17 Mayıs 2010 Pazartesi

SÖZÜN TÜKENDİĞİ AN....

Kelimelerin anlamsız geldiği, sözün tükendiği anlar vardır. Dün akşam yaşananlardan sonra geldiğimiz nokta da bu. 14 Mayıs 2006 da Denizli'de yaşadığımız travmadan sonra Kadıköy'de mabedimizde stadı dolduran 50.000 i aşan 12. adamımızın önünde bir kez daha ve daha da büyük travmayı yaşadığımızda geldiğimiz bu nokta şaşırtıcı değil.
Fenerbahçe'ye gönül veren bir çok kişi, dün yaşadığı şokun etkisinden -belki de- bugün bir nebze olsun kurtulmaya daha sakin daha aklı başında düşünmeye başladı. Başkanın istifasını, oyuncuların nerdeyse tamamının gönderilerek yeni baştan bir takım kurulmasını, Teknik Direktörü göndererek yeni bir Teknik Direktör getirilmesini isteyen çok kişi olması da itidalli olunması gerektiğini düşünenlerin de var olması gayet doğal tabii ki.
Sporu "sonuca" endeksleyen medya ve spor kültürünüz var ise "Şampiyonluk" haricinde her sonuç başarısızlık sayılır. Sahaya çıkıp oynayan golleri atan veya kurtaran kişi kulübün başkanıymış gibi DÜŞÜNEREK başarıyı başkana tahvil edenlerin gollerin kaçırılması veya hatalı bir gol yenmesi nedeniyle gelen başarısızlıktan BAŞKANI SORUMLU tutması da kendi içinde tutarlıdır.Ancak kabul edilmesi gereken gerçek bunun bir spor olduğu ve BAŞARI ile BAŞARISIZLIĞIN birbirinden ayrılmaması gereken ikiz kardeş gibi olduğudur. Nasıl ki hayatımız sadece mutluluklardan ibaret değilse nasıl ki hayatımızda mutluluk kadar mutsuzluklar da varsa sporda BAŞARI kadar BAŞARISIZLIK DA normal bir sonuçtur. Kimse mutsuz olmak yanlış yapmak için hareket etmez. Hiç bir spor kulübü de BAŞARISIZ OLMAK İSTEMEZ. Başarının kıstası her kulüp için farklıdır. Nitekim nerdeyse 30 yıldır alamadığımız Türkiye Kupasında son 10 yılda 6 kez final oynasak da KUPAYI alamadığımız için BAŞARISIZ kabul ediliyoruz. Ama bu taraftara 10 yılda 6 kez Şampiyonlar Liginde değil Finale kalmak yarıfinale kalacağız, hatta çeyrek finale kalacağız desek bunu başarı sayarlar.
Dünyanın en büyük SPOR kulübüyüz diye düşünenlerin üç ana dal Futbol, Basketbol ve Voleybolda son sezonda (Bayanlar Basketbolda Şampiyon, Kupada 2.lik, Erkek Basketbolda Türkiye Kupası, ligde Final oynayacak olması, Bayan voleybolda hem lig hem kupayı almak, Erkek Voleybolda ligde Şampiyon olmak, Futbolda ise Türkiye Kupasında 2., ligde 2. olmak üzere) çok başarılı bir dönem yaşadıkları için GURUR duymaları gerekir. Ama bu ülkede spor eşittir FUTBOL, Başarı eşitttir ŞAMPİYONLUK olarak lanse edildiği ve spor medyasından başlamak üzere tüm spor kültürü bu çerçevede oluştuğu için ŞAMPİYONLUK son maçta üstelik sezon içinde oynanan bir çok maçtan daha iyi bir futbol sergilenerek kaçırılmışsa "LİNÇ EDİLMEK" üzere sorumlu aranmaya başlanır.
Dün akşam için eleştirilmesi gereken şey maçın uzatma dakikaları oynanırken atacağınız bir gol bile sizi şampiyon yapabilecekken ve doğal olarak doldur boşaltların oynanacağı bir dönemde stadda yapılan Bursa maçının 2-2 olduğuna dair anonstur. Bu anonsu kim ne amaçla yapar, bu anonsu yapan kişi bugünkü iletişim çağında söylediği yalanın en fazla birkaç dakika içinde ortaya çıkabileceğini hiç mi düşünmemiştir. Bu anonsu yaparak oyuncuların son dakikalarda gol atmak için göstermesi gereken çabayı göstermeyeceğini doğal olarak şampiyonluğun gitmesine neden olabileceğini hiç mi düşünmemiştir. Stadı dolduran seyircilerin infial içinde sahaya girerek Trabzonsporlu oyunculara veya kendi oyuncularımıza saaldıracağını düşünüp o yüzden böylesine bir şark kurnazlığımı düşünüldü bilemem ama bildiğim tek bir şey var o da başta Başkan olmak üzere tüm yöneticilerimiz maç bu skorla bittiğinde sahaya inip oyuncuları en azından şampiyonluk maçı için gösterdikleri çaba için tebrik etse ve Trabzonsporlu oyuncuları da tüm Türkiye'de yaratılmak istenen saçma sapan komplo teorilerinin gerçek hayatta yeri olmadığını gösterdikleri için tebrik etse idi öyle sanıyorum ki staddaki 50.000 i aşan taraftarımız çok büyük çoğunluğu oyuncularımızı "gönüllerin şampiyonu" olarak bağrına basardı.
Evet, son 4 yıl içinde 2. büyük travma yaşadık. Denizli'de 2006 da yaşadıklarımızdan gereken dersleri alamadığımız ortaya net bir biçimde çıkmıştır. Yenilmez armada olmak için bu takımda oynamaya bu formayı taşımaya layık olmayan oyuncularımız olduğu, Teknik Direktörümüzün final maçlarında gereken cesareti gösteremediği, Başkanımızın "tek adam" olma isteğinin ön plana çıktığı bana göre kabul edilmesi gereken gerçeklerdir.
Bu taraftar bu kulüp için kombine alma, Feneriumlardan forma almak ve sezon içinde bir çok maçta iyi oynamamalarına rağmen gereken desteği gösterme konusunda üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmiştir. Şimdi istediği Başkandan yönetim kurulu üyelerine, Teknik Direktörden sportif ve idari menajere kadar tüm yetkililerin sorumluluklarını yerine getirmesi ve taraftarın istediği "TAKIMI" kurmak ve önümüzdeki sezon sadece yurtiçinde değil yurt dışında da BAŞARILI olmayı SON MAÇA BIRAKMAMAKTIR.
Dünkü maçta oyuna gayet iyi başladık. Aradığımız golü de çoğumuzun ummadığımı Guiza aracılığıyla bulduk. Ve bir anda tempoyu düşürdük. Saçma sapan tesadüfi denilecek bir gol yedik ve sonra tekrar hırsla arzuyla gol aramaya başladık. Gol pozisyonuna da girdik ama top sevmediği için, şansımız olmadığı için topu o üç kale direği arasından geçiremedik. Şampiyonluk için gol gerekirken tek forvetle oynamaya devam etmek, 70. dakikada 2 oyuncu değişikliği yaparken Özer ve Selçuk yerine Deivid ile Christian'ı almak, 80 küsur dakikada Gökhan ÜNAL'ı tek forvet olarak oynaması için tercih etmek tartışılabilir. Semih'i ve Gökhan'ı 70. dakikada oyuna birlikte alıp atabileceği bir gol ile şampiyonluk yaşamak için Vederson'u ve maç öncesi rahatsızlık yaşayan(doğruysa) Emre'yi oyundan çıkarma cesareti göstermesini beklerdim. Ama olmadı golü atamadık. Şampiyon olamadık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder