17 Aralık 2011 Cumartesi

İDDİANAMENİN HUKUKEN DEĞERLENDİRİLMESİ


İDDİANAMENİN HUKUKEN DEĞERLENDİRİLMESİ
3 Temmuz’da başlatılan operasyon ile Türk futbolunda başlayan süreç, özel yetkili Cumhuriyet Savcısının hazırladığı iddianamenin İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmesiyle devam ediyor.
Savcılık tarafından hazırlanan 401 sayfalık iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi, aynı zamanda soruşturma üzerindeki gizliliğin kalkması anlamına gelmektedir. CMK 153/4’te yer alan “müdafi, iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiği tarihten itibaren dosya içeriğini ve muhafaza altına alınmış delilleri inceleyebilir, bütün tutanak ve belgelerin örneklerini harçsız olarak alabilir” hükmü uyarınca dosyanın tamamı aleni hale gelmiştir.
Yargının üç sacayağı vardır. İddia Makamı Savcılık- Savunma makamı Avukat ve Hüküm veren Hakim. Savcılığın hazırladığı iddianameye karşı savunma makamı da iddialara karşı beyanda bulunacak ve her iki tarafın sunacağı delilleri hâkimler inceleyerek kararı verecekler. Ben bu yazıyı sadece savcılık makamı tarafından hazırlanan iddianameyi inceleyerek yazıyorum. Hiçbir sanığın, ifadesi de dâhil olmak üzere başka bir belgeyi inceleme olanağım olmadı.
Savcılığın 401 sayfalık iddianamesi incelendiğinde 31’i tutuklu 93 sanık hakkında dava açıldığı, İddianameye ek 19 sayfa incelendiğinde ise, 83 kişi hakkında “kamu adına kovuşturmaya yer
olmadığına” karar verildiği anlaşılmaktadır.
İddianameye göre;
Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla silahlı suç örgütü kurma suçundan
Olgun Peker ve Abdullah EKER, Abdullah KARAKUZ, Adil Şahin, Aykut AYDIN, Candemir SARI, Coşkun ÇALIK, Erhan KORKMAZ, Evren KIMIL, Fatih SANDAL, Hakan KARAAHMET, Hırçın KIMIL, Mesut ERDOĞAN, Murat YAKARIŞIK, Ömer ÜLKÜ, Özcan ÜSTÜNTAŞ, Özden TÜTÜNCÜ, Samet ERDEMİR , Selim KIMIL ve Serdar BERKİN’in
Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla suç örgütü kurma suçundan
Aziz YILDIRIM ve Abdullah BAŞAK, Ahmet ÇELEBİ, Alaaddin YILDIRIM, Ali KIRATLI, Bülent İbrahim İŞÇEN, Bülent UYGUN, Cemil TURHAN, Doğan ERCAN, Göksel GÜMÜŞDAĞ, Hasan ÇETİNKAYA, İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Mecnun OTYAKMAZ, Mehmet Şekip MOSTUROĞLU, Mehmet ŞEN, Mehmet YENİCE, Sami DİNÇ, Serkan ACAR, Tamer YELKOVAN, Yavuz AĞIRGÖL ve Yusuf TURANLI’nın
31.03.2011 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu tarafından yapılan Menajerlik sınavında soruların rüşvet ile alınması ve kopya çekilmesi suçundan
Abdullah CİLA, Erman ERTAŞ, Haldun ŞENMAN, Mahmut GÜNEŞ, Talat Emre KOÇAK, Tarık ÖZASLAN, Ümit AYDIN ve Volkan BAHÇEKAPILI’nın
Şike ve Teşvik primi suçundan (14.04.2011 tarihinden sonra oynanan maçlarla ilgili olarak 6222 sayılı kanun hükümleri uyarınca, 14.04.2011 tarihinden önce oynanan maçlarla ilgili olarak ise Nitelikli Dolandırıcılık suçundan)
Abdurrahman YAKUT, Ahmet ATEŞ, Beşir ACAR, Cengiz DEMİREL, Emanuel EMENİKE, Erdem KONYAR, Faruk TAŞSETEN, Faruk YAŞAR, Fatih AKBABA, Gökçek VEDERSON, Halil KÖNTEK, Hikmet KARAMAN, İbrahim AKIN, İlhan ÇELİKAY, İskender ALIN, Kenan YARALI, Korcan ÇELİKAY, Levent ERİŞ, Mahmut BOZ, Mehmet YILDIZ, Metin KORKMAZ, Mithat HALİS, Muhammet ŞENYÜZ, Murat ÖZTÜRK, Murat ŞAHİN, Mustafa Sani ŞENER, Mustafa Ulaş ORTAKAYA, Nevzat ŞAKAR, Sadri ŞENER, Samet GÜZEL, Sercan YILDIRIM, Serdal ADALI, Serdar KULBİLGE, Seyit İbrahim KALENDER, Sezer ÖZTÜRK, Şükrü ONGAN, Tayfur HAVUTÇU, Tuğrul Çağrı ÜZER, Ümit KARAN, Yadigar BOĞA, Zafer Önder İPEK, Zafer TÜZÜN ve Zeki MAZLUM’un
Cezalandırılmaları istenmektedir.
İddianameyi 5 ana bölüme ayırmak mümkün

I. OLGUN PEKER liderliğinde haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan silahlı suç
örgütünün işledikleri suçlar
II. 31.03.2011 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu tarafından yapılan Menajerlik Sınav Sorularının rüşvet karşılığında elde edilmesi ve sınavda kopya çekilmesi
III. AZİZ YILDIRIM liderliğindeki haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan suç örgütünün işlediği suçlar
IV. Ziraat Türkiye Kupasında BJK-İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında şike yapılması
V. Trabzonspor Kulübü Merkezli Yapılan Teşvik Primi Girişimleri
İddianameyi ayırdığımız 5 bölüm üzerinden inceleyeceğiz.
OLGUN PEKER LİDERLİĞİNDE HAKSIZ EKONOMİK ÇIKAR SAĞLAMAK AMACIYLA KURULAN SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜNÜN İŞLEDİKLERİ SUÇLAR HAKKINDAKİ BÖLÜM
Savcılık Olgun PEKER’in Türkiye’nin en etkin ve en güçlü suç örgütlerinin başında gelen Sedat
PEKER liderliğindeki oluşumun, Sedat PEKER’in cezaevine girmesinden sonra da devamlılığını ve sürekliliğini koruduğunu, Sedat PEKER’in cezaevinde olması nedeniyle örgüt liderliğine, yöneticiliğine, lidere yakınlığı bağlılığı bilinen Olgun PEKER’in geçtiğini, Olgun Peker’in Aydın olan soyadını Sedat PEKER’in soyadının dahi korku, caydırma unsuru olması nedeniyle bu etki ve güçten faydalanmak ve şahısla birlikteliğini kuvvetlendirmek amacıyla Akkuş Asliye Ceza Mah 2003/177 E kararı ile PEKER olarak değiştirdiğini
Ülkemizde son 15-20 yıllık süreçte organize suç örgütlerine yönelik yapılan operasyonlar sonucunda suç örgütlerinin bir kısmının yüksek ölçüde kazanç sağlayan spor aktivitelerine özellikle de futbola yöneldikleri, sporun ülkelerce teşvik ve takdir edilmesi vergi alanında sağlanan kolaylıklar, spor kulüplerine yapılan denetimlerin sınırlı ve etkiden uzak olması, aynı zamanda örgütlerin işledikleri suçlardan elde ettikleri kazançları arttıkça topluma kendilerini suç örgütü lideri değil de toplumun faydasına çalışan insanlar olarak gösterdikleri, spor kulüplerinin stada gelen taraftar çevresinden suç eğilimi olan kişileri kullandıklarını,
Olgun PEKER’in, 2002 yılında Özcan Üstüntaş’la birlikte Refleks Menajerlik şirketini kurarak futbolcu transferlerinde aracılık yapmaya başladığını,
Türkiye Futbol Federasyonu Futbol Temsilcileri Talimatına göre TFF nezdinde profesyonel futbolcu sözleşmesi müzakerelerinin yalnızca menajerler (futbol temsilcileri) aracılığı ile yürütülebileceği, menajerlerin ise bu faaliyetleri gerçek kişi olarak yapabileceklerinin belirtildiği, adı geçen Olgun Peker, Özcan Üstüntaş, Bülent Uygun 'un menajerlik yetkilerinin bulunmaması
nedeniyle şirketleri aracılığıyla yaptıkları transferleri 0053 Futbol Temsilcisi Lisans nolu Ömer Cincil üzerinden yaptıkları, Ömer Cincil'in de Refleks Menajerlik Şirket çalışanı olduğunu,
2008 yılı Aralık ayında Giresunspor Kulübünü Süper Lige çıkarma vaadiyle kulüp başkanı olan örgüt lideri Olgun Peker’in başkanlık yaptığı iki sezon boyunca Giresunspor kulübünü süper lige çıkaramaması ve Giresunspor kulübünün Bank Asya 1.Liginde play oflara kalamaması sonucunda 2010 yılı Mayıs ayında kulübü kongreye götürmek zorunda kaldığı ve görevinden ayrıldığı, Giresunspor kulübü üzerindeki etkisini kaybetmek istemeyen Olgun Peker’in kongrede örgüt üyesi şüphelilerden Hakan Karaahmet’i desteklediği, kongrede çıkan olaylar sebebiyle adaylardan Ferhat Abidinoğlu’nun adaylıktan çekilmesi üzerine kongreyi 6-7 oy farkla başkan adaylarından Osman Çırak kazandığı, Osman Çırak’ın başkanlığı döneminde kulübü mali yönden kontrol ve denetim altında tutmaya çalıştığı, bununda bir sonucu olarak Giresunspor futbol takımının Bank Asya birinci liginde alt sıralarda kaldığı ve düşme riskininin bulunduğu, bunun üzerine taraftar ve yerel medya tarafından istifa etmesi yönünde baskıların geldiği, baskılara dayanamayan Osman Çırak’ın kulübü kongreye götürdüğü, bu seçimde de Olgun Peker’in Giresunspor kulübü üzerindeki etkinliğini kaybetmeme adına büyük çaba sarfettiği, kulüp başkanlığı seçiminde; adamı olan ve kendisiyle eylem ve fikir birliği içerisinde hareket eden örgüt
üyesi şüpheli Ömer Ülkü’yü desteklediği, şahsın kongrede başkanlığı kazandığını,
Giresunspor’dan alacağı olan oyuncu ve menajerler nedeniyle Giresunspor’un transfer yasağı olduğundan bu yasağın kaldırılması için alacağı olan kişilere Olgun Peker ve suç örgütüne üye olan kişilerce baskı yapılarak transfer yasağının kaldırıldığını
Olgun Peker’in kurduğu silahlı suç örgütü üyesi olan kişilerce;
1. 12.05.2011 günü geceleyin, Giresun’da Orta Kahve isimli işyerinde gerçekleşen “mala zarar
verme ve konut dokunulmazlığını ihlal” eylemi
2. 10.12.2010 günü Alper Büfe isimli işyerine zarar verme eylemi
3. 25.06.2009 günü Giresun'da, Giresun FM radyo bürosuna girilerek Mustafa Cici ve Hakan
Akbaş’ın tehdit edilip dövülmeleri ve işyerine zarar verilmesi eylemi
4. 25.12.2010 günü suç örgütlerinin menfaat çatışması sonucu Ömer Ülkü’nün işyerinin basılması ve darp edilmesi eylemi
5. Teknik direktör Bahri Kaya’nın takımdan ayrılması için tehdit edilmesi eylemi
6. Menajer Faruk Güler’in alacağını talep etmesi nedeniyle tehdit edilmesi eylemi
7. 04.04.2011 günü oynanan Diyarbakır-Giresunspor futbol maçında şike yapılması
8. 18.04.2011 günü oynanan Karşıyaka-Giresunspor futbol maçında şike yapılması
9. 30.04.2011 günü oynanan Giresun-Mersin idman yurdu maçında şike yapılması
10. 2010 yılı Haziran / Temmuz aylarında Giresun’da müşteki Ali Akdağ’ın alacak tahsili amacıyla dövülmesi eylemi
11. 2009 yılı içerisinde Giresun’da Mevlüt Engin’in dövülmesi eylemi
12. 2009 yılı içerisinde Giresun’da Turgay Demircan’ın yağmalanması eylemi
13. 2009 yılı ve devam eden süreçte müşteki Şenel Kaçmaz’ın Hakan Karaahmet tarafından
yağma amaçlı tehdit edilmesi eylemini gerçekleştirdiğini bu suçlar bakımından
cezalandırılmalarını talep etmiştir.
İddianamenin 1. Bölümü olarak kabul edebileceğimiz Olgun PEKER tarafından kurulan haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla kurulan silahlı suç örgütü ve örgüt mensuplarının işlediği suçlar bakımından kısaca bir değerlendirme yapacak olursak;
Giresun’da yapılan mala zarar verme, tehdit vb suçları işlediği öne sürülen örgüt üyelerinden bazılarının tutuklu, bazılarının tutuksuz yargılanmaları düşündürücüdür.
Savcılığın halen cezaevinde yatmakta olan Sedat PEKER’i etkin bir suç örgütünün lideri olarak nitelendirmesi de, bu suç örgütlerinin liderlerinin cezaevinde olmasının bile etkinliklerini sürdürmekte olduğunu belirtmesi de devletin acizliğinin bir ifadesi olarak nitelendirilebilir.
Savcının Olgun PEKER’in soyadını AKKUŞ ASLİYE CEZA MAHKEMESİNİN kararı ile değiştirdiğini yazması ise, iddianamenin ciddiyeti ile bağdaşmamaktadır. Zira bizim hukuk sistemimize göre kişinin soyadı değişikliği ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ kararı ile mümkün olur.
Savcının hazırladığı iddianamenin 67. Sayfasında yer alan iletişim tespit tutanaklarındaki “10.12.2010 günü saat:19.49’da Hakan Karaahmet’e Giresun’da görevli savcının gönderdiği mesajda; “Kardes nöbetçi meslektasi ikna etmeye çalisiyorum. ınsallah basaririm” yazdığı, (tape:532)” Dikkate alındığında bu savcı hakkında TCK 220/7’ de düzenlenen “ Örgüt içindeki
hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.”hükmü uyarınca işlem yapılmasını talep etmesi gerekirken hiçbir talepte bulunmaması da dikkat çekicidir.
Zira iddianamenin 2. bölümünü oluşturan 31.03.2011 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonunca
yapılan Menajerlik sınavı sorularının rüşvet karşılığı alınması ve sınavda kopya çekilmesi olayının değerlendirildiği bölümde sayfa 145’te “Olgun Peker’le eylem ve fikir birliği içerisinde
hareket eden şüpheliler Sami Dinç, Talat Emre Koçak ve Haldun Şenman’ın; Olgun Peker’in kimliğini, kişiliğini, geçmişini, örgütsel faaliyetlerini bilerek kendisine yardım etmeleri, şüphelilerden Sami ile Emre’nin aynı zamanda şahsın avukatlığını yapmaları nedeniyle aralarındaki yakınlık, şahsın örgütsel faaliyetlerini sürdürebilmesi için futbolcu temsilciliğinden elde ettiği gelire duyduğu gereksinim, her üç şüphelinin de Olgun Peker’in ismi, gücü, çevresi ve kurduğu ilişkilerden sağladığı nüfuzdan yararlanmak amacıyla hareket etmeleri nedeniyle; eylemlerinin, aynı zamanda, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu oluşturduğu” gerekçesi ile Sami DİNÇ, Talat Emre KOÇAK ve Haldun ŞENMAN hakkında TCK 220/7 delaletiyle 2-3 den cezalandırmalarını istemiştir.
Sami DİNÇ ve Talat Emre KOÇAK’ın Olgun PEKER’in avukatları oldukları dikkate alındığında, bu kişilerin örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi olarak cezalandırılmalarının istenmesi, avukatı örgüt üyesi olarak kabul etmek anlamına gelir.
31.03.2011 TARİHİNDE TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU TARAFINDAN YAPILAN MENAJERLİK SINAV SORULARININ RÜŞVET KARŞILIĞINDA ELDE EDİLMESİ VE SINAVDA KOPYA ÇEKİLMESİ HAKKINDAKİ BÖLÜM
İddianamenin 2. bölümü Olgun PEKER’in de katıldığı 31.03.2011 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu tarafından yapılan Menajerlik Sınavının sorularının rüşvet karşılığı alınması ve sınavda kopya çekilmesi olayıdır.
Olgun PEKER’in 2002 yılında Özcan ÜSTÜNTAŞ ile birlikte REFLEKS MENAJERLİK şirketi kurarak menajerlik faaliyetinde bulunmaya başladığı ve bir çok futbolcunun menajerliğini üstlendiği ancak TFF tarafından 2003 yılının Haziran ayında kabul edilen Futbolcu Temsilciliği Talimatnamesi ile menajerlik yapmanın bazı şekil şartlarına bağlandığı ve uymayanlara müeyyideler getirildiği halde talimatların etkili şekilde uygulanmadığı Olgun PEKER’in de yetkisiz menajerlik faaliyetlerini sürdürdüğü ve bu suretle haksız şekilde yüksek meblağlarda kazanç elde ettiği, TFF nin 2010 yılı Mart ayında Futbolcu Temsilciliği Talimatında değişikliğe giderek cezaları ağırlaştırması nedeniyle Olgun PEKER’in menajerlik yapabilmek için yetki belgesi almaya karar verdiği ancak ilkokul mezunu olması nedeniyle eğitim durumu sınava girmeye müsait olmadığından Başkası adına kayıtlı Bulgaristan devletine ait lise diploması temin ederek sahte diploma ile müracaat için gerekli belgeleri tamamladığı ve sınavı kazanamayacağını bildiği için sınav öncesi soruları temin etmeye çalıştığı iddiaları ileri sürülmektedir.
Futbolcu Temsilciliği için Mart ve Eylül aylarında olmak üzere yılda 2 defa TFF tarafından sınav
yapılmakta olup, sınavda sorulan 20 sorudan 15 tanesi FİFA, 5 soru ise üye ülke federasyonu tarafından hazırlanıyor. 14 soruya doğru yanıt verilmesi halinde sınavda BAŞARILI olmuş sayılıyor.
TFF’de görevli Haldun ŞENMAN tarafından soruların verildiği, daha önce TFF de çalışan Avukat Talat Emre KOÇAK’ın soruları çözdüğü, sınava giren kişilere para karşılığı cevapların verildiği iddia ediliyor.
Ancak Haldun ŞENMAN’ın soruları nasıl elde ettiği yeterince açık değil. Hakkında kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilen şüphelilerden TFF’de Genel Sekreter Vekili olarak görev yapan Ali PARLAK ifadesinde ;” TFF'deki tüm müdürlüklerin kendisine bağlı olduğunu, gelen evrakların TFF içerisindeki dağılımını kendisinin yaptığını, iptal edilen sınav öncesinde yardımcısı Pınar Tapan'ın sınav sorularını kendisine getirdiğini, daha önce bu soruların kapalı zarf içerisinde bulunduğunu, ancak zarfın üzerinde özel bir ibare bulunmadığından zarfı açtığını daha sonra evrak kayıt bölümünde kayıt yaptırarak evrakı getirdiğini söylediğini, evrakın başlığını okuduğunu ve sınav soruları olduğunu anlayınca Ömer Bedük'ü aradığını ancak kendisine ulaşamayınca sadece kendi kullanımında olan kasaya soruları koyduğunu, daha sonra Ömer Bedük ile görüştüğünü, Ömer Bedük'ün soruların mail olarak da geldiğini ve kasada kalmasının sakıncalı olmadığını söylediğini, sınavdan önce yada sonra tam olarak hatırlamadığı bir tarihte soruları, kendi odasında elden Ömer Bedük'e teslim ettiğini, 2011 Futbolcu Temsilcisi sınav sorularının mail yolu ile geleceğini Yunus Egemenoğlu’ndan bir sohbet sırasında öğrendiğini, Haldun Şenman’ın uzun yıllar TFF’de aynı birimde çalışması ve sınavda görevli olması nedeniyle sınav sorularına ulaşmış olabileceğini, ayrıca FİFA ve UEFA’dan da bağlantı kurmuş olabileceğini” beyan etmiştir. Bu soruların nasıl ele geçirilmiş olduğu suçun niteliği açısından önem taşımaktadır. Eğer sorular kasadan alınmış ise “HIRSIZLIK” suçunun söz konusu olması gerekir.
Fakat savcılık sanıklardan Haldun ŞENMAN, Talat Emre Koçak ve Sami DİNÇ hakkında TCK 220/7 örgüt üyesi olmadığı halde örgüte yardım etmek, TCK 252 Rüşvet ve TCK 158/1 d uyarınca Nitelikli Dolandırıcılıktan cezalandırılmasını talep etmiştir.
Abdullah CİLA, Mahmut GÜNEŞ, Özden ASLAN, Tarık ÖZASLAN, Ümit AYDIN, Volkan BAHÇEKAPILI hakkında Menajerlik sınavında rüşvet verme ve kopya çekme eyleminden dolayı, Erman ERTAŞ hakkında rüşvet verme suçuna iştirakten ve dolandırıcılığa teşebbüsten ve Serdar BERKİN hakkında rüşvet verme suçuna iştirakten ceza talep etmiştir.
İddianamenin bu bölümü nedeniyle Olgun PEKER hakkında sahte Diploma tanzim ettirmek, rüşvet vermek, kopya çekmek suretiyle belgede sahtecilik ve kamu kurumunu dolandırıcılığa
teşebbüsten ceza verilmesi istenmiştir.
AZİZ YILDIRIM LİDERLİĞİNDEKİ HAKSIZ EKONOMİK ÇIKAR SAĞLAMAK AMACIYLA KURULAN SUÇ ÖRGÜTÜNÜN İŞLEDİĞİ SUÇLAR HAKKINDAKİ BÖLÜM
İddianamenin 3. bölümünde Aziz YILDIRIM liderliğinde haksız ekonomik çıkar elde etmek için
suç örgütü kurulduğu ve bu suç örgütünün 2010-2011 sezonunda oynanan maçlarda şike ve teşvik primi faaliyetinde bulunduğu iddia ediliyor.
Savcılığın hazırladığı iddianamede Aziz YILDIRIM liderliğinde TCK 220. Md.sinde tanımlanan
haksız ekonomik çıkar elde etmek için suç örgütü kurulduğu ve bu suç örgütünün;
1.21.02.2011 günü oynanan Manisaspor – Trabzonspor maçında teşvik primi verilmesi
2.26.02.2011 günü oynanan Fenerbahçe – Kasımpaşa futbol maçında şike yapılması
3.06.03.2011 günü oynanan Bursaspor– İ.B.B spor maçında teşvik primi verilmesi
4.07.03.2011 günü oynanan Gençlerbirliği–Fenerbahçe futbol maçında şike yapılması
5.20.03.2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Trabzonspor maçında teşvik primi verilmesi
6.09.04.2011 günü oynanan Eskişehirspor-Fenerbahçe maçında şike yapılması
7.17.04.2011 günü oynanan Trabzonspor–Bursaspor maçında teşvik primi verilmesi
8.22.04.2011 günü oynanan Eskişehirspor-Trabzonspor maçında teşvik primi verilmesi
9.01.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe – İ.B.B spor maçında şike yapılması
10. 08.05.2011 günü oynanan K.D.Ç. Karabükspor –Fenerbahçe futbol maçında şike yapılması
11. 15.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe – Ankaragücü futbol maçında şike yapılması
12. 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor – İ.B.B spor maçında teşvik primi verilmesi
13. 22.05.2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe futbol maçında şike yapılması
Suçlarını işlediği, TCK 220 uyarınca haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla suç örgütü kurmak, üye olmak ve işlenen “şike ve teşvik primi” faaliyetleri nedeniyle 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki Kanunun yürürlüğe girdiği, 14.04.2011 tarihinden sonra oynanan maçlarda 6222 sayılı Kanunun 11. Md.si uyarınca, 14.04.2011 tarihinden önce oynanan maçlarda şike/teşvik primi hakkında ceza hükümleri olmadığından TCK 158/1 uyarınca Nitelikli Dolandırıcılıktan dolayı ceza verilmesini istemiştir.
Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede,
Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne Asayiş Şube Müdürlüğünce gönderilen 23.11.2010 tarihli yazı üzerine Olgun PEKER hakkında hazırlanan rapor uyarınca suç örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerin ve örgüt adına hareket eden şahısların ortaya çıkarılabilmesi için soruşturma talep edilmiş ve Cumhuriyet Savcılığınca 02.12.2010 tarihinde 2010/2287 no ile soruşturma başlatılmış,
Olgun PEKER, Hakan KARAAHMET, Özden TÜTÜNCÜ, Selim KIMIL, Candemir SARI, Murat YAKARIŞIK ve Adil ŞAHİN hakkında iletişim tespitine başlanmış, Bülent UYGUN ile Özcan ÜSTÜNTAŞ hakkında adli çalışmalara başlanmış,
Yapılan çalışmalar sonucu Giresunspor Başkanı Ömer ÜLKÜ hakkında 27.12.2010 günü ,
Alpaslan YILMAZ ve Battal Gazi ÖZDEMİR hakkında 30.12.2010 günü,
Olgun Peker’in Giresunspor’un transfer yasağının kaldırılması için TFF Başkanı Mahmut ÖZGENER nezdinde girişimlerde bulunduğu için 04.02.2011 tarihinde Mahmut ÖZGENER hakkında,
Mahmut ÖZGENER’in iletişim tespitinde Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz YILDIRIM’ın şüphe çeken bazı görüşmelerinin olduğu gerekçesi ile Aziz YILDIRIM’ın örgütsel ilişkilerinin tespiti ve ortaya çıkarılması için iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına 17.02.2011 günü
Aziz YILDIRIM hakkındaki teknik takip çalışmalarında Fenerbahçe yöneticisi İlhan Yüksel EKŞİOĞLU ile yaptığı görüşmelerde şifreli konuşmalar dikkati çektiğinden bunların “şike faaliyeti” ile ilgili olduğu tespit edilmiş ve İlhan Yüksel Ekşioğlu hakkında 22.02.2011 günü Aziz Yıldırım ile İlhan Yüksel Ekşioğlu’nun aralarındaki konuşmalarda şahısların 04.03.2011 tarihinde oynanan Kayserispor-Manisaspor, 06.03.2011 tarihinde oynanan Bursaspor-İBB ve
06.03.2011 tarihinde oynanan Beşiktaş-Trabzonspor maçında “şike ve teşvik primi faaliyetleri” 07.03.2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçında “şike faaliyeti” yürüttükleri görüldüğünden, bu faaliyetlerin deşifresi için menajer Doğan ERCAN hakkında 01.03.2011 tarihinde, Fenerbahçe Mali İşler Sorumlusu Tamer YELKOVAN hakkında 02.03.2011 tarihinde, Ali KIRATLI hakkında 03.03.2011 tarihinde, menajer Mehmet ŞEN hakkında 08.03.2011 tarihinde, menajer Yusuf TURANLI hakkında 10.03.2011 tarihinde, Cengiz DEMİREL hakkında 10.03.2011 tarihinde ve Gençlerbirliği kalecisi Serdar KULBİLGE hakkında 14.03.2011 tarihinde iletişim tespiti çalışmalarına başlanmıştır.
Bu soruşturmanın en önemli dayanağını oluşturan ve hazırlanan iddianamedeki iddiaların delili olarak sunulan telefon kayıtlarının hukuki durumunun irdelenmesi gerekmektedir.
Halk arasında “telefon dinleme” olarak bilinen Ceza Muhakemeleri Kanununun 135. Maddesinde ” İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlığı altında düzenlenen hüküm incelendiğinde;
CMK 135 ; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet Savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar ve hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet Savcısı tarafından derhal kaldırılır.”hükmünü taşımaktadır.
Kanun koyucu iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının kişinin en önemli anayasal haklarından biri olan “haberleşme özgürlüğünün” kısıtlanmaması adına belli kriterler getirmiştir. Buna göre;
Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada; “SUÇ İŞLENDİĞİNE İLİŞKİN KUVVETLİ ŞÜPHE SEBEPLERİNİN VARLIĞI” ve ”BAŞKA SURETTE DELİL ELDE EDİLMESİ İMKANININ BULUNMAMASI DURUMUNDA” iletişimin tespitinin, hakimin kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararı ile olacağına hükmetmiştir.
Üstelik CMK’ nın 135/6. Maddesi “Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal belgelerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ANCAK aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” diyerek bir SINIRLAMA getirmiştir. Buna göre;
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (Madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
3. İşkence (Madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, Madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (Madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti (Madde 188),
7. Parada sahtecilik (Madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),
9. (Ek alt bend: 25/05/2005-5353 S.K./17.mad) *1* Fuhuş (Madde 227, fıkra 3),
10. İhaleye fesat karıştırma (Madde 235),
11. Rüşvet (Madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (Madde 282),
13. Silahlı örgüt (Madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (Madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (Madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (Madde 12) suçları.
c) (Ek bend: 25/05/2005-5353 S.K./17.mad) Bankalar Kanununun 22 nci Maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu, *1*
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü Maddelerinde tanımlanan suçlar.
(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.
Bu hüküm uyarınca iletişimin dinlenmesi, tespiti ve kayda alınmasının, HER SUÇ için değil, sadece bu fıkrada sayılan “KATALOG” suçlar için uygulanabilen bir TEDBİR olduğu kabul edilmektedir.
Savcılık tarafından hazırlanan iddianamede, sanıklar hakkında uygulanan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için alınan karar tarihlerinin “6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki Kanun”un kabul edildiği 31.03.2011 tarihi ve kanunun onaylanarak yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden önceki bir dönemi kapsadığı açık ve nettir.
14 Nisan 2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesi Hakkındaki Kanunun Yargılama ve usul hükümlerini düzenleyen 23. Maddesi;
1-Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği asliye veya ağır ceza mahkemeleri yetkilidir.
2-Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede tanımlanan suç
bakımından da uygulanır.
3-Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına ve diğer idari yaptırımlara karar vermeye, Cumhuriyet Savcısı yetkilidir.
Hükmünü taşımaktadır.
(Bu kanun uyarınca Ceza Muhakemesi Kanununun 135. Maddesi hükümleri uygulanabilir. Gerçi bana göre Genel Kanun olan CMK da iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının BELLİ SUÇLARDA UYGULANABİLECEĞİ çok net olarak belirtilmişken, özel bir kanun olan 6222 sayılı
Kanun’un 23. Maddesinde yapılan bir düzenleme ile GENEL KANUNDA BELİRLENEN SUÇLARDAN başka bir suç için bu imkânın verilmesi HUKUKA AYKIRIDIR. Her ne kadar özel kanun genel kanuna aykırı olamaz, özel kanunla düzenlenebilir diye düşünülebilirse de, GENEL KANUNDA GETİRİLEN SINIRLAMANIN ÖZEL KANUNLA GENİŞLETİLMESİ HUKUKA AYKIRILIKTIR.)
Bu açıklamalar sonucunda 6222 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden önce “şike ve teşvik suçu” nedeniyle iletişimin dinlenmesi, tespiti, kayda alınması tedbirine başvurulamayacağını çok net olarak söyleyebiliriz.
14.04.2011 Tarihinden önce yapılan dinlemelerin nedeninin zaten “şike ve teşvik faaliyetleri ile
ilgili olduğu”, iddianamenin 20. sayfasında açık ve net olarak yazılmıştır.
Bir an için savcılık makamının iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirine “örgütsel ilişkiyi” ortaya çıkarmak için başvurduğunu düşünelim.
Haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla bir suç örgütü olduğu yolunda ve bu örgütün işlediği bir suç olduğu konusunda “soruşturma organlarının, somut bir tutanak noktası mevcut olmaksızın bu tedbire başvurmaları yasak olup, kriminalistik varsayımlar, olayın istatistik sıklığı veya genel yaşam deneyimleri bu tedbire başvurmak için yeterli değildir”
Üstelik kanun koyucu bu tedbire “başka surette delil elde edilmesi olanağının bulunmaması durumunda” başvurulabileceğini öngörmektedir. Bu koşul, aynı amaca hizmet eden iki tedbir arasında öncelik sonrasını ifade eder ve suçu aydınlatmak üzere başvurulacak birden fazla tedbir
arasında bir karşılaştırma yapılmasını ve bunlardan temel hak ve özgürlüklere en az müdahale oluşturan tedbir hangisi ise ona başvurulmasını gerektirir. Buna göre, bu koşulun gerçekleşmiş sayılabilmesi için, soruşturmanın başında veya soruşturma sürerken başka bir tedbire başvurulması, olayın aydınlanmasını olanaksız kılacak olmalıdır.( Bahri ÖZTÜRK Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku Ankara 2009 s.470)
6222 sayılı yasaya göre suç sayılmayan şike ve teşvik primi için iletişimin dinlenmesi, tespiti, kayda alınması tedbirine başvurulamayacağının bir kanıtı da CMK 138 de yer alan “Tesadüfen Elde edilen Deliller” hükmüdür. Madde 138 e göre;
(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci Maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
Kanun koyucu CMK 138/2 de yapılmakta olan soruşturmayla ilgisi olmayan ancak CMK 135/6 da sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edildiğinde delil muhafaza edilerek durum derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirilir demekle Savcılığın 135/6 uyarınca mahkemeden iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için talepte bulunması gerektiğini öngörmektedir. Eğer elde edilen delil soruşturma konusu olmayan ama CMK 135/6 da sayılan suçlardan biri olsa tesadüfen elde edilen delil olarak değerlendirilebilirdi. Ama şike ve teşvik primi suçu CMK 135/6 da sayılan suçlardan biri olmadığı için iletişimin dinlenmesi yoluyla
elde edilen delil tesadüfî delil kabul edilemez.
Savcılık iddianamesinde 6222 sayılı kanun yürürlüğe girmeden önceki dönemdeki şike ve teşvik primi eylemleri “taraf, rakip ya da katılımcılardan birine avantaj, menfaat, para teklif edilmesi yada doğrudan para verilerek dürüst ve yasal olarak mümkün olandan farklı bir müsabaka sonucu elde edilmesi, bu amaçla farklı dolandırıcılık girişimlerde bulunulması nedeniyle, dernekler statüsünde örgütlenen futbol kulüplerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık eyleminin oluştuğunun kabulü gerekir. Aleyhine şike/teşvik primi faaliyetinde bulunulan kulübün; televizyon gelirlerinden, stada alınan reklamlar ile formalara alınan reklamlardan elde edilen gelirlerden, toto-loto gelirlerinden, kulüpler birliğinden gelen gelirlerden, fair play ligi gelirlerinden, ilk 6 sıraya verilen ödül gelirlerinden, lig şampiyonluğu ve
Türkiye Kupasının alınması halinde verilen gelirlerden, Avrupa Kupalarına katılım halinde alınan gelirlerden, hasılat kayıplarından ve diğer gelirlerden yoksun bırakılmasından, keza futbolcularının değer kaybetmelerinden dolayı zarara uğradığı açıktır. Yapılan hileyle 3 ihtimalli olan maçın sonucu garanti galibiyet haline gelmekte, yararına şike ve teşvik primi eyleminde bulunulan kulüp için de haksız kazanca neden olunmaktadır. Bir müsabakada rakip kulübün sporcularının rakiplerine karşı tüm güçlerini kullanmaksızın yarışacakları ve onlara avantaj sağlayacakları vaadinde bulunmalarında dahi menfaat söz konusu olmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler ışığında anılan dönemde icra edilen şike ve teşvik primi eylemleri TCK’nın 158/1-d bendine aykırı eylem olarak “nitelendirmiştir.
Savcılık makamının yaptığı bu nitelendirme nedeni ile TCK nın Dolandırıcılık ve Nitelikli Dolandırıcılık hükümlerine bakacak olursak;
DOLANDIRICILIK
Madde 157 - (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK
Madde 158 - (1) Dolandırıcılık suçunun;
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının,kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/06/2005-5377 S.K./19.mad) Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
Hükmünü içerdiğini görmekteyiz.
Yargıtay Dolandırıcılık suçunun unsurlarını hile ve desise ile bir kişiyi hataya düşürerek onun veya başkasının zararına, kendi veya başkasının yararına haksız çıkar sağlamak olarak öngörmektedir. Yargıtay’ın emsal kararları incelendiğinde bu net olarak görülmektedir. Örneğin;
YARGITAY 11. Ceza Dairesi E:2009/839 K:2009/10065 T:14.09.2009 kararında;
“Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin, bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiselerle hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisi veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olma, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırılmalıdır. Desise ise maddi nitelikteki fiil ve hareketlerle mağduru hataya düşürmek için kullanılan aldatıcı vasıtalardır. Kullanılan hile ve desiseler ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.”demektedir.
Yargıtay’ın bu ve benzer kararları baz alındığında “şike ve teşvik primlerinin” dolandırıcılık suçunun unsurlarını içermediği ve nitelikli dolandırıcılık sayılmasının mümkün olmadığı açık ve
nettir.
Şike ve teşvik primi eylemlerinde karşındaki kişiye “nitelikli yalan” veya “maddi nitelikteki fiil ve hareketlerle mağduru hataya düşürmek için kullanılan aldatıcı vasıtalardan” bahsetmek mümkün değildir. Çünkü burada hukuka uygun olmayan bir anlaşma söz konusudur. Taraflar hukuka uygun olmadığını bilmelerine rağmen “ortak amaç” konusunda anlaşmışlardır. Şikede amaç yenilmek, teşvik priminde ise rakip takımdan puan almaktır.
Savcılığın 6222 sayılı yasadan önce oynanan maçlardaki şike ve teşvik primi eylemlerini nitelikli dolandırıcılık olarak nitelendirmesi Yargıtay’ın “Dolandırıcılık” suçu için aradığı unsurlarla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle 6222 sayılı kanunun yürürlüğe girmeden önceki dönemlerde oynanan maçlarla ilgili olarak şike ve teşvik primi faaliyetlerini DOLANDIRICILIK olarak kabul etmek mümkün değildir.
Savcılık iddianamesinde Aziz YILDIRIM liderliğinde suç örgütü olduğunu iddia etmektedir. İddianamede Aziz YILDIRIM’ın Olgun PEKER ile irtibat halinde olmasına rağmen suç örgütü bünyesinde yer almadığını, etrafında topladığı kişilerle birlikte, kendi liderliğinde farklı bir yapılaşma içerisine girdiğini belirtmektedir.
