelen oyunculara ne oluyor" diye düşünmeden edemedim.
Haftanın tek iyi sonucu Erkek Basketboldan gelmiş. Ne diyebilirim ki. Bir daha böyle kabus gibi hafta sonu yaşamayı dilememekten başka.

15 Ekim 2010 Cuma

KAYBETMEYE ALIŞMAK

İlk önce usul bakımından olan itirazımı dile getireyim. Ben adı Süper Kupa olan maçların sezon başında oynanmasını doğru bulmuyorum. O sezon Süper Kupa oynamayı hak eden oyuncuların sezona veda maçı olarak oynanması gerektiğini düşünüyorum. Bir önceki sezon, sezon boyu gösterdiği penformans ile o maçı oynamış oyuncular yerine, yaptığı transfer ile o formayı giyme hakkı kazanmış oyuncuların o maçta yer almalarını ve kariyerlerinde o başarıya sahip olmalarını etik açıdan doğru bulmuyorum.

Usul bakımından yaptığım bu itiraz sonrası iki günde kaybedilen iki kupaya gelince...

Sevgili Gürol'un dediği gibi "Final maçlarını kaybetme psikolojisi " oluştu klüpte. Final maçları sendromu iyice yerleşti. Alışkanlık olacak bu gidişle...

Basketbol maçına gelirsek... İlk yarısını naklen izleyemedim. İzlemeye başladığımda ikinci yarı oynanıyordu. 11 sayılık fark olduğunu gördüğümde rahat bir maç izleyeceğimi düşündüm ama ne yazık ki oyunu gördüğümde bu maçı zor alacağımızı düşünmeye başladım. Nitekim 39 dakika önde götürdüğümüz maçta rakip son dakika da öne geçerek maçı kazandı. Ama biz maçı son dakikada kaybetmedik. İkinci yarının neredeyse tamamında oyunda hakim olan rakibimizdi. Kurulan hücum setleri de yapılan savunma da yanlışlarla dolu idi. Bu seviyedeki bir takım oyunun kontrolünü elinde tutmayı başarabilmeli. Oyunun kontrolünü kaybederseniz maçı da kaybedersiniz. Nitekim biz de maçı kaybettik. Sezon başı daha takımlar hazır değil bahanesine sığınmak da anlamsız. Hazırlık maçı değil ki bu maç. Oyun anlayışını hazırlık maçlarında takıma yerleştirirsin bu tür final maçlarında değil.

Dün akşam oynadığımız voleybol maçına gelince...

Maça çok iyi başladık. Servisler etkili, bloklar çok iyi idi. Ama bir süre sonra gördük ki yalancı bahar gibi imiş bu izlediklerimiz. Nitekim ilk setten sonra neredeyse doğru dürüst hiç bir şey yapmadı takım.

Tek bir oyuncuya fatura kesilmesini hiç bir zaman doğru bulmam hele de takım oyunlarında. Ama bu maçta Cem Kurtar bırak takımı kurtamayı takımı yatırdı. Dünya kupasından henüz dönen tek antremanla maça çıkan Milkoviç yorgun olduğu için Arslan onu çok kullanmak istemeyebilir ama Cem Kurtarın gününde olmadığını anladığı andan itibaren zorunda kalmadıkça onunla oynanaması gerekirdi.

Emre taktığı maske yüzünden rahat değildi. Maskesini bir takıyor bir çıkarıyordu. Oyuna kendini veremediği her halinden belliydi. Buna rağmen oynatılması doğru değildi.

Takımın kötü oynadığı zamanlarda Demeter'in oyuna müdahale etmemesine ise artık alıştım.