25 Kasım 2010 Perşembe

BURHAN FELEK,SÜPER KUPA VE 6SARAY MAÇLARI

Bayram tatili için çok önceden plan yapılmıştı. İstanbul da olacaktık. Benim de işime geliyordu. Fenerbahçe Erkek takımının Sisley Treviso, Fenerbahçe Acıbadem'in ise VGSTT ile Süper Kupa ve 6Saray MP ile lig maçını salonda izlemeyi düşünüyordum.
Bayramın 2. günü Şile Ağva'ya gidelim dendiğinde ben de dönüşte maça giderim diye düşündüm ama sis ve trafik beni yanılttı. Erkek takımının maçına gidemedim ve tv den de izleyemedim. Zaten Fenerbahçe erkek voleybol takımını izlemek bana haram nerdeyse. Şansıma Arkas maçı da ben İzmir!den İstanbula geldiğim hafta oynanıyor her sene...
(Gürol hocam ayrıcalık yapıyorsun deme sakın valla geçen ay FBahçe 6Saray maçı için günü birlik İstanbul'a gittiğimde uçaktan inip Fenerbahçe İBB maçına gidip sonradan futbol macına gitmiştim.)
Burhan Felek salonunun açılışı ve Süper kupa finaline ablamları ve kuzenimi de alarak gittim. Burhan Felek salonu güzel olmş gibi ama skorbordu ve ışıkları beğenmedim. Zaten ilk lig maçında skorbordun iflas ettiğini de gördük:) Voleybol salonunun açılışında bu kadar dans gösterisine ne gerek vardı anlamadım. Ulusal kanalda maç yayınlanacak. En iyi zaman dilimi ve maç naklen yayınlanacak ama gösteriler nedeniyle maçın başlaması gecikiyor. NTVSpor'un yerinde olsam federasyondan tazminat talep ederim. Salonda oturma kapasitesi çok gibi gözükse de çok yer (en azından benim için) maç izlenmesi güzel olmayan yer.
Süper kupa maçlarının sezon sonu oynanması düşüncesinde ısrarlıyım. Yeni takım oyuncuları ile oynanması doğru değil. Sezonun en büyük kupası ise o sezonun oyuncularının kariyerinde yer almalıdır.
VGSTT bu sene geçen seneki başarılı sonuçlarını arayabilir. Glinka Neslihanın yerini doldurur ama bana göre bu kadro bizi geçemez.
Maça Z Robertonun gelmemesini yanlış olarak görüyorum. Profosyonellikle bağdaşmadı.
Kamil Söz ilk 6 da Ergül'ü oynattığında şaşırmıştım ama oynadığı oyunla hak etmiş dedim. Nihan gelen servisleri dışarı diye bıraktı ama toplar içeri düştü. İlk iki set kötüydü ama sonra çok iyi defans yaptı. Takımın yedek liberosu Songülün kadroda bile olmamasına şaşırdım. Bence büyük bir riskti. Sokolova tam bir takım oyuncusu. Hem defansta hem ofansta takıma çok katkı yapıyor.Kaisa ise hem güzelliği ile hem de etkili oyunu ile benim gibi çok kişiyi büyüler. Nati de her zaman ki gibi tam bir profeyonel. Naz ise her zamanki gibi idi. Daha iyi oynamalı ki tartışma konusu olmasın. VGSTT ye o tek seti de vermemeliydik ama sonuçta rahat bir maçtı.
6Saray maçında hangi kadronun oynayacağını merak ediyordum. Zaten bu sene hangi maçta hangi yabancılarımızın oynayacağı maçın şeklini değiştirecek. Kasia oynamadığı için pasör çaprazı olarak Seda oynadı. Top öldürmekte zorlansa da iyi idi. Milli takım antrenörümüzün kulağı çınlasın. Fofao kalitesini gösterdi. Ama boyu kısa olduğu için bloklarda Naz kadar etkin olamadığı için önde olduğunda zaaf yaşayabiliriz.
Kamil hoca Ergül konusunda ısrar etmiş ki Ergül de hakkını verdi. Ama benim aklım İpek'te. Nedense İpek gelişimini tamamlıyamıyor ki süre alamıyor. İpek bu durumu iyi düşünmeli. Yoksa oynayabileceği ve gelişebileceği bir takıma transfer olmayı düşünebilir.(Yeni transfer yönetmeliği ile oyuncu ilk 6 haftadan sonra oynanan set ve sayı bakımından 3 te bir süre almadığı zaman sezon sonuna kadar bedelsiz transfer hakkı kazanabiliyor)
Orta oyuncu olarak Fürst'ün de süre alacağını düşündüğümüzde İpek'in Eda, Ergül ve Çiğdem ile ciddi rekabet içinde olacağını söyleyebiliriz.
Kamil hoca maç içinde ikili değişiklikler yaptığında Seda'nın yerine Yağmur'u oyuna alıyor ama benim edindiğim izlenim Yağmur'un bu yeri doldurumayacağı.
Taraftara gelirsek. Evet Fenerbahçe Acıbadem maçlarını dolduruyorlar ama bence maçla çokta ilgili değiller. 6Saray maçında rakip takım taraftarı ile uğraşmaktan maça etki etmeyi unuttular. Son sette 6Saray 20-19 öne geçmiş bizim taraftarımız rakip takımın amigosu ile uğraşıyor. Olmaz böyle şey. Etkin olmak için voleybolu bilen kişilerin taraftarı yönlendirmesi daha iyi olur.
6Saray ise Dresilo'yu aradı. Libero oynanan Funda'yı beğendim.Kağıt üzerinde iyi bir takım olmuş gibi görünüyorlar ama ne Eczacıyı ne de bizi hatta VGSTT yi bile zorlayamazlar.
2 günlüğüne işler için İzmir'e döndüm şimdi İstanbul'a Fenerbahçe Acıbadem Volley Bergamo maçı ve hafta sonu oynanacak maçlar için İstanbul'a gideceğim. Bakalım Z Roberto takımın başında ve yabancı kısıtlaması yokken nasıl bir kadro ve oyun oynayacağız.

25 Ekim 2010 Pazartesi

NE DİYEBİLİRİM Kİ...

Baro seçimleri olduğu için Pazar günü oyumu kullandıktan sonra uçakla İstanbula gittiğimde saat 15 ti. Burhan Felek saonuna ulaştığımda ise ilk set başlamış ve 18-13 önde idik. Seti aldık. Aklım akşam oynanacak Fenerbahçe-GSaray maçında idi. Salon dolu sayılabilirdi ama taraftarımız yoktu. Sadece izleyicilerimiz vardı. İkinci setten itibaren maçı izlemeye bizim teknik adamlar ve oyuncular da dahil oldu. Takımda sadece Libero Serkan ve biraz da Ersin gayretli idi. Marshall tek kelime ile hayalkırıklığı idi. Servis karşılamadaki hatalarını sayamadım bile. Milkoviç Düntya Kupasında oynayan Milkoviçin dublörü gibiydi.Dünya Kupasının yorguluğuna bağlayabiliriz. Ama Arslan Ekşi, Emre ve hatta Coskoviç'in bizim bildiğimiz oyuncularla benzerlikleri olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. İBB her zamanki gibi oynadı. Orta oyuncu olarak Erhan Dülge'yi beğendim. Özkan'ı elimizde tutamadığımız gibi Erhan'ı da elimizde tutamayışımıza hayıflanmadım desem yalan olur.
Şükrü Saraçoğluna ise maça yarım saat kala ulaşabildim. Maçtan önce herkesin Fenerbahçe'yi açık ara önde, favori göstermesine, iddianın mantıkla açıklanmayacak oranlar açıklamasına karşı çıkıyordum. 6Sarayın motive olacağını düşünüyordum. Dün maçta Yobo ve Volkan'dan başka iyi oyuncumuz olmadığını düşünüyorum. Takım olarak oynamada eksikliklerimiz çok fazla. Stoch benim için hala bal yapmayan arı. Dia ise pişmesi gereken bir oyuncu. Niangın forvette yalnız kalmaması gerek. Adam tek başına mücadele etmekten çok yoruluyor. Onun boşalttığı alanları kullanacak ikinci bir forvet gerek. Dia da Stoch da kanat oyuncusu olarak Niang'ın boşalttırdığı alanlara kaçan oyuncular değil.
Mehmet Topuz. Ne yapar ne oynar anlamakta zorlanıyorum. Başkanın 8eşiktaşa kaptırmamak için gereksiz yaptığı bir transfer olarak kalacak bana göre.
Hakem Bülent Yıldırım maçı "İDARE" etti. Hakem maçın skoruna, oyuncuların sarı kartı olup olmadığına bakmaksızın kararını verir. Maçı yönetir. Ama siz maçın skoruna oyuncuların sarı kartı var mı yok mu ona göre hareket ederseniz maçı yönetmez İDARE edersiniz. Pozisyonun sarı kartlık olup olmadığına göre karar verirsiniz yoksa maçın ilk dakikası mı, oyuncunun sarı kartı var mı gibi düşüncelerle hareket ederseniz maçı istediğiniz kıvama getirmek için hareket edersiniz.
Dün beni en çok şok eden ise Bayan Basket takımımızın Kayseri Panküp'e yenildiğini öğrenmek oldu. Hele de gazetelerde Diane Taurasi'nin 15 şut kullandığı maçta hiç sayı atamadığını öğrendiğimde "Bize gelen oyunculara ne oluyor" diye düşünmeden edemedim.
Haftanın tek iyi sonucu Erkek Basketboldan gelmiş. Ne diyebilirim ki. Bir daha böyle kabus gibi hafta sonu yaşamayı dilememekten başka.

15 Ekim 2010 Cuma

KAYBETMEYE ALIŞMAK

İlk önce usul bakımından olan itirazımı dile getireyim. Ben adı Süper Kupa olan maçların sezon başında oynanmasını doğru bulmuyorum. O sezon Süper Kupa oynamayı hak eden oyuncuların sezona veda maçı olarak oynanması gerektiğini düşünüyorum. Bir önceki sezon, sezon boyu gösterdiği penformans ile o maçı oynamış oyuncular yerine, yaptığı transfer ile o formayı giyme hakkı kazanmış oyuncuların o maçta yer almalarını ve kariyerlerinde o başarıya sahip olmalarını etik açıdan doğru bulmuyorum.

Usul bakımından yaptığım bu itiraz sonrası iki günde kaybedilen iki kupaya gelince...

Sevgili Gürol'un dediği gibi "Final maçlarını kaybetme psikolojisi " oluştu klüpte. Final maçları sendromu iyice yerleşti. Alışkanlık olacak bu gidişle...

Basketbol maçına gelirsek... İlk yarısını naklen izleyemedim. İzlemeye başladığımda ikinci yarı oynanıyordu. 11 sayılık fark olduğunu gördüğümde rahat bir maç izleyeceğimi düşündüm ama ne yazık ki oyunu gördüğümde bu maçı zor alacağımızı düşünmeye başladım. Nitekim 39 dakika önde götürdüğümüz maçta rakip son dakika da öne geçerek maçı kazandı. Ama biz maçı son dakikada kaybetmedik. İkinci yarının neredeyse tamamında oyunda hakim olan rakibimizdi. Kurulan hücum setleri de yapılan savunma da yanlışlarla dolu idi. Bu seviyedeki bir takım oyunun kontrolünü elinde tutmayı başarabilmeli. Oyunun kontrolünü kaybederseniz maçı da kaybedersiniz. Nitekim biz de maçı kaybettik. Sezon başı daha takımlar hazır değil bahanesine sığınmak da anlamsız. Hazırlık maçı değil ki bu maç. Oyun anlayışını hazırlık maçlarında takıma yerleştirirsin bu tür final maçlarında değil.

Dün akşam oynadığımız voleybol maçına gelince...

Maça çok iyi başladık. Servisler etkili, bloklar çok iyi idi. Ama bir süre sonra gördük ki yalancı bahar gibi imiş bu izlediklerimiz. Nitekim ilk setten sonra neredeyse doğru dürüst hiç bir şey yapmadı takım.

Tek bir oyuncuya fatura kesilmesini hiç bir zaman doğru bulmam hele de takım oyunlarında. Ama bu maçta Cem Kurtar bırak takımı kurtamayı takımı yatırdı. Dünya kupasından henüz dönen tek antremanla maça çıkan Milkoviç yorgun olduğu için Arslan onu çok kullanmak istemeyebilir ama Cem Kurtarın gününde olmadığını anladığı andan itibaren zorunda kalmadıkça onunla oynanaması gerekirdi.

Emre taktığı maske yüzünden rahat değildi. Maskesini bir takıyor bir çıkarıyordu. Oyuna kendini veremediği her halinden belliydi. Buna rağmen oynatılması doğru değildi.

Takımın kötü oynadığı zamanlarda Demeter'in oyuna müdahale etmemesine ise artık alıştım.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Manisa Maçının ardından

Merhaba Spor Toto Süper Lig maçında Fenerbahçenin Antalyaspor karşısındaki oyununu yorumlarken oynanacak Trabzon Ve Paok maçlarını gördükten sonra daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabileceğini söylemiştim.

Trabzon karşısında bana göre Aykut KOCAMAN cesur bir hamle yapıp maça Alex'siz başladı ve pozisyon olmadan 2 gol yiyerek maça 2-0 mağlup başladık. Oyunu dengeler gibi olduysak da yediğimiz 3. gol bizim bu sene defansta çok sorun yaşayacağımızın ilk göstergesi olarak karşımıza çıktı. Alex 2. yarının hemen başında oyuna girmeliydi.

PAOK maçında ise takımı beğenmedim. İlk yarıyı boşa geçirdiler adeta. İkinci yarının başında oynamaya başladılar golü de buldular. Gol de çok bilinçli bir gol değildi sanki. Ve ikinci gol için üretici olamadılar. Defans anlayışımız oturmamış. Bilica hep pimi çekilmiş bomba olmaya devam edecek. O pozisyonda Luganonun oyuncuyu düşürüp düşürmemesinden çok Bilicanın nasıl kafa topu verdiği tartışılmalı.

Şampiyonlar ligi, Avrupa Ligi hayalleri kurarken anamızın ligi kaldı elimizde. Ve bu duygularla Manisa maçına çıktığımızda sonuç benim için çok da önemli değildi.

Manisa maçının sonucundan çok ilk defa resmi maçta forma giyen sağbek Okan'ın oynadığı oyun beğenildi. Altyapıdan oyuncu çıkarma konusunda beklentilerimizin ne kadar çok olduğu yıllarca GENÇ SEMİH, ALTYAPIDAN yetişti dememizden belliydi zaten. Ama Okan bu oyununu sürdürebilirse takımda alternatifi olmayan tek adam olarak görülen ve her 90 dakika gönülden oynadığına tüm Fenerbahçe taraftarının hem fikir olduğu Gökhal GÖNÜL de alternatifi olduğu için tartışılmaya başlar.

Manisa maçında ekstra idman yaparken sakatlandığı için sakat sakat oynayan genç kalecimiz Mert GÜNOK da ikinci yarıda yediğimiz beraberlik golünden sonra mağlup duruma düşmemizi engelleyerek maçın kaderini değiştiren oyunculardan biri oldu bana göre.

Transfer bugün bitiyor. Ve transferin son günlerinde Fenerbahçe iki transfer yaaptı. Biri Ankaragücü ile sözleşmesini tek taraflı olarak fesheden kaleci Serkan diğeri ise Evertondan kiralanan stoper JOBO.

Jobo'nun alınmasına Bilicadan kurtulacağımız için sevindim ama Serkan'ın alınmasına Mert'in önüne bir engel çıkarıldığı için üzüldüm.

Okan'ın tek maçlık penformasının yeterli olmayacağı, bu maçtaki başarılı oyununun ancak sürekli olduğunda iyi oyuncu olabileceği gerçeğini unutmamasını,

Jobo'nun Bilica yerinde oynayarak bir an evvel Bilicadan kurtulmamız için bir fırsat olacağını,

Serkan'ın sadece daha tecrübeli diye Mert GÜNOK'un yerine kaleye geçirilmemesini diliyorum.

Bir küçük notta Stoch hakkında. Bu oyuncunun çabukluğu, dikine oynaması güzel ama oyun içinde devamlılığı olmadığını, oyunu iki yönlü oynamamasının dezavantajımız olacağını düşünüyorum. İyi mi kötü mü karar vermek için süre tanınması gerek. En azından ben öyle yapacağım...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

MERHABA SPORTOTO SÜPER LİG

Yeni adıyla Spor Toto Süper Lig bu hafta sonu oynanan maçlarla başladı. Güney Afrikada oynanan Dünya Kupası nedeniyle futbolu değilse de ligimizi özlemişim. Fenerbahçenin geçen sezonun son maçında atamadığı bir gol nedeniyle şampiyonluğu kaçırmasıyla yaşadığım hayalkırıklığı transfer döneminde de devam etti. Teknik Direktör Daum ile nasıl yapıldığına hala inanamadığım sözleşme nedeniyle yolların ayrılmasının uzun bir süreç alması ve takıma yapılması gereken (bana göre stopere Bilicanın yerine topu oyuna iyi sokacak bir stoper , iyi bir sol bek - ama Caner Erkin değil- ve Emrenin yanına Baroninin yerine orta sahada mücadele edecek topa basacak Appiah gibi ) transferlerin gerçekleştirilememesi sadece taraftarın değil yönetimin de yaşadığı travmadan kolay kurtulamadığının basit bir göstergesi.
Şampiyonlar ligi ön eleme maçlarında İsviçrenin Young Boys takımı ile eşleştiğimizde medya dahil herkes turu çantada keklik gibi görmüştü ama futbolda rakibin ciddiye alınması gerektiğini yaşayarak bir kez daha öğrendik. Şampiyonlar liginde oynamanın sadece prestij değil aynı zamanda ekonomik getirisinin de kulüpler için ne kadar ne kadar önemli olduğu dikkate alındığında kaybımızın ne kadar büyük olduğu da ortaya çıkar.
Geçen sezonki son maçta yaşanan anons rezaleti sonucunda çıkan olaylar nedeniyle dün akşam oynanan ilk lig maçında 12. adam mabedimizde yerini alamıyordu.Rakip takım Medical Park Antalyasporun yeni bir kaleci ve önünde yeniden oluşturulan defans kurgusuyla maça çıkması bu maç için Fenerbahçenin avantajı idi ve Fenerbahçe bu avantajını iyi kullandı. İlk yarıda hızlı ve tempolu oynayan Fenerbahçe 20 dakika içinde bulduğu 4 gol ile maçı rahat kazandı.
Tek maç ile bir takımı değerlendirmek doğru değil ise de dün oynanan hızlı, tempolu, paslı oyun ve oyuncuların yardımlaşmaları sezon için beklentileri arttırdı. Ama Fenerbahçe hakkındaki asıl değerlendirmenin hiç değilse 10 gün içinde oynayacağımız Paok maçları ve Trabzonspor deplasmanı sonrasında yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Şimdilik sadece dün akşam oynanan maçtan keyif almanın tadını çıkarıyorum...

28 Haziran 2010 Pazartesi

2010 DÜNYA KUPASI

Her futbol severin 4 yıl sabırsızlıkla beklediği Dünya Kupasında grup maçları bittiğinde neredeyse herkes "kontrollü futboldan" nefret eder hale geldi. Futbolun şov olduğunu düşünen ve göze hoş gelen maçlar izlemek isteyen herkesin unuttuğu tek şey endüstriyel futbolun başta teknik direktörler olmak üzere futbolcular üzerindeki baskısıydı.
Her takım savunma yapmayı öğrenmek zorundaydı ve elinden geldiğince savunmaya önem veriyordu. Grup maçlarının sürprizlere açık olduğu gerçeği ve yemeden atılacak bir gol ile alınacak galibiyetin hatta bazen alınacak beraberliğin kendilerini ikinci tura çıkaracakları düşüncesi kısır bir futbol izlememizin nedeni. Yine de bir futbol sever olarak daha iyi mücadele beklemek bizim hakkımız. Maç gollü olmayabilir ama oynanan bu kontrollü futbol ekran başındakileri başka arayışlara itmeye neden oluyor. Vuvuzela işkencesini hiç saymıyorum bile...
Fransanın, İtalyanın grup maçları sonunda ülkelerine dönmeleri sürpriz değil. Turnuva başında eski günlerin hatırına şans tanıyan kişiler bile oynadıkları futbolu görünce aldıkları bu sonucu gayet doğal bir sonuç olarak yorumluyordur.
Bana göre farklılığını ortaya koyan tek takım var o da ŞİLİ. Oynadıkları futbol benim hoşuma gitti. Brezilya beklediğim hücum futbolunu ortaya koyamadı. Arjantin ise ciddi anlamda orta sahada yaratıcı oyuncu sıkıntısı yaşıyor. İspanya ise bir çok kişi tarafından favori gibi gösterilse de favoriye yakışan oyundan uzak. Almanya her zamanki gibi mekanik oyun anlayışı içinde. Hollanda sonuç almasına rağmen tad vermeyenlerden.
Bugüne kadar oynanan maçlardan sonra benim öngörüm Brezilya- Arjantin finalinin ufukta görüldüğüdür.

Avrupa Şampiyonlar ligi ve Fenerbahçe Acıbadem

2008-2009 sezonunda şampiyon olan Fenerbahçe Acıbadem, şampiyon olan takımdan Kaptan Çiğdem, Seda, Eda ve genç pasör Merve haricinde 8 oyuncu ile yollarını ayırmış ve yaptığı şaşırtıcı transferler ile sadece Türkiyede değil aynı zamanda Avrupada da başarılı olacak yeni bir takım kurmayı hedeflediğini göstermişti. Yapılan transferler sonucunda oluşan takım De Brandt yönetiminde muhteşem bir sezon geçirdi. Oynadığı 50 maçın sadece 2 sini kaybetti. Avrupa Şampiyonlar ligindeki final maçını ve Türkiye Kupası ilk maçını. İkisini de 3-2 kaybetmişti.
Bu sezon için yapılan en büyük ve şaşırtıcı değişiklik teknik direktör değişimi oldu. Taraftar ile çok iyi bir bağ kurmuş olan De Brandt yerine günümüzün en iyi hocalarından sayılan ve hem erkek hem de bayan milli takımını Olimpiyat şampiyonu yapmayı başarmış Brezilyalı hoca Ze Roberto getirildi.
Bu sene için ülkemizde uygulanmaya başlayacak 3+0 yabancı sınırlaması nedeniyle de yeri geldiğinde kadroda olmayacak oyuncular transfer edildi. Gamovanın ülkesine dönmek istemesi nedeniyle takımdan ayrılması üzerine alınan oyunlar Strowskava, Fürst ve Chahkova transferleri takımın gücünden çok şey kaybetmeyeceği aksine takımın daha çok dengeli bir takım olacağı şeklinde yorumlandı.
Bu sene Ekim ayında yapılacak Dünya Şampiyonası nedeniyle milli takım oyuncularının çok yoğun bir milli takım kampı süreci içinde oldukları, oyuncuların ve yeni hocamızın ancak Kasım ayında bitecek bu şampiyona sonrası bir araya gelebilecekleri düşünülecek olduğunda 2010-2011 Avrupa Şampiyonlar ligi maçları beni düşündürüyor.
Avrupa Şampiyonlar liginde çekilen kura sonucunda oluşan gruplar içinde en zorlu maçların bizim yer aldığımız grupta oynanacağı hemen herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Bazı kişiler ciddi rakiplerden oluşan bu gruba düşmemizin bizim gelişimimiz için daha iyi olacağını düşünseler de ben bu konuda tereddütler yaşıyorum.
Yeni bir hoca yeni bir sistem demektir. Ve her biri gerçek bir yıldız olan oyunculardan oluşan takımımın gerçekten tam bir takım olabilmesi için çok iyi hazırlık süreci yaşamamız gerekiyor. Ancak milli maç takvimleri dolayısıyla bu süreci tam anlamıyla yaşamamızın zor olacağını düşünüyorum. Tam bir takım oyunu olan voleybolda oyuncuların birbirini tam olarak anlamaları için bir arada çalışmaları gereken süreyi yaşayamadan grup maçları oynamak zorunda kalacağız.
FENERBAHÇE ACIBADEMİN KELİMENİN TEK ANLAMIYLA MUHTEŞEM GEÇİRDİĞİ BİR SEZON SONRASI taraftarın içine girdiği büyük beklentinin takıma olumsuz bir baskı yapacak olması da bir diğer sıkıntımız olacaktır. Geçen yıl oynadığımız 50 maçta sadece 2 mağlubiyet amıştık bu sene alınacak ilk mağlubiyette neden hoca değişti, Gamova'nın gitmesine neden izin verildi diye eleştiri yapacaklar çıkacağından adım gibi eminim. Bu yüzden bu sene takım üzerinde daha farklı bir baskı olacağını düşünüyorum.
Ligin kalitesine gelince... Bu sene de ligin çok kaliteli olacağını düşünmüyorum. Geçen sene VGSTT idi rakibimiz. Bu sene ise bana göre Eczacıbaşı Zentiva olur. Fenerbahçe Acıbadem, Ecz., VGSTT ve 6Saray yine ilk dört olur. Bu takımlar ile diğer takımlar arasındaki fark çok ciddi boyutlarda. Kalan takımlar kendi aralarında çeekişmeli maçlar oynayabilirler ama bu takımlardan değil maç set almaları bile büyük bir başarı olur. Takımlar arasında bu kadar büyük dengesizlik oluştuğu için bazen NBA deki gibi bir sınırlama getirilmeli mi diye de düşünmüyor değilim.
Herşeye rağmen güzel bir sezon olur umarım...

1 Haziran 2010 Salı

TRANSFERLER VE FENERBAHÇE ACIBADEM

Daha 5 sene önce 2 ligden 1. lige çıktı Fenerbahçe Kadın voleybol takımı. Yanılmıyorsam da 2 sene sonra Acıbadem grubu sponsor oldu. Voleybolda müessese kulüplerinin tekelleşmesine başkaldıracağını yaptığı ilk transferlerle göstermişti. 2007-08 sezonunu 2.olarak bitirdiğinde Sarı Melekler bir çok renktaşın gönlünde şampiyon olmuştu. 2008-09 sezonunda kimse şans tanımadığı halde şampiyon olduğunda ise hedefi büyüttü ve Avrupa Şampiyonlar Liginde Final oynayacak kadro kuracağız dedi M Ali Aydınlar. Bir çok kişi bu açıklamaları çok ciddiye almasa da transferde olmaz denileni yaptılar ve Gamova'ya, Nataila Osmokroviç'e çubukluyu giydirmeyi başardılar. Ve geçen sene kelimenin tam anlamıyla "muhteşem" bir sezon izlettirdiler.
Sene başında Türkiye'de 3 kupa Avrupa Şampiyonlar liginde ise final oynamak hedefini gerçekleştirdiler. 4 lü Finalde ise bazı oyuncularımızın oynama tecrübesi olsa da takım olarak oynama tecrübemiz olmadığı için finalde karar setinde maçı da kupayı da kaybettik.
Artık hedef 4lü Finali kazanmaktı. Bu sene kadromuzda olan ve voleybolda adı marka olan Gamova ülkesine dönmeyi tercih etti. Transfer sezonunun da başlaması ile yapılacak transferler beklenmeye başladı. Bu arada voleybol federasyonu yabancı oyuncu konusunda daha önce açıkladığı yabancı oyuncu sınırlandırmasında bir değişikliğe gitti. Ve takımların maç kadrolarında en fazla 3 yabancı bulundurabileceğini açıkladı. Buna göre kadronuzda 3 den fazla yabancı oyuncu için sözleşme imzalayabiliyorsunuz ama 12 kişilik maç kadrosunda sadece 3 oyuncuya yer verebiliyorsunuz.
Ligimizde yer alan 12 takım arasında çok büyük dengesizliklerin olduğu herkes tarafından bilinen ve yadsınamayacak bir gerçek. İlk 4 takım sene başında belli olmuştu. Hatta Fenerbahçe Acıbadem'in rahat rahat şampiyon olacağı bile. Ama acaba bir sürpriz olabilir mi diye düşünenler hariç herkes ligde Fenerbahçe Acıbadem ile play off finallerini kimin oynayacağını Eczacıbaşının mı yoksa VGSTT nin mi rakip olacağını tartışmaya başlamışlardı.
Ben bu yazıyı yazarken Fenerbahçe Acıbadem bu sezon ki ikinci transferini açıkladı. Christiane FÜRST. Orta oyuncu olarak mevkisinin en iyi oyuncularından biri. Oyunculuğunu tartışmak bana düşmez. Takımın ihtiyacı olduğu da açık. Kadromuzda orta oyuncu olarak Kaptan Çiğdem, Eda ERDEM ve İpek SOROĞLU vardı. Kaptanın yaşı ve İpek'in bu sezon beklenen verimliliği gösteremediğini düşünürsek doğru hamle. Ama yapılan transferin sadece 1 yıllık olması bana göre yanlış.
Şu an kadromuzda yabancı oyuncu olarak geçen seneden sözleşmesi devam eden Osmokroviç, bu seneki ilk transferimiz Chachkova ve bugün imza atan Fürst var. M Ali Aydınlar yarın da SKOWRANSKA ve bir başka sürpriz oyuncu ile sözleşme imzalanacağını açıkladı.
Yani yarın ki sürpriz oyuncu yabancı olursa 5 olmazsa da 4 yabancımız olacak. Ligde oynayacağımız Maç kadrolarında 3 ü bulunabilecek, diğerleri tribüne çıkacak. Bu seviyedeki oyuncular sakatlıklar haricinde oynamadıklarında/oynayamadıklarında çok doğal olarak huzursuzluk yaşarlar. Bazıları kapris yaparak bunu dışa vururlar bazıları ise moralsizlik nedeniyle form tutamazlar.
Önümüzdeki sezonda "TAKIM" olamamaktan korkuyorum açıkçası. Yıldızların çok olması değil "takım" olmak benim için daha önemli olduğundan kaynaklanıyor belki de bu endişem.
Sezon başladığında iddia Fenerbahçe Acıbadem'in maçlarına değil de hangi yabancıların kadroda olacağına bahis açarsa şaşırmam.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

BAŞKAN ve TARAFTARLIK

Aziz YILDIRIM. Fenerbahçe Spor Kulübünün 13 yıldır başkanlığını yapıyor. Bu süreç içinde 2 kez alınan sonuçlar nedeniyle "istifa" etse de taraftarın isteği nedeniyle tekrar görevinin başına döndü ve son yapılan gnel kurulda 3 yıllığına tekrar Başkan seçildi.
İlk başkanlığa seçildiği tarihten bu güne Fenerbahçe'nin tesis ve ekonomik olarak gösterdiği gelişim inkar edilemez. Taraftar kart, Fenerium vb uygulamalar ile Fenerbahçe Spor Kulübünün ekonomik olarak kaç kat büyümüş olduğu ortada.
Bugün ülkemizde en modern stadlardan biri haline gelen Şükrü SARAÇOĞLU stadı başkanın en büyük ve akıllıca projesi. Doğal olarak da medarı iftiharı.
Aziz Yıldırım döneminde amatör branşların geldiği nokta da göz kamaştırıcı. Ama ne yazık ki bu ülkede spor futboldan ibaret ve başarı da alınan kupalarla belirleniyor. Neredeyse 30 yıldır alamadığımız Türkiye Kupasında son 10 yılda 6 kez finalde oynamak yetmiyor çünkü kupayı alamadık. Son 13 yılda Süper Ligde sadece 4 kez şampiyon olduk.
Futbolun artık başlı başına bir endüstri haline geldiği günümüzde BAŞKAN olmak zor. Zamanınızı , paranızı kulüp için harcamak zorundasınız. İstediğiniz kadar işin başına sportif direktör getirin, sorumlulukları ve yetkileri Teknik Direktöre verin farketmez. Başarı da başarısızlıkta sizin şahsınıza bağlanır.
Başka ülkelerde takım başkanlarını halk bilmez derler, Arsenal'in başkanını medyada göremezsiniz ama biz de kulüpler Başkanları ile tanınır der medya ama Başkana dayalı sistemin değişmesini de istemez. Her maç çıkışı tüm kameralar size döner, muhabirler mikrofonu size uzatır. Başkan olduğunuzda maçı izlerken bile rahat yoktur. Gol atıldığında coşkunuzu taraftar gibi yaşayamazsınız, gol kaçtığınızda taraftar gibi tepki göstermezsiniz çünkü nerdeyse tüm kameralar sizi çekiyordur. Ben bir kulüp başkanı olsam takımımın hiçbir maçını protokol tribününde izlemem gelen hiç bir kulüp yetkilisini de protokol tribününde maç izlemeye mahkum etmem. Fenerbahçe kulübü başkanı olsam gelen rakip takım yöneticilerini maç başlamadan önce stadın kapısında karşılar ve onlara tahsis edeceğim bir locaya kadar eşlik ederim. Her türlü ihtiyaçlarının karşılanması talimatını verir ve kendi yöneticilrimle birlikte izleyeceğim locaya geçerim. Başkan da bir taraftardır. Onun da maç esnasında taraftar gibi davranma hakkı vardır. Gol atıldığında taraftar gibi sevinecek, kaçırıldığında veya gol yediğinde taraftar gibi saçını başını yolacak tepki verecektir.
Umarım bu konuda ilk adımı Aziz Başkan atar ve bu uygulamayı hayata geçirir...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

SÖZÜN TÜKENDİĞİ AN....

Kelimelerin anlamsız geldiği, sözün tükendiği anlar vardır. Dün akşam yaşananlardan sonra geldiğimiz nokta da bu. 14 Mayıs 2006 da Denizli'de yaşadığımız travmadan sonra Kadıköy'de mabedimizde stadı dolduran 50.000 i aşan 12. adamımızın önünde bir kez daha ve daha da büyük travmayı yaşadığımızda geldiğimiz bu nokta şaşırtıcı değil.
Fenerbahçe'ye gönül veren bir çok kişi, dün yaşadığı şokun etkisinden -belki de- bugün bir nebze olsun kurtulmaya daha sakin daha aklı başında düşünmeye başladı. Başkanın istifasını, oyuncuların nerdeyse tamamının gönderilerek yeni baştan bir takım kurulmasını, Teknik Direktörü göndererek yeni bir Teknik Direktör getirilmesini isteyen çok kişi olması da itidalli olunması gerektiğini düşünenlerin de var olması gayet doğal tabii ki.
Sporu "sonuca" endeksleyen medya ve spor kültürünüz var ise "Şampiyonluk" haricinde her sonuç başarısızlık sayılır. Sahaya çıkıp oynayan golleri atan veya kurtaran kişi kulübün başkanıymış gibi DÜŞÜNEREK başarıyı başkana tahvil edenlerin gollerin kaçırılması veya hatalı bir gol yenmesi nedeniyle gelen başarısızlıktan BAŞKANI SORUMLU tutması da kendi içinde tutarlıdır.Ancak kabul edilmesi gereken gerçek bunun bir spor olduğu ve BAŞARI ile BAŞARISIZLIĞIN birbirinden ayrılmaması gereken ikiz kardeş gibi olduğudur. Nasıl ki hayatımız sadece mutluluklardan ibaret değilse nasıl ki hayatımızda mutluluk kadar mutsuzluklar da varsa sporda BAŞARI kadar BAŞARISIZLIK DA normal bir sonuçtur. Kimse mutsuz olmak yanlış yapmak için hareket etmez. Hiç bir spor kulübü de BAŞARISIZ OLMAK İSTEMEZ. Başarının kıstası her kulüp için farklıdır. Nitekim nerdeyse 30 yıldır alamadığımız Türkiye Kupasında son 10 yılda 6 kez final oynasak da KUPAYI alamadığımız için BAŞARISIZ kabul ediliyoruz. Ama bu taraftara 10 yılda 6 kez Şampiyonlar Liginde değil Finale kalmak yarıfinale kalacağız, hatta çeyrek finale kalacağız desek bunu başarı sayarlar.
Dünyanın en büyük SPOR kulübüyüz diye düşünenlerin üç ana dal Futbol, Basketbol ve Voleybolda son sezonda (Bayanlar Basketbolda Şampiyon, Kupada 2.lik, Erkek Basketbolda Türkiye Kupası, ligde Final oynayacak olması, Bayan voleybolda hem lig hem kupayı almak, Erkek Voleybolda ligde Şampiyon olmak, Futbolda ise Türkiye Kupasında 2., ligde 2. olmak üzere) çok başarılı bir dönem yaşadıkları için GURUR duymaları gerekir. Ama bu ülkede spor eşittir FUTBOL, Başarı eşitttir ŞAMPİYONLUK olarak lanse edildiği ve spor medyasından başlamak üzere tüm spor kültürü bu çerçevede oluştuğu için ŞAMPİYONLUK son maçta üstelik sezon içinde oynanan bir çok maçtan daha iyi bir futbol sergilenerek kaçırılmışsa "LİNÇ EDİLMEK" üzere sorumlu aranmaya başlanır.
Dün akşam için eleştirilmesi gereken şey maçın uzatma dakikaları oynanırken atacağınız bir gol bile sizi şampiyon yapabilecekken ve doğal olarak doldur boşaltların oynanacağı bir dönemde stadda yapılan Bursa maçının 2-2 olduğuna dair anonstur. Bu anonsu kim ne amaçla yapar, bu anonsu yapan kişi bugünkü iletişim çağında söylediği yalanın en fazla birkaç dakika içinde ortaya çıkabileceğini hiç mi düşünmemiştir. Bu anonsu yaparak oyuncuların son dakikalarda gol atmak için göstermesi gereken çabayı göstermeyeceğini doğal olarak şampiyonluğun gitmesine neden olabileceğini hiç mi düşünmemiştir. Stadı dolduran seyircilerin infial içinde sahaya girerek Trabzonsporlu oyunculara veya kendi oyuncularımıza saaldıracağını düşünüp o yüzden böylesine bir şark kurnazlığımı düşünüldü bilemem ama bildiğim tek bir şey var o da başta Başkan olmak üzere tüm yöneticilerimiz maç bu skorla bittiğinde sahaya inip oyuncuları en azından şampiyonluk maçı için gösterdikleri çaba için tebrik etse ve Trabzonsporlu oyuncuları da tüm Türkiye'de yaratılmak istenen saçma sapan komplo teorilerinin gerçek hayatta yeri olmadığını gösterdikleri için tebrik etse idi öyle sanıyorum ki staddaki 50.000 i aşan taraftarımız çok büyük çoğunluğu oyuncularımızı "gönüllerin şampiyonu" olarak bağrına basardı.
Evet, son 4 yıl içinde 2. büyük travma yaşadık. Denizli'de 2006 da yaşadıklarımızdan gereken dersleri alamadığımız ortaya net bir biçimde çıkmıştır. Yenilmez armada olmak için bu takımda oynamaya bu formayı taşımaya layık olmayan oyuncularımız olduğu, Teknik Direktörümüzün final maçlarında gereken cesareti gösteremediği, Başkanımızın "tek adam" olma isteğinin ön plana çıktığı bana göre kabul edilmesi gereken gerçeklerdir.
Bu taraftar bu kulüp için kombine alma, Feneriumlardan forma almak ve sezon içinde bir çok maçta iyi oynamamalarına rağmen gereken desteği gösterme konusunda üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmiştir. Şimdi istediği Başkandan yönetim kurulu üyelerine, Teknik Direktörden sportif ve idari menajere kadar tüm yetkililerin sorumluluklarını yerine getirmesi ve taraftarın istediği "TAKIMI" kurmak ve önümüzdeki sezon sadece yurtiçinde değil yurt dışında da BAŞARILI olmayı SON MAÇA BIRAKMAMAKTIR.
Dünkü maçta oyuna gayet iyi başladık. Aradığımız golü de çoğumuzun ummadığımı Guiza aracılığıyla bulduk. Ve bir anda tempoyu düşürdük. Saçma sapan tesadüfi denilecek bir gol yedik ve sonra tekrar hırsla arzuyla gol aramaya başladık. Gol pozisyonuna da girdik ama top sevmediği için, şansımız olmadığı için topu o üç kale direği arasından geçiremedik. Şampiyonluk için gol gerekirken tek forvetle oynamaya devam etmek, 70. dakikada 2 oyuncu değişikliği yaparken Özer ve Selçuk yerine Deivid ile Christian'ı almak, 80 küsur dakikada Gökhan ÜNAL'ı tek forvet olarak oynaması için tercih etmek tartışılabilir. Semih'i ve Gökhan'ı 70. dakikada oyuna birlikte alıp atabileceği bir gol ile şampiyonluk yaşamak için Vederson'u ve maç öncesi rahatsızlık yaşayan(doğruysa) Emre'yi oyundan çıkarma cesareti göstermesini beklerdim. Ama olmadı golü atamadık. Şampiyon olamadık.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

VE BEKLENEN MUTLU SON...

FENERBAHÇE ACIBADEM 2. KEZ BAYANLAR VOLEYBOL LİGİ ŞAMPİYONU.
Ligin başında değil transferler yapıldığı zaman bu sene ligin uzak ara favorsi olarak herkes Fenerbahçe Acıbadem'i işaret ediyordu. Şampiyonluktan sonra 8 oyuncu ile yollarını ayıran Fenerbahçe Acıbadem Dünya çapında yeni 8 oyuncu transfer ederek yeni sezona başlarken 4 kupa hedefi koyuyordu.
Kurulan kadro gerçekten de çok iyi idi. Ama kağıt üzerinde iyi kadro kurmak yetmiyordu. Her biri yıldız olan oyuncuların TAKIM olması da gerekiyordu. Geçen yıl Türk Telekom örneği veriliyordu. Ama oynana maçlarla görüldü ki Fenerbahçe Acıbademli yıldız oyuncular aynı zamanda TAKIM oyuncusu olmuşlardı.
Türkiye Kupasında, Avrupa Şampiyonlar Liginde ve Türkiye liginde mücadele ederken aldıkları başarılı sonuçlar nedeniyle "izleyici" sayısında da artış olmuştu. Ligin başında "kemik" bir taraftar kitlesi varken sezon içinde aldıkları başarılı sonuçlar dolayısıyla "izleyicileri" de artıyor ve her maç salonda izleyicisi ve taraftarı ile iyi bir seyirci onları bekliyordu.
Final serisinin 3-0 olacağını tahmin ediyordum. Hatta ilk iki maçın 3-2 lik sonuçla bitmesine şaşırmıştım. VGSTT nin bu periyoda tam formda girmiş olması ve kadro olarak iyi oyunculara sahip olan bu takımın tüm gücüyle bir maç kazanma arzusu ile hareket etmesi nedeniyle maçlar çekişmeli geçiyordu.
Salon her zamnaki gibi taraftar ve izleyici olarak dolu idi. Futbol maçları müdavimi olan gençler ve her voleybol maçında gördüğüm (yanılmıyorsam Grup Lacivert üyeleri) taraftarımız ile Fenerbahçeye gönül veren ama salonda lütfen tezahürat yapan seyircilerimiz sezonun son maçı olabileceği öngörüsü ile salonu doldurmuştu.
Maça hızlı giren VGSTT oldu. İlk sette bir ara 11-6 gibi farkı bile yakaladılar ama sonra yavaş yavaş arayı kapadık. VGSTT nin liberosu Gizem bir pozisyonda sakatlık geçirdi ama oyuna devam etti. Bu arada farkı kapatmaya başladık. Bu sette 20-19 VGSTT önde iken çıkardığımız bir topa hücum edeceklerdi pasör arka ortadan Neslihan ile oynamak istedi ama Serpil Neslihan'ın hücum edeceği noktayı kapatınca Neslihan hücum edemedi ve Neslihan oyundan koptu. Zorla içeri atılan topu sayıya çevirerek 20-20 yaptık. İyi servis ile sayı aldık. Durum 22-20 iken attığımız bir serviste topu bizim alanımıza kaçırdılar ve Gamova topu VGSTT alanına bıraktı. Herkes sevinirken Ümit SOKULLU faul işaret ederek sayıyı VGSTT ye verdi. Attıkları servise iyi hücum edemedik ve VGSTT nin hücumu bana ve benimle birlikte izleyenlere göre banttan auta gitmesine rağmen hakem sayıyı VGSTT ye verince durum 22-22 olmuştu. İşte setrin bu noktasında Seda sahneye çıktı. Attıkları servisi Nati iyi karşılayamadı zor çevirdik ama onların hücumuna Seda muhteşem bir refleksle karşılık verdi onlar penaltı gibi kullanmak istediklerinde ise Gamova blokla sayıyı alıyordu. Kaptanın servisine Neslihanla yaptıkları hücuma yapılan blok sonrası set sayısı attık ve Seda ile sayıyı aldık.
ikinci sete iyi başlayan bizdik. Bu sefer 11-5 önde olan biz olmamıza rağmen setin sonlarına doğru bizi yakaladılar ve 24-23 öne geçtiler. Bu arada da Naz oyunda idi ve yine Seda iyi hücumlarla bizi ayakta tutuyordu. Sedanın sayısı ile 24-24 olunca Eda servise geçti ve ace ile 25-24 öne geçtik. Edanın attığı iyi servise yapılan hücuma blok yapıp seti 26-24 bize getiren oyuncu ise Seda oluyordu.
Seride 2-0 önde olan ve maçta da 2-0 öne geçen Fenerbahçe Acıbadem psikolojik olarak VGSTT den iyi durumda idi ve son set olması için oynuyordu. Sete de hızlı başladık. 8-3 önde girdik ilk teknik molaya ve uzun bir süre önde idik ama setin sonlarına doğru VGSTT tüm gücüyle asıldı ve aradaki farkı kapar gibi oldularsa da Fenerbahçeli oyuncular bir an önce tatile gitmek istediklerinden olsa gerek Nati ile sete maça ve sezona son noktayı koydular.
Maç sonunda Şampiyonluk kutlamaları olacaktı ama taraftarın (seyircilerin değil) aklı aynı zamanda Caferağa'da başlayacak olan F.Bahçe-6Saray Bayan Basket maçında idi. Yöneticilerimizde o maça gidecekleri için acele ediyorlardı.
Ne yazık ki kutlama yapmayı, Şampiyonluk kupası verme gibi organizasyonları yapmayı bir türlü beceremiyoruz. Maç sonrası en iyi oyunculara ödül verilirken yapılan anonslar bile neredeyse tam olarak duyulmuyordu. Kimin neye göre ödül aldığı anlaşılamıyordu. En iyi blokör olarak Fenerbahçe Acıbadem denilince salondaki herkes Eda'nın adının açıklanacağını bekliyordu. Eda da zaten bir an şaşırıp adım atacaktı ki Çiğdem Can RASNA anonsu geldi. Sonradan öğrenildi ki yüzde olarak Kaptan Çiğdem hak etmiş bu ödülü. Ama salondaki tüm kişiler hemen Eda Erdem'e tezahürat yaparak Eda'ya moral verdi. Nati'nin sezon içinde muhteşem oyunlar oynamasına rağmen final serisinde gerek servis alırken yaptığı manşet hataları gerek hücumda top öldürmedeki sıkıntıları ödül almasına da engel oluyordu. Sezonun yarısından sonra bir anda başlayan pasör kim olmalı tartışması neredeyse takımın huzurunu bozacaktı. Naz'ın en iyi pasör ödülü alması bile Naz-Dricks tartışmasını sona erdirmeyecek gibi geliyor bana. Kişisel tercihler nedeniyle bir kısım Naz'ı bir kısım ise Dricks'i tercih edebilir. İkisinin de artı ve eksileri var. Gelecek yıl yabancı kısıtlaması nedeniyle yabancı bir pasörümüz olmayacağını düşünüyorum o nedenle de bu tartışma kişi ismi değiştirerek değişirse bu tartışmayı yapan bazı kişilerde artniyet ararım. Naz'ın maçtan sonra FBTV ve NTV Sporda kendisine yöneltilen serinin ilk maçında 2-0 sonrası oyuna girip maçı çeviren maçın yıldız oldun nasıl yaptın sorularına verdiği "Takım olarak oynamamız gerektiğini anladık ve takım olarak iyi oynamaya başladık. Alice olsun İpek olsun tüm arkadaşlar gereken katkıyı verdik ve diğer arkadaşları ateşledik. Voleybol takım oyunu tek başına birşey yapamazsınız" yanıtını vermesi de benim gözümde daha da değer kazanmasına neden oldu açıkçası.
Şampiyonluk kutlamaları sonrası oyunculardan gerek imza gerek resim çektirme talebinde bulunan taraftarımıza oyuncularımız gösterdikleri içtenlik oyuncuların taraftarı ne kadar sevdiği ve önemsediğini anlamama neden oluyordu. Teknik Direktör Jan De Brandt yanımdaki Kerem'i bir dakika gelir misin sana özel hediyem var diye kenara çekiyor ve Fenerbahçe Acıbadem tişörtünü veriyordu. Aynı şekilde oyuncularımız(Alice Bloom örneğin) sezon boyunca kendisine ilgi gösteren bir taraftara formasını hediye ediyordu.
Sarı melekler benim gözümde taraftara yazdıkları beste ile zaten farklılardı , keşke şampiyonluk kutlamaları daha doğru organize edilseydi de bir kez daha bestelerini taraftara söyleselerdi ve coşkuyu daha iyi paylaşabilselerdi.
Final serisi maçları için İzmir'den kalkıp İstanbul'a izlemeye gelmeye değdi. Zira Milli takımın maçları nedeniyle gelecek sezon bence en erken Aralık ayında başlar. Yeni sezona kadar ne mi yaparız. Biz milli maçları heyecanla izlemek için verecek yayıncı kuruluş ararken iki günde voleybol izleyip öğrenenler forumlarda Neslihan'ı transfer eder, Seda'yı takıma yakıştıramaz, her gün yeni bir oyuncu transferi isterler.
Bize yaşattıkları tüm bu mutluluklar için Başta Mehmet Ali AYDINLAR olmak üzere Fenerbahçe Acıbadem'de ki tüm oyuncularımıza ve tüm teknik ekibe TEŞEKKÜRLER....

6 Mayıs 2010 Perşembe

TÜRKİYE KUPASI FİNALİ

Evet bu takımı Şampiyonlukları, Kupaları için sevmedik. Bu takımı FENERBAHÇE olduğu için sevdik. SARI LACİVERT renklere gönül verdik.
Kupayı kazanamamaktan değil, her yıl olduğu gibi FENERBAHÇE'li olmayan kişilerin aynı aptalca , bazıları yaratıcı olsa da klişe esprilerinden kurtulamadığımız için üzgünüm. Lanet, büyü vb şeylere pek inanmasam da acaba diyeceğim bu gidişle...
27 yıl kazanamamışız 28 . yıl da kazanmasak ne olur ama dün oynadığımız futbol beni endişelendirdi.
Şimdi komplo üreticilerin "KUPAYI TRABZON'A BİLEREK VERDİLER" ligin son maçında Trabzon Saraçoğlunda Fener'e yatacak demelerini bekliyorum. Ne zaman mı diyecekler. Tabii ki bu hafta Fenerbahçe Ankara'da Ankaragücü'nü yendikten hemen sonra...

PLAY OFF FİNALİ 2. MAÇI

Aroma Bayanlar ligi final maçlarının Fenerbahçe Acıbadem-VGSTT arasında oynanacağı belli olduğunda serinin 3-0 bizim olacağına inandığımı ama maçların 3-0 olmayacağını yine de 3-2 lik fazla maç beklemediğimi yazmıştım.
İlk maç 1 Mayıs günü oynandı. Yıllardır yaptığım gibi önce 1 Mayıs yürüyüşüne katıldım ve sonra ilk defa evine gittiğim bir arkadaşta tek başıma tv den maçı izledim. Onlar içerde muhabbet ederken ben de şok içinde maçı izledim. Takımı tanımakta zorluk çektim. Nati bile dökülüyordu dersem durum anlaşılır herhalde.
Kabus gibi geçen ilk iki setten sonra 3. sette de durum 11-4 olmuştu ki takım birden kendine geldi. Gerçekten çok kötü hücum eden Seda yerine Alice, Frauke yerine Naz girdi İpekte blok için oyunda idi ve takım bir anda değişti önce bu seti aldılar daha sonra 4. seti alarak maçı tie break setine taşımayı başardılar ve tie break setinide iyi oynayarak seride 1-0 öne geçtiler. Sadece 1-0 öne geçmek değil 2-0 dan maçı çevirerek psikolojik baskıyı VGSTT ye yüklemek de önemli idi.
2. maçı salondan izleyebilecektim. 11 Mayısta duruşmam olduğu için çok önceden hafta sonunu da İstanbulda geçirmek için 7 sine almıştım uçak biletimi. Zaten VGSTT-Ecz. Zentiva serisinin 3-0 bitmesine de en çok final serisinin bir an önce başlıyacak olmasından dolayı bozulmuştum. Seri 3-1 bitseydi final serisi 4 ünde başlayacaktı... Ben de ilk maçtan salonda olacaktım.. Uçak biletini önceye aldım ve havaalanından doğru salona geçtim. Elimde spor çantam ve Laptop salonun cafesine geçtim. Daha sonra polisler geldi ve özel güvenlikler görevlendirildi. Cafedekiler de dışarı çıkarıldı ve sonra seyirci alınmasına başlandı. Maçın başlamasına 1 saatten fazla süre vardı ve ben içeri girmiş yerimi almıştım. Gürol'un blogundan yazılarıyla tanıdığı Kerem'i görebilir tanıyabilir miyim diye bakınıyordum. Tezahürat yapan amigolardan birine sorduğumda soyadını sordu. Birden fazla Kerem var ama hangisi senin aradığın bilemem dedi. Maç içinde yan gözle de olsa aradığım Kerem'i maçtan sonra buldum.
Maça iyi başladık. De Brandt ilk maçı kazandıran kadroyu sahaya sürmüştü. Uuzn bir aradan sonra Naz ve Alice ilk 6 da maça başladı. İlk sete iyi başladık ve iyi oynayarak seti rahat şekilde kazandık. İkinci sete iyi başlayan ise VGSTT di. Servisleri Natinin üzerine atıyorlardı ve biz doğru dürüst hücum edemiyorduk. Seti de rahat bir şekilde aldılar. Üçüncü set karşılıklı sayılarla çekişmelerle geçti. Uzatmalarda VGSTT aldı. Bir yandan hiç rahat bir maç izleyemeyeceğiz diye düşünüyordum hep yürek çarpıntısı olacak diyordum bir yandan da zaten gelecek sezon en erken Aralık ayında başlayacak bir maç fazla izleyebilmek için bir maç kaybetsek bir şey olmaz diyordum.Dördüncü sette takım kendine geldi ve maçı tekarar uzatma setine taşımayı başardı. Uzatma setini de iyi oynayarak seride durumu 2-0 yaptı.
Maçı izlerken VGSTT nin takım savunmasının çok iyi olduğunu bizim eksikliğimizin takım savunmasının tam olarak oturmayışında olduğunu düşündüm. Daha önce bir arkadaşın dediği gibi voleybolda savunma blokla başlıyor. Rakip takım hücum ederken blok iyi yer tutacak ki hücumda bloktan kaçabilirse takım savunma ile topu çıkarabilsin. Bizim blok yerleşimimizin bu açıdan VGSTT den daha zayıf olduğunu düşündüm. Polyak olsun Maculewich olsun çok iyi blokör. Biz de de Eda iyi blok tutuyor.
Bu son maçlarda etkili hücum edemediğimizi farkettim. Fazlasıyla plase yapmaya başladık gibime geliyor. Blokları iyi yer tutması yüzünden plaselere başvurmak zorunda kalabiliriz ama bence blokaut yaptırmak daha akıllıca çünkü VGSTT iyi dublaja giren bir takım.
Fenerbahçe Acıbadem ile VGSTT arasındaki maçlar aynı zamanda psikolojik açıdan da müthiş mücadeleye sahne oluyor. Oyuncuların hepsi hırs küpü. Maçlarda alınan sayılardan sonra sevinmek normal ama bu seride her iki takımın oyuncuları da alınan bazı sayılardan sonra adeta sevinç duygu patlaması yaşıyorlar.
Maçtan sonra oyunculardan imza alma ve resim çektirme şansım oldu. Songül kontratının 1+1 olduğunu uzatma opsiyonunun her iki tarafda da olduğunu söyledi. Galatasaray teklifi var mı dediğimde yok dedi.
Kaptan Çiğdem'e ise gelecek yılda olup olmadığını sordum. O da 1 yıl daha kontratı olduğunu söyledi.
İpek ise artık yorulduklarını seriyi daha fazla uzatmak istemediklerini o yüzden serinin 3-0 olacağını söyledi. 3-2 lik maçlarla yüreğimize indirdiklerini söyledim.
Eda tam bir taraftar gibi. Maç sonrası formayı imzalaması için kalemimi uzattım ki kalem sırf forma imzalatmak için aldığım keçeli kalemdi. Böyle kalem getirdiklerinde çok mutlu oluyorum dedi. Ben de İzmirden bu maç için geldiğimi söyledim. Çok şaşırdı. Resim çektirebilir miyiz diye sorduğumda tabii dedi ve fotoğraf makinemi erkek arkadaşına vererek "aşkım bir resim çeker misin" dedi.
Naz ile de fotoğraf çektirdim. Naz'a Fenerbahçe forması sözünü hatırlattığımda " Ben size forma verdim ama"diyerek verdiği milli takım formasını kastediyordu.
Violet hanım ise Federasyon Bşk.nından oldukça şikayetçi...

Maçın istatistiklerini federasyonun sitesinden incelediğimde çok şaşırıyorum. İstatikle ilgili "Rakamlar yalan söylemez yalancılar rakam söyler" lafı geliyor aklıma. VGSTT 156 hücumda 19 kez blokta kalmış gözküyor ama Fenerbahçe 20 Blok yapmış yazıyor. O mu yanlış bu mu?
Aynı şekilde Naz -3 ile oynamış gözüküyor. 2 Blok (ki ben daha fazla hatırlıyorum) 1 de hücum sayısı var. 2 servis hatası var ise nasıl oluyor da -3 oluyor...
Bugün sezonun belki de son maçı. Şampiyonluk maçı. Gelecek sezonun Kasım ayındaki Dünya Şampiyonası nedeniyle en erken Aralık ayında başlayacağını düşünüyorum. Umarım kızlar bir an önce kısa da olsa tatil yapabilmek için bu maçı kazanırlar.

29 Nisan 2010 Perşembe

BAYANLAR VOLEYBOL PLAYOFF FİNALİ

Ve sona gelindi. Bayanlar Aroma Voleybol liginde yarı final karşılaşmaları tamamlandı. Eczacıbaşını 3-0 lık seri ile geçen VGSTT ile Galatasaray'ı 3-0 lık seri ile geçen FENERBAHÇE ACIBADEM finalde karşı karşıya gelecekler.
Ligin başlangıcında ilk 4 olacağı tahmin edilen takımlar ligi ilk dörtte bitirmişledi. Playoff yarı final maçlarının sonucunda da sürpriz olmadı. VGSTT ile Eczacıbaşı arasındaki serinin 3-0 bitmesi belki sürpriz oldu ama seriyi VGSTT nin alması sürpriz olmadı.
Bu seneye kadar ligi domine eden takımların başında gelen Eczacıbaşının bu yıl geçen yıllardaki görüntüsünden çok şey kaybetmiş olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Oyun olarak tek bir oyuncuya Mirka'ya dayalı oyunları yetmeyecekti ve yetmedi.
Türk Telekom'un sene başında bana göre sürpriz bir kararla voleybol şubesini kapatarak VGS ile birleşmesi ile ortaya çıkan VGSTT sahip olduğu kadro ile ligin dikkat çekici takımlarından biri olmuştu.
Fenerbahçe Acıbadem ise bu senenin flaş takımı idi. Geçen sene kimsenin şans tanımadığı bir dönemde şampiyon olan Fenerbahçe Acıbadem, M Ali Aydınlar'ın sadece Türkiye'de değil Avrupada da başarılı olacak bir kadro kurmak için yaptığı transferlerle dikkati çekti. Şampiyon olan kadrodan Kaptan Çiğdem Can RASNA, orta oyuncu Eda ERDEM, Avrupadan transfer teklifleri alan Seda TOKATLIOĞLU ve genç pasör Merve Tanıl haricindeki 8 oyuncu ile yollarını ayırdı.Bugüne kadar ülkesi dışına çıkmamış voleybolun 1 numarası Moskova Kulesi Gamova, İtalya ligi sayı kraliçesi Nataşa Osmokroviç, ülkenin gelecek vaad eden genç pasörü Naz Aydemir, libero olarak Nihan YELDAN ve Songül DİKMEN, gelecek vaad eden orta oyuncu İpek SOROĞLU, Belçika milli takımının pasörü Frauke DRİCKS, ve Hollanda milli takım oyuncusu Alice BLOOM u transfer etmişti.
Sene başında ilk defa düzenlenen süper kupa finalinde Eczacıbaşını 3-1 yenerek ilk kupa olark SÜPER KUPA'yı alan Fenerbahçe Acıbadem gerek ligde gerek İndesit Avrupa Şampiyonlar liginde oynadığı her maçı kazanarak ARMANIN GURURU oldular.
Fenerbahçenin bayan voleyboluna önem verdiği dönemlerde tribünlerde takılan "SARI MELEKLER" adını hak eden voleybolcularımız voleybol izleyicisi olmayanların bile dikkatini voleybola çekmeyi başarmışlardı.
İndesit Avrupa Şampiyonlar liginde Dörtlü Finale kalan FENERBAHÇE ACIBADEM, Acıbadem grubunun çok başarılı yaptığı bir tanıtım çalışması neticesinde gazetelerin ilk sayfalarında yer buluyordu. Spor medyasında yer bulamayan voleybol haberleri sayfa sayfa çıkmaya başladı. Dörtlü finalin final maçı futbol takımın Kayseri ile oynayacağı (neredeyse) kader maçına denk gelmesine rağmen bir çok Fenerbahçeli belki de ilk defa aklı yüreği voleybol maçında iken futbol maçını göz ucu ile izlemişti.
Türkiye Kupası için VGSTT ile final oynayan Fenerbahçe Acıbadem ilk maçı 2-0 dan 3-2 verince çatlak sesler ortaya çıkmaya başlamış ve o güne kadar sadece Dörtlü Finalin final maçını o da 3-2 kaybeden takım eleştirilmeye başlanmıştı. 3 gün aradan sonra oynanan rövanş maçında 2-0 dan durum 2-2 olunca ve oynanan tiebreak setinde VGSTT 11-9 öne geçince ben de dahil olmak üzere bir çoğumuz hedeflerimizden biri olan Türkiye Kupasını kaybetmekten çok, Fenerbahçe düşmanlarının söyleyebileceği sözleri düşünerek hayıflanmaya başlamıştık ki oyuncularımız muhteşem bir geri dönüşle seti alıp kupayı İLK DEFA OYNANACAK altın sete taşımayı başardılar. Altın sette Fenerbaahçe Acıbadem gibi oynayan meleklerimiz ezici bir üstünlükle hak ettkleri kupayı aldılar.
Şimdi bu kupanın bir nevi rövanşı oynanacak. Karşımızda olabilecek en iyi rakip var. Bizden ligde ilk set almayı başaran , Türkiye'de bizi yenmeyi başaran tek takım olan VGSTT ile final için karşılaşacağız.
Bizim oyunumuzun büyük çoğunluğu etkili servis atmaya dayanıyor. Etkili servislerle rakibi bozmaya ve doğru dürüst hücum etmesini blokla engellemeye dayalı bir oyun anlayışımız var. Hücumda tek bir oyuncuya dayalı oyun anlayışımız yok. Gamova her yerden etkili hücum yapıyor. Seda da Osmokroviç de iyi hücum yapıyorlar. Ortadan Eda ile oynadığımızda da top öldürebiliyoruz. Yani fazlasıyla hücum silahımız var. Blok konusunda da etkili oluyoruz. Savunmamız istenilen seviyede değil sadece...
VGSTT ise hücumda genelde Neslihan'a dayalı oynuyor. Poljak, Maculewich bir arada olduğunda blokları etkili olabiliyor. Nikoliç bana göre manşeti zayıf olduğundan en zayıf halka. D.Stamm ise sakatlığında etkisi olsa gerek eskisi kadar iyi değil. Güldeniz ise sürpriz servisleri ile bize sıkıntı yaratabilir. Özge ve Gözde ikizlerinin bir günü bir gününe benzemez ama en iyi olduklarında bile kapasiteleri kısıtlıdır.Gizem ise manşetinden ziyade iyi savunması ile dikkatimi çekiyor.
İki takımda da neden oynamadığına şaşırdığım oyuncu var. Fenerbahçe Acıbadem de NAZ AYDEMİR. VGSTT de ise Duygu BAL. Bu iki oyuncununda ilk 6 da oynaması gerektiğini düşünüyorum.
Umarım kaliteli bir seri olur. VGSTT li oyuncuların saygısızlıkları özellikle de Neslihan'ın sakız çiğnemesi beni bir voleybolsever olarak sinirlendiriyor. Herşeye rağmen maçların çekişmeli olacağını ama serinin 3-0 FENERBAHÇE ACIBADEM'in olacağını düşünüyorum. Maçlar 3-0, 3-0, 3-0 olmaz ama 3-2 lik de fazla maç olacağını sanmıyorum.

GEÇİCİ TRANSFER HAKKI (MI)

Yabancı oyuncu sayısının 3+1’den 2+2’ye düşürülmek istenmesindeki amacın, yerli oyunculara daha çok forma şansı vererek kendilerini geliştirmelerini sağlamak olduğunu ifade eden Karabıyık, şu bilgiyi verdi: "Görüşmelerimiz sonucunda 2+2 yerine 3 yabancıda karar kıldık. Böylece yerli oyuncular, 3+1 uygulamasına göre çok daha fazla forma şansı bulabilecek. Ayrıca sezonun 6. haftasından itibaren oynanan toplam sayı ve setin 3’te 1’i oranında forma giymemiş oyunculara kulüp, geçici transfer hakkı verecek. 3 yabancı oynatmayan takımlar, geçici transfer zorunluluğundan muaf tutulacak."
Yabancı oyuncu konusunda bir sınırlama getirilmesi olaya bakış açısının farklılığı nedeniyle tartışmaya açık bir konudur. Yabancı oyuncuların yerli oyuncuların gelişiminde engel mi olduğu yoksa rol model mi olduğu hep tartışılmıştır. Altyapıya ağırlık verilmesi ve yerli oyuncuların yetiştirilmesi elbette ki herkes tarafından daha uygun bir çözüm yolu olarak gösterilmektedir. Ancak ülkemizin gerçekleri göz önüne alındığında “sporcu” yetiştirmek de çok kolay değildir. Aileler çocuklarının yetişme çağlarında sporculuğu bir meslek olarak görmedikleri için spor yapmalarını teşvik etmek yerine dershanelere göndererek üniversite mezunu olmaları için zorladıkları bir realitedir. Üstelik altyapıya kaynak ayırmak, oyuncu yetiştirmek maliyet açısından bazen çok pahalı olmaktadır. Altyapıya yetiştirilmek için alınan her oyuncunun beklenen gelişimi gösteremediği ve sıradan bir oyuncu olabileceği, bu durumda bu kişiye yapılan yatırımın ölü yatırım olabileceği oysa artık amatör olmaktan çıkan ve başlı başına bir endüstri haline gelen sporda oyuncu transferi bazen daha ucuza mal olmaktadır. Üstelik ülkemizin yıllardır girmek için mücadele ettiği Avrupa Birliği üyeliği gerçekleştiğinde (hatta Avrupa Birliğine tam üyelik olmasa bile Serbest dolaşım hakkının verilmesi halinde bile) Avrupa birliği üyesi bir ülke vatandaşı herhangi bir sınırlamaya tabii olmadan oynama hakkına sahip olma hakkı kazanacak.
Benim asıl üzerinde durma istediğim konu Yabancı sınırlamasındaki açıklamasından sonraki beyanları. Başkan sezonun 6. Haftasından itibaren oynanan toplam sayı ve setin 1/3 ünde forma giymemiş oyuncuların geçici transfer hakkına sahip olabilmesi.
Voleybol müsabakalarına katılmak isteyen spor kulüpleri ile sporcuların uyacakları sporcu tescil, lisans, vize transfer ve sözleşme ile ilgili usül ve esasları düzenleyen talimatın 17. Maddesinde “Bayan ve erkek oyuncular için serbest transfer dönemi 22 yaşını doldurdukları tarihte başlar” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre 22 yaşını doldurmamış bir oyuncu kulüplerinden “bonservis ve muvafakatname almadan” transfer yapamazlar.
Başkanın açıklamalarına göre ilk 6 haftada oynanan toplam sayı ve setin 1/3 ünde forma giymemiş oyuncu bu durumu sözleşmenin fesih nedeni mi sayacak? İlk 6 hafta bu süre forma giyen ama sezonun kalanında forma giymeyen oyuncu bu haktan yararlanamayacak mı? Oyuncu sezonun ilk 6 haftasının 2 haftasında sakat olursa bu hakkı kullanması nasıl hesaplanacak? Sezonun ilk 6 haftası hesaplanırken sadece lig maçlarımı esas alınacak yoksa Avrupa kupası maçları veya Türkiye Kupası maçları da hesaba katılacak mı? Oyuncunun formsuzluğu nedeniyle oynatılmaması veya oyuncunun sözleşmeyi fesih etmek istemesi nedeniyle oynamak istememesi durumunda ne olacak?
22 Yaşını doldurmamış oyuncuların kulübün muvafakati olmadan transfer yapamayacağına dair amir hü-küm varken aykırı bir başka hüküm nasıl kabul edilebilir. Geçici transfer sadece o sezon için geçerli olur ama bu arada oyuncu 22 yaşını doldurursa ne olacak?
Serbest transfer yaşı voleybolda 22 olarak belirlenmiş futbol da ise serbest transfer yaşı net olarak açıklanmamış. Futbol federasyonuna göre sözleşme süresi en fazla 5 yıl olarak belirlenebiliyor ancak oyuncu 18 yaş altında ise 3 yıldan fazla süreli sözleşme yapılamıyor. Ancak 23 yaşın doldurulmasına kadar yapılan her transferde yetiştirme tazminatı ödeniyor. Basketbolda ise daha karışık bir sistem söz konusu.16 yaşını veya Genç takım yaşını dolduran oyuncular sözleşme yapabiliyor.17 yaşındakiler en fazla 7, 18 yaşındakiler en fazla 6, 19 yaşındakiler en fazla 5 yıl için sözleşme yapabiliyorlar. Sözleşme yapmaya kulüp tarafından davet edildiği halde sözleşme yapmayan sporcular 23 yaşına kadar anlaşma yapamıyorlar.
Voleybol federasyonu başkanının ilk 6 hafta belli süre oynamayan oyuncunun geçici transfer hakkına sahip olmasının benzeri futbol federasyonunun talimatnamesinde bulunuyor ama orada hüküm şu şekilde düzenlenmiş;
“ Futbolcu, sezon sonunda kulübünün oynadığı resmi müsabakaların %10 undan daha azında görevlendirildiği takdirde sözleşmesini sportif haklı sebeple feshetme hakkına sahip olur. Böyle bir fesih, futbolcunun durumu ve somut olayın şartları göz önüne alınarak değerlendirilir. Futbolcu sportif haklı sebeple feshi kulübünün ilgili sezondaki son müsabakasından itibaren 15 gün içinde yapmak zorundadır.” (Ancak bildiğim kadarıyla futbolcunun 18 kişilik kadroda yer alması bile görevlendirilme olarak değerlendiriliyor.)
Umarım bu sezonki transfer talimatnamesini yazarken kafa karışıklığını ortadan kaldıran bir düzenleme yapılır.Düzenleme yapılırken kullanılan ifadeler çok önemlidir. Şu an ki transfer talimatının 15. ve 17. maddesini aşağıya aynen alıyorum.
Madde 15- Sporcular tescilli bulundukları kulüplerinden bonservis almak ve Federasyon tarafından belirttilen şartları yerine getirmek koşuluyla başka kulüpler transfer olabilirler.
15.1 Sözleşme süresi biten sporcu için, bu talimatın 17.1 maddesi doğrultusundaki şartlar dahilinde, bonservis alma zorunluluğu aranmaz.
15.3 Yaş düzeltmeleri dikkate alınmaz.
Madde 17.-Bayan ve erkek sporcular için serbest transfer dönemi 22 yaşını doldurdukları tarihte başlar. 17.1 Serbest transfer yaşını doldurdukları kulüp ile izleyen sezonlar için sözleşme imzalamayan/yenilemeyen sporcular kulüplerinden ayrılacakları ;
1. yıl için sözleşmelerinde yer alan son bir yıllık transfer tutarının 2 katı kadar
2. yıl için sözleşmelerinde yer alan son bir yıllık transfer tutarı kadar
3. yıl için sözleşmelerinde yer alan son bir yıllık transfer tutarının yarısı kadar yetiştirme bedelini ödemek suretiyle kulüplerinden bonservis alabilirler. Serbest transfer yaşını doldurduğu sezonu izleyen 3 sezonu kulüplerinde tescilli olarak tamamlayan sporcular bedelsiz olarak serbest kalırlar.
17.2 Serbest transfer yaşını doldurmamış sporcular, kulüplerinden bonservis ve muvafakatname almak suretiyle transfer yapabilirler.
Maddeler bunlar. Şimdi bir pratik yapalım.. Örnek tabii ki Naz.
Naz 14.08.1990 doğumlu. 22 yaşını 14.08.2012 tarihinde tamamlayacak ve serbest transfer hakkına sahip olacak. 2012 yılında Fenerbahçe ile sözleşme yenilemeyecek olursa ne kadar yetiştirme bedeli ödeyerek kulüpten bonservisini alabilir?
Bu oyuncu Eczacıbaşı altyapısında 11 yıl oynamış bir oyuncu, Eczacıbaşı oyuncunun bonservis alabilmek için ödediği yetiştirme bedelinden pay talep edebilir mi?
Bir transfer talimatnamesini bu kadar anlaşılmaz yazmak da ayrı bir meziyet değil midir?

19 Nisan 2010 Pazartesi

ÖNEMLİ OLAN ŞAMPİYONLUK MU?



Şubat ayında hiç hesapta olmayan maçlarda yaşadığımız puan kayıpları nedeniyle dün oynanan maçta puan kaybına tahammülümüz bile kalmamıştı. Şampiyonluk için mücadele etmeye devam edebilmemiz için Kadıköy Şükrü Saraçoğlunda Beşiktaşı yenmek zorundaydık.
Maça iyi başladık. Daha 2. dakikada Alex'in attığı golle de öne geçtik. Ve iyi oynamaya devam ettik. Daha 13. dakikada 2. golü atmak bile şaşırtıcı olmazdı ama pozisyona giren Guiza olunca biz saç baş yolmakla kaldık. Daha sonra ise Alex'in veliahtı olarak tanımlanan Özer Alex gibi bir pas verdi Alex'e ince ve şık ama Alex Guiza'lığa özendi ve mutlak golü kaçırdı.
İlk yarı iyi olan takım Fenerbahçe idi. İkinci yarının başlangıcı ile oyundaki dengeyi lehine çeviren Beşiktaş oldu. Bir pozisyonda Lugano penaltı verilecek bir şekilde elle oynadı ama hakem devam ettirdi. 10 dakika sonra ise Bilica penaltıya neden oldu. Hakem de penaltı noktasını gösterdi. Ama sonrasında Bilica öyle birşey yaptı ki bu takımın oyuncusu olmadığını ve olmaması gerektiğini ispatladı herkese.
Şampiyon olursunuz olmazsınız bazen bu hiç önemli değil. Bu camia 2006 yılında Denizli maçı ile kelimenin tam anlamı ile travma yaşadı ama utanmadı. Şampiyon olalım olmayalım yapılacak şey belli o da BİLİCA ile yolları ayırmak.
Ve Fenerbahçe taraftarının neredeyse büyük bir çoğunluğu bu konuda hemfikir... En azından benim gördüğüm tanıdığım Fenerbahçeliler...
Bu arada ligin ilk devresinde İnönü'de Beliktaş ile oynadığımız maçta ilk yarıda Gökhan Gönül'ün ceza sahası içinde düşürülmesine penaltı çalamayan, Uğur İnceman'ın attığı golde OFSAYT bayrağı kaldıramayan hakemlerin CESARETİ/YÜREĞİ var mıydı diye de sorabilirmiyiz Sayın Mustafa DENİZLİ hocam...

18 Nisan 2010 Pazar

ELDE VAR BİR...

Aroma Erkekler Voleybol Birinci Ligi Play-Off Finalinde Ziraat Bankasını ilk maçta İstanbul'da 3-2, ikinci maçta Ankara'da 3-2, üçüncü maçta ise 3-1 mağlup eden Fenerbahçe, seride durumu 3-0 yaptı ve Ankara'da şampiyonluğa uzandı.
Son 3 yılda 3 kez Play off finali oynayıp 2007-2008 sezonunda şampiyon olan geçen yıl ise pasörü Arslan'ın sakatlanması nedeniyle 1-0 önde olduğu seriyi 3-1 kaybederek 2. olan Fenerbahçe bu sene tekrar şampiyon olmayı başardı.
Bu sezon voleybolda Fenerbahçe Acıbadem'in hem yurtiçinde hem de yurtdışında oynadığı maçlarda aldığı başarılı sonuçlar nedeniyle tüm gözler Fenerbahçe Acıbadem'e çevrilmişti.Fenerbahçe Bayan Voleybol takımının başarılarını SPONSORU olan Acıbadem'in başarısı olarak lanse etmeye çalışan kişiler bile vardı. Fenerbahçe Acıbadem'in maçları nedeniyle sarı melekleri yalnız bırakmamak için 50.Yıl Salonunu dolduran taraftarımız Fenerbahçe Erkek voleybol takımını - sayıları az olan cefakar voleybol taraftarımız haricinde- ihmal ettiler.
Bayanlar Voleybol liginde takımlar arasında güç dengesinin eşit olmadığı, Fenerbahçe Acıbadem'in şampiyonlukta neredeyse rakipsiz olduğu, Eczacıbaşı, VGSTT nin bir parça da 6Saray'ın iddiasının ancak 2. lik için olabileceği diğer takımların üst sıraları zorlayamayacağı hemen herkes tarafından kabul edilen bir olgu. Oysa Erkekler voleybol liginde şampiyonluk için oynayan takımlar arasındaki güç dengesinin birbirine yakın olduğu , geçen yılın şampiyonu İBB nin,Arkas'ın, Ziraat Bankasının, Halk Bankasının hatta SGK nın,6Saray'ın bile iyi bir kadroya sahip olduğu düşünülecek olursa Fenerbahçe'nin ŞAMPİYONLUĞUNUN ne kadar zor ve büyük bir başarı olduğu daha iyi anlaşılır.
Sponsoru bırakın formasında göğüs reklamı bile olmayan Erkek voleybol takımımız Yarı finalde Arkas'ı 3-1 lik seri ile geçti. Arkas ile İstanbul'da oynadığımız ilk maçı rahat bir biçimde 3-0 almıştık. Serinin İkinci ve üçüncü maçı İzmir'de oynandı. Ben de bu maçları çıplak gözle izlemiştim. İzmirdeki ilk maçta 3-0 mağlup olduğumuzda sahaya "adeta sokaktan geçen 7 kişinin üzerine sarı lacivert forma giydirip sahaya çıkarsak daha iyi mücadele ederlerdi" diye eleştirdiğim oyuncular ertesi gün muhteşem oynarak 3-0 yendiklerinde "İstanbul'daki maçta Arkas'ı geçeriz ama rakibimiz olan Ziraat Bankası ile oynayacağımız maçta rakipten çok bizim ne yapacağımız önemli. İlk maçtaki Fenerbahçe olarak mı yoksa ikinci maçtaki Fenerbahçe olarak mı çıkacağız" demiştim.
Nitekim Fenerbahçe İstanbul'da Arkas'ı zorlanmasına rağmen 3-2 yenerek Playoff finalini Ziraat Bankası ile oynamaya hak kazanıyordu. Ligi lider bitirdiği için saha avantajı Fenerbahçe'de olacaktı. Bu da ilk maçın İstanbul'da oynanması demekti. İstanbul'da oynanan playoff final ilk maçında setlerde 2-0 geriye düşmemize rağmen sonradan maçı çevirerek 3-2 kazandık ve seride de 1-0 öne geçtik.
Ankara'da iki maç oynayacaktık. Bir maç kazanıp birini kaybetsek bile İstanbul'da 2 maç yapma ihtimalimiz vardı. Gerçi İstanbul'da saha avantajımız taraftar avantajımız anlamına gelmiyordu ama İdari menejerimiz Abdullah Paşaoğlu'nun dediği gibi "az ama efektif taraftarımızın desteği" bile onlara yetiyordu.
Ankara'daki ilk maç da İstanbul'daki maçın neredeyse bir kopyası oluyordu. Çok çekişmeli geçen maçta bizim için tek olumsuz yön olarak çok fazla servis hatası yapmamız söylenebilirdi ama etkili servis atarak oyun oynayan bir takım için etkili servis atmaya çalışırken servis hatası yapmayı göze almak kadar doğal bir şey de olamazdı. Maç 2-2 ve tie break servisinde 14-13 önde iken kullandığımız servisi iyi karşılayan ve Ziraat Bankası takımının en etkili hücum oyuncusu olan Celitans'a tekli blok yapan Divis setin 15-13 maçın da 3-2 Fenerbahçe'nin olmasını sağlıyordu.
Bugün oynanacak maçı kazandığımızda şampiyonluğumuzu ilan edecektik. Kaybedersek bile İstanbul'da oynayacağımız maç veya maçlar vardı. Ama Ziraat Bankasının kaybetmemesi şarttı.
Maça iyi başladık.Daha önce oynanan iki maçtan farklı olarak daha iyi oynuyorduk. İlk sete iyi başladık ve iyi bitirdik. İkinci sette de iyi oynayan takım biz idik. Dişlilerinin kusursuz çalıştığı bir makine düzeninde idi sanki Fenerbahçe. Ziraat Bankası da iyi oynuyordu ama Fenerbahçe çok farklıydı. Ve bu seti de rahat bir şekilde Fenerbahçe alıyordu.
3. set Fenerbahçe için Şampiyonluğun ilan edileceği, Ziraat Bankası için ya tamam ya devam seti idi. Diğer iki setten farklı olarak başa baş geçiyordu. Set sonlarına doğru Fenerbahçe sete ağırlığını da koydu ama Hakem faktörü bir kez daha devreye girdi. Setin sonlarına doğru çok net 2 yanlış karar ile seti alması ve Şampiyonluğunu ilan etmesi gereken Fenerbahçe 26-24 seti kaybediyordu.
4. set oynanmaya başladı.Bu sette başabaş geçiyordu önceleri ama sonra Fenerbahçe vites yükseltiyor ve seti rahat bir biçimde 25-19 maçı da 3-1 alarak şampiyonluğunu ilan ediyordu.
Voleybol Federasyonu;
MVP Tomislav Coskovic Fenerbahçe
Payidar Demir Ödülü Resul Tekeli Ziraat Bankası
En Skorer Oyuncu Gundars Celitans Ziraat Bankası
En İyi Atak Yapan Oyuncu Gundars Celitans Ziraat Bankası
En İyi Blok Yapan Oyuncu Arslan Ekşi Fenerbahçe
En İyi Servis Atan Oyuncu Emre Batur Fenerbahçe
En İyi Pasör Selçuk Keskin Ziraat Bankası
En İyi Libero Serkan Kılıç Fenerbahçe
olarak belirlemiş. Bu seçimlerin bazılarına katılmak mümkün değil. Arsan'ın en iyi pasör, Emre'nin en iyi blok yapan oyuncu olarak seçilmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.
3 yılda 3 kez final oynayan ve oynadığı 3 finalin 2 sini kazanarak ŞAMPİYON olan takımın taraftarımızdan daha çok ilgi görmeyi hak ettiğini düşünüyorum.
İlgi göstermesi gereken sadece taraftarımız değil. Yönetimimizin de bu takıma daha çok ilgi göstermesi gerek. Bugün Divan Kurulu toplantısı vardı belki bu nedenle Yönetim Kurulumuzdan Hakan DİNÇAY hariç hiçbir yöneticimiz bu maçı izlemeye gel(e)memişti. Ama bu maçı almamız halinde ŞAMPİYON olacağımız KUPA alacağımız göz önünde tutularak takımın Başkan vekilinin ve 1-2 as başkanının salonda takımımızın oyuncularımızın yanında olması gerekirdi.
Yöneticilerimiz bu takımla bu günden sonra daha fazla ilgilenmeli ve bu takıma iyi bir SPONSOR bulmalıdır. Fenerbahçe Erkek voleybol takımının bu ligdeki rakiplerinin kadro oluşturmak için harcadığı paranın hiç de az olmadığı, gelecek yıl bu takımın sadece ligde değil aynı zamanda Avrupa'da şampiyonlar liginde mücadele edeceği düşünülecek olursa gelecek sene için bu senekinden daha çok paraya ihtiyacımız olacaktır.
Demeter, benim de zaman zaman mola almadığı ve oyuna müdahale etmediği, oyuncu rotasyonu yapmadığı ve neredeyse sürekli aynı 7 ile oynadığı gerekçesiyle eleştirdiğim bir hocadır. Ancak 3 yılda 3 final oynatan hocaya başarısız veya yetersiz demek de ne kadar doğru olur bilemiyorum. Sonuçları başarıları bir tarafa bırakırsak oyun olarak başka bir hoca arayışı çok da haksız sayılmaz.
Kadroya gelince.Geçen seneki kadronun yarısından fazlası değişmişti. Bana göre sadece çok iyi bir oyuncu değil aynı zamanda maç oynanırken takımı maç içinde yöneterek abilik yapan Grbiç'in voleybolu bırakmasının eksikliğini bu sene ben fazlasıyla hissettim. Yerine gelen Gardner tecrübeli olsa da beklediğim abiliği maç içinde yapamadı. Yaşı da göz önüne alındığında gelecek sene Gardner'la devam edileceğini sanmıyorum.
Coskoviç bana göre vazgeçilmez bir oyuncu. Servisleri de hücumları da manşeti de iyi tam bir takım oyuncusu. Ve bildiğim kadarıyla da herhangi bir sorun çıkaran yapısı da yok.
Divisi Avrupa voleybol şampiyonasında izlemeye çalıştım. İzlemeye çalıştım diyorum çünkü hocası ara ara oynatıyordu. Ve doğrusu çok da beğenmemiştim. Ama özellikle playofflar döneminde çok iyi form yakaladı ve çok büyük katkı verdi.
Pasörümüz Arslan EKŞİ yi tartışmak doğru değil. Hırsı yeter. Bazen aşırı hırsın ona zarar verebileceğini ve taraftar ile daha uyumlu bir ilişkisinin olması için biraz daha çaba harcamasının gerektiğini düşünüyorum.
Emre BATUR'un Türk voleybolunun geleceği için de önemli bir isim olacağına inanıyorum. Avrupa Şampiyonasında pasör çaprazı olarak oynamıştı . Fenerbahçe'de ise Gardner'in transferi nedeniyle orta oyuncu oynatılmaya başlandı. Ve gayet iyi de oynadı. Gardner ile yola devam edilmeyecek olursa pasör çaprazı olarak bile tercih edilebileceğini düşünüyorum.
Serkan. Açıkçası libero olarak ilk tercihim olmaz. Ama oynadığı maçların genelinde başarılı idi. Daha iyisi var ise alınabilir ama bence kadroda bulunması gereken bir oyuncu olduğu da bir gerçek.
Özkan Hayırlı. Sezon başında orta oyuncu olarak Demeter'in öncelikli tercihi Yasin Sancak'tı. Ancak ligin sonlarına doğru Yasin'in sakatlığı nedeniyle daha çok yer almaya başladı ve bana göre şansını iyi değerlendirdi. Yasin kimine göre dizinden ameliyat olduğu için oynamıyor. Oysa ben sözleşmesinin feshedildiğini duydum. Doğrusu ne bilemiyorum.Özkan'ın seneye de oynamaya devam etmesi , Yasin ameliyat olduğu için takımda yoksa ameliyat sonrası oynayıp oynayamayacağının araştırılması gerekir. Bizim altyapımızdan yetişen Ziraat Bankasında oynayan Resul tekrar takıma kazandırılabilir.
Bugün çok güçlü rakiplerini yenen üstelik bu rakiplerini yenerken taraftarımızın büyük çoğunluğu tarafından ihmal edilen FENERBAHÇE voleybol takımı ŞAMPİYON olarak hepimizi mutlu etti. Ama daha Çarşamba akşamı VGSTT yi yendiği için Fenerbahçe Acıbadem takımına Teledünya Türkiye Kupasını vermek gibi zor ve üzücü görevi ifa ettiği yetmezmiş gibi bir kez daha FENERBAHÇE takımına ŞAMPİYONLUK KUPASI vermek zorunda kalan Voleybol Federasyonu başkanı her nedense pek bir üzgün gözüküyordu.
Fenerbahçe kendisine gönül verenlerin yüzünü güldürmeye, kendisinden nefret edenleri ise hayata küstürmeye devam ediyor. Umarım Voleybol ile başlayan bu şampiyonluk kutlamaları diğer branşlardaki şampiyonluklarla devam eder ve 2010 hepimiz için unutulmaz bir yıl olur.

17 Nisan 2010 Cumartesi

TARİHE TANIKLIK ETMEK

Teledünya Türkiye Kupası final maçını 2-0 dan 3-2 verdiğimize çok sinirlenmiş ve üzülmüştüm. Sarı meleklerin fiziksel ve mental açıdan yorgun olduklarını düşünüyordum ama 2-0 iken 3. sette de 23-21önde iken (her ne kadar hakemin hatalı kararı ile de olsa) seti ve maçı bitirememelerine, VGSTT lilerin ve yorumcusuyla spikeriyle tüm Fenerbahçe Acıbadem düşmanlarının mal bulmuş mağribi gibi sevinmelerine fırsat vermiş olmalarını hazmedemiyordum. Yenilmek değildi beni üzen. Üzüldüğüm şey sarı meleklerimizin bir anda kesinlikle hak etmedikleri davranışlarla karşı karşıya gelmeleri idi.
Oysa "Bir damla gözyaşınız bin kupaya feda olsun" diye düşünen bir çok renktaşımın olduğunu biliyordum. Ve biliyordum ki bu renktaşlar sarı meleklerimize sahip çıkacak onları rövanş maçında salonu tıklım tıklım doldurarak yalnız bırakmayacaktı. Benim de o salonda olmam gerektiğini, tarihe tanıklık etmek için o salonda olmam gerektiğini düşündüm. Ama o gün sabah duruşmam vardı. Duruşmadan sonra 14 uçağı ile İzmir'den İstanbul'a gidip havaalanından direkt salona gitme planı yaptım ve planı aynen uyguladım. Salonun önüne geldiğimde daha kimseyi içeri almıyorlardı. Saat 16.45 ti. Yaklaşık 15 dakika sonra içeri almaya başladılar. İçeri girdiğimde her zaman ki gibi ana tribünde tezahürat yapan ve her maçta gördüğüm "Grup Lacivert" pankartının olduğu tarafta 3. sıranın en başındaki koltuğa oturdum. Tezahürat yapan gruba yakın ama salonu tam gören bir noktada izlemeyi tercih ediyordum. Salon dolmaya başlıyordu ama zaten sınırlı olan oturma koltuklarını bir de en ön sırayı güvenlik nedeniyle boş tuttukları için insanlar merdivenlere oturmak zorunda kalıyorlardı. Emniyet amiri maç öncesi önümde oturan özel güvenliğe sıkı sıkı tembih ediyordu; merdivenlere kimse oturmayacak, geçiş engellenmeyecek diye. Ama de facto durum nedeniyle geçiş için yer bırakın yeter denmeye başlandı. Maç başladı. İlk set başabaş geçiyordu önce8-7 ilk teknik molaya önde girdik. Sonra bir ara 12-10 VGSTT öne geçti fakat Eda'nın attığı iyi servislerin de etkisi ile ikinci teknik molaya 16-12 önde girdik ve teknik mola sonrası bir anda set koptu ve seti rahat bir şekilde 25-18 aldık. İkinci sette adeta ilk setin kopyası gibiydi. İyi servisler attık ve seti 25-17 aldık. Tribünler şova ilk sette başlamışlardı ve ilk iki set uzak ara rahat rahat alınınca şampiyonluk tezahüratları başlamıştı. İlk maçta yaşananların benzerinin yaşanmaması için 3.sete iyi girmemiz gerektiğinden yapılan tezahüratların erken olduğunu düşünüyordum. Nitekim VGSTT bu sete farklı oyuncular ile başladı. Biz ise aynı oyuncular ile sahada idik. İlk başta karşılıklı sayılarla giden set bir anda Nihan'ın arka arkaya yaptığı hatalar nedeniyle 16-11 e geldi. Teknik mola sonrası da servislerini kıramadık ve ara farklı açıldı. Yanılmıyorsam 19-12 iken hoca ikili değişiklikle Dricks'in yerine Naz'ı, Osmokroviç'in yerine de Blomm'u oyuna alıyordu ama atı alan Üsküdar'ı geçmişti ve set uzak ara 25-14 VGSTT nin olmuştu. Dördüncü sete maça başladığımız ilk 6 ile başladık. Natali Osmokroviç ve Dricks tekrar oyunda idi. Bu set 3. sete göre daha iyi idik. Sete iyi başladık ilk teknik molaya 8-5 önde girdik ikinci teknik molaya da 16-13. Teknik moladan sonra da iyi oynuyorduk. 19-15 önde iken kaptan Çiğdem'in ace sayısı ile 20-15 öne geçtiğimizde birçoğumuz maçı 3-1 aldık diye düşünmeye başladık. Tribünlerde " Fener gol gol, Şampiyonluk geliyor" diye tezahürat yapıyordu. Ama bir anda durum 23-21 Fenerbahçe Acıbadem lehine iken 24-23 öne geçerek set sayısı atan da VGSTT oldu. İlk set sayısını çevirsek de set 26-24 VGSTT nin olmuştu ve maç 2-2 ye gelmişti. Artık tie break setini kazanmak da yetmiyordu kupayı kazanmak için. Tie break setini altın seti oynamak için kazanmak zorundaydık. 15 sayılık bu kısa set başa baş başladı yer değiştirmeye 8-7 biz önde girdik. Ama bir anda 11-9 VGSTT öne geçtiğinde ben kupadan umudu kesmiş," neden geldim İstanbul'a" türküsünü söylemek üzereydim ki taraftarımız "Bizler inandık siz de inanın bizim için bu maçı alın" demeye başladı. İşte o an Gamova muhteşem bir blokla umutlarımı yeşertti. Servise kaptan Çiğdem geldi etkili servisler attık iyi oynadık ve bir anda durum 14-11 oldu. Nati ile seti ve maçı bitirme fırsatı yakaladık ama Nati topu dışatrı attı. Servisi iyi karşıladık ve Gamova ile hücum ederek seti de maçı da bitirdik.
Ancak bildiğim kadarıyla bir ilki yaşayacaktık. Maçlarda durum 1-1 olduğu ve setlerde de eşitlik olduğu için ALTIN SET oynanacaktı. Taraftarımız setin başlaması ile farkını ortaya koydu ama işin doğrusu sarı meleklerimiz de sezon başından beri bizim göğsümüzü kabartan, bizi gururlandıran o eski hallerine döndüler ve muhteşem oynamaya başladılar. Durum bir anda 8-1 oldu. Yer değiştirme yapıldı ama hızımız kesilmedi. Durum 12-2 oldu. Sonrasında ise 12-5 di. Buradan da vermeyiz herhalde bu maçı diyordu herkes birbirine. Artık kimse maç bitmeden inanamayacak bir halde idi. Ve maç 15-5 gibi ezici bir skorla bittiğinde herkes "SARI MELEKLER" ile tekrar gurur duymaya başlıyordu.
Bizler tribünde, Sarı melekler sahada, yöneticilerimiz şeref tribününde sevinç içinde idik. Ancak salondaki herkes sevinç içinde değildi. Maçı ve kupayı kaybeden VGSTT li oyuncu ve yöneticileri bir nebze olsun anlıyor ve hak verebiliyordum da şeref tribününde adeta karalar bağlamış gibi oturan ancak federasyon başkanı olduğu için kupa vermek zorunda olduğundan salonu terkedemeyen E.Ü.Karabıyık'ın neden bu kadar mahzun olduğuna anlam veremiyordum. Maç sonrası kupa serenomisi yapılırken bir kez daha anladım ki biz ne kadar gelişirsek gelişelim doğru dürüst kupa töreni yapamayacağız. Oyuncuların taraftar ile sevincini paylaşması engelleniyorsa, oyuncular taraftara sırtını dönüp bir avuç kişinin oturduğu şeref tribününe dönerek seremoni yaptırılıyorsa ve ortalık fotoğraf çekmek veya röportaj yapmak isteyen basın mensuplarından geçmiyorsa bu yapılana kutlama denmez.
Salon tıklım tıklım dolu olsa da bana göre salon sporlarında olduğunun farkında olmayan taraftarımız etkili olamadılar. VGSTT ile oynadığımız ilk lig maçında da salonda idim. Bu kadar kalabalık değildik ama Neslihan'ı attığımız laflarla etkisiz hale getirmeyi başarmıştık. Oysa bu maçta meleklerimizin avrupa başarısı nedeniyle gelen taraftarımız çoktu ve çoğunluğu futbol taraftarımızdı ancak rakip takım servis atarken ıslıklarla bile servis atmasını engellemeye çalışan olmadı. Tam tersine klasik(elbette ki birbirinden güzel) maç besteleri söyleniyordu ama bunlar rakip takımı oyundan düşürmüyordu. Bence voleybol maçlarında futbol maçlarındaki şarkılı türkülü tezahüratlar yerine rakip oyuncuları oyundan düşürecek tezahüratlar gerekiyor ve biz bu maç bunu yapamadık.
VGSTT nin antrenörü tıpkı ilk maçta olduğu gibi bu maçta da maçı çevirmek, kazanmak için elinden gelen herşeyi yaptı. Oyuncu değiştirdi. Taktik değiştirdi. Sürekli arayış içinde idi. Saha kenarından neredeyse toplara atlayacaktı. Ama De Brandt ki (hep yazıyorum hocalığını ve geçen sene ki şampiyonluğumuzdaki payını kimseyle tartışmam ) bu maç beni hayal kırıklığı-na uğrattı. Bir kez İpek'i blok için oyuna aldı. Tıkandığımız noktalarda değişiklik yapmadı. 3.sette 19-12 geri düştüğümüzde pasör değişikliği yapıp Naz'ı Dricks yerine oyuna aldı. Natinin yerine de Blomm'u. Ama sonra maç boyunca Naz'ı bir daha hiç oyuna almadı. Henüz 19 yaşında olan bir oyuncunun yerine kendinizi koyun. Set bitmek üzere iken oyuna alınıp set kaybedildikten sonra bir daha hiç oyuna alınmaz iseniz ne düşünürsünüz. Hocanızın size güvenmediğini, istemediğini düşünmez misiniz.? Ve genç oyunculara önem veren bir hoca nasıl olur da bu şekilde davranarak bir oyuncusunu kaybetmeyi göze alabilir. Maç sonrası Naz'ı yakından gördüm. Morali çok bozuk idi. Kan kusup kızılcık şerbeti içenler gibi tam profesyonelce davranarak kutlamalarda moralinin bozukluğunu hiç hissettirmedi. Maç sonrası annesi ile de tanışma ve konuşma fırsatı buldum. Ve hissedebildiğim kadarıyla bu moral bozukluğunu kolay kolay atamayacak üzerinden.
Gamova'nın oyunda ne kadar etkin olduğu bu maçta bir kez daha ortaya çıktı. Nati ise maç içinde durgunluk yaşasa da sa-vunmada da hücumda da varlığını hissettirdi. Eda takımın moral kaynağı. Maç içinde bocalamaya başladığımız zamanlarda arkadaşlarına " haydi, bu topu çeviriyoruz, morali bozmayın" diye destek oluyordu. Hakeme ise yarı şikayet yarı serzeniş "Hocam bir kez de bizim lehimize karar ver ya" dediğini duydum. Kaptan Çiğdem etkili servisleriyle olduğu kadar takım üzerindeki etkisi ile de vazgeçilmez halde. Hakem olarak başka kişi yok ki her maçımızda İlhami Hoca var. Kaptan Çiğdem Bir pozisyonda "İlhami abi bu ne ya" dedi. Bence birkaç top taşıma vardı ama hakem vermedi. Bir pozisyonda Gamova rakip oyuncunun 1 numaradan hücum yaparken ayağını çizgiye bastığını işaret etti ki haklıydı. Hakem çok bozuldu. Ve sonrasında Neslihanla tartışmaları üzerine uyarma fırsatı yakaladı ve kaçırmadı. Nihan bu maç kaybedilseydi herhalde taraftar tarafın-dan "persona non grata" (istenmeyen adam) ilan edilirdi. Manşet hataları ile seti verdiğimiz gibi maçı da kaybedebilirdik. Ve Nihan yerine şimdiden libero arayalım laflarını duymaya başlamıştık. Seda geçen seneki formunu bir türlü yakalayamadı. Galiba yaşadığı sakatlığın etkisini üzerinden atamadı. Maçtan sonra bazı taraftarlar Neslihan’a “Kırmızı giymek sana yakışmı-yor” diyerek üstü kapalı bu takımda görmek istediklerini söylemeye çalışsalar da birçok aklıselim taraftar buna isyan ediyor-du. Kupa töreni sırasında ağlamaklı durdu ve salondan suratı asık ayrılırken file arkasındaki tribünden bir renktaşın uzattığı atkımızı aldı ama hemen oradaki güvenlik görevlisinin boynuna takarak bu takımın hiçbir zaman oyuncusu olamayacağını gösterdi. İşin garibi bu takımın pasör çaprazı Gamova. Neslihan transfer olsa Gamova’yı kesip onu mu oynatacaksınız. Yabancı kontenjanı nedeni ile yerli oyuncu tercih edilmeli ise bu takımda geçen sene bizi şampiyon yapan ve bana göre Neslihan kadar iyi bir pasör çaprazı ve gerçek bir FENERBAHÇELİ olan Seda dururken eşi 6Saraylı, kendisi 8JK lı olan birini hangi nedenle hangi mantıkla transfer etmeyi düsünebiliyorlar anlayamıyorum.
Altın set oynanırken Cemre, istatistikçilerimizin bulunduğu yerden var gücüyle taraftar gibi ablalarına moral vermeye çalışı-yordu. Takım kadrosunda olmasa da takım oyuncusu gibi hareket etmesi benim çok hoşuma gitti. Zaten maç sonrasında da takımla beraber kutlamalarda vardı. Umarım playofflarda Ankaragücü maçlarından birinde bir sette biraz süre alır ve kişisel gelişimi için önemli bir adım atmış olur.
Oyuncularımıza hak ettiği saygıyı duyacak kadar duyarlı davranan ve salon sporlarında tezahürat yapmanın ne olduğunun farkında olan az ama gerçek voleybol tutkunu taraftarımız ile sarı meleklerin yaşattığı başarılar nedeniyle bir anda voleybol aşkına tutulup kısa sürede voleybol üstadı olan futbol fanatiği taraftarımız arasında tercihte bulunmak istemiyorum ama playofflar sonucunda yaşayacağımız lig şampiyonluk kutlamalarında umarım salon bu başarıyı paylaşmayı gerçekten hak eden taraftarla dolu olur. Ve bu seçkincilik ise evet ben seçkinciyim ve seçkinci kalacağım…

12 Nisan 2010 Pazartesi

YENİLMEYE GÖR... KİM NELER DEMEZ Kİ..

Fenerbahçe Acıbadem Teledünya Türkiye Kupası Finali 1. Maçında VGSTT ye 3-2 mağlup oldu. Daha önce Ligde set almayı başaran VGSTT aynı zamanda Türkiye'de Fenerbahçe Acıbadem'i yenmeyi başaran ilk takım oldu.
Maça Fenerbahçe Acıbadem çok iyi başladı ve etkili servislerle rakibini oyundan düşürdü. İlk iki seti açık ara kazanan Fenerbahçe Acıbadem 3. Sete iyi başlamadı 4-1 geriye düştü ancak daha sonra toparlandı ve oyunda dengeyi sağladı. Ancak bu sette hücumda top öldürmeyi başaramadığı gibi rakibinin yaptığı iyi savunma karşısında hücum hataları yapmaya başladı. Setin sonlarına doğru 21-19 önde iken hakemin (rakibin top taşımasını görmediği gibi banttan çıkan topu blokaut vererek ) yaptığı (!) hatalar ile aradaki fark kapandı ve VGSTT öne geçti ve seti aldı.
4. sette de dengeli giden oyunda iyi savunma yapan VGSTT karşısında kötü hücum eden bir Fenerbahçe Acıbadem vardı. Bu set de başbaşa geçti ama VGSTT seti aldı ve maçı tiebreak setine taşıdılar. Kaptanın dediği gibi bu takım tiebreak seti oynama konusunda tecrübesiz olduğu için de maçı 3-2 kaybettiler.
Nati'nin geldiği günden bu yana BELKİ DE en fazla blokta kaldığı maç bu maç olmuştur. 3. setten sonra Gamova'da dahil olmak üzere etkili hücum yapmakta çok zorlandık. VGSTT 3. setten sonra çok iyi savunma yapmaya başladı.Seda yine çok etkisizdi. Eda da eskisi kadar yüksek yüzde ile hücum edemedi.
Bu takım sene başından bu yana bizi fazlasıyla mutlu etti. Bugün yenilmelerine herkes çok şaşırmıştır. Takımın mental ve fiziksel olarak çok yorgun olduğunu bu nedenle telafi edilebilecek yenilgilerin çok önemli olmadığını düşünüyorum. Ancak takımın 2-0 önde iken yeterince rotasyon yapmaması örneğin İpek Soroğlu'nun hiç düşünülmemesi bana garip geliyor.
İngiltere FA Kupası futbol maçının normal süresi berabere bitince iddia oynayanlar da dahil kimseyi ilgilendirmeyen maçın uzatmalarını Türkiye Kupası voleybol maçına tercih ederek naklen yayınlamakta ısrar eden NTVSPOR da maçı yorumlamak yerine skora göre konuşmaktan başka birşey yapmayan Alev ALAKÖK de gecenin kötü olan unsurları idi.
Antu.com Mehmet Ali AYDINLAR Voleybol forumunu hergün düzenli olarak takip eden birisi olarak bu kızların bizlere yaşattığı gurur sonrası bir çok yeni taraftarın voleybolu izlemeye başladığını ama bu arkadaşların bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduklarını, şimdiden transfer çalışmalarına başladıklarını görünce ne diyeceğimi bilmeden izlemeyi tercih ediyorum...

8 Nisan 2010 Perşembe

FENERBAHÇE ACIBADEM - ECZACIBAŞI


Dörtlü Final maçlarından önce oynanan ilk maçta Eczacıbaşını 3-0 yendiğimizden Final kapısını araladığımız için rahattım ama Fenerbahçe Acıbadem'in hafta sonunda Dörtlü Finalde arka arkaya iki zorlu maç yapması nedeniyle hem fiziksel hem de mental olarak yorgun olması da düşündürüyordu beni. Finale çıkacağımızdan emindim ama zorlanabileceğimizi hatta maçı 3-1 veya 3-2 kaybedebileceğimizi bir an için bile olsa düşünmüştüm.
Ntvspor maçı naklen yayınlamaya başladığında Eczacıbaşı kaptanı Esra'nın Kaptan Çiğdem Can RASNA'ya çiçek verdiğini gördüm. Antu com forumlarından Eczacıbaşının maça yukarıda resmi olan pankartla çıktığını ve bizim taraftarımızın da maç sonunda bu jeste karşı jest yapıp alkışladığını okudum.Ama naklen yayınlanan maçta ülkemizde az görülen bu sahneleri izleyemedim. Eminim ki olumsuz şeyler yaşansaydı "sahalarımızda bunları görmek istemiyoruz" diye tekrar tekrar yayınlarlardı.
Maça Fenerbahçe Acıbadem beklediğimden de iyi başladı. De Brandt takımdaki oyuncuların yorgun olup olmadığına bakmadan asıl kadrosu ile maça başladı. İlk başlarda Eczacıbaşı 6-2 öne geçti ama sonra oyunda kontrol hep Fenerbahçe Acıbadem'in oldu ve seti farklı aldı.
İlk seti alan Fenerbahçe Acıbadem adını Finale yazdırmıştı. Pasör değişikliği yaparak Dricks'in yerine Naz'ı Osmokroviç'in yerine de Alice Blomm'u alarak başladı ikinci sete. İkinci set Eczacıbaşı için tam bir işkenceye döndü.En son hangi seti 25-9 kaybetmiştir acaba...
Üçüncü sette Kaptan Çiğdem yerini İpek'e bıraktı. Bu set biraz daha çekişmeli geçse de setin sonlarını iyi oynayan Fenerbahçe Acıbadem seti 25-22 maçı da 3-0 almayı başardı.

7 Nisan 2010 Çarşamba

RAKİP AYNI RAKİP AMA SONUÇ FARKLI...

Aroma Erkekler Voleybol Liginde Yarı Final eşleşmesinde rakibimiz Arkas olunca Fenerbahçe'yi izleme şansım olacağı için sevinmiştim. İlk maçı İstanbulda çok iyi oynamış ve bana göre kaliteli geçen maçı hakederek 3-0 almıştık. Voleybol Federasyonu maçı Pazartesi günü saçma sapan bir saate 15.30 a koymuş olsa da Fenerbahçe erkek takımına (Sevgili Gürol'un kulakları çınlasın) haksızlık etmemek için ve ayağıma kadar gelen bu fırsatı kaçırmamak için tüm işlerimi ayarlayarak maça gittim.
Maçın başlaması ile bitmesi bir oldu. Yaklaşık 1 saatte set bile alamadan 3-0 mağlup olduk. Takımı tanımakta zorluk çektim. Cuma günü makine düzeninde oynayan takım gitmiş yerine ruh gibi dolaşan 7 kişi üzerlerine Fenerbahçe forması giyerek sahaya çıkmıştı. Bir blok yapan, dublaja giren olmadığı gibi takımı motive edecek bir şeyler yapmak için çaba harcayan biri bile yoktu. Serkan ilk defa sahaya çıkmış, voleybol nasıl oynanır, libero ne iş yapar yaşayarak görerek öğrenmeye çalışan biri gibi idi. Arslan sakat mıydı yoksa sakatlığı psikolojik olarak oynamasına mı engel oluyordu anlayamadım. Her zamanki etkili servislerini atmaya korktuğu için etkisiz plase servisler atıyordu ki sadece atmış olmak için atıyordu. Coşkoviç, Emre, Gardner Divis ve Özkan ne yaptılar anlamıyordum. Ve Demeter takımdaki tüm oyuncular bu kadar dökülürken 2. sette farkda açılmışken Burak'ı Arslan'ın yerine oyuna sokuyor ama son sete tekrar Arslan ile başlıyordu. Son sette de bir ara Cengizhan'ı oyuna alıyor bizim tribünden izlediğimiz gibi saha içinden takımı izliyordu.Hakemler ise Fenerbahçe'nin bu kadar kötü olduğu bir gün de bile ufak ufak Arkas'a destek oluyorlardı. Messaroz bir servis atışında çizgiye basıyordu çizgi hakemi bayrak kaldırıyor bizim oyuncular ve teknik heyet bunu görüyor ama hakemin oynatmasına isyan etmiyorlardı. Tribündeki Genç Fenerbahçeliler de Arkas'ın Altay'dan devşirme taraftarının "Sorması ayıptır niye geldiniz " tezahüratlarına "Her zaman her yerde En BÜYÜK FENERBAHÇE" diye cevap vererek takıma sahip çıkmaya çalışıyordu.
Pazar günü kızlarımızın İndesit Şampiyonlar Liginde Dörtlü Finalin final maçını 2-0 dan 2-2 ye getirmelerine rağmen 3-2 yenilmelerine çok üzülmüştüm. Ama Arkas'a 3-0 yenilmemize üzülmek değil SİNİR olmuştum. Bir takım kötü oynayabilir, yenileblir ama hiç mücadele etmez, bitse de gitsek anlayışı ile oynarsa hele de bu takımın üzerinde bizim kutsal saydığımız Fenerbahçe forması olursa SİNİRLENİRİM. Bu nedenle de Salı günü akşam saat 20.00 de ki maça gidip gitmemek konusunda tereddüt yaşıyordum. Ama serde "FENERBAHÇE'LİLİK" olunca her şeye rağmen maça gitmeyi tercih ettim.
Takım bu maça klasik forma ile çıktı. Değişen sadece üzerlerine giydikleri forma değildi. Benim görmek istediğim RUH da mücadele de anlayış da sahada idi. Her topa atladılar, kıyasıya mücadele ettiler. Servis atarken de, servis karşılarken de az hata yaptılar. Yardımlaşmaları da anlaşmaları da bir önceki günle kıyaslanmayacak kadar iyi idi. Hakemlerin Arkas'a destek olmaya çalışmalarına bile aldırmadılar. Maçta top oyunda iken birisi düdük çalınca bana göre hakem doğru bir karar ile servis tekrarı verdi, bir de tüm maç boyunca çalmadığı top taşımayı 3. setin en kritik anında 24-23 ken Gardner'e çaldı ki bana doğru karar gibi geldi. Ama 3. sette 14-12 iken bizim aleyhimize bir file hatası verdiler ki çok yanlıştı ve bir anda Arkas 15-13 yapıp bizi setten koparacaktı neredeyse.
Pazartesi 15.30 da hiçbirşey oynamadığımız maçı 3-0 kaybetmiştik. Aradan sadece 28 saat geçtikten sonra voleybol adına her şeyi doğru olarak yaptık ve hak ederek maçı 3-0 aldık. Ve seride durumu 2-1 yaptık. Şimdi İstanbul'da alacağımız bir galibiyet bizi geçen seneki gibi finale taşıyacak.
Finaldeki rakibimiz İBB yi üç maçta da yenmeyi başaran Ziraat Bankası olacak. Şahsen Ziraat'ı bekliyordum. Ve bunu çok istemiyordum. Ligin sondan bir önceki haftasında Ankara'da Ziraat Bankasını 3-0 yenmiştik. Ama o maçta Celitans sakatlığı nedeniyle oynamamıştı ve sezonu kapattığı söylenmişti. Ben de bu nedenle 6Saray'ın playofflarda Ziraat Bankasına üstünlük sağlayabileceğini düşünmüştüm. Ama ilk 6S karşılaşmasında bile Celitans oynamış ve sakatlıktan çıkan bir oyuncu gibi bir görüntü çizmemişti. Ve 6Sarayı da rahat elediler. Bence İBB yi bile rahat geçtiler.
Cuma günü Arkas'ı İstanbulda yeneceğimizi ve Ziraat Bankası ile finali oynayacağımızı düşünüyorum. Ancak Ziraat Bankası karşısına Pazartesi günü izlediğim Fenerbahçe mi yoksa Salı günkü Fenerbahçe mi çıkacak merakla bekliyorum...
Bu arada Sevgili Gürol bu yazacaklarımdan hoşlanmayacak belki ama bu maç sonrası gördüklerim Fenerbahçe ile Fenerbahçe Acıbadem arasındaki farkı ve taraftarın neden Fenerbahçe Acıbadem'i tercih ettiğini çok iyi anlamama neden oldu.
Sonuca odaklanmadan her iki maç sonrası da taraftar Arslan'dan takımı tribüne getirmesini istedi. İkinci maçta "lütfen" geldiler. İki maçta da önümdeki genç kız elinde yazdığı pankartla Arslan'dan formasını istedi. İkinci maçta ben de çaba harcadım ve Arslan en sonunda pankartı gördü ve o kaptan o gencecik taraftara omuz silkti. Belli ki bu genç kız sana hayran o formayı versen ne olacak, koskoca Fenerbahçe takımı sana bir tek forma verdi de yıkayıp yıkayıp bu formayı mı giyiyorsun.
Kızlarımız taraftara beste yapıp söylüyor, her maç sonrası tribünü alkışlıyor karşılıklı sarı lacivert şampiyon FENER diye tezahürat yapıyor erkek takımımız kuru bir alkışla ayrılıyor. Benim gördüğüm Bir tek Divis maç sonrası Fenerbahçe taraftarının formasına imza atmak için tribüne geldi. O zaman bu taraftar kimi başının tacı yapacağını gayet iyi biliyormuş sevgili Gürol...