Savcının Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün üyelerini nasıl tespit ettiği belirsizdir. Zira savcılık makamınca hazırlanan iddianamede bazı kişilerin Sedat PEKER ve Olgun PEKER ile irtibat halinde olduğu açıkça belirtilmektedir. Sedat PEKER veya Olgun PEKER ile irtibat halinde olan şahıslar hangi kıstaslarla hangi örgüte üye sayılmışlardır,belli değildir.
İddianameye göre Abdullah BAŞAK, Ahmet ÇELEBİ, Alaaddin YILDIRIM, Ali KIRATLI, Bülent İbrahim İŞÇEN, Bülent UYGUN, Cemil TURHAN, Doğan ERCAN, Göksel GÜMÜŞDAĞ, Hasan ÇETİNKAYA, İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Mecnun OTYAKMAZ, Mehmet Şekip MOSTUROĞLU, Mehmet ŞEN, Mehmet YENİCE, Sami DİNÇ, Serkan ACAR, Tamer YELKOVAN, Yavuz AĞIRGÖL ve Yusuf TURANLI, Aziz YILDIRIM liderliğinde kurulan haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan suç örgütünün üyesidirler.
Aziz Yıldırım’ın liderliğindeki suç örgütüne üye olduğu iddia edilen kişilerden bazıları Fenerbahçe Genel Kurul Üyelerince Fenerbahçe Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilmiş, bazıları ise Fenerbahçe kulübünde çalışan kişilerdir. Alaaddin YILDIRIM ise Aziz YILDIRIM’ın kardeşidir. Bu kişiler arasındaki ilişkiyi örgüt ilişkisi olarak nitelendirmek mümkün değildir.
Kaldı ki, savcılık iddianamede bu konuda bile çelişkiye düşen ifadelerde bulunmaktadır. İddianamenin 145. Sayfasında; ““Olgun Peker’le eylem ve fikir birliği içerisinde hareket eden şüpheliler Sami Dinç, Talat Emre Koçak ve Haldun Şenman’ın; Olgun Peker’in kimliğini, kişiliğini, geçmişini, örgütsel faaliyetlerini bilerek kendisine yardım etmeleri, şüphelilerden Sami
ile Emre’nin aynı zamanda şahsın avukatlığını yapmaları nedeniyle aralarındaki yakınlık, şahsın örgütsel faaliyetlerini sürdürebilmesi için futbolcu temsilciğinden elde ettiği gelire duyduğu gereksinim, her üç şüphelinin de Olgun Peker’in ismi, gücü, çevresi ve kurduğu ilişkilerden sağladığı nüfuzdan yararlanmak amacıyla hareket etmeleri nedeniyle; eylemlerinin, aynı zamanda, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu oluşturduğu” gerekçesi ile Sami DİNÇ’in Olgun PEKER liderliğindeki örgüte üye olduğunu ifade etmiş ve hakkında TCK 220/7 delaletiyle 2-3 den cezalandırmasını istemiştir.
Sanıklardan Sami DİNÇ, Silahlı Örgüt Üyesi lideri Olgun PEKER’in silahlı suç örgütüne mi yoksa haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan Aziz YILDIRIM’ın suç örgütüne mi üyedir?
Fenerbahçe Kulübünün İdari Menajeri Hasan ÇETİNKAYA’nın, Fenerbahçe Spor Kulübü Genel Müdürü Serkan ACAR’ ın Aziz YILDIRIM liderliğindeki suç örgütüne üye olduğunu ileri süren savcılık, Fenerbahçe Kulübünün tercümanlığını yapan sanıklardan Samet GÜZEL’i, Fenerbahçe
Kulübü Kaleci Antrenörü Murat ÖZTÜRK ’ü örgüt üyesi kabul etmemiştir. Örgüt üyeliğinin kriteri nedir, savcılık kimi neye göre örgüt üyesi kabul ediyor, kimi neye göre örgüt üyesi kabul etmiyor belli değildir.
TCK 220/1 maddesi “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak örgütün varlığı için üye sayısının en az 3 kişi olması gerekir” hükmünü taşımaktadır.
Madde gerekçesi incelendiğinde kanun koyucunun;
Suç işlemek için örgüt kurmanın toplum düzenini tehlikeye soktuğunu,
Suç örgütünün amaçlanan suçları işlemek için kolaylık sağladığını,
Suç tanımı ile korunan hukuki değerin kamu güvenliği ve barışı olduğunu,
Bu yüzden de suç örgütü kurmanın cezalandırılmasını öngördüğünü söyleyebiliriz.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatları uyarınca Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla örgüt kurma suçundan söz edebilmek için gereken şartlar şunlardır;
a- Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir
b- Üyeler arasında gevşek de olsa “hiyerarşik” bir bağ olmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik yapı olmalıdır.
c- Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir.
d- Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suç işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e- Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir. Savcılık tarafından hazırlanan iddianamenin 153. Sayfasında;
“Şüpheli Aziz Yıldırım tarafından oluşturulan suç örgütünün, süper ligde oynanan maçların sonuçlarını -Fenerbahçe futbol takımının lehine olacak şekilde- şike yapmak/teşvik primi vermek suretiyle etkilemek amacıyla kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü, şüpheliler arasında mevcut hiyerarşik bağ çerçevesinde iş bölümü yapıldığı, şüphelilerin birbirleriyle ve üçüncü şahıslarla sürekli irtibat halinde ve yoğun şekilde, düzenli olarak şike eylemlerinde bulundukları, yukarıda
isimleri zikredilen örgüt üyelerinin, Aziz Yıldırım’ın emir, direktif ve talimatlarıyla hareket ettikleri, Aziz Yıldırım’ın bizzat şüphelilerden çok azıyla görüştüğü, genellikle İlhan Yüksel Ekşioğlu aracılığıyla emir ve talimatlarını ilettiği ve eylemleri koordine ettiği, örgüt üyesi şüphelilerin birbirleriyle ve menajer-aracılarla irtibatlarının ekseriyetle büyük bir gizlilik içerisinde ya belirli aralıklarla ya bir önceki görüşmede sonraki görüşmenin yeri ve zamanı belirlenmek suretiyle sağlandığı, örgüt üyesi şüphelilerden bazılarının şike/teşvik girişimlerini meslek haline getirdikleri, hatta geçimlerini bu yolla temin ettikleri, şüphelilerin birbirleriyle yaptıkları görüşmelerde gizliliğe azami riayet gösterip şifreli kelimeler kullandıkları, bu suç örgütünün yapısı incelendiğinde, diğer suç örgütlerinde olduğu gibi dikey bir yapılanma oluşturduğu ve şüpheliler arasındaki hiyerarşik ilişkinin diğer örgüt yapılanmalarına kıyasla daha sıkı olduğu, şüphelilerin sayısının örgüt kurmaya yeterli olduğu ve suçu yönünden elverişli üye, araç ve gerece sahip olunduğu, toplanan kanıtlar, özellikle teknik takip sonucu elde edilen bilgi ve belgeler, şüpheliler arasında hiyerarşik bir bağ olduğu, suç işleme iradelerinde devamlılık
bulunduğu, yasal anlamda disipline edilmiş örgüt ve örgüt bireylerinin ayrımsal fonksiyonel sorumluluk ve aktiviteleri ile somut özel görev ve işlevlerinin olduğunu kabule elverişli olduğu, bu bağlamda şüphelilerin teknik takibe konu kullandıkları telefon hatlarıyla birbirleriyle yoğun şekilde yaptıkları görüşmeler örgüt üyeleri tarafından şike/teşvik primi eylemlerinin birbirleriyle irtibatlı ve koordineli şekilde, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğini ve şüphelilerin yoğun şekilde bu eylemlerde bulunup bu faaliyetleri rahat bir şekilde yürütmek amacıyla örgüt teşkil ettiklerini gösterdiği, TCK’nın 220. maddesine uygun şekilde teşkil edilen örgütün esas itibariyle şike/teşvik eylemlerinde bulunmak amacıyla kurulduğu, bu yolla haksız ekonomik çıkar sağlamayı amaçlayan suç örgütünün cebir/tehdit uygulayan silahlı bir örgüt olmadığı, ancak suç örgütü içerisinde yer alan bazı şüphelilerin suç geçmişleri, Peker Grubuyla uzun geçmişe dayanan ve sürügelen irtibatları, örgüt lideri Aziz Yıldırım’ın; bu bağlantılar sayesinde Sedat Peker isminin futbol camiası içerisindeki korkutucu gücünü şike faaliyeti yürütülen şahıslar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanması, Bülent İbrahim İşçen, Abdullah Başak gibi isimlerin Peker Grubuyla ilişkisinin diğer şahıslarca ve futbol kamuoyunca bilinmesi nedeniyle Aziz Yıldırım’ın bu şahısları bilerek klüp içerisinde çevresinde tutup kendisine muhalif isimler üzerinde bir baskı oluşturma amacı ile yönlendirmesi (08.05.2011 günü yapılan Fenerbahçe Mali Genel Kurulunda yaşananlar buna örnek teşkil eder ve bu nedenle anılan eylem aşağıda ayrı bir başlık altında ayrıntılı olarak irdelenmiştir) ve örgütün buna uygun üye yapısı dikkate alındığında her an cebir/tehdit/baskı içeren eylemlerde bulunabilecek bir örgüt yapısına dönüşebileceği tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.” Diyerek Aziz YILDIRIM liderliğinde haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla suç örgütü kurulduğunu ileri sürmektedir.
Savcılık makamının bu iddialarını Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarını baz alarak değerlendirecek olursak;
Savcılık “Aziz Yıldırım liderliğinde oluşturulan suç örgütünde, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun etkin konumda oldukları, örgüt içerisinde tam bir hiyerarşik yapının bulunduğu, Aziz Yıldırım ile bu örgüt üyesi şüpheliler arasındaki ilişkinin kulüp başkanı-kulüp yöneticisi ilişkisinden çok, örgüt lideri ile elemanı arasındaki ilişki şeklinde olduğu, şahısların Aziz Yıldırım’ın talimatlarını legal-illegal ayrımı yapmadan emir olarak algılayarak yerine getirdikleri, örgüt üyeleri ile Aziz Yıldırım arasında suç işleme amaçlı bir birlikteliğin var olduğunu,” ileri sürse de Fenerbahçe Genel Kurul üyelerince seçilen başkan ve yönetim kurulu üyeleri veya Fenerbahçe Spor Kulübü çalışanları arasında ast-üst ilişkisi olması kadar doğal bir şey yoktur ve olamaz.
ü Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Eğer savcılık makamının ileri sürdüğü gibi şike ve teşvik primi için bir suç örgütü kurulmuş olsa idi bu örgütün üyeleri arasında “FUTBOLCULARIN” da olması gerekirdi. Çünkü şike ve teşvik primi konusunda amaçlanan sonuca ulaşmak için gereken unsur hiç kuşkusuz ki sahada FUTBOL oynayan kişilerdir. Menajer, yönetici, başkan kim olursa olsun istediği kadar anlaşsın sonuçta bunu “SAHADA” gerçekleştirebilecek kişi FUTBOLCULARDIR. Oynanan bir maçta golü atan veya golü önleyecek kişi başkan, yönetici veya menajer olamaz. Bu nedenle ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ bakımından bir suç işlenecek ise bu suçun asli faillerinden biri FUTBOLCU olmak zorundadır. Üyeleri arasında FUTBOLCU olmayan bir örgüt amacına ulaşamaz.
Savcılık makamı iddianamenin 148-149. sayfalarında Aziz YILDIRIM’ın neden şike yapmak istediğini şu ifadelerle açıklamaktadır;
” Aziz Yıldırım’ın 1998 yılından itibaren Fenerbahçe Spor Kulübünün Başkanlığını yaptığı, Fenerbahçe futbol takımının 2010-2011 Süper Lig sezonuna kadar 4 lig şampiyonluğu kazandığı, en son şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde ettiği, 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında ise şampiyonluğu son maçta kaybettiği ve sırasıyla bu sezonlarda Galatasaray ve Bursaspor’un şampiyon olduğu, bu durumun camia içerisinde huzursuzluğa yol açtığı, başarının sadece kupa ve şampiyonluklarla ölçüldüğü Fenerbahçe gibi büyük klüplerde, üst üste birkaç yıl şampiyonluk elde edemeyen yönetimin başarılı kabul edilemeyeceği, son yıllarda yaşanan sezon sonunda son
maçlarda şampiyonluğun kaybedilmesinin gerek camiada gerekse yönetimde şok etkisi yarattığı, bu nedenle yönetimin sezon başında üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadinde bulunduğu, dolayısıyla bu sezon başında (2010-2011) mutlak şampiyonluk beklentisinin oluştuğu, ligin ilk yarısında oynanan maçlar sonunda lider Trabzonspor’la oluşan puan farkının ise şampiyonluk ihtimalini azalttığı, bunun da camia içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açtığı, Aziz Yıldırım ve ekibinin ise Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimini bırakmak istemedikleri, kulüp içerisindeki gücünün devam etmesi gerekliliğine inanan Aziz Yıldırım’ın bu nedenle sezonun 2. yarısı başladığında puan kaybına tahammülünün olmadığı, ayrıca sezon sonuna kadar futbol takımının puan kaybetmemesinin de tek başına yeterli olmadığı, rakibi durumundaki Trabzonspor’un da puan kaybetmesinin gerektiği, şampiyonluğun sadece sportif faaliyetlerle elde edilemeyeceğini düşünen Aziz Yıldırım’ın, bu nedenle, yönetimde yer alan bazı şahıslar ve geçmişte Sedat Peker grubu ile irtibatlı olan bazı şahıslarla birlikte ayrı bir oluşuma gittiği, yönetimde görev yapan diğer üyelerin bilgi ve rızaları dışında oluşan bu yapılanmanın kendi içerisinde ayrı toplantılar tertiplediği, kamu yararına dernek statüsünde bulunan Fenerbahçe Spor Kulübünün; ismi, toplumdaki saygınlığı ve köklü geçmişinin getirdiği etki ve gücü de kullanılarak örgütsel faaliyetlere zemin hazırlandığı,”
Savcılık makamı bu ifadelerde hem bilgi eksikliklerini hem de çelişkilerini adeta “itiraf” etmektedirler.
