Teledünya Türkiye Kupası final maçını 2-0 dan 3-2 verdiğimize çok sinirlenmiş ve üzülmüştüm. Sarı meleklerin fiziksel ve mental açıdan yorgun olduklarını düşünüyordum ama 2-0 iken 3. sette de 23-21önde iken (her ne kadar hakemin hatalı kararı ile de olsa) seti ve maçı bitirememelerine, VGSTT lilerin ve yorumcusuyla spikeriyle tüm Fenerbahçe Acıbadem düşmanlarının mal bulmuş mağribi gibi sevinmelerine fırsat vermiş olmalarını hazmedemiyordum. Yenilmek değildi beni üzen. Üzüldüğüm şey sarı meleklerimizin bir anda kesinlikle hak etmedikleri davranışlarla karşı karşıya gelmeleri idi.
Oysa "Bir damla gözyaşınız bin kupaya feda olsun" diye düşünen bir çok renktaşımın olduğunu biliyordum. Ve biliyordum ki bu renktaşlar sarı meleklerimize sahip çıkacak onları rövanş maçında salonu tıklım tıklım doldurarak yalnız bırakmayacaktı. Benim de o salonda olmam gerektiğini, tarihe tanıklık etmek için o salonda olmam gerektiğini düşündüm. Ama o gün sabah duruşmam vardı. Duruşmadan sonra 14 uçağı ile İzmir'den İstanbul'a gidip havaalanından direkt salona gitme planı yaptım ve planı aynen uyguladım. Salonun önüne geldiğimde daha kimseyi içeri almıyorlardı. Saat 16.45 ti. Yaklaşık 15 dakika sonra içeri almaya başladılar. İçeri girdiğimde her zaman ki gibi ana tribünde tezahürat yapan ve her maçta gördüğüm "Grup Lacivert" pankartının olduğu tarafta 3. sıranın en başındaki koltuğa oturdum. Tezahürat yapan gruba yakın ama salonu tam gören bir noktada izlemeyi tercih ediyordum. Salon dolmaya başlıyordu ama zaten sınırlı olan oturma koltuklarını bir de en ön sırayı güvenlik nedeniyle boş tuttukları için insanlar merdivenlere oturmak zorunda kalıyorlardı. Emniyet amiri maç öncesi önümde oturan özel güvenliğe sıkı sıkı tembih ediyordu; merdivenlere kimse oturmayacak, geçiş engellenmeyecek diye. Ama de facto durum nedeniyle geçiş için yer bırakın yeter denmeye başlandı. Maç başladı. İlk set başabaş geçiyordu önce8-7 ilk teknik molaya önde girdik. Sonra bir ara 12-10 VGSTT öne geçti fakat Eda'nın attığı iyi servislerin de etkisi ile ikinci teknik molaya 16-12 önde girdik ve teknik mola sonrası bir anda set koptu ve seti rahat bir şekilde 25-18 aldık. İkinci sette adeta ilk setin kopyası gibiydi. İyi servisler attık ve seti 25-17 aldık. Tribünler şova ilk sette başlamışlardı ve ilk iki set uzak ara rahat rahat alınınca şampiyonluk tezahüratları başlamıştı. İlk maçta yaşananların benzerinin yaşanmaması için 3.sete iyi girmemiz gerektiğinden yapılan tezahüratların erken olduğunu düşünüyordum. Nitekim VGSTT bu sete farklı oyuncular ile başladı. Biz ise aynı oyuncular ile sahada idik. İlk başta karşılıklı sayılarla giden set bir anda Nihan'ın arka arkaya yaptığı hatalar nedeniyle 16-11 e geldi. Teknik mola sonrası da servislerini kıramadık ve ara farklı açıldı. Yanılmıyorsam 19-12 iken hoca ikili değişiklikle Dricks'in yerine Naz'ı, Osmokroviç'in yerine de Blomm'u oyuna alıyordu ama atı alan Üsküdar'ı geçmişti ve set uzak ara 25-14 VGSTT nin olmuştu. Dördüncü sete maça başladığımız ilk 6 ile başladık. Natali Osmokroviç ve Dricks tekrar oyunda idi. Bu set 3. sete göre daha iyi idik. Sete iyi başladık ilk teknik molaya 8-5 önde girdik ikinci teknik molaya da 16-13. Teknik moladan sonra da iyi oynuyorduk. 19-15 önde iken kaptan Çiğdem'in ace sayısı ile 20-15 öne geçtiğimizde birçoğumuz maçı 3-1 aldık diye düşünmeye başladık. Tribünlerde " Fener gol gol, Şampiyonluk geliyor" diye tezahürat yapıyordu. Ama bir anda durum 23-21 Fenerbahçe Acıbadem lehine iken 24-23 öne geçerek set sayısı atan da VGSTT oldu. İlk set sayısını çevirsek de set 26-24 VGSTT nin olmuştu ve maç 2-2 ye gelmişti. Artık tie break setini kazanmak da yetmiyordu kupayı kazanmak için. Tie break setini altın seti oynamak için kazanmak zorundaydık. 15 sayılık bu kısa set başa baş başladı yer değiştirmeye 8-7 biz önde girdik. Ama bir anda 11-9 VGSTT öne geçtiğinde ben kupadan umudu kesmiş," neden geldim İstanbul'a" türküsünü söylemek üzereydim ki taraftarımız "Bizler inandık siz de inanın bizim için bu maçı alın" demeye başladı. İşte o an Gamova muhteşem bir blokla umutlarımı yeşertti. Servise kaptan Çiğdem geldi etkili servisler attık iyi oynadık ve bir anda durum 14-11 oldu. Nati ile seti ve maçı bitirme fırsatı yakaladık ama Nati topu dışatrı attı. Servisi iyi karşıladık ve Gamova ile hücum ederek seti de maçı da bitirdik.
Ancak bildiğim kadarıyla bir ilki yaşayacaktık. Maçlarda durum 1-1 olduğu ve setlerde de eşitlik olduğu için ALTIN SET oynanacaktı. Taraftarımız setin başlaması ile farkını ortaya koydu ama işin doğrusu sarı meleklerimiz de sezon başından beri bizim göğsümüzü kabartan, bizi gururlandıran o eski hallerine döndüler ve muhteşem oynamaya başladılar. Durum bir anda 8-1 oldu. Yer değiştirme yapıldı ama hızımız kesilmedi. Durum 12-2 oldu. Sonrasında ise 12-5 di. Buradan da vermeyiz herhalde bu maçı diyordu herkes birbirine. Artık kimse maç bitmeden inanamayacak bir halde idi. Ve maç 15-5 gibi ezici bir skorla bittiğinde herkes "SARI MELEKLER" ile tekrar gurur duymaya başlıyordu.
Bizler tribünde, Sarı melekler sahada, yöneticilerimiz şeref tribününde sevinç içinde idik. Ancak salondaki herkes sevinç içinde değildi. Maçı ve kupayı kaybeden VGSTT li oyuncu ve yöneticileri bir nebze olsun anlıyor ve hak verebiliyordum da şeref tribününde adeta karalar bağlamış gibi oturan ancak federasyon başkanı olduğu için kupa vermek zorunda olduğundan salonu terkedemeyen E.Ü.Karabıyık'ın neden bu kadar mahzun olduğuna anlam veremiyordum. Maç sonrası kupa serenomisi yapılırken bir kez daha anladım ki biz ne kadar gelişirsek gelişelim doğru dürüst kupa töreni yapamayacağız. Oyuncuların taraftar ile sevincini paylaşması engelleniyorsa, oyuncular taraftara sırtını dönüp bir avuç kişinin oturduğu şeref tribününe dönerek seremoni yaptırılıyorsa ve ortalık fotoğraf çekmek veya röportaj yapmak isteyen basın mensuplarından geçmiyorsa bu yapılana kutlama denmez.
Salon tıklım tıklım dolu olsa da bana göre salon sporlarında olduğunun farkında olmayan taraftarımız etkili olamadılar. VGSTT ile oynadığımız ilk lig maçında da salonda idim. Bu kadar kalabalık değildik ama Neslihan'ı attığımız laflarla etkisiz hale getirmeyi başarmıştık. Oysa bu maçta meleklerimizin avrupa başarısı nedeniyle gelen taraftarımız çoktu ve çoğunluğu futbol taraftarımızdı ancak rakip takım servis atarken ıslıklarla bile servis atmasını engellemeye çalışan olmadı. Tam tersine klasik(elbette ki birbirinden güzel) maç besteleri söyleniyordu ama bunlar rakip takımı oyundan düşürmüyordu. Bence voleybol maçlarında futbol maçlarındaki şarkılı türkülü tezahüratlar yerine rakip oyuncuları oyundan düşürecek tezahüratlar gerekiyor ve biz bu maç bunu yapamadık.
VGSTT nin antrenörü tıpkı ilk maçta olduğu gibi bu maçta da maçı çevirmek, kazanmak için elinden gelen herşeyi yaptı. Oyuncu değiştirdi. Taktik değiştirdi. Sürekli arayış içinde idi. Saha kenarından neredeyse toplara atlayacaktı. Ama De Brandt ki (hep yazıyorum hocalığını ve geçen sene ki şampiyonluğumuzdaki payını kimseyle tartışmam ) bu maç beni hayal kırıklığı-na uğrattı. Bir kez İpek'i blok için oyuna aldı. Tıkandığımız noktalarda değişiklik yapmadı. 3.sette 19-12 geri düştüğümüzde pasör değişikliği yapıp Naz'ı Dricks yerine oyuna aldı. Natinin yerine de Blomm'u. Ama sonra maç boyunca Naz'ı bir daha hiç oyuna almadı. Henüz 19 yaşında olan bir oyuncunun yerine kendinizi koyun. Set bitmek üzere iken oyuna alınıp set kaybedildikten sonra bir daha hiç oyuna alınmaz iseniz ne düşünürsünüz. Hocanızın size güvenmediğini, istemediğini düşünmez misiniz.? Ve genç oyunculara önem veren bir hoca nasıl olur da bu şekilde davranarak bir oyuncusunu kaybetmeyi göze alabilir. Maç sonrası Naz'ı yakından gördüm. Morali çok bozuk idi. Kan kusup kızılcık şerbeti içenler gibi tam profesyonelce davranarak kutlamalarda moralinin bozukluğunu hiç hissettirmedi. Maç sonrası annesi ile de tanışma ve konuşma fırsatı buldum. Ve hissedebildiğim kadarıyla bu moral bozukluğunu kolay kolay atamayacak üzerinden.
Gamova'nın oyunda ne kadar etkin olduğu bu maçta bir kez daha ortaya çıktı. Nati ise maç içinde durgunluk yaşasa da sa-vunmada da hücumda da varlığını hissettirdi. Eda takımın moral kaynağı. Maç içinde bocalamaya başladığımız zamanlarda arkadaşlarına " haydi, bu topu çeviriyoruz, morali bozmayın" diye destek oluyordu. Hakeme ise yarı şikayet yarı serzeniş "Hocam bir kez de bizim lehimize karar ver ya" dediğini duydum. Kaptan Çiğdem etkili servisleriyle olduğu kadar takım üzerindeki etkisi ile de vazgeçilmez halde. Hakem olarak başka kişi yok ki her maçımızda İlhami Hoca var. Kaptan Çiğdem Bir pozisyonda "İlhami abi bu ne ya" dedi. Bence birkaç top taşıma vardı ama hakem vermedi. Bir pozisyonda Gamova rakip oyuncunun 1 numaradan hücum yaparken ayağını çizgiye bastığını işaret etti ki haklıydı. Hakem çok bozuldu. Ve sonrasında Neslihanla tartışmaları üzerine uyarma fırsatı yakaladı ve kaçırmadı. Nihan bu maç kaybedilseydi herhalde taraftar tarafın-dan "persona non grata" (istenmeyen adam) ilan edilirdi. Manşet hataları ile seti verdiğimiz gibi maçı da kaybedebilirdik. Ve Nihan yerine şimdiden libero arayalım laflarını duymaya başlamıştık. Seda geçen seneki formunu bir türlü yakalayamadı. Galiba yaşadığı sakatlığın etkisini üzerinden atamadı. Maçtan sonra bazı taraftarlar Neslihan’a “Kırmızı giymek sana yakışmı-yor” diyerek üstü kapalı bu takımda görmek istediklerini söylemeye çalışsalar da birçok aklıselim taraftar buna isyan ediyor-du. Kupa töreni sırasında ağlamaklı durdu ve salondan suratı asık ayrılırken file arkasındaki tribünden bir renktaşın uzattığı atkımızı aldı ama hemen oradaki güvenlik görevlisinin boynuna takarak bu takımın hiçbir zaman oyuncusu olamayacağını gösterdi. İşin garibi bu takımın pasör çaprazı Gamova. Neslihan transfer olsa Gamova’yı kesip onu mu oynatacaksınız. Yabancı kontenjanı nedeni ile yerli oyuncu tercih edilmeli ise bu takımda geçen sene bizi şampiyon yapan ve bana göre Neslihan kadar iyi bir pasör çaprazı ve gerçek bir FENERBAHÇELİ olan Seda dururken eşi 6Saraylı, kendisi 8JK lı olan birini hangi nedenle hangi mantıkla transfer etmeyi düsünebiliyorlar anlayamıyorum.
Altın set oynanırken Cemre, istatistikçilerimizin bulunduğu yerden var gücüyle taraftar gibi ablalarına moral vermeye çalışı-yordu. Takım kadrosunda olmasa da takım oyuncusu gibi hareket etmesi benim çok hoşuma gitti. Zaten maç sonrasında da takımla beraber kutlamalarda vardı. Umarım playofflarda Ankaragücü maçlarından birinde bir sette biraz süre alır ve kişisel gelişimi için önemli bir adım atmış olur.
Oyuncularımıza hak ettiği saygıyı duyacak kadar duyarlı davranan ve salon sporlarında tezahürat yapmanın ne olduğunun farkında olan az ama gerçek voleybol tutkunu taraftarımız ile sarı meleklerin yaşattığı başarılar nedeniyle bir anda voleybol aşkına tutulup kısa sürede voleybol üstadı olan futbol fanatiği taraftarımız arasında tercihte bulunmak istemiyorum ama playofflar sonucunda yaşayacağımız lig şampiyonluk kutlamalarında umarım salon bu başarıyı paylaşmayı gerçekten hak eden taraftarla dolu olur. Ve bu seçkincilik ise evet ben seçkinciyim ve seçkinci kalacağım…
Oysa "Bir damla gözyaşınız bin kupaya feda olsun" diye düşünen bir çok renktaşımın olduğunu biliyordum. Ve biliyordum ki bu renktaşlar sarı meleklerimize sahip çıkacak onları rövanş maçında salonu tıklım tıklım doldurarak yalnız bırakmayacaktı. Benim de o salonda olmam gerektiğini, tarihe tanıklık etmek için o salonda olmam gerektiğini düşündüm. Ama o gün sabah duruşmam vardı. Duruşmadan sonra 14 uçağı ile İzmir'den İstanbul'a gidip havaalanından direkt salona gitme planı yaptım ve planı aynen uyguladım. Salonun önüne geldiğimde daha kimseyi içeri almıyorlardı. Saat 16.45 ti. Yaklaşık 15 dakika sonra içeri almaya başladılar. İçeri girdiğimde her zaman ki gibi ana tribünde tezahürat yapan ve her maçta gördüğüm "Grup Lacivert" pankartının olduğu tarafta 3. sıranın en başındaki koltuğa oturdum. Tezahürat yapan gruba yakın ama salonu tam gören bir noktada izlemeyi tercih ediyordum. Salon dolmaya başlıyordu ama zaten sınırlı olan oturma koltuklarını bir de en ön sırayı güvenlik nedeniyle boş tuttukları için insanlar merdivenlere oturmak zorunda kalıyorlardı. Emniyet amiri maç öncesi önümde oturan özel güvenliğe sıkı sıkı tembih ediyordu; merdivenlere kimse oturmayacak, geçiş engellenmeyecek diye. Ama de facto durum nedeniyle geçiş için yer bırakın yeter denmeye başlandı. Maç başladı. İlk set başabaş geçiyordu önce8-7 ilk teknik molaya önde girdik. Sonra bir ara 12-10 VGSTT öne geçti fakat Eda'nın attığı iyi servislerin de etkisi ile ikinci teknik molaya 16-12 önde girdik ve teknik mola sonrası bir anda set koptu ve seti rahat bir şekilde 25-18 aldık. İkinci sette adeta ilk setin kopyası gibiydi. İyi servisler attık ve seti 25-17 aldık. Tribünler şova ilk sette başlamışlardı ve ilk iki set uzak ara rahat rahat alınınca şampiyonluk tezahüratları başlamıştı. İlk maçta yaşananların benzerinin yaşanmaması için 3.sete iyi girmemiz gerektiğinden yapılan tezahüratların erken olduğunu düşünüyordum. Nitekim VGSTT bu sete farklı oyuncular ile başladı. Biz ise aynı oyuncular ile sahada idik. İlk başta karşılıklı sayılarla giden set bir anda Nihan'ın arka arkaya yaptığı hatalar nedeniyle 16-11 e geldi. Teknik mola sonrası da servislerini kıramadık ve ara farklı açıldı. Yanılmıyorsam 19-12 iken hoca ikili değişiklikle Dricks'in yerine Naz'ı, Osmokroviç'in yerine de Blomm'u oyuna alıyordu ama atı alan Üsküdar'ı geçmişti ve set uzak ara 25-14 VGSTT nin olmuştu. Dördüncü sete maça başladığımız ilk 6 ile başladık. Natali Osmokroviç ve Dricks tekrar oyunda idi. Bu set 3. sete göre daha iyi idik. Sete iyi başladık ilk teknik molaya 8-5 önde girdik ikinci teknik molaya da 16-13. Teknik moladan sonra da iyi oynuyorduk. 19-15 önde iken kaptan Çiğdem'in ace sayısı ile 20-15 öne geçtiğimizde birçoğumuz maçı 3-1 aldık diye düşünmeye başladık. Tribünlerde " Fener gol gol, Şampiyonluk geliyor" diye tezahürat yapıyordu. Ama bir anda durum 23-21 Fenerbahçe Acıbadem lehine iken 24-23 öne geçerek set sayısı atan da VGSTT oldu. İlk set sayısını çevirsek de set 26-24 VGSTT nin olmuştu ve maç 2-2 ye gelmişti. Artık tie break setini kazanmak da yetmiyordu kupayı kazanmak için. Tie break setini altın seti oynamak için kazanmak zorundaydık. 15 sayılık bu kısa set başa baş başladı yer değiştirmeye 8-7 biz önde girdik. Ama bir anda 11-9 VGSTT öne geçtiğinde ben kupadan umudu kesmiş," neden geldim İstanbul'a" türküsünü söylemek üzereydim ki taraftarımız "Bizler inandık siz de inanın bizim için bu maçı alın" demeye başladı. İşte o an Gamova muhteşem bir blokla umutlarımı yeşertti. Servise kaptan Çiğdem geldi etkili servisler attık iyi oynadık ve bir anda durum 14-11 oldu. Nati ile seti ve maçı bitirme fırsatı yakaladık ama Nati topu dışatrı attı. Servisi iyi karşıladık ve Gamova ile hücum ederek seti de maçı da bitirdik.
Ancak bildiğim kadarıyla bir ilki yaşayacaktık. Maçlarda durum 1-1 olduğu ve setlerde de eşitlik olduğu için ALTIN SET oynanacaktı. Taraftarımız setin başlaması ile farkını ortaya koydu ama işin doğrusu sarı meleklerimiz de sezon başından beri bizim göğsümüzü kabartan, bizi gururlandıran o eski hallerine döndüler ve muhteşem oynamaya başladılar. Durum bir anda 8-1 oldu. Yer değiştirme yapıldı ama hızımız kesilmedi. Durum 12-2 oldu. Sonrasında ise 12-5 di. Buradan da vermeyiz herhalde bu maçı diyordu herkes birbirine. Artık kimse maç bitmeden inanamayacak bir halde idi. Ve maç 15-5 gibi ezici bir skorla bittiğinde herkes "SARI MELEKLER" ile tekrar gurur duymaya başlıyordu.
Bizler tribünde, Sarı melekler sahada, yöneticilerimiz şeref tribününde sevinç içinde idik. Ancak salondaki herkes sevinç içinde değildi. Maçı ve kupayı kaybeden VGSTT li oyuncu ve yöneticileri bir nebze olsun anlıyor ve hak verebiliyordum da şeref tribününde adeta karalar bağlamış gibi oturan ancak federasyon başkanı olduğu için kupa vermek zorunda olduğundan salonu terkedemeyen E.Ü.Karabıyık'ın neden bu kadar mahzun olduğuna anlam veremiyordum. Maç sonrası kupa serenomisi yapılırken bir kez daha anladım ki biz ne kadar gelişirsek gelişelim doğru dürüst kupa töreni yapamayacağız. Oyuncuların taraftar ile sevincini paylaşması engelleniyorsa, oyuncular taraftara sırtını dönüp bir avuç kişinin oturduğu şeref tribününe dönerek seremoni yaptırılıyorsa ve ortalık fotoğraf çekmek veya röportaj yapmak isteyen basın mensuplarından geçmiyorsa bu yapılana kutlama denmez.
Salon tıklım tıklım dolu olsa da bana göre salon sporlarında olduğunun farkında olmayan taraftarımız etkili olamadılar. VGSTT ile oynadığımız ilk lig maçında da salonda idim. Bu kadar kalabalık değildik ama Neslihan'ı attığımız laflarla etkisiz hale getirmeyi başarmıştık. Oysa bu maçta meleklerimizin avrupa başarısı nedeniyle gelen taraftarımız çoktu ve çoğunluğu futbol taraftarımızdı ancak rakip takım servis atarken ıslıklarla bile servis atmasını engellemeye çalışan olmadı. Tam tersine klasik(elbette ki birbirinden güzel) maç besteleri söyleniyordu ama bunlar rakip takımı oyundan düşürmüyordu. Bence voleybol maçlarında futbol maçlarındaki şarkılı türkülü tezahüratlar yerine rakip oyuncuları oyundan düşürecek tezahüratlar gerekiyor ve biz bu maç bunu yapamadık.
VGSTT nin antrenörü tıpkı ilk maçta olduğu gibi bu maçta da maçı çevirmek, kazanmak için elinden gelen herşeyi yaptı. Oyuncu değiştirdi. Taktik değiştirdi. Sürekli arayış içinde idi. Saha kenarından neredeyse toplara atlayacaktı. Ama De Brandt ki (hep yazıyorum hocalığını ve geçen sene ki şampiyonluğumuzdaki payını kimseyle tartışmam ) bu maç beni hayal kırıklığı-na uğrattı. Bir kez İpek'i blok için oyuna aldı. Tıkandığımız noktalarda değişiklik yapmadı. 3.sette 19-12 geri düştüğümüzde pasör değişikliği yapıp Naz'ı Dricks yerine oyuna aldı. Natinin yerine de Blomm'u. Ama sonra maç boyunca Naz'ı bir daha hiç oyuna almadı. Henüz 19 yaşında olan bir oyuncunun yerine kendinizi koyun. Set bitmek üzere iken oyuna alınıp set kaybedildikten sonra bir daha hiç oyuna alınmaz iseniz ne düşünürsünüz. Hocanızın size güvenmediğini, istemediğini düşünmez misiniz.? Ve genç oyunculara önem veren bir hoca nasıl olur da bu şekilde davranarak bir oyuncusunu kaybetmeyi göze alabilir. Maç sonrası Naz'ı yakından gördüm. Morali çok bozuk idi. Kan kusup kızılcık şerbeti içenler gibi tam profesyonelce davranarak kutlamalarda moralinin bozukluğunu hiç hissettirmedi. Maç sonrası annesi ile de tanışma ve konuşma fırsatı buldum. Ve hissedebildiğim kadarıyla bu moral bozukluğunu kolay kolay atamayacak üzerinden.
Gamova'nın oyunda ne kadar etkin olduğu bu maçta bir kez daha ortaya çıktı. Nati ise maç içinde durgunluk yaşasa da sa-vunmada da hücumda da varlığını hissettirdi. Eda takımın moral kaynağı. Maç içinde bocalamaya başladığımız zamanlarda arkadaşlarına " haydi, bu topu çeviriyoruz, morali bozmayın" diye destek oluyordu. Hakeme ise yarı şikayet yarı serzeniş "Hocam bir kez de bizim lehimize karar ver ya" dediğini duydum. Kaptan Çiğdem etkili servisleriyle olduğu kadar takım üzerindeki etkisi ile de vazgeçilmez halde. Hakem olarak başka kişi yok ki her maçımızda İlhami Hoca var. Kaptan Çiğdem Bir pozisyonda "İlhami abi bu ne ya" dedi. Bence birkaç top taşıma vardı ama hakem vermedi. Bir pozisyonda Gamova rakip oyuncunun 1 numaradan hücum yaparken ayağını çizgiye bastığını işaret etti ki haklıydı. Hakem çok bozuldu. Ve sonrasında Neslihanla tartışmaları üzerine uyarma fırsatı yakaladı ve kaçırmadı. Nihan bu maç kaybedilseydi herhalde taraftar tarafın-dan "persona non grata" (istenmeyen adam) ilan edilirdi. Manşet hataları ile seti verdiğimiz gibi maçı da kaybedebilirdik. Ve Nihan yerine şimdiden libero arayalım laflarını duymaya başlamıştık. Seda geçen seneki formunu bir türlü yakalayamadı. Galiba yaşadığı sakatlığın etkisini üzerinden atamadı. Maçtan sonra bazı taraftarlar Neslihan’a “Kırmızı giymek sana yakışmı-yor” diyerek üstü kapalı bu takımda görmek istediklerini söylemeye çalışsalar da birçok aklıselim taraftar buna isyan ediyor-du. Kupa töreni sırasında ağlamaklı durdu ve salondan suratı asık ayrılırken file arkasındaki tribünden bir renktaşın uzattığı atkımızı aldı ama hemen oradaki güvenlik görevlisinin boynuna takarak bu takımın hiçbir zaman oyuncusu olamayacağını gösterdi. İşin garibi bu takımın pasör çaprazı Gamova. Neslihan transfer olsa Gamova’yı kesip onu mu oynatacaksınız. Yabancı kontenjanı nedeni ile yerli oyuncu tercih edilmeli ise bu takımda geçen sene bizi şampiyon yapan ve bana göre Neslihan kadar iyi bir pasör çaprazı ve gerçek bir FENERBAHÇELİ olan Seda dururken eşi 6Saraylı, kendisi 8JK lı olan birini hangi nedenle hangi mantıkla transfer etmeyi düsünebiliyorlar anlayamıyorum.
Altın set oynanırken Cemre, istatistikçilerimizin bulunduğu yerden var gücüyle taraftar gibi ablalarına moral vermeye çalışı-yordu. Takım kadrosunda olmasa da takım oyuncusu gibi hareket etmesi benim çok hoşuma gitti. Zaten maç sonrasında da takımla beraber kutlamalarda vardı. Umarım playofflarda Ankaragücü maçlarından birinde bir sette biraz süre alır ve kişisel gelişimi için önemli bir adım atmış olur.
Oyuncularımıza hak ettiği saygıyı duyacak kadar duyarlı davranan ve salon sporlarında tezahürat yapmanın ne olduğunun farkında olan az ama gerçek voleybol tutkunu taraftarımız ile sarı meleklerin yaşattığı başarılar nedeniyle bir anda voleybol aşkına tutulup kısa sürede voleybol üstadı olan futbol fanatiği taraftarımız arasında tercihte bulunmak istemiyorum ama playofflar sonucunda yaşayacağımız lig şampiyonluk kutlamalarında umarım salon bu başarıyı paylaşmayı gerçekten hak eden taraftarla dolu olur. Ve bu seçkincilik ise evet ben seçkinciyim ve seçkinci kalacağım…
Murat ağabey
YanıtlaSilSizin maça gelmeyi planladığınızı yazdığınız yorumu, tam maç günü farkedebildim. Maça da erken gelemeyince, maç başlamadan o kalabalık içinde zorlukla durdum. Etrafa anca tribünler yavaştan boşalırken, maç bitiminde bakındıysam da sizi seçemedim. Eğer maç sonrası uzun süre salonda kaldıysanız, hatta bizim gibi alt kata inip dışarda oyuncuları bekleyerek durduysanız bilmiyorum. Meşale ile salonu yakma sözümüzü icra edene kadar uzun bir süre biz hala oradaydık ama gene tanışamadık, neyse sağlık olsun, belki bir fırsat daha doğar.
Tarihi bir güne tanıklık etmek için o kadar yol yaptığınıza değdiğine sevindim, neyse ki meleklerimiz neden geldim İstanbul'a moduyla uğurlamadı sizi.
Şimdi salondaki kalabalığı da gördünüz, yazdığım yazıyı da okuduysanız, böyle günlerde yıllardır böyle olur. Yazdığınız şekilde futbol taraftarı alışkanlığıyla hatalar oluyor ama ben dahi bu tarz kitleleri eleştirmeme rağmen, bu maç atmosferi gerçekten çok farklıydı, uzun ve yorucuydu. Bunun stresini ağırlığını kaldırabilmek herkesin becerebileceği gibi değildir.
Maç sırasında sizinde yakınında oturduğunuz ayakta duran topluluğun anca sağ üst çaprazlarında yer bulabildim. Ben maçın gidişatı içinde o tribün blokunda önde duran kitlenin rakibi bozma çabalarını gördüm,kendim de katılıyordum. Zaten file arkası duvardibindeki tanıdığım ekipte hep bu tarz moral bozucu- yapıcı davranır. File arkası ortasındakilerin çoğu her maça gelenlerden sayılmaz ama karşılıklı iletişime müsaittir, bizim böyle kalabalık salon maçlarından basket-voleybol alışkanlığımız böyledir, tezahüratları çoğunlukla onlar sürükler, değiştirir, oyunun gidişatına coşkusuna göre de herkes katılır. O anlarda gerçekten sahaya baskı gerekiyorsa onlara da işaretlerle durum farkettirilir, ona göre davrandıkları olur, ama ufak bir lokomotif kitlenin zaman zaman düşük dozajda düzenli tezahürat etmesi gerekir ki kesinti olmadan herkes katılsın. Oyuncular o tezahürat seviyesi alçalması ve aldığımız sayılarla coşkunun artmasının hep farkındadırlar, hoşlarına gider.
1
Salonun genelinde oturan kitle ise çoğunlukla aksiyondan uzak kalıp hem rakibi bozmayı hem tezahürat etmenin sorumluluğunu ayakta duranlara bıraktığı zaman maç uzadıkça yorgunlukla beraber işler sıkıntılı oluyor.
YanıtlaSilBazen olur bende sinirlenirim, arkalarını dönmüş maçtan kopuk halde sürekli tezahürat etmelerine, o an oyunu yaşamakta gerekir, etki edilecek anlar olur, rakibe baskı, hakeme itiraz vs.
Bunlar futbol stadında olduğu gibi salonlarda da tartışılmakta, çünkü bütün işleri sanki aynı topluluk yapacakmış gibisinden bir anlayış olur bu maraton alt tribünü vaziyetinde oturanlarca.
Benim gibi olan, düşünenler salonda az değildir ama yeterli de değil. Ben orada bir çabayla ter içinde kalırken, sadece maçı izleyip kendi oyuncusuna saydıranlardan hazzedemem. Kimse tezahürat etmek zorunda değildir, sürekli tezahürat etmekte bir marifet değildir, ama orada bir kalabalık sahadakilere bir katkı için çırpınırken, diğer yanda hem maçı hem ortamı izlemekle yetinenler bir süre sonra sinirleri bozmaya başlar. Gerektiğinde ıslık yapılacaksa, rakip bozulacaksa bütün salonun üşenmeyip katılması gerekir ki o tezahürat eden kitlede oyunun akışına göre bilinçlenir. Ama ne yazık ki böyle davranmaktansa, maç stresi içinde yanındakilerle konuşa konuşa oyuncularımıza hatalarda tepki vermeye devam ederler.
Elbette zamanla sizinde benim de arzu ettiğim daha seçkin bir voleybol taraftarı tarzımız oturacaktır. Hem oyuncularımız, hem idarecilerimiz taraftarın kendilerine etkisinin farkındalar, memnun durumdalar. Ama takımla o kadar bütünleşiğiz ki, dediğiniz tezahüratlara da yansıdığı gibi bizim de hatayla rehavete düştüğümüz anlarda oyuncular da aynı ruh halinde oluyorlar, ya da tam tersi onların rehaveti bize yansıyor. (bu arada Fener koy koy koy şampiyonluk geliyor diye bağırılmaktaydı :)
Salonlarda bu tip kimi stad tezahüratlarının gol kısmına uyarlamalar çok olur, o tezahüratları başlatanlarda stadtaymışcasına komik duruma düşmek istemezler.
Kimi zaman sürekli tezahürat edilmesi, yada oyunun akışına uygun sinerjinin yakalanması gibi durumlarda tezahürat kesilmeden devam edebiliyor. Hatta bazen çokta beğenmediğim bir arabesk tezahürat bile oyundaki iyi gidişatımızla öyle bir seriye bağlanıyor ki uzun süre söylemeden edemiyoruz, bu tamamıyla sahadakilerle yakalanan uyuma göredir.
Kimi zaman da maç sıkışınca hem bozucu hem ateşleyici role girme çabaları başlıyor, bunlar az bir sayıda kitleyle kolay kolay olmuyor. Bazen bu futbol taraftarı kılığındaki, salona yakışmayan tiplerin de büyük yardımıyla ne maçlar çevirdiklerimiz oluyor. Bazen de otokontrol dışı işlere bulaşıp ortamın içine ettikleri oluyor.
Ama ben kendi gözlemlerimle ve oyuncularında söylemleriyle, o finaldeki maçın gidişatında pes etmeyen taraftarın bu başarıda yeri olduğunu düşünüyorum.
Tabii yıllarca maçlara gittikten sonra çok iyi biliyorum ki, file arkası ortasında ki aynı kitle, bir başka gün daha başka bir maç atmosferinde hatalı davranışlar da sergileyebilir, çokta güvenemem onlara.
Mesela haklı olarak dediğiniz gibi Neslihan konusundaki tutarsız davranışlar,tezahüratlar garip oluyor.
Neyse yorum biraz fazla uzadı :)
Saygılarla
2
Sevgili Kerem,
YanıtlaSilYorumun için teşekkürler. Maçtan sonra salonu hemen terketmedim. İstanbula tanıklık etmeye geldiğim için salonu terkedişlerine kadar bekldim. Aşağıda idim. Naz ve arkadaşlarının yanında kendi halimde durdum.Siz dışarıda elinizde meşaleler ile tezahürat yaparken de içeriden izledim.
Bu maçın kazanılmasında elbette ki taraftarımızın hakkı ve katkısı var. Benim serzenişim "başarı olduğu için gelenler" yüzünden tüm sezon boyu destek verenlerin geri planda kalmasına biraz da...
Hemen her sene en az 1-2 futbol maçını stadda izlemeye çalışırım. Okulda iken amigoluk yapmaya bile heves etmiştik ama Tezahüratlar konusunda uzun zamandır takip etmediğimden olsa gerek iyi bir kurstan geçmem gerekecek...
Voleybolun daha yaygın ve izlenir olmasını tercih ediyotrum ama 15 günde işin uzmanı olan ve oyunculara saydırmaya başlayanları görünce de cinlrim tepeme çıkıyor. Çok merak ediyorum esasında bir smaçta veya sert bir serviste topun hızı ne kadardır ve onu manşetle karşılayan oyuncunun kolu ne kadar acır? Hiç hayatında manşet karşıladın mı demek geliyor içimden... (Ben de karşılamadım, futbol basket konusunda biraz oynamışlığımız vardır ama vleybol konusunda topu ancak piknikte elime almışımdır)
6Saray maçlarına olmazsa Playofflar fibaline kesinlikle geleceğim. Yerimi şimdiden ayır :)
Sevgiler