”bu nedenle yönetimin sezon başında üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadinde bulunduğu, dolayısıyla bu sezon başında (2010-2011) mutlak şampiyonluk beklentisinin oluştuğu”
“Aziz Yıldırım, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'nın sorularını cevaplandırdı. Aziz Yıldırım yaptığı açıklamada şöyle konuştu:
"Şu anda 2009-2010 sezonu oynanıyor. Üç yıl üst üste şampiyon olarak 2011 yılında formamızda ki yıldız sayısını 5'e çıkartacağız. Şu anda 17 şampiyonluğumuz var. 20'nci şampiyonluğumuz bizim markamıza çok büyük değer katacak Bu sözü söyleyince neye güveniyorlar diyorlar... Hedefsiz yaşam olmaz. İddialı olacaksın. Aykut'a, Daum'a, oyuncularıma güveniyorum. “08.02.2010
Aziz YILDIRIM 3 yıl üst üste şampiyon olacağız dediği dönem 2009/2010 sezonunun oynandığı
dönemdir. Bu sezonda Fenerbahçe savcılık makamının hazırladığı iddianamede belirttiği gibi sezonun son maçında Kadıköy’de Trabzonspor ile oynadığı maçta 1-1 berabere kalmış ve o sezon şampiyon Bursaspor olmuştur.
Savcılığın hazırladığı iddianamedeki gibi “ başarının sadece kupa ve şampiyonluklarla ölçüldüğü
Fenerbahçe gibi büyük kulüplerde, üst üste birkaç yıl şampiyonluk elde edemeyen yönetimin başarılı kabul edilemeyeceği, son yıllarda yaşanan sezon sonunda son maçlarda şampiyonluğun
kaybedilmesinin gerek camiada gerekse yönetimde şok etkisi yarattığı” ifadesi o gün içinde geçerli kabul edilmelidir. Madem Aziz YILDIRIM kulüpteki “gücünü” kaybetmemek için, “Şampiyonluk” için her şeyi yapmayı göze alabilecek bir kişi o zaman neden o sezonda oynanan maçlarda şike ve teşvik faaliyetine girmemiştir.
Girip girmediği belli değil zaten bu sezon bu faaliyete girdiği de telefon dinlemelerinden anlaşılmıştır denilebilir. Ama bu saptamalar “o dönem için değil” genel bir değerlendirmedir.
Savcılık iddianamede “ ligin ilk yarısında oynanan maçlar sonunda lider Trabzonspor’la oluşan puan farkının ise şampiyonluk ihtimalini azalttığı, bunun da camia içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açtığı, Aziz Yıldırım ve ekibinin ise Fenerbahçe Spor
Kulübünün yönetimini bırakmak istemedikleri, kulüp içerisindeki gücünün devam etmesi gerekliliğine inanan Aziz Yıldırım’ın bu nedenle sezonun 2. yarısı başladığında puan kaybına tahammülünün olmadığı, ayrıca sezon sonuna kadar futbol takımının puan kaybetmemesinin de tek başına yeterli olmadığı, rakibi durumundaki Trabzonspor’un da puan kaybetmesinin gerektiği ni ifade etmektedir.
Trabzonspor’un ilk yarısını lider olarak Fenerbahçe’den 9 puan önde kapattığı 2010-2011 sezonunun ikinci yarısının;
18.Haftasında oynanan 22.01.2011 tarihindeki Trabzonspor:1 Ankaragücü :1
19.Haftasında oynanan 30.01.2011 tarihindeki Fenerbahçe :2 Trabzonspor :0
20.Haftasında oynanan 06.02.2011 tarihindeki Trabzonspor:0 Antalyaspor:0
Maçlarında 7 puan kaybettiği ve Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki 9 puanlık farkın 2 puana düştüğünü göz ardı etmektedir.
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için çalışmalara başladığı tarih olan 17.02.2011 tarihini baz alacak olursak, Şampiyon olmak için sezonun ikinci yarısında oynayacağı her maçı kazanmak, rakibinin de puan kaybetmesine ihtiyacı olan Fenerbahçe Spor Kulübü eğer savcılığın iddia ettiği gibi şike ve teşvik primi faaliyetlerinde bulunmuş ise neden 23. Haftadan 34. Haftaya kadar oynanacak tüm maçlarla ilgili olarak böyle bir faaliyette bulunmamıştır. İddia edildiği gibi bir suç örgütü varsa ve bu örgüte üye kişiler hakkında operasyonun yapıldığı 03.07.2011 tarihine kadar iletişimin dinlenmesi söz konusu ise bu süreçte oynanan diğer maçlarla ilgili olarak suç örgütü üyelerinin hiçbir faaliyette bulunmamış oldukları söylenebilir mi?
ü 23. Haftasında oynanan 26.02.2011 tarihindeki Fenerbahçe :2 –Kasımpaşa:0
ü 24. Haftasında oynanan 07.03.2011 tarihindeki Gençlerbirliği:2-Fenerbahçe:4
ü 25. Haftasında oynanan 13.03.2011 tarihindeki Fenerbahçe:2 Konyaspor :0
ü 26. Haftasında oynanan 18.03.2011 tarihindeki Galatasaray: 1 Fenerbahçe:2
ü 27. Haftasında oynanan 03.04.2011 tarihindeki Fenerbahçe: 0 Bursaspor: 0
ü 28. Haftasında oynanan 09.04.2011 tarihindeki Eskişehirspor:1 – Fenerbahçe:3
ü 29. Haftasında oynanan 16.04.2011 tarihindeki Fenerbahçe:1 Gaziantepspor:0
ü 30. Haftasında oynanan 24.04.2011 tarihindeki Bucaspor:3 - Fenerbahçe:5
ü 31. Haftasında oynanan 01.05.2011 tarihindeki Fenerbahçe:2 -İstanbul B.Ş.B:0
ü 32. Haftasında oynanan 08.05.2011 tarihindeki Karabükspor:0 –Fenerbahçe:1
ü 33. Haftasında oynanan 15.05.2011 tarihindeki Fenerbahçe:6–Ankaragücü:0
ü 34.Haftasında oynanan 22.05.2011 tarihindeki Sivasspor :3–Fenerbahçe:4
Olarak sonuçlanmıştır.
Sezonun ikinci yarısında ne yapıp edip şampiyon olacağız diyen bir suç örgütü oynayacağı 12 maç varken neden 7 tanesinde şike faaliyeti içine girsin. Şampiyonluğun sadece averajla kazanıldığı bir sezonda şike yapmak için kurulan bir suç örgütü belli maçlar için şike yapar diğerleri için işi oluruna bırakabilir mi?
Üstelik savcılık iddianamede Fenerbahçe’nin sadece kendi maçları için değil rakiplerinin maçları içinde teşvik primi faaliyetlerinde bulunduğu iddiasındadır. Kayserispor- Manisaspor, Bursaspor- İstanbul B.Şehir Bld arasındaki maç için bile maçın Fenerbahçe lehine sonuçlanması için girişimlerde bulundukları ileri sürülmektedir.
Savcılık tarafından hazırlanan iddianame ile Savcılık tarafından verilen İddianameye ek olarak verilen Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar karşılaştırıldığında savcılığın çelişkileri net olarak ortaya çıkmaktadır.
İddianamenin 20. Sayfasında “Aziz Yıldırım’ın; Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu, bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı” , İddianamenin 152. Sayfasında “Suç örgütünün Türkiye Futbol Federasyonu üzerinde de etkinliğinin bulunduğu, Federasyon Başkanı Mahmut Özgener’in Aziz Yıldırım’ın futbol camiası içerisindeki gücünden
faydalanabilme adına şahsa her türlü desteği verdiği, Fenerbahçe kulübüne Federasyondan usulsüz şekilde paralar aktarıldığı, bu paraların şike faaliyetlerinde kullanıldığı, Federasyon Tahkim Kurulu ve Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu kararlarına örgüt lehine olacak şekilde müdahale edildiği, bazı hakemlerin müsabakanın devre aralarında tehditvari sözlerle baskı altına alınmaya çalışıldığı,” ileri sürülmekte iken TFF başkanı Mahmut ÖZGENER, , TFF de görevli İcra Kurulu Üyesi Mehmet Ufuk ÖZERTEN, TFF Yetkilisi Mehmet Levent KIZIL, TFF Başkanlık Koordinatörü Mümtaz Karakaya, TFF Mali İşler Sorumlusu Özkan KILIK, TFF Merkez Hakem Komitesi Başkanı Oğuz SARVAN, PFDK Başkanı Mehmet Reşat BOSTAN, TFF Tahkim Kurulu Üyeleri Deniz Tolga AYTÖRE, Mehmet DOĞAN, Suat SARI, Tanju GÜVENDİREN ve TFF Hukuktan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Yunus EGEMENOĞLU hakkında TAKİPSİZLİK kararı verilmiştir.
TFF den “USÜLSÜZ PARA ALINDIĞI ve ALINAN BU PARANIN ŞİKE FAALİYETİN DE” kullanıldığını iddia eden savcılığının bu paraları iddia ettiği gibi usulsüz olarak veren kişiler hakkında “suça iştirakten” dava açmaması çelişki değilse nedir?
Savcılık makamı tarafından hazırlanan iddianamede 2010-2011 sezonunun;
ü 23. Haftasında oynanan 26.02.2011 tarihindeki Fenerbahçe–Kasımpaşa maçında
ü 24. Haftasında oynanan 07.03.2011 tarihindeki Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçında
ü 28. Haftasında oynanan 09.04.2011 tarihindeki Eskişehirspor-Fenerbahçe maçında
ü 31. Haftasında oynanan 01.05.2011 tarihindeki Fenerbahçe- İstanbul B.Ş.B maçında
ü 32. Haftasında oynanan 08.05.2011 tarihindeki Karabükspor-Fenerbahçe maçında
ü 33. Haftasında oynanan 15.05.2011 tarihindeki Fenerbahçe-Ankaragücü maçında
ü 34.Haftasında oynanan 22.05.2011 tarihindeki Sivasspor-Fenerbahçe maçında
Fenerbahçe Kulübünün şike faaliyetinde bulunduğunu ileri sürmektedir.
Fenerbahçe’nin 2-0 kazandığı Kasımpaşa maçında oynayan değil de oynamayan kaleci Murat ŞAHİN’le şike yapıldı demek sahadaki oyuncuların emeğine saygısızlıktır. O maçta Alex’in mükemmel bir frikik golü ile Fenerbahçe 1-0 öne geçmiş ilk devrenin son dakikalarına doğru Kasımpaşa Spor Kulübünün kazandığı penaltı vuruşunu kaleci Volkan çıkarmış, ikici yarıda Dia’nın attığı golle maç 2-0 Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sonuçlanmıştır.
Savcılık ligin 24. Haftasında oynanan 07.03.2011 tarihindeki Gençlerbirliği: 2- Fenerbahçe:4 sonuçlanan maçta Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü tarafından Gençlerbirliği futbolcusu Serdar Kulbilge ile; maçta kötü oynaması, karşılığında para alması ve Fenerbahçe’ye transfer edilmesi hususunda şike anlaşmasına varıldığı, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Doğan Ercan, Mehmet Şen, Murat Öztürk, Cengiz Demirel, Tuğrul Çağrı Üzer, Halil Köntek, Zafer Önder İpek ve Tamer Yelkovan’ın bu eyleme iştirak ettikleri, iddiasında bulunmuştur. Oysa maçın ilk 20 dakikasında Fenerbahçe 2-0 önde iken ilk yarı 2-2 sonuçlanmış ve Fenerbahçe ilkyarısı bahar havasında başladığı halde yağan yoğun kar altında 60. Dakikadan sonra bulduğu gollerle maçı 4-2 kazanabilmiştir.
Üstelik savcılık bu maçtaki eylemlerin değerlendirilmesinde “Yapılan iletişim tespitlerinde ve telefon detay döküm analizi – baz istasyonu çalışmalarında; Serkan Çalık, Labinot Harbutzi, Hurşut Meriç, Mehmet Akgün, Murat Kalkan, Orhan Şam, Aykut Demir, Michael Jedinak ve Randall Azofeifa Corrales isimli futbolcularla şike amaçlı irtibat kurulup görüşüldüğüne dair bazı deliller elde edilmiş ise de bu futbolcularla anlaşıldığına, futbolcuların anılan maçta şike yaparak menfaat temin ettiklerine dair somut delil elde edilemediğinden haklarında sevk maddesi tanzim edilmemiştir” demektedir. Savcılık adeta suç ve fail yaratma arzusuyla maçı yorumlamaktadır.
Ligin 25. Haftasında oynanan 13.03.2011 tarihindeki Fenerbahçe:2 Konyaspor :0 olarak biten maçla ilgili olarak savcılık Konyaspor Teknik Direktörü YILMAZ VURAL’ın şike amaçlı anlaşıldığına,şahsın maçta şike yaparak menfaat temin ettiğine dair somut delil elde edilemediğinden, kazanç veya sair menfaatin verildiğinin,vaad veya teklif edildiğinin belirlenememiş olması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığı gerekçesi ile YILMAZ VURAL hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Oysa savcılık makamı ligin 22. Haftasında oynanan Manisaspor 1- Trabzonspor 2 olarak sonuçlanan maçta Manisaspor Teknik Direktörü Hikmet KARAMAN’ın ve Manisaspor Kulüp BAŞKANI Kenan YARALI’nın teşvik primi konusunda Fenerbahçe ile anlaştıklarını iddia ederken Hikmet KARAMAN hakkında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz YILDIRIM ile yaptığı bir konuşmada “ Hikmet Hoca ben, …ağabeyler geldi… görüştüm ben arkadaşlarla” ibaresi nedeniyle cezalandırılmasını istemiştir. YILMAZ VURAL’ın kulübün Dereağzı tesislerine geldiğini ve görüştüğünü tespit eden kişiler ortam dinlemesi yapamadıkları için konuşulanları belirleyemediklerinden bir iddia ileri sürememişlerdir. İki teknik adamın hakkında elde edilen
deliller karşılaştırıldığında burada da bir çifte standarttan bahsetmemek mümkün değil değildir.
Savcılığın iddiasına göre Manisaspor Trabzonspor maçı için teşvik primi maçtan önce verilmiş,ama istenilen sonuç alınamadığı için 1 ay sonra 4 adet çek ile iade edilmiştir. Taraflar arasında nasıl bir güven ilişkisi varmış ki parayı peşin vereceksin, karşı tarafta “ben sonuca ulaşmanı sağlayamadım bu para hakkım değil iade ediyorum.” Diyecek. Bu hayatın normal akışına uygun değildir.
Ligin 27. Haftasında 03.04.2011 tarihinde İstanbul’da oynanan Fenerbahçe Bursaspor maçı için savcılık şike faaliyetinde bulunduğuna dair hiçbir ifade bulunmamaktadır. Bu maçın 0-0 sonuçlanmasından mı kaynaklanıyor bilemeyiz. Ama o maçta hakem Kuddusi Müftüoğlu’nun mutlak bir penaltıyı vermediği ve maçın skorunu etkilediği düşünülecek olursa maçın Fenerbahçe’nin galibiyetiyle sonuçlanması halinde savcılığın mantığı nedeniyle bu maçında iddianamede yer alacağını iddia etmek gayet doğal olacaktır.
Savcılık şöyle bir iddiayı ileri sürmektedir; Fenerbahçe spor kulübü yöneticileri ŞİKE faaliyetinde bulunmadıkları ve sezonun 2. Yarısındaki tek puan kaybettikleri takım olan BURSASPOR oyuncularına Trabzonspor maçında iyi oynamaları için teşvik primi faaliyetinde bulunmuştur. Bu iddia nasıl ileri sürülebilir. Eğer o oyuncularla hukuka aykırı işler içine girebileceklerse neden kendi oynadıkları maça yönelik şike faaliyetinde bulunmamışlardır. Trabzonspor’a karşı iyi oynayın dedikleri Bursasporlu SERCAN ile GÖKÇEK VEDERSON’ a neden şike yapmaları için
teklif dahi götürmemişlerdir? Fenerbahçe Bursaspor maçının oynandığı dönem öncesi iletişimin tespitinde oyuncularla bir görüşme olsaydı elbet bu da dosyada olurdu. Şike için faaliyet tespit edemeyen güvenlik görevlilerinin teşvik için faaliyette bulunduklarını tespit ettik iddiaları inandırıcılıktan uzaktır.
Savcılık ligin 28. Haftasında 09.04.2011 tarihinde Eskişehir’de oynanan ve Eskişehirspor:1 Fenerbahçe:3 olarak tamamlanan maç ile ilgili olarak da “Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü tarafından, Eskişehir Spor futbolcusu Ümit Karan ile; maçta kötü oynaması, karşılığında para alması ve bazı takım arkadaşlarını (Ümit Karan’ın irtibat kurduğu bu futbolcular belirlenememiştir.) bu amaçla organize etmesi için şike amaçlı anlaşma yapıldığı, ayrıca Eskişehir Spor teknik direktörü Bülent Uygun’la da şike anlaşmasına varıldığı, Aziz Yıldırım’ın talimatları doğrultusunda hareket eden şüpheliler İlhan Yüksel Ekşioğlu, Ali Kıratlı, Tamer Yelkovan, Halil Köntek ve Alaeddin Yıldırım’ın müsabaka öncesi rakip takım teknik adamlarına ve futbolcularına TFF'den avans olarak aldıkları parayı vererek şike faaliyeti yürüttükleri, bu şike
faaliyetlerinin yanısıra örgütün bir diğer koldan Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Sami Dinç üzerinden de; Eskişehir sporlu futbolcu Sezer Öztürk’e maç öncesi şike amaçlı transfer teklifinde bulunduğu, ancak futbolcunun müsabaka öncesi transfer görüşmeleri yapmayı kabul etmemesi nedeniyle bu girişimin amacına ulaşmadığı, belirlenmiştir” iddiasındadır.
Savcılığın “ TFF den avans olarak alınan parayı vererek şike faaliyetinde bulundukları ibaresi ile daha önce TFF den usülsüz alınan para ibaresi savcılığın çelişkisini ortaya koymaktadır. Futbol kulüplerinin TFF den naklen yayın gelirleri karşılığında avans alma hakkı olduğundan aldıkları para usulsüz değildir. Savcılık daha önceki ifadesinin yanlış olduğunu fark ederek “usulsüz alınan para” yerine “avans olarak alınan para” olarak değiştirmektedir.
Savcılık her maç hakkında maç raporunu iddianameye eklerken bu maçın raporunu eklememiştir. Oysa TFF nin internet sitesine bakıldığında Ümit KARAN’ın bu maçın 62. Dakikasında, maç 2-1 Fenerbahçe önde iken Erkan ZENGİN’in yerine oyuna girdiği görülecektir. Eskişehirspor’un Batuhan ile girdiği bir gol pozisyonunda topun direkten dönmesi, Fenerbahçe’nin maçın son dakikalarında forvet oyuncusu Semih ŞENTÜRK’ün kalçasına çarpan topun gol olması nedeniyle “şansının yardımıyla” maçı 3-1 kazandığı bütün futbol kamuoyunca bilinmektedir.
Tüm bunlara rağmen Teknik Direktör Bülent UYGUN’un şike anlaşması yaptığını ileri sürmek mantıkla bağdaşmaz. Savcılık Ümit KARAN’ın irtibat kurduğu oyuncular belirlenememiştir derken tüm oyuncuları da zan altında bırakmayı tercih etmektedir. “ Ümit KARAN’ın irtibat kurduğu oyuncular belirlenememiştir”cümlesi ile anlatılmak istenenle “Ümit KARAN’ın oyuncularla irtibat kurduğu belirlenememiştir” cümlesi arasında anlam bakımından çok büyük fark bulunmaktadır.
Savcılığın anlayışına göre, Şampiyonluk için puan kaybına tahammülü olmayan Fenerbahçe’nin ligin 29 ve 30. Haftasına oynayacağı maçlar için şike faaliyetinde bulunması gerekir. Oysa Ligin 29. Haftasında Fenerbahçe’nin Gaziantepspor ile 29. Haftada İstanbul’da oynadığı maç hakkında
savcılık makamı tek bir ifade de bile bulunmamıştır. Bilindiği üzere o maçta maçı yöneten Hakem Hüseyin GÖÇEK kötü bir yönetim göstermiş Fenerbahçe lehine verilmesi gereken penaltı kararını vermediği konusunda tüm futbol camiası neredeyse fikir birliği içinde olmuş, maç sonrası kötü yönetim dolayısıyla hakemin uzun süre dinlendirilmesi kararı alınmış ve maç uzatma dakikalarında 90+4 de atılan bir gol ile Fenerbahçe’nin 1-0 galibiyeti ile sonuçlanmıştı. Savcılık makamı hazırladığı iddianamede bu maç ile ilgili olarak hiçbir tespit yapmamış, iddianameye ek olarak verilen Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın 14. Sayfasında maçın devre arasında soyunma odası koridorlarında Aziz Yıldırım ve Murat ÖZAYDINLI’nın hakeme yönelik sözlerinden dolayı şikayet olmadığı için Basit tehdit ve Hakaret suçları dolayısıyla TAKİPSİZLİK kararı verildiğini belirtmiştir.
İddianamede ileri sürüldüğü gibi Kasımpaşa, Konyaspor, Ankaragücü gibi Gaziantespor’a nazaran daha zayıf olan takımlarla olan maçları için şike faaliyetinde bulunan bir suç örgütünün Gaziantepspor ile oynanacak maç için de şike faaliyetinde bulunmuş olması gerekmez mi?
Ligin 30. Haftasında 22.04.2011 günü oynanan ve Bucaspor:3-Fenerbahçe:5 olarak sona eren maç ile ilgili olarak da iddianamede ayrı bir değerlendirme yapılamaması hayrete düşürücüdür.
Operasyon yapıldığı tarihlerde görsel ve yazılı medyada verilen haberlerde “emniyet müdürlüğünün 19 maçta şike olduğunu tespit ettik” beyanları yer almıştı. Ve şike olduğu ileri sürülen maçlardan biri olarak da Bucaspor Fenerbahçe maçı sayılıyordu. Bucasporun ilk yarısını 3-1 önde kapadığı maçta tartışmalı bir penaltı kararı ve ardından Alex’in attığı gol ile 3-3 berabere iken uzun süren sakatlığı dolayısıyla sezon boyu forma giyemeyen oyuncusu Guiza’nın oyuna girdikten sonra top ile ilk buluşmasında attığı gol ile 4-3 öne geçmiş maçın son dakikalarında Santos’un attığı gol ile de maçı 5-3 kazanmıştı.
Yine o günlerde yapılan haberlerde soruşturmayı yürüten savcının Fenerbahçe’nin oynadığı son maçların skorlarını biliyorduk ifadesi bulunuyordu. Ne gariptir ki Fenerbahçe’nin tüm maçlarını mercek altına alan savcılık makamı Fenerbahçe maçlarını zorlanarak kazandığı ve ŞAMPİYON olduğu için maçlarda şike olduğuna veya şike faaliyeti içine girildiğini iddia etmektedir. Bazı maçlar için futbolcularla irtibata geçtikleri anlaşılmış olsa da oyuncuların menfaat elde ettiklerine dair somut delil elde edilemediği gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Bu maçla ilgili olarak da Bucaspor oyuncuları Musa AYDIN ve Onur TUNCER hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Ama savcılık tarafından hazırlanan iddianame DİKKATLİ olarak incelendiğinde savcılığınBUCASPOR- FENERBAHÇE maçı ile ilgili çelişkisi net bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Savcılık makamının hazırladığı iddianamenin 240. Sayfasında; “Aynı hafta karşılaşmalarından birinin de Bucaspor-Fenerbahçe takımları arasında olduğu, söz konusu karşılaşmayı Fenerbahçe'nin 5-3 kazandığı, bu karşılaşma içinde Aziz Yıldırım liderliğindeki örgütün şike faaliyeti içerisine girdiği, Trabzonspor'un Eskişehirspor karşılaşmasında puan kaybetmesi ve Fenerbahçe'nin Bucaspor'u yenmesi sonucunda iki takımında aynı puana yükseldiği ve Fenerbahçe'nin lig lideri olduğu, her iki karşılaşma için teşvik ve şike faaliyetinde bulunan Aziz Yıldırım liderliğindeki örgütün amacına ulaştığı,” ifadeleri yer almaktadır.
Ama savcılık iddianamede yer alan bu tespitlerine rağmen ne gariptir ki bu maç için ayrı bir değerlendirme yapmamış ve suç örgütü olarak iddia ettiği kişilerin bu maç dolayısıyla cezalandırılmalarını talep etmemiştir. BUCASPOR FENERBAHÇE maçı hakkında savcılığın GERÇEK DEĞERLENDİRMESİNİN NE OLDUĞU BU İDDİANAMEDEN ANLAŞILAMAMAKTADIR.
SAVCILIK MAKAMI BUCASPOR FENERBAHÇE MAÇI NEDENİYLE HERHANGİ BİR CEZA İSTEMEDİĞİ, AYRI BİR BAŞLIK ALTINDA DEĞERLENDİRMEDİĞİNE GÖRE BU MAÇ İÇİN SUÇ ÖRGÜTÜ ÜYELERİNİN ŞİKE FAALİYETİNDE BULUNMADIKLARI KANAATİNDEDİR.
O ZAMAN NASIL OLUYOR DA İDDİANAMEDE AZİZ YILDIRIM LİDERLİĞİNDEKİ ÖRGÜTÜN BUCASPOR FENERBAHÇE MAÇI İÇİN ŞİKE FAALİYETİNDE AMACINA ULAŞTIĞINI İLERİ SÜREBİLİYOR.
Savcılık makamı ligin 31. Haftasında 012.05.2011 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe’nin 2-0 galibiyetiyle sona eren Fenerbahçe İstanbul Büyükşehir Belediye arasındaki maçla ilgili olarak şike faaliyetinde bulunulduğu tespit edildiği gerekçesi ile cezalandırılması talebinde bulunmaktadır.
Savcılık bu maçla ilgili olarak iddialarını İbrahim AKIN’ın ifadesine dayandırmakta ise de bu ifade incelendiğinde, ifadenin kendi içinde çelişkilerle dolu olduğu görülecektir. İbrahim AKIN verdiği ifadede “ Kesinlikle iddia edildiği gibi hiçbir şike olayına karışmadım” dedikten sonra “olayların açığa çıkması çıkmasını sağlamak istiyorum” dedikten sonra “ menajeri Yusuf TURANLI’nın zorlaması ile Yusuf Turanlı’nın hangi Fenerbahçe’li yöneticiden aldığını bilmediği parayı aldığını” söylemektedir.
Bazı yerlerde 100.000 euro bazı yerlerde 100.000 dolar ibaresi geçmesine rağmen 50.000 dolar aldığını söylemektedir. 14.000 dolar Kumar borcu için 16.000 dolar da menajerinin kendisine almasını söylemektedir. Bu durumda alınan para ileri sürüldüğü gibi 100.000 dolar olsa bile açıkta kalan 20.000 dolar söz konusudur. Üstelik güvenlik görevlilerinin yaptığı fiziki takipte menajeri Yusuf TURANLI tarafından İbrahim AKIN’a verilen “masanın üzerinde duran siyah renkli çizgili poşetin içinde ne olduğu” tespit edilememiş ve varsayımda bulunulmuştur.
İddianamenin 278. Sayfasında “İBB Spor Kulüp başkanı Göksel Gümüşdağ’ın futbolcularına yapılan şike teklifini bilerek eyleme göz yumduğu, ayrıca maçtan önce futbolculara daha sonra oynanacak kupa final maçını bahane ederek; maça fazla asılmamaları, kart görmemeleri, sakatlık yaşamamaları yönünde talimat vererek eyleme katıldığı belirlenmiştir.” Denmektedir.
İddianamenin 390 ve 391. Sayfalarında yer alan;
“ Göksel Gümüşdağ’ın (Kl:70, Dizi:1-295 arası ile 25 ve 26 nolu klasörler);
İstanbul Büyükşehir Belediye Spor Kulüp başkanı olduğu, Aziz Yıldırım liderliğinde şike ve teşvik pirimi faaliyetlerinde bulunan suç örgütüne, Federasyon başkanlığı adaylığı sürecinde şahsın desteğini alabilme adına, bilerek ve isteyerek yardım ettiği, bu bağlamda Sivasspor (1098, 4454, 4151 ve 4140 nolu tape içeriklerinden anlaşılacağı üzere) ve Fenerbahçe futbol takımlarının İBB spor ile yaptığı futbol müsabakalarında; başkanı olduğu takımın maçı kaybetmesi yönünde girişimlerde bulunmaktan çekinmediği, Fenerbahçe-İBB maçında yapılan şike eylemine iştirak ettiği anlaşıldığından; TCK’nın 220/7 delaletiyle 220/2 ve 6222 S.Y’nın 11/1, 4-b md” ibaresi dikkate alındığında operasyonun başladığı 03. Temmuz 2011 tarihinden bu yana süren soruşturma sürecindeki gariplikler dikkati çekmektedir. TFF Başkan Vekili olan Göksel GÜMÜŞDAĞ gözaltına alınmamış, iddianame tamamlanmadan kısa bir süre önce ifadesi alınmış ve hatta bu süre zarfında soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı ile TFF Başkan Vekili olarak görüşme yapmıştır. Şüphelilerden biri olan Göksel GÜMÜŞDAĞ hakkında ayrıcalık yapılmıştır. Daha sonra ulaşılan bir delilden bahsedilemez. Zira savcılık (1098, 4454, 4151 ve 4140 nolu tape içeriklerinden anlaşılacağı üzere) ibaresi ile bu tape kayıtlarının baştan beri olduğunu da kabul etmektedir. Suç örgütü üyesi olduğu iddia edilen diğer şüpheliler tutuklanmış iken Göksel GÜMÜŞDAĞ’ın mahkemeye bile sevkedilmeden savcılık sorgusundan sonra serbest bırakılması
hakkaniyetle bağdaşmaz.
Savcılık tarafından Ligin 32. Haftasında 08.05.2011 tarihinde oynanan ve Fenerbahçe’nin 1-0 galibiyetiyle sona eren Karabükspor Fenerbahçe maçında, Karabükspor oyuncusu Emanuel Emenike ile maçtan önce transfer şikesi yapıldığı, oyuncunun maçta oynamasının engellendiği, oyuncunun bu maçta oynamadığı, maçta şike faaliyette bulunduğu ileri sürülmektedir. Oysa Emanuel Emenike söz konusu maçtan bir hafta önce oynanan maçta sakatlığı dolayısıyla maçın 47. Dakikasında oyundan çıkmış ve hafta içi antrenmanlara katılmamıştır. Maç öncesi kulüp doktorunun oynayabilir demesine rağmen oyuncunun transfer olacağı gerekçesi ile oynamadığından bahisle şike iddiası ileri sürülse de maçta oynayan oyuncunun mu yoksa maçta oynamayan bir oyuncunun mu maça etki edebileceğinin düşünülmesi gerekir. Emenike o maçta oynasa ve bir gol pozisyonunu değerlendiremeseydi de savcılık makamı bu sefer bilerek golü atmadı, şike yaptı diyecekti. Yani her halükarda bu maçta şike var iddialarını ileri sürecekti.
Aynı maçta maçın uzatma dakikalarında maç 1-0 Fenerbahçe lehine iken Karabükspor’un kalecisinin kazanılan korner nedeniyle rakip ceza sahasına gelerek gol araması veya maçta yedek kulübesindeki yedek kaleci Bülent ATAMAN’ın sahaya ayakkabısını fırlatması, maç sonrası verdiği demeçler hakkında savcılığın hiçbir yorum yapmaması bir çelişkiyi ortaya koymuyor mu?
Savcılığın iddianamenin 292. Sayfasındaki “Ayrıca Karabük Spor camiasında etkin olan TFF çalışanı Seyit İbrahim Kalender üzerinden de şike faaliyetlerinin yürütüldüğü, bu şahsın Karabük Spor’da bazı futbolculara ulaşarak (şahsın irtibat kurduğu bu futbolcular belirlenememiştir.) kendileriyle şike amaçlı görüştüğü” ibaresi bile savcılığın olaya bakış açısını ortaya koymaktadır. Varsayımla iddia ileri sürülemez. Karabükspor camiasında etkili olan şahsın hangi futbolcularla irtibat kurulduğu bile belirlenememişken kendileriyle şike amaçlı görüşüldüğünü nasıl tespit edebilmiştir.
Savcılık Ligin 33. Haftasında 15.05.2011 tarihinde İstanbul’da oynanan ve Fenerbahçe’nin 6 –0 galibiyetiyle sonuçlanan Fenerbahçe- Ankaragücü maçında “Bir yandan İlhan Yüksel Ekşioğlu ve
Cemil Turhan’ın; Yavuz Ağırgöl ve Mehmet Yenice üzerinden faaliyet yürüttükleri, bu kapsamda Mehmet Yenice’nin önce Kasımpaşa Spor kalecisi Murat Şahin aracılığıyla Ankaragücü’nde oynayan bir futbolcuyla irtibat kurmaya çalıştığı, Murat Şahin’in şike için aracılık yapma teklifini
kabul etmediği, bunun üzerine Mehmet Yenice’nin Yadigar Boğa üzerinden bazı Ankaragücü’lü futbolcularla görüşerek şike amaçlı anlaştığı, (bu futbolcular belirlenememiştir), şahsın şikeye aracılık yapma karşılığında İlhan Yüksel Ekşioğlu’ndan aldığı 400.000 dolar paranın bir kısmını Ankara’da irtibat kurduğu şahıslara verdiği, 100.000 doları iade etmek için geri getirdiği esnada
yapılan asayiş uygulamasında paranın araçta bulunduğu ( durum yapılan iletişim dinlemeleri ile tespit edilmiş, operasyonun deşifre olmaması açısından olay tarihinde şahsın aracı asayiş uygulaması yapılarak aranmış, şikeye konu paranın araçta bulunduğu belirlenmiştir. ),
Aziz Yıldırım’ın talimatlarıyla diğer yandan Bülent İbrahim İşcen ve Abdullah Başak’ın Yusuf Turanlı üzerinden Ankaragücü’lü futbolculara ulaşmaya çalıştıkları, Yusuf Turanlı’nın önce Ankaragücü’nde futbol oynayan Turgut Doğan Şahin ile irtibat kurduğu, bu şahsın şike teklifini kabul etmediği, ardından menajerlik yapan Ümit Aydın’a teklifin iletildiği, şahsın şikeye aracılık yapma teklifini kabul ettiği ve menajerliğini yaptığı Uğur Uçar isimli futbolcuya şike teklifinde bulunulduğu, bu şahsın da teklifi kabul etmediği,
Aziz Yıldırım’ın talimatlarıyla üçüncü koldan; Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun bilgisi ve talimatları doğrultusunda Sami Dinç’in; Ankaragücü takım kalecisi Stefan Senecky’nin menajeri Milan isimli şahsa şikeye aracılık yapması için teklifte bulunulduğu, bu teklifinde menajer tarafından kabul edilmediği belirlenmiştir. “ibareleri de hukuken kabul edilemez. Zira “Yadigar Boğa üzerinden bazı Ankaragücü’lü futbolcularla görüşerek şike amaçlı anlaştığı, (bu futbolcular belirlenemiştir), şahsın şikeye aracılık yapma karşılığında İlhan Yüksel Ekşioğlu’ndan aldığı 400.000 dolar paranın bir kısmını Ankara’da irtibat kurduğu şahıslara verdiği” iddialarını somut olarak kanıtlamak zorundadır.
Yadigar BORA üzerinden hangi futbolcularla şike için anlaşıldığı bile belirlenememiş ve şike parasının kimlere verildiği bile belirlenememişken şike yapıldı ve para verildi demek hukuka uygun değildir. Ceza hukukunun en temel ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince iddia makamı şüpheye yer vermeksizinolayın tüm kanıtlarını mahkemeye sunmak ve “kuşkuya” yer bırakmamak yükümlülüğündedir.
Asayiş uygulamasında bulunan paranın şike parası olduğu da varsayımdan ibarettir. Bu paranın şike için kullanılan para olduğu net bir biçimde ortaya konulmalıdır.
Savcılık makamı tarafından oynamadığı Fenerbahçe- Kasımpaşa maçında şike parası aldığı ileri sürülen kaleci Murat ŞAHİN’in Fenerbahçe Ankaragücü maçında şike teklifine aracılık teklifini kabul etmediği için Kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi de çelişkidir. Şike yapmayı normal gören bir kişinin aracılık yapmayı kabul etmemesi ancak o kişinin çift kişilikli olması ile izah edilebilir.
Savcılık tarafından hazırlanan iddianamenin 329. Sayfasında ve devamında yer alan;” 22.05.2011 günü oynanan Sivasspor – Fenerbahçe müsabakasında Aziz Yıldırım liderliğindeki örgütün faaliyeti çerçevesinde İlhan Ekşioğlu tarafından üç koldan yürütülen şike faaliyetleri kapsamında; Sivasspor Kulübü başkanı Mecnun Otyakmaz’ın daha önce Aziz Yıldırım’la yaptığı anlaşmaya dayalı olarak Sivasspor yöneticisi Ahmet Çelebi üzerinden futbolcu Mehmet Yıldız’a; müsabakada Fenerbahçe lehine olacak şekilde oynaması için girişimlerde bulunulduğu ve kendisiyle şike amaçlı anlaşıldığı,
Abdullah Başak aracılığı ile Yusuf Turanlı üzerinden Sivasspor kalecisi Korcan Çelikay ile müsabakada Fenerbahçe lehine olacak şekilde oynaması, karşılığında para alması için şike anlaşmasına varıldığı,
Ali Kıratlı aracılığı ile Fatih Akbaba üzerinden bazı Sivassporlu futbolcularla anlaşılarak müsabakada Fenerbahçe lehine olacak şekilde oynamaları, karşılığında para almaları için şike anlaşması yapıldığı anlaşılmaktadır. “ ibaresi ile 22.05.2011 tarihinde ligin son haftasında oynanan ve Fenerbahçe’nin Sivasspor’u 4-3 yenerek şampiyon olduğu maçta şike faaliyetlerinde bulunulduğu ileri sürülmüştür.
Ancak iddianamede yer alan “31.05.2011 günü ise Abdullah Başak ve Yusuf Turanlı’nın İlhan Ekşioğlu ile ofisinde buluştukları, şahıslar buluşmadan ayrılırken Yusuf Turanlı’nın ceket cebinde dışarıdan fark edilecek derecede kabarık beyaz bir zarfın olduğunun görüldüğü, buluşmadan birkaç saat sonra Yusuf Turanlı’nın Korcan’la buluştuğu, yine 07.06.2011 günü saat:14.40’ta Yusuf ile Abdullah’ın, İlhan Ekşioğlu’nun ofisine giderek buluştukları, saat:14.51’de ofisten ayrıldıkları, şahıslar binadan ayrılırken Abdullah Başak’ın sağ kolu ile göğsü arasında tuttuğu ve üzerinde Güllüoğlu yazılı, içerisinde destelenmiş şekilde para olduğu değerlendirilen beyaz renkli naylon poşetin, Yusuf Turanlı’nın sol kolu ile göğsü arasında bükülmüş vaziyette içi boş beyaz ve yeşil renkli karton çanta olduğunun görüldüğü, bu buluşmalarda Sivasspor – Fenerbahçe müsabakası öncesi varılan şike anlaşması gereği Korcan Çelikay ve Yusuf Turanlı’ya ödenmesi gereken paranın verildiğinin anlaşıldığı, bu süreçte Korcan Çelikay’ın kardeşi İlhan Çelikay’ın yapılan bu görüşmeler sırasında Yusuf Turanlı ile Korcan arasındaki bağlantı ve irtibatı sağladığı, kendileriyle birlikte hareket ettiği, bu görüşmeden bir gün sonra İlhan Ekşioğlu’nun Ali Kıratlı’ya 300.000 dolar verdiği, Ali Kırtalı’nın ise bu parayı 19.05.2011 günü Adapazarı’nda Fatih Akbaba’ya verdiği, Fatih Akbaba’nın ise şike konusunda anlaşma sağlanan Sivassporla bağlantılı bir şahsa bu parayı 20.05.2011 günü verdiği 22.05.2011 günü yapılan müsabakanın ardından Fatih Akbaba’nın yapılan şike faaliyeti ile ilgili ödemeyi alabilmek için Ali Kıratlı’yı aradığı, Ali Kıratlı’nın İ.Ekşioğlu’yla yaptığı görüşmede paranın 27.05.2011 günü verilmesine karar verildiği, karar doğrultusunda 27.05.2011 günü Ali Kıratlı’nın İ.Ekşioğlu’nun ofisinden 300.000 doları aldığı, paranın bir kısmının (veya tamamının) 29.05.2011 günü Ali Kıratlı tarafından Sivassporla bağlantılı şahsa ulaştırılmak üzere Fatih Akbaba’ya verildiği, “ ibareleri somut delillere dayanmayan varsayımdan başka bir şey ifade etmemektedir.
Fatih AKBABA 19.05.2011 günü Ali KIRATLI’dan aldığı 300.000 Dolar parayı 20.05.2011 tarihinde Sivassporla bağlantılı ama kim olduğu belirtilmeyen şahsa vermiş ise 27.05.2011 tarihinde Ali KIRATLI’nın İlhan EKŞİOĞLU’ndan aldığı 300.000 doların tamamının veya bir kısmının Sivassporla bağlantılı şahsa ulaştırmak üzere nasıl alabilir?
Savcılığın iddianamenin 331. Sayfasındaki” şike konusunda anlaşma sağlanan(kimlikleri tespit edilemeyen) Sivassporlu bağlantılı bir şahsa bu paranın bir kısmını ya da tamamını 20.05.2011 günü verdiğinin anlaşılması üzerine” ibaresi bile bu soruşturmanın gereken ciddiyetle yapılmadığını göstermektedir.
Bu cümleden yola çıkarak savcılık makamına birkaç soru sormak gerekir;
Şike konusunda anlaşma yapanlar kimlerdir?
“Şike konusunda anlaşma sağlanan” ibaresini kullanabilmeniz için anlaşma yapan iki tarafı da belirlemiş olmanız gerekir.
Şike konusunda anlaşma yapanlar belirlenebilinmiş midir?
Cümlenin devamında parantez içinde “ kimlikleri tespit edilemeyen” ibaresi bulunmaktadır. Bu durumda anlaşma yapıldı ama taraflarını bilemiyoruz anlamı çıkar.
Şike yapan taraflardan biri Sivassporla bağlantılı bir şahıs mıdır?
“Kimlikleri tespit edilemeyen” diyorsanız birden fazla kişiyi kastedersiniz. Ama “Sivassporla bağlantılı bir şahsa” derseniz tek bir kişiyi kastetmiş olursunuz.
Şike konusunda anlaşma yapan kişiye ne kadar verildiği tespit edilmiş midir?
Net bir tespitten bahsetmek mümkün değildir. Çünkü “Paranın bir kısmını ya da tamamını” ifadesi kullanılmıştır. Hiç teslim edilmemiş bile olabilir mi?
Bu çalışma ne zaman yapılmıştır?
“Paranın bir kısmını ya da tamamını 20.05.2011 günü verdiğinin anlaşılması üzerine yapılan çalışmalarda” ibaresi güvenlik görevlilerinin 20.05.2011 tarihinden sonra bu konuda çalışmaya başladığını ifade etmez mi? Eğer çalışmaya 20.05.2011 tarihinden sonra başlamışlar ise şike konusunda kim/kimler anlaşma yaptı, kim ne kadar parayı, kime ne zaman verdi sorularına tam olarak cevap vermek mümkün olabilir mi?
3 Temmuzdan bu güneFutbol dünyamızı derinden etkileyen ve gün geçtikçe artan kaos ne yazık ki savcılık makamının hazırlamış olduğu iddianame ve iddianameye ek olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarla daha da artmıştır.
Fenerbahçe Spor Kulübünün aynı zamanda halka açık bir şirket olduğu ve hisse senetlerinin orsada işlem gördüğü gerçeği göz önüne alındığında, soruşturmanın başladığı günkü Fenerbahçe Spor Kulübünün hisse senetlerinin değeri ile bugünkü değerleri karşılaştırıldığında Fenerbahçe spor kulübü hisse senetleri alan küçük yatırımcının zarara uğradığı ve bu süreç içinde borsada senetlerin işleme kapatılmaması nedeniyle hem Fenerbahçe Spor Kulübünün hem de küçük yatırımcıların zarara uğramasına engel olunmamış olması da Savcılığın “ihmalinden” kaynaklanmaktadır.
Savcılık iddianamede Aziz YILDIRIM’ın haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla suç örgütü kurduğunu ve bu örgütün liderliğini yaptığı iddia etmiş ise de Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı
Aziz YILDIRIM’ın Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığından herhangi bir “ücret” almadığı gerçeğini göz ardı etmektedir. Fenerbahçe Spor Kulübü Şampiyonluğu kazandığı zaman Şampiyonlar Ligine katılmaya hak kazandığı için UEFA’dan alacağı para da, ligde oynadığı maçlardan elde ettiği puanlar karşılığı TFF’den alacağı para da, naklen yayınlar gereği yayıncı kuruluştan alacağı para da FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜNÜN kasasına girecektir. Aziz YILDIRIM’ın kazanabileceği tek şey başarının getireceği manevi haz ve itibar olacaktır. Ancak bu operasyon sürecinde Emniyet görevlilerinin göstermesi gereken hassasiyeti göstermedikleri için toplumdaki itibarı zedelenmiş, şikeci damgası yemiştir. Emniyet Müdürlüğündeki işlemler esnasında çekilen fotoğrafların basın yayın organlarına sızdırılarak, yayınlanması bile “AZİZ YILDIRIM’I İTİBARSIZLAŞTIRMA” çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
Savcılık Aziz YILDIRIM’ın kurduğu haksız ekonomik çıkar sağlamak için kurduğu suç örgütü dolayısıyla nasıl bir haksız çıkar elde ettiğini de kanıtlamak zorundadır.
ZİRAAT TÜRKİYE KUPASI FİNAL MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI
Savcılık hazırladığı iddianamede Beşiktaş İstanbul Büyük Şehir Belediyesi arasında 11.05.2011
tarihinde oynanacak Türkiye Kupası final maçından önce Beşiktaş Spor Kulübü asbaşkanı Serdar Adalı’nın yönlendirmesi ile Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu’nun İskender Alın ve İbrahim Akın’ın menajeri Yusuf Turanlı ile transfer için görüşme yaptıklarını, ancak gerçekte transferi düşünmediklerini, tarafların müsabaka öncesinde anlaşma yaptıklarını şike karşılığında transfer vaadinde bulunulduğunu ileri sürmüş ise de gerek oynana maçta oyuncuların ortaya koyduğu performans gerek Savcılık tarafından alınan ifadelerde İBB spor Kulübü başkanının Beşiktaş Asbaşkanı Serdar ADALI’nın İbrahim AKIN için transfer teklifinde bulunmuş olması ancak koşullarda anlaşılamamış olması nedeniyle transferin gerçekleşmediği somut biçimde ortada iken savcılığın varsayımlara dayalı olarak bu iddialarda bulunması hukuken kabul edilemez bir hatadır.
Toplumun Adalete duyduğu güvenin sarsılmaması için en fazla sorumluluk adalet hizmetini ifa
edenlere düşmektedir. İddialar herkesin kabul edebileceği somut delillere dayanmalıdır. Ceza hukukunun en temel ilkelerinden olan “suçu ispat edilinceye kadar herkesin masum olduğunu kabul eden” masumiyet karinesi gereğince şüpheliler ancak yargılama sonucunda suçlu bulundukları takdirde mahkûm edilebilirler. Ve bu yargılamada ortaya konan deliller somut ve şüpheden uzak olmalıdır. Ceza hukukunun amacı “maddi gerçeğe” ulaşmaktır. Bu yüzden de ceza
hukukunun en temel ilkelerinden biri olan “ şüphe sanık lehine yorumlanır” ilkesi ile verilecek kararın herkesi ikna edecek, somut delillere dayanması arzu edilmiştir. Yargılamanın uzun sürdüğü ülkemizde kişiler mahkemelerde aklansa bile ne yazık ki toplum önünde aklanamayabiliyorlar. Tüm bu nedenlerle savcılığın sadece iletişimin dinlenmesi, tespiti ve kayıtlarına değil bu dinlemeler sonucu elde edilen bilgilerin somut delillerle desteklenmesi de gerekmektedir.
Ancak savcılık iddianamesi, iletişimin dinlenmesi sonucu kayda alınan konuşmaların, maddi delillerle desteklenmesini bırakın varsayımlara dayanmaktadır. Şüphelinin elinde çanta vardı, içinde şike parası vardı, şüpheli dışarı çıktığında cebinde kalın bir zarf vardı gibi içinde ne olduğu bilinmeyen ancak varsayımlara dayalı iddialar somut delil kabul edilemez.
Bugün ülkemizde spor deyince akla Futbol gelir. Futbol deyince de Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon spordan bahsedilir. Gazete okuyanların büyük çoğunluğunun gazeteleri spor sayfalarından okumaya başladığı bir toplumda sahada oynanan maçların bir hafta süreyle okulda, kahvede, işte kısaca her yerde konuşulur, tartışılır. Spor programları, yorumcular pozisyonlar için ne diyecek diye yakından takip edilir. Taraftarlar birbirini kızdırır, takılır hatta kavga bile ederler. Bu ülkenin bu gerçeklerinin bilincinde olmayan kişiler ne yazık ki çok büyük çoğunluğun neredeyse tek zevki olan FUTBOLA gölge düşürmüş ve bir çok kişi için FUTBOLUN
eski keyfi kalmamıştır.
Ve tüm bu yaşananlardan sonra KAYBEDEN DE, MAHKUM OLACAK OLAN DA TÜRK FUTBOLU OLACAKTIR demek çok da yanlış olmayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder