22 Ocak 2014 Çarşamba


GEREKÇELİ KARARIN HUKUKİ DEĞERLENDİRİLMESİ

İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.02.2012 tarihinde iddianamenin okunması ile başlayan yargılama süreci, sanıklar hakkında verilen cezaların 02.07.2012 tarihinde, kısa kararla açıklanması ile karara bağlandı. Ancak İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar, Yargıtay incelemesi tamamlanmadığı için henüz kesinleşmiş bir hüküm değildir.

Mahkemenin gerekçeli kararı 678 sayfadan oluşuyor. Mahkemeler gerekçeli kararları ile iddianame, savunma ve tanık ifadeleri ile delilleri kısaca özetleyerek, verdiği kararın hukuki nedenlerini ayrıntıları ile açıklar. Mahkemenin gerekçeli kararında;

Ø Aziz Yıldırım liderliğinde kurulu suç örgütü,

Ø 6222 öncesi ve sonrası oynanan maçların şike ve teşvik primi açısından değerlendirilmesi,

Ø Olgun Peker liderliğindeki haksız çıkar sağlama amaçlı suç örgütü ve

Ø Menajerlik sorularının ele geçirilerek sınavda usulsüzlük yapılması

başlığında değerlendirme yaptığını söyleyebiliriz.

Mahkemenin gerekçeli kararını yazım şekli ve hukuki açıdan incelediğimizde;

       I.    GEREKÇELİ KARARDA KULLANILAN USLUP

Mahkemenin kısa kararda kullandığı üslup bana göre doğru değil. Mahkeme yer yer dalga geçme olarak kabul edilecek ibareler kullanmış ki, bu kabul edilemez.

a.   Gerekçeli kararın 262.sayfasında “Nitekim Spor Toto Süper Ligin ilk yarısının sonunda Trabzonspor’un 9 puan, Bursaspor’un ise 4 puan gerisinde olan Fenerbahçe, şike ve teşvik eylemlerinden haberdar dahi olmayan teknik adamının ve çoğu futbolcusunun emek ve çabaları yanında, sanıkların üstün (!) gayretleri sonucu Trabzonspor ile aynı puanda olmasına rağmen ikili averaj üstünlüğü ile ligi şampiyon olarak tamamlamıştır.”

b.   274.sayfasında; “ Yapılan teşvik girişiminin sonuç vermemesi üzerine birden Manisa spor başkanı sanık Kenan Yaralı’ya borç verdiği aklına gelen ve her nasılsa soruşturma aşamasında ne kadar borç verdiğini hatırlamayan sanık Aziz Yıldırım, Tamer Yelkovan’ı arayarak sözde verdiği borç parayı istemektedir.

c.   276.sayfasında; Manisaspor müsabakası öncesinde tarımsal faaliyetlere başlayan sanık İlhan, Bursaspor –İBB Spor müsabakası öncesinde de  hepsi iyi başkanım, üç tarlayı da sürdük yani” sözü ile sanık Aziz ile ortak oldukları anlaşılan tarlalar konusunda bilgi verdiği anlaşılmaktadır. “

d.   279.sayfasında; “Yönetim Kurulu üyesi olan Sanık İlhan, birden vergi takip memuru olmuştur. Bir an için böyle olduğu düşünülse dahi, İlhan’ın LİRA yerine AMERİKAN DOLARI istemesi karşısında vergilerin DOLAR olarak ödenemeyeceği de bilindiğinden amacın bu olmadığı ortadadır.

e.   420.sayfasında; ” Ankara'ya "temel atmaya" giden Yavuz Ağırgöl, Mehmet Yenice'den "randevuyu alıp almadığını" sormaktadır. Temel atma konusunda, Murat Şahin'in ustalığından yararlanamayan sanıklar, inşaatın temelini (şike faaliyetini) bizzat kendileri atmak için Ankara'da buluşmak üzere sözleşmişlerdir. “

Bu ve benzeri ifadelere gerekçeli kararda çok fazla rastlanılmaktadır. Mahkemeler hüküm verme yeridir, dalga geçme yeri değildir. Mahkemelerin gerekçeli kararlarında sanıkların savunmalarında ileri sürdüğü hususları inandırıcı bulmamaları gayet doğaldır, ancak bunlar mahkemeye sanıklarla dalga geçme hakkı vermez. Bu yüzden mahkemenin gerekçeli kararında sanıkların savunmaları konusunda söyledikleri beyanlarla ironi yapması veya adeta dalga geçer gibi ifadeler kullanması kabul edilemez, doğru bir tutum değildir.

     II.    GEREKÇELİ KARARDAKİ ÖZENSİZLİKLER, MADDİ HATALAR

Mahkemenin gerekçeli kararında dikkatimi çeken bir başka husus ise gerekçeli kararın özensiz yazılması oldu. Bu kadar önemli bir gerekçeli kararda kabul edilemez yanlışlar bulunmaktadır.

A-   Gerekçeli Kararın 580. sayfasında sanıklar hakkında verilen kararların ayrıntılı açıklanması kısmında mahkeme  "TÜRK MİLLETİ ADINA YARGI YETKİSİ KULLANAN BAĞIMSIZ İSTANBUL 16. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NCE GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Ayrıntıları gerekçeli kararda açıklanacağı üzere” demektedir. Yazılan zaten gerekçeli karardır. Kısa kararda yazılan kısmın kes kopyala yapıştır yöntemi ile gerekçeli karara konulması nedeniyle böyle bir durum ortaya çıkmıştır. Ama bu, gereken özenin gösterilmediğinin de somut bir kanıtıdır.

B-   Mahkeme sanıklardan Serdal ADALI’ya verdiği cezayı açıklarken

“ b)Suçun; spor kulübü yönetim kurulu üyesi olan sanık tarafından işlenmesi nedeniyle sanığın cezası 6222 sayılı Kanun’un 11/4-b ve c bentleri uyarınca 1/2 oranında artırılarak BİR YIL ALTI AY HAPİS ve ALTI BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,” demektedir.

6222 sayılı kanunun 11 maddesinin 4.bendinde;

(4) Suçun;

b-(Değişik bent: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından,

c-Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde,

İşlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. denmektedir.

Mahkemenin bu yazımına göre SERDAL ADALI’nın, SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA KURULMUŞ BİR ÖRGÜT ÇERÇEVESİNDE bu suçu işlemiş olduğundan hakkında ÖRGÜT ÜYELİĞİ VE/VEYA ÖRGÜT KURUCULUĞUNDAN DA CEZALANDIRILMASI GEREKİR. Kuşkusuz ki burada Serdal ADALI’ya verilen cezanın arttırılması gerekçesi 6222 sayılı Kanunun 4.maddesinin sadece (b) bendinden kaynaklanmaktadır. Ama sanıyorum ki yazım esnasında kopyala yapıştır yapılmasından kaynaklanan nedenle hata yapılarak “c” bendinden de cezalandırılmış gibi kaleme alınmıştır.

C-  Mahkeme gerekçeli kararın SANIK OLGUN PEKER LİDERLİĞİNDEKİ HAKSIZ ÇIKAR SAĞLAMA AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ başlığını taşıyan bölümde, 532.sayfasında; ” Sedat Peker isminin medyada suç örgütü lideri olarak duyulması, şahsın toplum içerisinde güçlü mafya liderlerinden biri olarak tanınması nedeniyle, hem bu durumdan yararlanmak hem de Sedat Peker'le irtibatını kuvvetlendirmek amacıyla sanık Olgun'un "Aydın" olan soyadını, Akkuş Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2003/177 esas sayılı kararı ile "Peker " olarak değiştirdiği görülmüştür.” denmektedir.

Hukuk Fakültesi öğrencileri bile SOYADI değiştirme davalarının ancak ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNDE karara bağlanabileceğini bilir. Nitekim bu dava da AKKUŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE görülmüştür. 29.Klasörde Olgun PEKER- Sedat PEKER ilişkisini gösterir diğer evraklarla birlikte bu mahkeme kararının bir örneği de dosyada bulunmaktadır. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün 05.07.2011 tarihli fezlekesinde başlayan bu yanlışlık, Savcılık iddianamesinde de, mahkemenin gerekçeli kararında da devam edip gitmiştir.

D-  Mahkemenin gerekçeli kararının 411. Sayfasında15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE –ANKARAGÜCÜ MÜSABAKASINDA ŞİKE YAPILMASI” bölüm başlığı altında; 15.05.2011 günü İstanbul’da oynanan Fenerbahçe -M.K.E. Ankaragücü futbol müsabakası öncesi örgüt lideri sanık Aziz Yıldırım’ın, İlhan Yüksel Ekşioğlu’na Fenerbahçe’nin Ankaragücü ile yapacağı maçta bazı Ankaragücü futbolcuları üzerinden şike yapılması için talimat verdiği, bu çalışmalar kapsamında; İlhan Ekşioğlu’nun Cemil Turhan, Yavuz Ağırgöl ve Mehmet Yenice vasıtasıyla şike faaliyetine giriştiği, Sanık İlhan Ekşioğlu’nun bir yandan bu şahıslar aracılığıyla şike faaliyetini yürütürken diğer yandan Abdullah Başak vasıtasıyla Yusuf Turanlı üzerinden Ümit Aydın aracılığı ile çalışmalar başlattığı, ayrıca; M. Şekip Mosturoğlu’nun talimatı ile Sami Dinç’in de şike faaliyeti içerisine girdiği,” denmektedir.

Oysa devamında 446. sayfasında; “Bizzat şike anlaşmasının tarafı olan sanık İbrahim Akın’ın,  yukarıda özetlenen ve iletişim tutanakları ile uyumlu savunması ile tanık anlatımları ve fiziki takipler değerlendirildiğinde, cezalandırılmalarına karar verilen diğer sanıkların suçtan kendilerini kurtarmaya dönük, oluşa aykırı, iletişim tutanaklarını izaha yönelik gerçeklikten uzak savunmalarına itibar edilmemiştir.” denmektedir.

Mahkemenin gerekçeli kararının bu ifadesinden, Fenerbahçe’nin 15.05.2011 tarihinde oynadığı Ankaragücü maçında şike yapmak için İstanbul Büyükşehir Belediye Spor futbolcusu İbrahim AKIN ile anlaşma yaptığı anlaşılır.

Sanıkların tahliye tarihleri (Abdurrahman YAKUT 12.12.2011 de tahliye edildiği halde 02.07.2012 tarihinde karar verilen dosyada 12.12.2012 de tahliye edilmiş gözüküyor) veya sanık avukatı (ALİ RIZA DİZDAR’ın) adresinin BİLİNMİYOR şeklindeki yazım hataları bile bulunmaktadır. Bu ve benzeri maddi yazım hataları, böylesine önemli bir davanın gerekçeli kararının yazıldıktan sonra dikkatlice bir kez daha okunmadığını göstermektedir.

    III.    GEREKÇELİ KARARA GÖRE MAHKEMENİN TUTUMU

Mahkeme gerekçeli kararında savcılık iddianamesinin çok geniş bir özetine yer vermiş, sanıkların savunmalarını daha kısa özetlemiş, tanık ifadelerinin bazılarını ise anlaşılması çok zor karmaşık bir şekilde kaleme almıştır.

a.   Savunma tarafının bazı kişileri tanık olarak dinletmek istediği, ancak mahkemenin bazı tanıkları dinlemediği iddiası doğru ise savunma hakkının kısıtlandığını kabul etmek gerekir.

Gerekçeli kararı incelediğimizde mahkemenin 66 kişiyi tanık olarak dinlediğini görmekteyiz. Dinlenen 17 kişi TFF menajerlik sınavı hakkında, 19 kişi Olgun PEKER’in haksız çıkar amaçlı suç örgütünün işlediği suçlar hakkında, 30 kişi de şike ve teşvik primi hakkında yapılan yargılama ile ilgili olarak tanıklık etmişlerdir.

Cihan OSKAY’ın tanıklığı benim dikkatimi çekti. Ceza davasına konu bir olayda tanık, olayın tarafı olmayan, olay hakkında 5 duyusu ile edindiği bilgilerine başvurulan kişidir. Tanıktan olay hakkındaki bilgisi ve görgüsünün açıklanması istenir. Çağdaş hukuk sistemi tanık beyanları ile hakimi bağlı tutmadığından, herkes tanık olarak dinlenebilir. 2010 yılından beri CEZAEVİNDE bulunan ve sanık ile kişisel husumeti bulunan bir kişi olan CİHAN OSKAY’ın tanıklığına başvurulması bana göre doğru değildir.

19.06.2010 tarihinde adam öldürme suçundan tutuklanarak cezaevine konulan Cihan OSKAY;  ” Aziz YILDIRIM 2000-2001 sezonunda da şike yapmıştı, o tarihte ben ve şu an sanık olan bazı kişiler aracılık etmiştik, Nişanlım Bodrum’da evinin önünde 7.65 lik silahla öldürüldü, silah bulunamadı. Operasyonda ruhsatsız silahlar ele geçirilmiş. Bu silahlar üzerinde kriminal inceleme yaptırılması için soruşturmanın genişletilmesini talep ediyorum” diye Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvuruyorsa, o kişinin Aziz Yıldırım’a husumeti bulunduğu sabit olduğundan, tanık olarak ifade vermesi kabul edilemez. (56. Klasörde dilekçeleri mevcut)

b.   Savcılık tarafından kovuşturmanın başlangıcında suç vasfı, delil durumu, delil karartma ihtimali vb nedenlerle tutukluluk talebinde bulunulan şüphelilerden 31’i hakkında mahkeme tutuklama kararı vermiş, 6222 sayılı yasada 6250 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle 31 sanıktan 8’i yargılama başlamadan, yargılama sürecinde de 7 sanık 25.02.2011 tarihinde, 6 sanık 30.03.2012 tarihinde, 1 sanık 04.05.2012 tarihinde, 5 sanık ise 01.06.2012 tarihinde tahliye edilmiş ise de, Aziz YILDIRIM, İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Olgun PEKER ve Yusuf TURANLI’nın tutuklulukları mahkemenin karar tarihine kadar sürmüştür.

Mahkeme örgüt üyesi olma ve çeşitli suçları işlediği iddia edilen kişilerin bazılarını daha önce tahliye etmiştir. Hatta suç örgütüne üye olma ve konut dokunulmazlığını ihlal ve tehdit suçu dolayısıyla mahkumiyetine karar verdiği, daha önce kasti bir suç işlemekten sabıkası olduğu için verdiği cezanın Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Yer Olmadığına karar verdiği sanık yargılama süresince TUTUKSUZ yargılanmıştır. Mahkemenin çifte standart yaratan bu tutumu en hafif anlatımla ÇELİŞKİ’dir. Hatta mahkemenin bu 4 sanığı tutuklamak suretiyle CEZALANDIRMA kastı taşıdığı sonucuna dahi varılabilir.

c.   Tüm çabamız yanlış yapmamak üzere. Kimsenin 1 saat dahi mağdur olmasını istemeyiz.”diyen İstanbul Özel Yetkili 16.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, dava hakkındaki kısa kararını 2 Temmuz 2012 Pazartesi günü açıkladı. 29 Haziran 2012 Cuma günü yapılan son duruşmada savunma avukatları, Aziz YILDIRIM, İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Olgun PEKER ve Yusuf TURANLI’nın tahliyesi talebinde bulunduklarında, mahkeme tahliye taleplerinin reddine ve tutukluk halinin devamına karar vermiştir. Hükmü açıklamayı ise (1 saat değil tam 48 saat sonra) 2 Temmuz 2012 tarihine bırakıp, bu tarihte kısa kararla birlikte sanıkların TAHLİYESİNE karar veriyorsa, mahkeme başkanının bu ifadesindeki samimiyeti şüpheli hale gelir.

Zira mahkeme heyet olarak sanıklara verilecek cezayı tam olarak belirlememiş olsa da, aşağı yukarı ne kadar ceza verebileceklerini bilmekteydi. Ve hüküm kurma aşamasına geldiklerine göre sanıkların işledikleri suç vasfının değişme ve/veya delilleri karartma ihtimalleri ortadan kalktığına göre tahliyelerine karar verebilirdi. Yok, mahkeme sanıkların yurtdışına kaçma ihtimali nedeniyle tutukluluklarının devamına karar verdiyse, sanıkların Yargıtay aşamasında da HÜKMEN tutukluluk hallerinin devamına karar vermeliydi.

d.   Mahkeme sanıklar hakkında lehe yasayı uygulamakla yükümlüdür. Bu nedenle 6222 sayılı kanunda 6259 sayılı kanunla yapılan değişiklikler nedeniyle hangi yasanın daha lehine olduğunu belirlemesi ve kararını buna göre vermesi gerektiğinden, tüm sanıklar hakkında lehe yasanın belirlenmesi yoluna gitmiştir.

Gerekçeli kararın 244.sayfasından başlayarak; “LEHE- ALEYHE YASANIN TESPİTİ “ ni yapan mahkeme, Cumhurbaşkanı’nın 6259 sayılı yasayı Diğer taraftan, 6222 sayılı Kanunda değişiklik öngören bu Kanunun gerekçesinde, yapılan değişikliklerin, diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de, kamuoyunda, genel ve gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir" gerekçesi ile TBMM ne iade ettiğini (bir diğer anlatımla C.başkanının kanunu veto gerekçesini) belirtmiş ve 247. Sayfasında;

Bu bağlamda 6222 sayılı yasadan mahkum olan her bir sanığın konumunun, sabit kabul edilen eylemleri ve haklarında uygulanan ceza artırımı ve indirimine konu kanun maddeleri de gözetilerek, 6259 sayılı yasa ile yapılan değişiklik öncesi hükümleri içeren 6222 sayılı yasa çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirilmesi yapıldığında;

Sanık Aziz Yıldırım'ın (….. )sanığın lehine olduğu açıktır.

Sanık Abdullah Başak, Abdurrahman Yakut, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent İbrahim İşçen, Bülent Uygun, Cemil Turhan, Gökçek Vederson, İbrahim Akın, İlhan Çelikay, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İskender Alın, Korcan Çelikay, Mecnun Otyakmaz, Şekip Mosturoğlu, Mehmet Yıldız, Ömer Ülkü, Sami Dinç, Serdal Adalı, Tayfur Havutçu, Ümit Karan, Yusuf Turanlı’nın aleyhine olduğu sabittir.

Buna karşın; Sanıklar Fatih Akbaba, Mehmet Yenice, ve Yavuz Ağırgöl'ün; sonuç olarak verilen 1 yıl 8 ay hapis ve beraberinde para cezaları,

Sanıklar Samet Güzel ve Şükrü Öngan'ın; sonuç olarak verilen 1 yıl 15 gün hapis ve beraberinde para cezaları hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmolunduğuna göre, 6259 ile yapılan değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 6222 sayılı Yasa adı geçen sanıklar için daha lehe olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.

Burada dikkat çekici husus, 6259 sayılı kanunla yapılan değişiklik başta sanık Aziz YILDIRIM olmak üzere “şike ve teşvik pirimi suçundan” yargılanan 31 sanıktan 25’inin LEHİNE iken, mahkeme sadece Aziz YILDIRIM hakkında yaptığı değerlendirmede 6259 sayılı yasa ile yapılan değişikliğin “sanığın LEHİNE olduğu açıktır ibaresini kullanırken, diğer 24 sanık hakkında “Aleyhine olduğu sabittir” ibaresini kullanmıştır.

Bu ifadelerden 6259 sayılı yasa ile 6222 sayılı yasada yapılan değişikliğin sadece AZİZ YILDIRIM’IN LEHİNE olduğu anlaşılır ki, bu da, 6259 sayılı yasa öncesi toplumda yaratılan ve Cumhurbaşkanının veto gerekçesinde kendini bulan  halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine ”zımnen katılmaktan başka bir şey değildir.

Nitekim mahkeme 6259 sayılı yasa ile 6222 de yapılan değişikliği şike ve teşvik primi suçundan mahkûmiyetle cezalandırdığı 31 kişiden Fatih AKBABA, Mehmet Yenice, Yavuz AĞIRGÖL, Samet GÜZEL, Şükrü ONGAN ve Ümit AYDIN (nedense Ümit AYDIN hakkında lehe aleyhe yasanın tespiti gerekçeli kararda yoktur) haricindeki 25 sanığa da uygulamıştır.

       IV.GÖREV ve HAKSIZ ÇIKAR SAĞLAMAK AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ

Bu davada tartışılan hukuki konuların başında mahkemenin GÖREVLİ olup olmadığı gelmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. Maddesinde “ Mahkemelerin görevleri kanunla düzenlenir.” hükmü bulunmaktadır.

Ağır Ceza Mahkemeleri ; “ Kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere TCK’ da yer alan yağma, irtikap, resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık, hileli iflas suçları ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla görevlidir.

Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri ise Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250. Md.si;

a-   Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,

b-   Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar

c-   İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 maddeleri hariç) dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine HSYK’nca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür hükmünü taşımaktadır.

İstanbul Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerinin yetki alanı olarak; İstanbul, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova belirlenmiştir.

6222 sayılı kanunda Yargılama ve Usul Hükümlerini düzenleyen 23. Md 1. Fıkrası;

“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği asliye veya ağır ceza mahkemeleri yetkilidir.” hükmünü taşımakta idi.

6222 sayılı Kanunda değişiklik yapılmasına dair 6250 sayılı kanunda ise;

“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği sulh veya asliye ceza mahkemeleri yetkilidir.” hükmü bulunmaktadır.

Sanık avukatları tarafından, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen bir suç mevcut olmadığı için özel yetkili mahkemenin bu davaya bakmakla görevli olmadığı iddia edilmiş ise de, mahkeme gerekçeli kararının 239. Sayfasında

 İddianamedeki anlatım ve suça ilişkin vasıflandırma, sanıklar hakkında uygulanılması talep edilen sevk maddeleri, Mahkememizin görev alanında bulunan suçlarla şahsi ve eylemsel bağ bulunduğu iddia edilen davaların hem kısa zamanda bitirilmesi, hem de aynı sanıklar veya eylemle ilgili kanıtların bir arada toplanıp, bir bütün halinde değerlendirilmesi ve somut gerçeğin en doğru şekilde ortaya çıkarılmasının sağlanması, dava ekonomisi, adalet dağıtımında istikrar ve çabukluk sağlanması, davaların en hızlı ve doğru şekilde bitirilmesi ilkeleri de gözetildiğinde yetkisini Anayasa ve kanunlardan, gücünü ise adına karar verdiği Milletimizden alan İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin davaya bakmakta görevli olduğunda şüphe yoktur ve bu nedenle yargılamaya devamla sanıklar hakkında hüküm tesis edilmiştir.” demek suretiyle yargılamanın hızlı ve doğru şekilde bitirilmesinin sağlanması ilkesi ile birlikte mahkemenin görev alanında olduğu gerekçesi ile görevsizlik iddialarını kabul etmemiştir.

Aziz Yıldırım’ın avukatları “"örgütten hareketle görevli mahkeme belirlenmiştir, ancak, davanın görüldüğü Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu ön kabulün dayanaksız olduğuna kanaat getirmesi halinde, görevsizlik kararı vererek, dosyayı HSYK'nın ihtisas mahkemesi olarak görevlendirdiği asliye ceza mahkemesine göndermesi gerekir .”şeklinde Prof. Dr İzzet Özgenç’ten aldıkları bir hukuki mütalaayı mahkemeye sunmuşlar ise de, mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanında olduğu gerekçesi ile reddetmiştir.

Mahkeme sadece “şike ve teşvik pirimi suçu” değil, aynı zamanda haksız çıkar sağlamak amacıyla kurulan bir suç örgütü olduğu gerekçesi ile kendini görevli kabul etmiştir.

Bu durumda tartışılması gereken husus “HAKSIZ ÇIKAR SAĞLAMAK AMACIYLA KURULMUŞ BİR ÖRGÜTÜN MEVCUT OLUP OLMADIĞI” konusudur.

Mahkeme gerekçeli kararında Örgüt suçunu irdelerken öncelikle TCK 220 maddesini ve madde gerekçesini yazmış, daha sonra da Yargıtay’ın çeşitli içtihatlarında aradığı şartları maddeler halinde belirterek, bu şartları esas alarak Aziz Yıldırım liderliğinde kurulan suç örgütüne yönelik değerlendirmesini yapmıştır.

TCK 220. Maddesi ile suç örgütünün işleyeceği amaç suçlara herhangi bir sınırlama getirilmediği, ancak örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması gerektiği belirtilmiştir. Böylece örgütün soyut bir birleşme olmadığı, örgütün varlığı için suç işleme amacı etrafındaki fiili birleşmenin yeterli olduğu, iştirak ilişkisinden farklı olarak örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılmasının zorunlu olmadığı, örgütün niteliği itibarıyla devamlılık arzeden bir yapılanma olduğu vurgulanmıştır.

Mahkeme gerekçeli kararında; “1998 tarihinden beri Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yapan Aziz YILDIRIM’ın görev süresi içinde 4 lig şampiyonluğu kazandığı, 2 kez son maçta dramatik şekilde şampiyonluğu kaçırdığı, başarıların sonuca odaklı olduğu ülkemizde Fenerbahçe’nin son maçlarda şampiyonluğu kaybetmesi nedeniyle taraftar ve kulüp yönetimine aday kesimlerde olumsuz etkilere neden olduğu, üç kez üst üste şampiyonluk vaadi ile yönetime gelen Aziz YILDIRIM’ın 3.kez kaybedilmesini istemediğini, şampiyonluğun kaybedilmesi halinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentileri olduğunu belirtmektedir.

Aziz Yıldırım’ın başkanlığı döneminde iki kez son maçta şampiyonluğu kaçırmasına rağmen taraftar ve kulüp nezdinde olumsuzluklar yaşandığı gerekçeli kararda da vurgulandığı gibi sadece bir söylentidir. Aziz YILDIRIM üç kez üst üste şampiyonluk sözünü 08.02.2010 tarihinde yayınlanan Akşam Gazetesinde Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtlarken; "Şu anda 2009-2010 sezonu oynanıyor. Üç yıl üst üste şampiyon olarak 2011 yılında formamızdaki yıldız sayısını 5'e çıkartacağız. Şu anda 17 şampiyonluğumuz var. 20'nci şampiyonluğumuz bizim markamıza çok büyük değer katacak. Bu sözü söyleyince neye güveniyorlar diyorlar... Hedefsiz yaşam olmaz. İddialı olacaksın. Aykut'a, Daum'a, oyuncularıma güveniyorum. “diyor. Ve o sezon sonunda kendi sahasında Trabzonspor ile 1-1 berabere kalarak şampiyonluğu Bursaspor’a kaptırıyor.

Fenerbahçe Spor Kulübü tüzüğüne göre olağan genel kurulu her yıl toplanır. Üç yılda bir de Başkan ve organ seçimleri yapılır. Dolayısı ile önceki yıl son maçta şampiyonluğu kaçırmış bir kulüpte olağanüstü kongre ile yönetim değişikliği arayışları olmamış ise, şimdi olacağını söylemek sadece varsayımdır.

Mahkeme gerekçeli kararında; Ülkedeki futbol pastasının büyük bir diliminin Fenerbahçe’ye ait olduğu ortamda Fenerbahçe spor kulübü yöneticilerinin sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları ve Fenerbahçe kulübünün yönetimini bırakmak istemeyen ve bu gücü elinde tutmak isteyen Aziz YILDIRIM’ın Fenerbahçe Spor Kulübünü şampiyon yapmak için 2010/2011 sezonunun ikinci yarısında Fenerbahçe Spor Kulübünün resmi yönetiminde görev yapan (İlhan Yüksel Ekşioğlu, Alaaddin Yıldırım ve Mehmet Şekip Mosturoğlu hariç olmak üzere) diğer üyelerin bilgi ve rızaları dışında illegal bir yapı/örgüt kurduğunu belirtmektedir.

Fenerbahçe’nin ülkedeki futbol pastasında büyük bir dilimi aldığı kabul edilecek olursa, bunun nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiğinin de araştırılması gerekir. Aziz Yıldırım’ın başkanlığı döneminde kulüp televizyonunun, Fenerium mağazalarının kurulması ve stadyumun kapasitesinin 52.000 e çıkarılarak gelirlerinin arttırılması, Fenerbahçe’nin ülke futbol pastasından büyük pay almasının nedenlerindendir.

Fenerbahçe spor kulübü yöneticilerinin yönetici olmaları sayesinde sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları iddiası bazı yöneticiler için geçerli iken, bazı yöneticiler için de geçersiz bir saptamadır. O dönem yönetici olan Ali KOÇ, Nihat ÖZDEMİR, Murat ÖZAYDINLI gibi isimler için sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin konum kazandıkları söylenebilir mi?

Mahkeme gerekçeli kararında örgüt suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığını Yargıtay’ın kıstasları açısından değerlendirmiştir. Buna göre;

1-   Suçun maddi unsurunun, TCK 220.md. si yönünden bir ayrım yapmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla örgüt kurmak olduğu;

Yargıtay’ın çeşitli kararlarında, “ihalelere fesat karıştırmak”, “yağma suçunu işlemek amacıyla örgüt kurma”, “ suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile fuhuş” ve “örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen dolandırıcılık” suçundan dolayı verilmiş kararları olduğu gözetildiğinde, ekonomik değeri bu kadar büyük bir alanda haksız çıkar elde etmek amacıyla şike ve teşvik suçlarını işlemek için örgüt kurulabileceği aşikar olduğundan aksi yöndeki savunma ve değerlendirmelere itibar etmek mümkün olmamıştır.

Mahkemenin ekonomik değeri çok büyük olduğu için sporda da haksız çıkar elde etmek amacıyla şike ve teşvik suçlarını işlemek için örgüt kurulabileceğini, zaten Yargıtay’ın da çeşitli içtihatlarında hemen her konuda suç işlemek için örgüt kurulabileceğine dair kararları olduğunu belirtmesi, suçun maddi unsurunun gerçekleştiği anlamına gelmez.

Haksız çıkarın örgüt tarafından nasıl elde edildiğinin de ispatlanması gerekir. Zira futbol piyasasında elde edilen gelirler, yöneticilerin değil, kulüplerin kasasına girer. Yöneticilerin sadece manevi olarak kazanç duyabileceği, maddi bir kazanç elde edemeyeceği gerçeği mahkeme tarafından dikkate alınmamıştır.

Fenerbahçe Spor Kulübü şampiyon olamadığı takdirde de ligi ikinci tamamladığı için, yine büyük bir gelir elde edecekti. Ekonomik olarak kazanç sağlamak için şike ve teşvik primi suçunun işlendiğini iddia etmek, bu bakımdan çok da mantıklı değildir. Yöneticilerin, yönetici olmaları nedeniyle özel iş hayatlarında daha çok kazanç elde edecekleri, bu nedenle şike ve teşvik primi suçunu işleyebilecekleri ileri sürülebilirse de, bu da sadece varsayımdır. Unutulmamalıdır ki, bu ülkede sadece Fenerbahçe’yi sevenler değil, Fenerbahçe’den hoşlanmayanlar, hatta nefret edenler de vardır. Ve o kişiler de kamuoyunu oluşturmaktadırlar.

2-  Suçun maddi unsurunu oluşturan örgütün oluşabilmesi için en az üç veya daha fazla kişinin belirtilen amaçlarla bir araya gelmesinin gerektiği;

Suç örgütü kurmak ve yönetmekten sanık Aziz Yıldırım’ın, örgüt üyesi olmak suçlarından ise sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent İbrahim İşçen, Cemil Turhan, Doğan Ercan, Sami Dinç, Tamer Yelkovan ve Yusuf Turanlı’nın suç işlemek amacıyla bir araya geldiklerinin kabulü ve cezalandırılmaları karşısında, örgütün varlığı için en az üç kişi olması şartının gerçekleştiği sabittir.

Mahkemenin gerekçeli kararında suç örgütü üyeliğinden cezalandırılmalarına karar verdiği kişileri NEDEN ve NİÇİN suç örgütünün üyesi kabul ettiğini SOMUT olarak açıklaması gerekir.

 Örneğin  (Sanık Ahmet Çelebi’nin, Aziz Yıldırım’dan aldığı yasadışı ve suç teşkil eden bu talimatı derhal yerine getirmesi örgüt üyesi olduğunu göstermektedir.) ibaresi yeterli değildir. Mahkeme Sanık Ahmet ÇELEBİ’nin Aziz YILDIRIM’dan aldığı YASADIŞI ve SUÇ TEŞKİL EDEN TALİMATINA dair bir kanıt sunamamaktadır. Aziz YILDIRIM ile Ahmet ÇELEBİ’nin herhangi bir telefon görüşmesi veya yasal ortam dinlemesi sonucu kayda alınan bir konuşması yoktur. Yasal olarak alınan karar uyarınca yapılan fiili takip sonucu bir araya geldiği tespit edilse bile, varsayımla talimat aldığı ve talimatı yerine getirdiği kabul edilemeyeceği gibi, bu nedenle de örgüt üyesi olduğu kabul edilemez.

Yönetim kurulunun bilgisi ve onayı dışında sadece Aziz Yıldırım’ın talimatı ile İlhan Ekşioğlu’na yapılan ödemelerin neredeyse tamamının şike ve teşvik eylemleri ile eş zamanlı olarak yapılması, müsabakaların değerlendirildiği bahiste ayrıntıları ile belirtilen fiziki ve teknik takiplere ve bir kısım savunmalara göre, sanık İlhan tarafından bu paraların şike ve teşvik anlaşmasının tarafı ya da aracısı olan futbolcu (İbrahim Akın), menajer (Yusuf Turanlı, Fatih Akbaba), yönetim dışı kişilere (Ali Kıratlı) verildiği sabit olduğuna göre, yürütülen faaliyetlerin yönetsel işler olmadığı, Aziz Yıldırım konumu itibariyle söz konusu suç örgütünün lideri, sanık İlhan’ın eylemleri organize eden ve lidere en yakın örgüt üyesi sanık olduğu anlaşılmaktadır.

Fenerbahçe Spor Kulübü’nden İlhan EKŞİOĞLU’na yapılan ödemelerin şike ve teşvik eylemleri ile eşzamanlı olmadığı, İçişleri Bakanlığı Dernekler Masasının yaptığı inceleme sonucu hazırlanan raporda belirlenmiş iken, üstelik de Şike ve Teşvik anlaşması için verildiği kanıtlanan bir para söz konusu değilken, mahkemenin böyle bir gerekçe ile suç örgütü üyeliğini izah etmeye çalışması kabul edilemez.

Bunun yanında Fenerbahçe Spor Kulübü mali işler müdürü olan sanık Tamer Yelkovan’ın da, sanık Aziz Yıldırım’ın kulüp başkanı olarak resmi görevi dışında, şike ve teşvik faaliyeti kapsamında kullanılmak için başta İlhan Ekşioğlu’na olmak üzere bir kısım sanıklara ödeme yapması talimatını, söz konusu paraların nerede kullanılacağı bilerek yerine getirmesi örgüt içerisinde yer aldığının göstergesidir.

Ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi ŞÜPHE SANIK LEHİNE YORUMLANIR ilkesidir. Sanık Tamer YELKOVAN’ın İlhan EKŞİOĞLU’na yaptığı ödemelerin ŞİKE ve TEŞVİK FAALİYETİNDE kullanıldığını bildiğine dair SOMUT BİR KANIT göstermeksizin, üstelik de Mali İşler Müdürü olan bir kişinin kendisine verilen ödeme talimatının sorgulamasını yapmasını beklemek hayatın olağan akışına aykırı iken, sanık hakkında örgüt üyeliğine karar vermek hukuken kabul edilemez. Nitekim mahkemenin Tamer YELKOVAN’a verdiği cezada Sanığın fiilin işlenmesinden önce ve işlenmesi sırasında yardımda bulunmak suretiyle icrasını kolaylaştırdığı ve bu şekilde yardım eden sıfatıyla sorumlu olduğundan cezası, 5237 sayılı TCK'nın 39/2. maddesi gereğince 1/2 oranında indirim yapması sanığın mali işler müdürü olmasından kaynaklanmaktadır. Kişinin işini yapması nedeniyle örgüt üyesi kabul edilmesi ile yine işi dolayısıyla yardımcı olması nedeniyle cezasında indirime gidilmesi mahkemenin çelişkisini ortaya koymaktadır.

Sanık Cemil Turhan aktif olarak şike eylemlerinin içerisinde yer aldığı gibi, idari olarak da Kulüp’te İlhan’a bağlı olarak çalıştığı için, içinde bizzat yer almadığı eylemler hakkında da bilgi sahibidir.

Mahkeme Cemil TURHAN hakkında verdiği kararda yine varsayımda bulunmuştur. Sanık Cemil TURHAN’ın içinde bizzat yer almadığı eylemlerden hangisi hakkında bilgi sahibi olduğu SOMUT olarak belirtilmelidir.

 Sanıkların şike ve teşvik faaliyetlerinde kullandıkları illegal bir kasa söz konusudur. Sanık Ali Kıratlı da, örgütün bir üyesi olarak suç içeren faaliyetlerinde bu paradan istemektedir.

Mahkemenin “şike ve teşvik faaliyetlerinde kullandıkları illegal bir kasa söz konusudur” derken neyi kastettiği somut değildir. Zira daha önce şike ve teşvik primindeki ödemelerin, Fenerbahçe Spor Kulübünden İlhan EKŞİOĞLU’na yapılan ödemeler ve İlhan EKŞİOĞLU tarafından anlaşmanın tarafları olan kişilere yapılan ödemeler olduğu ileri sürülmekte idi. Bu durumda ayrı bir kasadan bahsetmek mümkün değildir. Bu da mahkemenin çelişkisini ortaya koymaktadır.

Bununla birlikte sanıklardan Yusuf Turanlı’nın çok sayıda şike ve teşvik eylemi içerisinde yer alması, bu yönde özellikle Abdullah Başak ile birlikte İlhan Ekşioğlu’ndan aldıkları talimatları derhal uygulamaya başlayıp bir an için tereddüte dahi düşmemeleri, örgüt içerisinde yer aldıklarının bir başka kanıtıdır.

Mahkemenin ”çok sayıda şike ve teşvik eylemi içerisinde yer alması” ifadesi tek başına DOĞRU ve GEÇERLİ bir neden olarak kabul edilebilse de, gerekçeli karar incelendiğinde çok da kabul edilebilir değildir.

Zira mahkeme “Sanık İlhan “departmanlarda çalıştırılmak üzere konuştuğumuz arkadaşlar” diye sözünü ettiği, Doğan ile belirledikleri şike ve teşvik kapsamında kendileri ile irtibat kurulacak kişiler hakkında Aziz Yıldırım’a bilgi vereceğini Doğan’a söylemektedir. Bu da Doğan’ın söz konusu suç örgütünün üyesi olduğunu göstermektedir.” gerekçesi ile Doğan ERCAN’ın suç örgütünün üyesi olduğunu kabul etmektedir.

Üstelik mahkeme Doğan ERCAN hakkında “07.03.2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe müsabakasında şike yaptığından bahisle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE,” karar vermiştir. Yani mahkeme Doğan ERCAN hakkında Fenerbahçe Gençlerbirliği maçından başka herhangi bir maçla ilgili olarak bir iddia olmadığı halde, suç örgütüne üyelikten ceza vermiştir.

Yani bir sanık hakkında tek eylem suç örgütü üyesi sayılmaya yeterli iken, bir başka sanık hakkında çok sayıda eylemin varlığı suç örgütü üyesi sayılmanın gerekçesi kabul edilmiştir. Bu açık çelişki kabul edilemez niteliktedir.

Sanıklardan Bülent İbrahim İşçen’in, İBB Spor-Fenerbahçe ve Sivasspor-Fenerbahçe müsabakalarında aktif olarak şike eylemlerinin içerisinde yer almasının yanında, en yakınındaki insan olarak sanık Aziz Yıldırım’ın, yürütülen şike ve teşvik faaliyetleri ile ilgili talimatlarını diğer bazı örgüt üyelerine ilettiği, aradaki iletişimi sağladığı, sanık Abdullah Başak’a eylemleri nedeniyle ödül olarak alınan araç ile ilgili olarak, ayrıntısı 3200 nolu tapede geçen “bak bu sağda solda duyulur bak boşluğa düşürtmeyin bizi” sözü ile içinde yer aldığı suç örgütünün ve faaliyetlerinin deşifre olmasını önlemek için gösterdiği örgütsel bilinç ve tavır birlikte değerlendirildiğinde sanığın da örgüt üyeliği sabittir.

Fenerbahçe SK’nın müşavir avukatlığını yapan ve fakat bu görev ve çalışma sınırları dışında hareketle Eskişehir-Trabzonspor, Karabük-Fenerbahçe ve Fenerbahçe-Ankaragücü müsabakalarındaki şike ve teşvik eylemlerinde aktif olarak yer alan, suç örgütü içerisinde Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun talimatları ile hareket eden, bu faaliyetleri ile ilgili olarak M. Şekip tarafından zaman zaman sanıklar Aziz Yıldırım ve İlhan Ekşioğlu’na bilgiler verilen sanık Sami’nin de örgüt üyeliği sabittir.

Tüm bu ifadeler ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan şüphe sanık lehine yorumlanır ilkesine aykırıdır. Zira sanıkların örgüt üyeliği hakkında SOMUT bir kanıt yoktur, mahkeme varsayımda bulunmakta ve varsayımlar üzerine HÜKÜM kurmaktadır.

Mahkeme örgüt üyeliğinden ceza verdiği sanıklar hakkında ÖRGÜT ÜYELİĞİ gerekçesini (varsayımlara dayanarak) açıklarken sanıklardan ALAADDİN YILDIRIM hakkında hiçbir gerekçe göstermemiştir.

Mahkeme “Her ne kadar sanıklar Bülent Uygun, Hasan Çetinkaya, Mehmet Yenice, Serkan Acar ve Yavuz Ağırgöl hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan kamu davası açılmış ise de, diğer örgüt üyeleri ile işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı ile disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde suç işlemek amacıyla hareket ettiklerine dair, yüklenen suçun sübutuna ilişkin her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından BERAATLERİNE karar vermek gerekmiştir.” demektedir.

Mahkemenin Bülent UYGUN, Mehmet YENİCE ve Yavuz AĞIRGÖL hakkında verdiği BERAAT kararı da, sanıklardan Mecnun OTYAKMAZ hakkında verilen mahkumiyet kararı ile çelişki göstermektedir.

Zira, mahkeme gerekçeli kararında; “Her ne kadar sanık Mecnun Otyakmaz hakkında, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olduğundan bahisle kamu davası açılmış ise de, adı geçen sanığın, diğer örgüt üyeleri ile işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı ile disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde suç işlemek amacıyla hareket ettiğine dair kesin kanıt elde edilememiştir.

Ancak bununla birlikte sanığın, başkanlığını yaptığı Sivasspor Kulübü’nün yönetim kurulu üyesi olup sanık Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan mahkumiyetine karar verilen Ahmet Çelebi ile birlikte şike suçunu işlediği, bu bağlamda Sivasspor-Fenerbahçe müsabakasında değerlendirilen iletişim tutanakları ile sabit olduğu üzere suç örgütünün varlığına bilerek ve isteyerek yardım ettiği sonuç ve vicdani kanısına varıldığından eylemine uyan TCK'nın 220/7. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.”demek suretiyle örgüt üyeliğinden Mecnun OTYAKMAZ’ın mahkumiyetine karar vermiştir.

Mahkeme sanıklardan;  Bülent UYGUN’un ESKİŞEHİRSPOR-TRABZONSPOR maçında Ali KIRATLI aracılığı ile TEŞVİK PRİMİ SUÇUNU işlediği, Mehmet YENİCE ve Yavuz AĞIR GÖL’ün İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun talimatı ile Fenerbahçe-Ankaragücü maçında ŞİKE suçunu işlediği gerekçesi ile mahkumiyetlerine karar vermiştir.

Mecnun OTYAKMAZ hakkında suç örgütünün varlığını bilerek isteyerek yardım ettiğini gerekçe gösteren mahkeme, Bülent UYGUN, Mehmet YENİCE ve Yavuz AĞIRGÖL’ün suç örgütünün varlığını BİLEREK VE İSTEYEREK YARDIM ETMEDİĞİNE hükmetmiş olmalı ki, örgüt suçu dolayısıyla bu sanıkların BERAETLERİNE karar vermiştir.

3-   Örgüt oluşturma suçunun bir tehlike suçu olarak düzenlenmiş olması nedeniyle amaç suçun işlenmiş veya işlenmemiş olmasının suçun oluşumunu etkilemeyeceği

TCK220/4 ‘örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.” düzenlemesi karşısında, örgütün kendine amaç edindiği suçun işlenmesinin ya da işlenmemesinin örgüt üyeliği/yöneticiliği suçunun oluşumunu etkilemediği izahtan varestedir.

Mahkeme gerekçeli kararında, şike ve teşvik eylemleri bakımından işlenen herhangi bir suç olmasa bile suç örgütü kurmak suçundan dolayı ceza verilebileceğini, bu nedenle de şike suçundan dolayı BERAAT kararı verilen sanık Doğan ERCAN’a örgüt üyeliği suçundan ceza verildiğini açıklamaktadır.

4-   5237 sayılı yasa uygulamasında kabul edildiği üzere amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip olunması gerektiği

 Suç örgütünün, haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla futbol müsabakalarının sonucunu, şike ve teşvik suçlarını işlemek suretiyle kendi menfaatleri doğrultusunda etkiledikleri sabittir. Örgüt bunu yaparken de amaçlanan sonucu elde etmek için şike ve teşvik anlaşmalarında, kazanç veya sair menfaati araç olarak kullanmaktadır. Bu itibarla amaçlanan suçları işlemek için gerekli üye, araç ve gerece sahiptir.

Mahkeme gerekçeli kararında haksız çıkar sağlamak amacıyla kurulan suç örgütünün şike ve teşvik primi suçlarını işlemeye elverişli ÜYE, ARAÇ ve GERECE sahip olduğunu kabul etmektedir.

Bu noktada şu hususun tespit edilmesi gerekir. Haksız çıkar sağlamak amacıyla kurulan şike ve teşvik primi suç örgütü için GEREKLİ ÜYE’ye sahip midir?

Şike ve teşvik primi suçunun faili veya failleri kimdir? Bu suçun faili herkes olabilir mi, yoksa belli niteliklere sahip kişiler mi bu suçun faili olabilir?

6222 sayılı kanundaki düzenlemede; “Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılırdenmektedir.

Bir müsabakanın sonucunu etkilemek suçunu kulüp başkanı, yönetici, teknik direktör, antrenör, futbolcu, menajer vb sıfatı olan kişiler gibi hiçbir sıfatı olmayan kişiler de işleyebilir, ama kendisine menfaat temin edilen ve müşterek fail olarak adlandırılan kişi kanımca ancak teknik direktör, antrenör veya sporcu olabilir.

Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde, mahkemenin;

Sivasspor Fenerbahçe maçında Mehmet YILDIZ ve Korcan ÇELİKAY

Fenerbahçe Ankaragücü maçında Uğur UÇAR ve Kaleci Seneky

Karabükspor Fenerbahçe maçında Emenike

Fenerbahçe İBB maçında İbrahim AKIN

İle müsabakanın sonucunu etkilemek amacıyla ANLAŞMA yapıldığı gerekçesi ile ŞİKE

Eskişehirspor Trabzonspor maçında Bülent UYGUN, Ümit KARAN ve Sezer ÖZTÜRK

Trabzonspor İBB maçında İskender ALIN ve İbrahim AKIN

Trabzonspor Bursaspor maçında Gökçek VEDERSON’a

Müsabakanın sonucunu etkilemek amacıyla TEKLİF yapıldığı edildiği gerekçesi ile TEŞVİK suçunun yasal unsurlarının gerçekleştiği gerekçesiyle ceza verdiği görülmektedir.

Mahkeme müsabaka sonucunu etkileme konusunda taraflardan birinin bir şekilde teknik direktör, antrenör veya sporcu olduğunu kabul etmekte ise neden ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ konusunda kurulacak örgütte TEKNİK DİREKTÖR, ANTRENÖR ve SPORCU ÜYE şartını aramamış ve bu kişiler olmadan ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ SUÇU İŞLEYEBİLECEK SUÇ ÖRGÜTÜNÜN olabileceğini kabul etmiştir.

Mahkeme gerekçeli kararının 244. Sayfasında; “Özetle; ceza yargılamasının konusu, şike veya teşvik suçunun sahaya yansıyıp yansımaması değil, şike ve teşvik “anlaşmasının” vaki olup olmadığıdır. Sanıkların, sübutu kabul edilen şike ve teşvik eylemleri, bu çerçevede değerlendirilmiştir.” denmesi, SUÇ ÖRGÜTÜNDE ÜYE olarak TEKNİK DİREKTÖR, ANTRENÖR ve FUTBOLCU aramamasının gerekçesi değildir.

Mahkeme ANLAŞMANIN varlığını suçun işlenmesi için YETERLİ görmüş olup, müsabakanın sonucunun anlaşma gibi sonuçlanması ŞARTINI aramamıştır.

Mahkeme müsabakanın sonucunu etkilemek amacında olan bir kişinin karşı tarafa TEKLİFTE bulunması halinde SUÇUN TAMAMLANDIĞINI, karşı tarafça kabul edilmediğinde de SUÇUN TEŞEBBÜS aşamasında kalmış olduğunu kabul etmektedir.

Mahkeme gerekçeli kararında şike ve teşvik priminin tanımını yapmış ve şikenin “ bir spor karşılaşmasının sonucunu değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma”, Teşvik’in ise “bir yönüyle, belirli bir iktisadi veya sosyal amaca ulaşabilmek için maddi destek ve hukuki kolaylıklar biçiminde verilen ödül” olarak tarif edildiğini belirtmiştir.

Mahkeme gerekçeli kararının 240. Sayfasında; “Yasa koyucu; 6222 SY’nın 11. Maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde, belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden ya da kendisine menfaat temin edilen kişi için suçun, kazanç veya menfaatin temin edildiği anda oluşacağını kabul etmiştir.” demek suretiyle şike suçunun UNSURUNUN KAZANÇ veya SAİR MENFAAT TEMİNİ olduğunu kabul etmekte iken, burada KAZANÇ ve SAİR MENFAAT TEMİNİNİ araç olarak kabul etmektedir.

Burada şu anlaşılabilir; Şike suçunun unsuru kazanç veya sair menfaati bir tarafa, teklif edilen PARA olduğuna göre, bu suç örgütünün PARASI mevcut olduğundan, bu suçu işlemek için kanun koyucunun aradığı ARAÇ şartı gerçekleşmiş olur.

Bu yanlış bir yorumdur. Zira kanun kazanç ve sair menfaat terimini kullanmış ve mahkeme de transfer teklifini SAİR MENFAAT olarak kabul etmiştir.

Bu durumda bir menajerin, bir oyuncuya transfer edilmesini gerçekleştireceğini söyleyerek oyuncunun müsabakanın sonucuna etki etmesini istemesi şike olarak kabul edilecek olursa, menajerin transfer ettirme gücünün ne olduğunun araştırılması gerekir.  Menajerin transfer konusunu tek başına gerçekleştirebilme yetkisi yoksa ne olacak?

5-   Düzenleme ile güdülen amacın, ileride işlenmesi olası olan suçların önlenmesine yönelik olarak kamu için tehlike oluşturabilecek birleşmelerin engellenmesi olması nedeniyle, suçun oluşabilmesi için bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ziyade, belirsiz sayıda amaç suçun işlenmesi amacıyla gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişkiye dayalı olarak meydana getirilmiş, sürekli bir birleşmenin bulunması gerektiği, zira örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiği

Mahkeme gerekçeli kararında; ”Liderliğini Aziz YILDIRIM’ın yaptığı bu yapılanmanın bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşme olmadığı yürütülen faaliyetlerin kapsamından anlaşıldığı, Amacın Fenerbahçe Spor Kulübünün şampiyon yapılması suretiyle haksız bir ekonomik çıkar elde etmektir. Bu yüzden de gerek kendi müsabakalarının gerek şampiyonluğa ortak olabilecek rakiplerinin müsabakalarının sonucunu etkilemeleri gerekir. Ligin ilk yarısı tamamlandığında rakiplerinden 9 puan geride olan Fenerbahçe Trabzonspor’la aynı puanda olmasına rağmen ikili averajla ligi şampiyon olarak tamamlamıştır. Şüphesiz böyle bir süreç ve sonuç öngörülemeyeceğinden, sanıkların “belli bir suç” işlemek amacından söz etmek mümkün olmadığından, belirsiz sayıda suçun işlenmesi amacıyla iştirak boyutunu aşan bir yapıda bir araya geldiklerinin kabulü gerekmektedir.

 Bir diğer husus, liderliğini sanık Aziz Yıldırım’ın yaptığı suç örgütünün, gevşek de olsa hiyerarşik ilişkiye dayalı bir yapı olduğudur.demektedir.

Mahkeme gerekçeli kararının 253. Sayfasında “gücü elinde tutmak isteyen Aziz Yıldırım, 2010-2011 sezonunun ikinci yarısında şike ve teşvik faaliyetlerine başlamıştır.” ifadesini kullandığına göre, suç örgütünün ligin devre arasında kurulduğunu mu kabul edeceğiz, yoksa Aziz YILDIRIM hakkında dinleme kararının alındığı 17.02.2011 tarihinde bu suç örgütünün kurulduğunun anlaşıldığını mı? 

Telefonların 17 Şubat 2011 tarihinden itibaren dinlenmeye alınması ile bu şike ve teşvik suçu için, ceza hukuku bakımından KURULMASINA olanak olmayan SUÇ ÖRGÜTÜNÜN varlığı anlaşıldı ise, 19 Şubat 2011 tarihinde ligin 22. haftasındaki (Bursaspor 1 Gaziantepspor 4) maçı için neden herhangi bir tape bulunmamaktadır? Zira ligin 21. haftası sonucunda Trabzonspor 47 Bursaspor ve Fenerbahçe 45 puanda idi. Ligin 24. haftasında Fenerbahçe’nin 3 puan arkasında olan Bursaspor’un İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile oynayacağı maç için teşvik girişiminde bulunan Fenerbahçe, neden ligde bu maç için teşvik girişiminde bulunmamıştır? Üstelik Fenerbahçe Spor Kulübünün o hafta 21.02.2011 tarihinde oynanan Manisaspor-Trabzonspor için telefon kayıtlarına dayanılarak teşvik primi verdiğine dair iddialar ileri sürülüyorsa, Bursaspor Gaziantep maçı için hiçbir girişimde bulunulmaması mümkün müdür?

Trabzonspor’un ligin 18. haftasında kendi evinde Ankaragücü ile 1-1, 20. Haftasında Antalyaspor ile 0-0 berabere kalarak 4 puan kaybettiği maçlarda teşvik primi ile müsabaka sonucunu etkileme suçu işlenip işlenmediği, - telefonlar dinlenmediği için- belirlenememiş olsun. Peki ligin 22. haftasında 27 Şubat 2011 tarihinde oynanan ve Trabzonspor’un Kayserispor ile 3-3 berabere kalarak liderliği kaybettiği maç için herhangi bir tape niye yoktur?

Bu suç örgütü bu maçtan sonra kurulmuş ise, neden telefonlarının dinlenmesine karar verildi? Yok suç örgütü bu tarihten önce kurulmuş ise, kurulma sebebi maç sonuçlarının Fenerbahçe lehine sonuçlanması için çalışma yapmak olan bir örgüt, neden bu maçla ilgili olarak herhangi bir girişimde bulunmamıştır?

Fenerbahçe’nin ligin 2. Yarısında oynadığı ve puan kaybettiği tek maç olan 03 Nisan 2011 tarihinde oynanan Bursaspor maçı ile 16 Nisan 2011 tarihinde oynanan hakem Hüseyin Gökçek’in çok kötü yönettiği, hemen herkes tarafından lehine penaltısının verilmediğini belirttiği maçın uzatma dakikalarında 90+4 te attığı gol ile 1-0 kazandığı Gaziantep maçı ile ilgili olarak neden bir telefon konuşması dosyada bulunmamaktadır? Lig sonunda puan tablosundaki yerinden de anlaşılacağı gibi, Ankaragücü, Bucaspor, Karabükspor takımlardan daha iyi bir kadroya sahip olan Bursaspor ve Gaziantep maçları suç örgütü tarafından daha basit mi görülmüş ki hiçbir girişimde dahi bulunulmamıştır?

Yukarıda ayrıntıları ile açıklanan nedenlerle mahkemenin gerekçeli kararındaki “Aziz Yıldırım liderliğinde, aralarında hiyerarşik bir bağ bulunan İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent İbrahim İşçen, Cemil Turhan, Doğan Ercan, Sami Dinç, Tamer Yelkovan ve Yusuf Turanlı’nın suç işlemek amacıyla bir araya geldikleri ve amaçlanan suçu işlemeye elverişli araç ve gere sahip oldukları ve devamlılık gösterdikleri yorumuna katılmak mümkün değildir.

        V.GEREKÇELİ KARARA GÖRE TELEFON DİNLEME KARARININ DELİL OLARAK KABUL EDİLİP EDİLEMEYECEĞİ

Yargılamada, telefonların dinlenmesi sonucunda tutulan tapelerin delil olarak kabul edilemeyeceği savunma avukatları tarafından ileri sürülmüş, mahkeme de gerekçeli kararının 241. sayfasında; Bu arada hukuka uygun olarak alınan mahkeme kararı doğrultusunda dinlenen telefon görüşmelerinin tek başına delil olamayacağı hususundaki savunmalar dikkate alındığında kısaca şu hususu belirtmekte yarar vardır.

Yüksek Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarından da anlaşılacağı üzere, telefon görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin delil olarak değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere ilişkin bir suç olgusunun bulunması gerekir

Mahkeme, gerekçeli kararında, savunma avukatlarının Telefon Dinlemelerinin Hukuka Uygun Olmadığına dair iddialarını neden kabul etmediğine dair bir açıklama yapmamıştır. Oysa mahkemenin, gerekçeli kararında telefon dinleme konusunda alınan kararların HUKUKA UYGUN olup olmadığının tartışması ve gerekçelendirmesi gerekirdi.

Can alıcı, temel soru bu noktadan kaynaklanmaktadır.  Zira İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nca yapılan yargılamanın başlangıç noktası ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ midir yoksa HAKSIZ ÇIKAR ELDE ETMEK AMACIYLA SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA davası mıdır?

Gerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan 05.07.2011 tarihli FEZLEKE, gerek İstanbul CMK 250.Maddesi ile Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 02.11.2011 tarihli iddianame ve gerekse mahkeme kararında; ” Asayiş Şube Müdürlüğünün ve 23.11.2010 tarihli ve B.05.1.EGM.4.34. (16755) 22115-2700 sayılı yazısı ile gönderilen raporda 2009 yılında Almanya adli makamlarınca yürütülen bahis ve şike soruşturmasının Türkiye’de oynanan maçları da içine alacak şekilde genişlemesi nedeniyle TFF’nin şikayeti üzerine Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılması üzerine yapılan çalışmalar sonucunda lig müsabakalarında şike olaylarını gerçekleştirdikleri ve yasa dışı bahis oynadıklarının istihbarat edildiği bildirilmiş ve Organize Şube Müdürlüğünce 01.12.2010 tarihinde illegal bir oluşumun tespit edilmesi halinde çıkar amaçlı suç örgütünün yapısının ve faaliyetlerinin tüm yönleriyle deşifre edilebilmesi, suç örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerin ve örgüt adına hareket eden şahısların ortaya çıkartılabilmesi amacıyla soruşturma talimatı talep edilmiş, Cumhuriyet Başsavcılığınca talep yerinde görülerek iddiaları araştırmak üzere 02.12.2010 tarihinde 2010/2287 soruşturma kayıt numarası ile soruşturma başlatıldığı ve 08.12.2010 günü gerekli mahkeme kararları alınarak şüpheliler hakkında iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına başlandığı” belirtilmektedir.

Soruşturmanın başlangıç tarihi 02.12.2010 ve baş şüphelisi de OLGUN PEKER’dir. Olgun PEKER’in suç kaydı ve geçmişi dikkate alınarak dinlemeye alınmasından sonra, öncelikli olarak Olgun Peker ile birlikte hareket eden ve çeşitli cebir ve tehdit içerikli eylemlerde yer aldıkları değerlendirilen Hakan Karaahmet, Özden Tütüncü, Selim Kımıl, Candemir Sarı, Murat Yakarışık ve Adil Şahin hakkında iletişim tespiti yapılmış, Olgun Peker’in aynı zamanda Refleks Menajerlik isimli şirket adı altında yetkisiz menajerlik faaliyetlerinde bulunduğu ve yüksek miktarda haksız kazanç temin ettiğinin belirlenmesi üzerine bu şirkette Olgun Peker ile birlikte hareket eden Bülent Uygun, Özcan Üstüntaş ve Giresunspor Başkanlığı için yapılan seçimlerde desteklediği ve başkan olmasını sağladığı Ömer ÜLKÜ hakkında 27.12.2010 tarihinde, Giresunspor’un TFF ile yaşadığı sorunları çözmek, transfer yasağının kaldırılması amacıyla TFF Başkanı Mahmut ÖZGENER nezdinde girişimlerde bulunması üzerine 04.12.2010 tarihinde Mahmut ÖZGENER hakkında,

Mahmut ÖZGENER’in Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz YILDIRIM ile bazı görüşmelerinin şüphe çekmesi, aracılar üzerinden görüşüp buluşmaları, AZİZ YILDIRIM’IN FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMININ OYNAYACAĞI MAÇLARDA GÖREV ALACAK HAKEMLERİN ALEYHE KARAR VERMEMESİ İÇİN GİRİŞİMLERDE BULUNDUĞU, BAZI MÜSABAKALAR İÇİN HAKEM AYARLAMAYA ÇALIŞMASI ÜZERİNE AZİZ YILDIRIM HAKKINDA ÖRGÜTSEL İLİŞKİLERİNİN TESPİTİ VE ORTAYA ÇIKARILMASI İÇİN 17.02.2011 TARİHİNDE,

Aziz YILDIRIM’ın İLHAN EKŞİOĞLU ile yaptığı telefon konuşmalarında “ TARLADAKİ İŞÇİLER” ve “ NE ZAMAN BÖYLE DİKİM YAPSAK OLMUYOR” gibi ifadeler kullanılması üzerine yapılan çalışmalarda BU İFADELERİN FUTBOL MAÇLARINDA YAPILAN ŞİKE FAALİYETLERİ İLE İLGİLİ OLDUĞU, İŞÇİ OLARAK TABİR EDİLENİN FUTBOLCU, TARLA OLARAK TABİR EDİLENİN FUTBOL MAÇI, DİKİM OLARAK KONUŞULAN KONUNUN İSE ŞİKE YAPILMASI ANLAMINA GELDİĞİ TESPİT EDİLMİŞ , BU TESPİTLER ÜZERİNE İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU HAKKINDA 22.02.2011 TARİHİNDE,

Aziz Yıldırım ve İlhan Yüksel Ekşioğlu arasında 02.03.2011 günü yapılan telefon görüşmesinde şahısların “Üç Tarlayı Da Sürdük” şeklinde şifreli konuşmalar yaptıkları anlaşılmış, bu şifrenin deşifresine yönelik çalışmalarda şahısların ligin 24. haftasında 04.03.2011 günü oynanan Kayserispor-Manisaspor, 06.03.2011 günü oynanan Bursaspor-İBB Spor, 06.03.2011 günü oynanan Beşiktaş-Trabzonspor müsabakalarında şike ve teşvik primi faaliyetlerinin yürütüldüğünü kastettikleri, yine aynı hafta 07.03.2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe müsabakasında da şahısların şike faaliyeti yürüttükleri görülmüş, bu bilgiler ışığında şahısların şike faaliyetlerinin deşifresine yönelik olarak; 01.03.2011 günü menajer Doğan Ercan, 02.03.2011 günü Fenerbahçe Mali İşler Sorumlusu Tamer Yelkovan, 03.03.2011 günü Ali Kıratlı, 08.03.2011 günü menajer Mehmet Şen, 10.03.2011 günü menajer Yusuf Turanlı hakkında şike faaliyetleri içerisinde yer aldıklarının değerlendirilmesi sonucunda iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına başlanmış, yine aynı hafta 10.03.2011 günü Cengiz Demirel, 14.03.2011 günü kaleci Serdar Kulbilge hakkında da iletişim tespiti çalışmalarına başlanmıştır.

Türk Ceza Kanunu’nun suçta ve cezada kanunîlik ilkesini düzenleyen

Madde 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.

Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

Hükmünü taşımaktadır.

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi, “bir fiilin suç sayılabilmesi ve bu nedenle suç işleyene ceza verilebilmesi için mutlaka kanun koyucu tarafından kanunla suç ve ceza olarak düzenleme yapılmış olması olarak” tanımlanan ve ceza hukukunun temelini oluşturan bu ilke esas alınacak olursa DİNLEME KARARLARININ HUKUKA UYGUN OLDUĞU KABUL EDİLEMEZ.

Türk Ceza Kanunu’nun işbu maddesinin ilk fıkrasında suç olarak tanımlanmayan bir fiil dolayısıyla bir kişi için ceza verilemeyeceği belirtildiği gibi, bununla kalınmamış ve 3.fıkrasında kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında KIYAS yapılamayacağı belirtilerek keyfi yorum yapılması da engellenmiştir.

Halk arasında “telefon dinleme” olarak bilinen Ceza Muhakemeleri Kanununun 135. Maddesinde ”İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması” başlığı altında düzenlenen hükmü incelendiğinde;.

CMK 135 ; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet Savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar ve hakim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet Savcısı tarafından derhal kaldırılır.hükmünü taşımaktadır.

Kanun koyucu, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasında, kişinin en önemli anayasal haklarından biri olan “haberleşme özgürlüğünün” kısıtlanmaması adına belli kriterler getirmiştir. Buna göre;

Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada iletişim tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının; “SUÇ İŞLENDİĞİNE İLİŞKİN KUVVETLİ ŞÜPHE SEBEPLERİNİN VARLIĞI” ve ”BAŞKA SURETTE DELİL ELDE EDİLMESİ İMKANININ BULUNMAMASI DURUMUNDA” hakimin kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararı ile yapılabileceğine hükmetmiştir.

Üstelik CMK nın 135/6. Maddesi “Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal belgelerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ANCAK aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” diyerek bir SINIRLAMA getirmiştir.

Bu hüküm uyarınca İletişimin dinlenmesi, tespiti ve kayda alınmasının HER SUÇ için değil, sadece bu fıkrada sayılan “KATALOG” suçlar için uygulanabilen bir TEDBİR olduğu kabul edilmektedir.

14 Nisan 2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki Kanun’un yargılama ve usul hükümlerini düzenleyen 23. Maddesi;

1-Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği asliye veya ağır ceza mahkemeleri yetkilidir.

2-Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır.

3-Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına ve diğer idari yaptırımlara karar vermeye, Cumhuriyet savcısı yetkilidir.

Hükmünü taşımaktadır.

Bir an için savcılık makamının iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması tedbirine “örgütsel ilişkiyi” ortaya çıkarmak için başvurduğunu düşünelim.

Haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla bir suç örgütü olduğu yolunda ve bu örgütün işlediği bir suç olduğu konusunda “soruşturma organlarının, somut bir tutanak noktası mevcut olmaksızın bu tedbire başvurmaları yasak olup, kriminalistik varsayımlar, olayın istatistik sıklığı veya genel yaşam deneyimleri bu tedbire başvurmak için yeterli değildir

Üstelik kanun koyucu bu tedbire “başka surette delil elde edilmesi olanağının bulunmaması durumunda” başvurulabileceğini öngörmektedir. Bu koşul, aynı amaca hizmet eden iki tedbir arasında öncelik sonrasını ifade eder ve suçu aydınlatmak üzere başvurulacak birden fazla tedbir arasında bir karşılaştırma yapılmasını ve bunlardan temel hak ve özgürlüklere en az müdahale oluşturan tedbir hangisi ise ona başvurulmasını gerektirir. Buna göre, bu koşulun gerçekleşmiş sayılabilmesi için, soruşturmanın başında veya soruşturma sürerken başka bir tedbire başvurulması, olayın aydınlanmasını olanaksız kılacak olmalıdır. (Bahri ÖZTÜRK Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku Ankara 2009 s.470)

6222 sayılı yasaya göre suç sayılmayan şike ve teşvik primi için iletişimin dinlenmesi, tespiti, kayda alınması tedbirine başvurulamayacağının diğer bir kanıtı da, CMK 138’de yer alan “Tesadüfen Elde edilen Deliller” hükmüdür. Madde 138’e göre;

(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.

(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci Maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.

Kanun koyucu CMK 138/2 de, ‘yapılmakta olan soruşturmayla ilgisi olmayan, ancak CMK 135/6 da sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edildiğinde, delil muhafaza edilerek durum derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirilir’ demekle, Savcılığın 135/6 uyarınca mahkemeden iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için talepte bulunması gerektiğini öngörmektedir. Eğer elde edilen delil soruşturma konusu olmayan ama CMK 135/6 da sayılan suçlardan biri olsa, tesadüfen elde edilen delil olarak değerlendirilebilirdi. Ama şike ve teşvik primi suçu CMK 135/6’da sayılan suçlardan biri olmadığı için, iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen delil, tesadüfi delil kabul edilemez.

İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararının 273.sayfasında; 6222 SAYILI YASA ÖNCESİ ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİ başlığı altındaHer ne kadar 6222 sayılı öncesi şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden bahisle bu suçlara ilişkin sanıkların beraatine karar verilmiş  demek suretiyle TCK 2. Maddesini esas alarak hareket etmiştir.

Tüm bu gerekçeler ile başta Aziz YILDIRIM ve İlhan Yüksel EKŞİOĞLU olmak üzere 14.04.2011 tarihinden önce hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı verilen kişilerin tapeleri bu davada DELİL OLARAK KULLANILAMAZ, HÜKME ESAS ALINAMAZ.

Mahkeme TELEFON DİNLEMELERİNİN HUKUKA UYGUNLUĞUNU GEREKÇELİ KARARINDA HİÇ TARTIŞMADAN KABUL ETMİŞ ve TELEFON DİNLEMELERİNİN DELİL OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLMESİNİN HUKUKİ GEREKÇESİNİ;

 Yüksek Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarından da anlaşılacağı üzere, telefon görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin delil olarak değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere ilişkin bir suç olgusunun bulunması gerekir. Örneğin iki şahıs arasında silah ya da uyuşturucu ticaretine yönelik bir telefon görüşmesi yapılmasına rağmen suç unsurları ele geçmediğinde veya kriminal raporlarda uyuşturucu ya da silah niteliği taşıyan bir tespit yapılmadığında doğaldır ki sadece telefon görüşmelerine dayanılarak bir mahkumiyet kararı tesis edilemez. Telefon görüşmelerinin yanında, suç unsurunun ele geçmesi gerekir.

Bu bağlamda davaya konu olay değerlendirildiğinde münhasıran telefon görüşmelerinin bulunduğunu, başkaca delil bulunmadığını söylemek gerçekçi olmadığı gibi dosya kapsamı ile de uyumlu bir savunma değildir. Zira şike ve teşvik girişimlerine ilişkin telefon görüşmeleri yanında bu amaca yönelik gerçekleştirilen buluşmalar ve para naklinin söz konusu olduğu, suç konusu görüşmelerin (şike ve teşvik anlaşmalarının ya da teşebbüslerinin) müsabaka öncesinde vuku bulduğu, bu görüşmelere müsabakalarının yapıldığı, dolayısıyla telefon görüşmelerine konu olguların dosyada mevcut olduğu açık ve nettir. Örneğin 2 şahıs arasında şike ve teşvik konusunda görüşmeler yapılmasına rağmen bu telefon görüşmelerine konu herhangi bir spor müsabakasının yapılmaması durumunda doğal olarak tek başına bu telefon görüşmelerini, şike ve teşvik eylemlerinin sübutunda yeterli kabul edilmeyecek ve suç olarak vasıflandırılıp mahkumiyetle neticelendirilmesi mümkün olmayacaktır. Burada mahkememizce cezalandırılma yoluna gidilirken telefon görüşmelerine konu şike veya teşvik anlaşması ya da teşebbüsü bağlamında bir spor karşılaştırılmasının varlığı mahkememizce zorunlu kabul edilmiştir. Yine örgüt üyeliği suçu bakımından da yalnızca telefon görüşmeleri baz alınmamış, örgütsel faaliyetin varlığına işaret eden eylemler göz önüne alınmıştır.” demek suretiyle belirtmiştir.

BU HUSUSUN ÖNEMİ DOLAYISIYLA BİR ÖRNEK VERMEK GEREKİRSE;

Şu an için bizim ceza kanunumuzda  “DOPİNG” suç olarak tanımlanmamıştır ve ülkemizde de ödül yönetmeliği çerçevesinde başarılı sporculara ödül olarak “altın” verilmektedir. Bir sporcu katılacağı bir yarışmada dereceye girmek için antrenörü doping yapmak istemektedir. Yasadışı olarak uyarıcı ilaç satan kişilere yönelik bir operasyonda telefonlar dinlenirken, DOPİNG yapmak için sporcunun antrenörünün uyarıcı ilaç almak istediği ve bu konuda anlaşma yaptığı belirlenmiş olsun.

Siz yasadışı uyarıcı ilaç satan örgüte yönelik operasyon yaptığınız zaman bu sporcu ve sporcunun antrenörü hakkında DOPİNG suçu ile cezalandırılması için dava açabilir misiniz?

Sporcu OCAK ayında yarışa girdi, derece aldı. Bu arada da ŞUBAT ayında Ceza Kanununuzda Doping yapanlar hakkında 2 Yıldan başlamak üzere Hapis cezası verileceğine dair yasal bir düzenleme yapıldı.

Sporcunun kazandığı yarış sonrası alınan doping numunesi Nisan ayında sonuçlandı.

Burada iki ayrı ihtimali düşünelim.

Sporcunun DOPİNG NUMUNESİ OLUMLU/OLUMSUZ ÇIKTI.

Doping testi olumlu çıktı, sporcunun antrenörünün telefon konuşmaları var. Suç gerçekleşti, ceza verilsin diyebilir misiniz?

Doping testi olumsuz çıktı, sporcunun antrenörünün telefon kayıtları ile DOPİNGİN TEŞEBBÜS aşamasında kaldığı gerekçesi ile mi ceza vereceksiniz?

       VI.   MAHKEMENİN İNCELEDİĞİ ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİ

Mahkeme, şike ve teşvik primi eylemlerini değerlendirirken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki Kanunu baz almıştır.

Gerekçeli kararında; yukarıda bahsettiğimiz suçta ve cezada kanunîlik ilkesini esas alarak 6222 sayılı Kanun ile şike ve teşvik primi fiillerinin suç olarak düzenlendiğini ve ayrıca bu suçlarla etkin mücadele açısından Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması maddesinin de uygulanacağını belirterek, 6222 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden sonra oynanan maçlarda şike ve teşvik primi suçlarının oluşabileceğini, bu tarihten önce oynanan maçlarla ilgili olarak iddianamede ileri sürülen nitelikli dolandırıcılık suçunda dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmadığını kabul etmiştir.

Mahkeme “ dolandırıcılık suçunda doğrudan doğruya mağduru hedef alan ve aldatma imkânı bulunan hileli hareketlerle onun iradesini hataya düşürüp zarara uğratmak ve haksız yarar sağlamak vardır. Şike ve teşvik priminde ise doğrudan mağduru hedef alıp aldatmaya elverişli hileli hareketlerle hataya düşürmek kastı ve maddi unsuru yoktur. Bunun aksine bu fiillerde karşılıklı anlaşmak suretiyle müsabakanın sonuçlarını etkilemeye yönelik irade birliği vardır. Şike ve teşvik priminden olumsuz etkilenenler varsa, bu kişiler dolandırıcılık suçunun mağduru olarak değerlendirilemezler.” demiştir.

Mahkeme gerekçeli kararında 6222 SAYILI YASA ÖNCESİ ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİ başlığı altında “Her ne kadar 6222 sayılı Yasa öncesi şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden bahisle bu suçlara ilişkin sanıkların beraatine karar verilmiş ise de; sanıkların 6222 sayılı Yasa sonrası fiili ve hukuki durumlarının daha iyi anlaşılması ve değerlendirilmesi için bu döneme ilişkin eylemlere de kısmen değinmek gerekmiştir.” diyerek gerekçeli kararının 273-295 sayfaları arasında iddianameye konu olan 6222 sayılı sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi hakkındaki kanunun 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden önce oynanan maçların her biri hakkında ayrı ayrı değerlendirme yapmıştır.

Ancak ne gariptir ki, mahkeme iddianamede 26.02.2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Kasımpaşa maçında şike yapılması olarak değerlendirilen eylemle ilgili olarak herhangi bir değerlendirme yapmadan, bu maç dolayısıyla Aziz Yıldırım, Cemil Turhan, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Yenice ve Murat Şahin hakkında suçun unsurları oluşmadığı için BERAAT kararı vermiştir. Mahkemenin değerlendirmesini yazmadan karar vermesi gerekçeli kararın özensizliğinin bir başka göstergesidir.

MAHKEMENİN DEĞERLENDİRDİĞİ EYLEMLERİ İNCELEYECEK OLURSAK

1- 21.02.2011 TARİHİNDE OYNANAN MANİSASPOR- TRABZONSPOR MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ

Mahkeme gerekçeli kararında Manisaspor- Trabzonspor maçında teşvik primi verilmesi ile ilgili; Aziz YILDIRIM’ın Serkan ACAR ile Cemil TURHAN’ı Manisaspor- Trabzonspor müsabakası öncesinde teşvik anlaşması için Manisaspor Teknik Direktörü Hikmet KARAMAN’a gönderdiği anlaşılmaktadır.”

“Oysa söz konusu tapede “normal takımın şeyinin dışında kabul ediyor bizimkini” sözünden, önlenen bir şikenin söz konusu olmadığı, eğer bir önleme var ise de, bunun bir kazanç ve menfaat karşılığı önlendiği anlaşılmaktadır. Bunun da kanundaki tanımı teşvik primidir.”

 Bunun yanında Fenerbahçe Mali İşler Müdürü’ne  çekler alalım onları kullanırız şeye Tolgahan’a kullanırız” demesinden, alınan bu paranın kulüp giderleri için kullanılacağı da paranın kişisel hesaptan değil, teşvik amacıyla verildiğini göstermektedir.”

Kenan Yaralı’ya borç veren sanık Aziz Yıldırım, nedense 500.000 Dolar gibi bir miktarı kendi adına değil de, kulüp çalışanı üzerinden havale ile göndermiştir. 

Tamer’e talimat verdiği tarih 22.02.2011’dir. Sanık Aziz, yakın arkadaşının içinde bulunduğu ekonomik zorluk nedeniyle 10 Şubat tarihinde verdiği 500.000 Dolar borç parayı 12 gün sonra istemesi dahi bu yöndeki savunmanın suçtan kurtulmaya dönük olduğunun açık göstergesidir.

Söz konusu Manisaspor-Trabzonspor müsabakasında, iletişim tutanaklarında adları geçen sanıklar tarafından teşvik fiilinin gerçekleştirildiği sabittir.” demektedir.

Mahkeme Aziz Yıldırım’ın Serkan ACAR ile Cemil TURHAN’ı teşvik primi için gönderdiğini, dolayısıyla bu kişilerin suç işlediğini kabul etmiş ise, neden Serkan ACAR hakkında beraat kararı vermiştir?

Mahkemenin “sanık SERKAN ACAR hakkında Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 21.02.2011 günü oynanan Manisaspor-Trabzonspor müsabakasında dolandırıcılık suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiili suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiil özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE karar vermesi, elbette ki doğrudur.

Ancak mahkeme sanık SERKAN ACAR hakkında, Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde spor müsabakalarının sonucunu ŞİKE VE TEŞVİK PRİMİ İLE ETKİLEMEK AMACIYLA AZİZ YILDIRIM LİDERLİĞİNDE KURULAN ÖRGÜTE ÜYE OLMAK ve 01.05.2011 tarihinde oynanan İBB Spor-Fenerbahçe futbol müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak suçlarından kamu davası açılmış ise de, yüklenen suçlardan cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığı ve bu bağlamda yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca BERAATİNE de karar vermiştir.

Mahkeme; Sanık DOĞAN ERCAN’ın; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde spor müsabakalarının sonucunu şike ve teşvik primi ile etkilemek amacıyla Aziz Yıldırım liderliğinde kurulan örgüte üye olmak suçu sabit olduğundan, suçun işleniş biçimi ile suç konusunun önem ve değeri gözetilerek eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 220/2. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle BİR YIL ALTI AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

Her ne kadar sanık DOĞAN ERCAN hakkında Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 07.03. 2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe oynanan müsabakada şike yaptığından bahisle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE karar vermiştir.

O zaman sanık Serkan ACAR’ın Fenerbahçe Kulübünün müdürü olduğu da göz önüne alınacak olursa mahkemenin Serkan ACAR’ın teşvik için Manisaspor Teknik Direktörü ile konuştuğunu belirlediği halde SUÇ ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAKTAN BERAAT kararı vermesi çelişki değil midir?

Aziz YILDIRIM’ın Manisaspor Başkanı Kenan YARALI’ya 10.02.2011 tarihinde kulüp çalışanı üzerinden 500.000 Dolar borç gönderdiği, hem telefon konuşmaları, hem de banka kayıtları ile sabittir. Mahkemenin daha oynanmayan bir maç için kulüp başkanının şirket hesabına gönderilen parayı teşvik primi kabul etmesi, önyargıdan başka bir şey değildir.

Bir an için Aziz YILDIRIM’ın parayı, teşvik primi olarak kulüp başkanı Kenan YARALI’nın şirket hesabına gönderdiğini kabul edelim. Eğer başkan ile teşvik konusunda anlaşma yapmış ve parayı da göndermiş iseniz, bunun üzerine kulüp müdürünüz Serkan ACAR ile altyapı sorumlunuz Cemil TURHAN’ı teşvik anlaşması için Manisaspor Teknik Direktörü ile görüşmek üzere gönderir misiniz?

Teşvik primi için gönderilen paranın, maç istenilen sonuçla bitmediği için maç oynandıktan sonra üstelik de bir kalemde yollanan paranın 4 taksitle çek halinde geri ödenmesini nasıl izah edebilirsiniz?

2- 06.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN BURSASPOR-İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ

Mahkeme gerekçeli kararında; “ İlhan EKŞİOĞLU’nun Bursaspor –İBB Spor müsabakası öncesinde hepsi iyi başkanım, üç tarlayı da sürdük yani”, “inşallah yağmur da yağar her şey ekinler çıkar yanidiyerek anlaşmaların yapıldığını,

Adı geçen oyuncuların İ.B.B.spor kulübü futbol takımı oyuncuları Zeki Korkmaz ve Metin Depe, Can Arat (Bizimki) isimli futbolcular olduğu,

İlhan Ekşioğlu’nun Aziz Yıldırım ile görüşmesinden hemen önce, Bursaspor ve Trabzonspor müsabakalarında teşvik çalışmaları yapmakla görevli Ali Kıratlı ile son bir kez konuşarak bahse konu müsabakalarla ilgili çalışmaların seyri hakkında bilgi aldığı anlaşılmaktadır.

06.03.2011 günü Yusuf Turanlı’nın Ali Kıratlı’ya, gönderdiği mesajdaRahat İzle Maçı :) ” yazdığı, bu mesaj ile eyleme dahil olduğu çok rahat anlaşılmaktadır.

Fenerbahçeli olan sanık Ali Kıratlı’nın, İBB Spor’un, Fenerbahçe’nin rakibi Bursaspor ile oynadığı müsabakayı değerlendirirken İ.B.B Spor oyuncuları İbrahim Akın, Zeki Korkmaz, İskender Alın’dan BİZİM ÇOCUKLAR” olarak söz etmesi, yapılan teşvik anlaşmasının sonucunda söylenilen bir söylemdir.

Söz konusu Bursaspor-İBB Spor müsabakasında, iletişim tutanaklarında adları geçen sanıklar tarafından teşvik fiilinin gerçekleştirildiği sabittir.” demektedir.

Mahkeme bu ifadeleriyle Fenerbahçe Spor Kulübü yöneticisi İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun 06.03.2011 tarihinde oynanan Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediye maçında Ali KIRATLI ve Yusuf TURANLI aracılığıyla İ.B.B li oyuncular Zeki Korkmaz, Can ARAT, Metin DEPE, İskender ALIN ve İbrahim AKIN ile teşvik primi vermek suretiyle anlaşarak müsabakanın sonucunu etkilediğini kabul etmektedir.

Oysa Zeki Korkmaz, Can ARAT, Metin DEPE hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame ile birlikte Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar verdiği için, dava açılmamıştır.  Bu davada bu futbolcular sanık değillerdir, yargılanmamışlardır.

Savcılık iddianamesinde İlhan Yüksel EKŞİOĞLU ve Ali KIRATLI’nın, Yusuf TURANLI üzerinden irtibat kurdukları futbolcuların müsabakadaki oyunlarından memnun kaldıkları, Ali KIRATLI’nın şahıslara ödenecek parayı istediği ve İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun da Ali KIRATLI’ya  60.000 TL verdiğinin belirlendiği ileri sürülmektedir.

Ancak Savcılık ne iddianamede, ne de mütalaasında, futbolcular İskender ALIN ve İbrahim AKIN hakkında bu maç dolayısıyla ceza verilmesini talep etmemiştir.

Bu durumda mahkeme, Ali KIRATLI’nın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’ndan aldığı parayı teşvik primi olarak değerlendiriyorsa, bunun nedenlerini de gerekçeli kararda ortaya koymalıdır.

Mahkeme “iletişim tutanaklarında adları geçen sanıklar tarafından teşvik fiilinin gerçekleştirildiği sabittir.” ifadesiyle telefon konuşmasının taraflarını kastediyorsa, telefon konuşması yapan Ali KIRATLI ile Yusuf TURANLI’nın müsabakanın sonucunu nasıl etkilediğini de açıklaması gerekir.

Mahkeme gerekçeli kararında 06.03.2011 tarihinde oynanan Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediye maçında teşvik primi vermek suçundan dolayı; Aziz YILDIRIM, İlhan Yüksel EKŞİ OĞLU, Ali KIRATLI ve Yusuf TURANLI hakkında “ dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediği ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNEkarar verdiğini belirtmiştir.

Ligin 23.Haftasında oynanan maçlar sonucunda Fenerbahçe Kasımpaşaspor’u 2-0 yenmiş ve Trabzonspor’un Kayserispor ile Trabzon’da oynadığı maçta 3-3 berabere kalarak puan kaybetmesi sonucunda ligin lideri olmuş, Trabzonspor 51 puanla averajla ikinci, Bursaspor 48 puanla üçüncü ve Kayserispor da 43 puanla lig dördüncüsü olmuştur.

“Üç tarlayı da sürdük, yağmur yağar ekinler çıkar” ifadesi teşvik yapıldığının şifresi ise, neden Kayseri-Manisa ve Beşiktaş-Trabzonspor maçı için herhangi bir girişimde bulunulduğuna dair bir tape dosyada bulunmamaktadır?

Savcılık ” iddianameye ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararında;

“ Kayserispor-Manisaspor maçının Fenerbahçe lehine sonuçlanması için İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun menajer Doğan ERCAN üzerinden Kayserisporlu Önder TURACI ile, Beşiktaş Trabzonspor maçı için de Ali Kıratlı aracılığıyla menajer Yusuf Turanlı üzerinden Serkan BALCI ile irtibat kurduğu ve maçların Fenerbahçe’nin lehine olacak şekilde sonuçlandığı belirlenmiş ise de Önder TURACI ve Serkan BALCI  ile şike amaçlı anlaşıldığına, ÖNDER TURACI ve SERKAN BALCI hakkında maçta şike yaparak menfaat temin ettiğine dair somut delil elde edilememiş, kazanç veya sair menfaatin verildiğinin, vaad veya teklif edildiğinin belirlenememiş olması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığından” KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERMİŞTİR.

Savcılığın suçun unsurları oluşmadığı gerekçesi ile vermiş olduğu kovuşturmaya yer olmadığı kararı bile, iddiaların somut kanıtlara dayanmadığının göstergesidir.

3- 07.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN GENÇLERBİRLİĞİ-FENERBAHÇE MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI-

Savcılık, iddianamenin 178.sayfasında;

05.03.2011 tarihinde İlhan EKŞİOĞLU’nun Beykoz Kandilli İskelesi’nde Doğan ERCAN’a şike konusunda anlaşma sağlanan futbolculara ilk taksit olarak müsabakadan sonra dağıtmak üzere 100.000 Doları verdiğini

Aziz YILDIRIM’ın talimatı ile bu maçta şike yapabilmek için faaliyetlerde bulunan Mehmet ŞEN, yardımcı antrenör Cengiz DEMİREL, Zafer Önder İPEK ve Serdar KULBİLGE ile para karşılığı anlaştığını,

Serdar KULBİLGE’ye sezon sonunda transfer edileceği vaadi ile aynı zamanda transfer şikesi yapıldığını,

Aziz YILDIRIM’ın şikeye rağmen Gençlerbirliği oyuncularının iyi oynadığı gerekçesi ile ilk taksit olarak oyunculara vermek üzere Doğan ERCAN’a teslim edilen 100.000 Doların geri alınması talimatını verdiğini ve geri alındığını,

Fenerbahçe kaleci antrenörü Murat ÖZTÜRK vasıtası ile vaat edilen paranın bir kısmının yatırılması suretiyle Serdar KULBİLGE’ye şike parasının verildiğini, transfer vaadinin ise yerine getirilmediğinin belirlendiğini ileri sürmüştür.

Ancak mahkeme gerekçeli kararında 28 Şubat 2011 tarihinde İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun Aziz YILDIRIM ile yaptığı telefon konuşmasında şike anlaşması için Ankara’ya gideceğini, şike anlaşması gereğince ödeme yapmak için kulüp mali işler müdürü Tamer YELKOVAN’dan para istediğini, Aziz YILDIRIM’ın talimatı üzerine de parayı aldığını belirtmektedir.

Savcılık iddianamesindeki İlhan EKŞİOĞLU’NUN 100.000 Doları Beykoz Kandilli İskelesi’nde şike anlaşmasındaki futbolculara vermek üzere Doğan ERCAN’a verdiği iddiası, gerekçeli kararda İlhan EKŞİOĞLU’nun 28 Şubat’ta Ankara’ya gideceği için para istediği şekline dönüşmüştür.

Gerekçeli kararda Mehmet ŞEN’in Gençlerbirliği takımından şike için anlaştığı 3 kişiye İlhan EKŞİOĞLU tarafından söz verilen paranın ödenmemesi konusunu M. Şekip MOSTUROĞLU’nun Aziz YILDIRIM’a (Büyük Abi) aktarmasının istendiği belirtilmektedir.

Bu durumda;

ü Şike yapılması için anlaşılan üç Gençlerbirliği oyuncusunun kim olduğu neden gerekçeli kararda açıkça belirtilmemiştir?

ü Şike anlaşması için ödeme yaptığınız kişiden, maç amaçladığınız şekilde sonuçlandığı halde ‘anlaşmaya uymadınız, iyi oynadınız’ diyerek paranın iadesi istenebilir mi?

ü 7 Martta oynanan maçta şike yapmaları için oyunculara iletilmek üzere verdiğiniz 100.000 doları maçtan bir gün sonra 8 Mart günü geri alıyorsanız bu paranın oyunculara verilmediği çok net anlaşılır.

ü Oyunculara şike yapmaları için ödenmek üzere Doğan ERCAN’a para verip Aziz YILDIRIM’ın talimatı ile geri alıyorsanız, nasıl olur da başka bir menajer şike parasının oyunculara ödenmediği konusunu dile getirebilir?

ü Şike yapmaları için verdiğiniz parayı ‘iyi oynadılar, şike yapmadılar’ gerekçesi ile geri istediğiniz oyuncularla, nasıl olur da 15 gün sonra teşvik primi için anlaşma yapabilirsiniz? Siz teklif etseniz o oyuncular size inanır, güvenir, bu teklifinizi kabul ederler mi?

Mahkemenin gerekçeli kararında neden Serdar KULBİLGE’ye gönderilen şike parası ve transfer şikesi hiç açıklanmamıştır? Bu eksikliğin suçun yasal unsurları oluşmadığı için bu maç nedeniyle tüm sanıklar hakkında BERAAT kararı verileceğinden kaynaklandığı düşünülebilirse de, kabul edilebilir bir durum olmamakla, önemli bir özensizlik göstergesidir.

Üstelik Savcılık, mütalaasında 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı kanundan önce oynanan maçların hepsi hakkında suçun yasal unsurları oluşmadığı için BERAAT kararı verilmesini isterken, sadece 07.03.2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçı nedeniyle sanıkların cezalandırılmasını talep etmiş ise, tüm bu iddialarının gerekçeli kararda ayrıntılı olarak incelenmesi gerekirdi.

4- 20.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN GENÇLERBİRLİĞİ - TRABZONSPOR MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ

Mahkeme gerekçeli kararında; “07.03.2011 günü oynanan maçta kaleci Serdar Kulbilge ve Cengiz Demirel ile anlaşmaya varılan şike parasının İlhan Ekşioğlu’na teslim edileceği, “O GEÇMİŞ YAPTIĞI HAKEDİŞLE İLGİLİ” şeklinde sözünü ettiği 07.03.2011 tarihli müsabakaya ilişkin şike parasının 50.000 dolar daha arttırıldığı anlaşılmaktadır.” demektedir. Ancak mahkeme 07.03.2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği – Fenerbahçe maçı ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, şike parası için Doğan ERCAN’a verilen parayı Gençlerbirliği oyuncularının iyi oynadıkları için Aziz YILDIRIM’ın kızarak paranın geri alınmasını istediği ve geri alındığını belirttiği halde ŞİMDİ GEÇMİŞTE YAPTIĞI HAKEDİŞLE ilgili olarak 50.000 Dolar daha arttırıldığı yorumu ne kadar sağlıklı ve tutarlıdır?

Mahkeme, ”Aziz Yıldırım’ın, İlhan Ekşioğlu’na sorduğu ‘Ankara’da rahat mıyız?’ hususu, 20.03.2011 tarihinde Trabzonspor’a karşı oynayacak olan Gençlerbirliği’nin teşvik primi ile motive edilip edilmediğidir. Zira Gençlerbirliği takımının yardımcı antrenörü Cengiz Demirel’in, İlhan Ekşioğlu ile teşvik primi için görüşmeye geleceğini zaten bilmektedir.” demektedir. Şike anlaşması yaptığınız, hatta önceden avans olarak yolladığınız parayı maçı –amaçladığınız gibi - kazanmanıza rağmen “iyi oynadılar” diye geri istediğiniz oyuncularla tekrar anlaşma yapılabilmesi mümkün değilken, mahkemenin bu kabulü soyut bir varsayıma dayalıdır.

Mahkeme; “Sanık Cengiz Demirel’in, kaleci Serdar Kulbilge’nin sakatlanmasını “BAŞIMIZDAKİNİ TUTAMADIK” şeklinde iletirken, İlhan Ekşioğlu’nun da mesaj ile kızgınlığını iletmektedir.  Bu diyalogun yaşanmasının yegane nedeni, taraflar arasında yapılan teşvik anlaşmasıdır.” demektedir.

Sanık, kalecinin sakatlanmasını neden BAŞIMIZDAKİNİ TUTAMADIK sözü ile açıklamak istesin? Yoksa burada kastedilen bir başka şüphenin dile getirilmesi midir?

Mahkeme gerekçeli kararına 12.04.2011 tarihinde Cengiz Demirel’in İlhan Ekşioğlu ile yaptığı görüşmeyi de almıştır. Bu görüşmede Cengiz “İkinci olay var dediler orda halledeceğiz dedi sen merak etme ilkinde de bir şey görmedik dediler,..onun sözünü aldım,..ben de bunlara sürekli baskı yapıyorum yani” demektedir.

Her sözcükten bir anlam çıkaran mahkeme, 12.04.2011 tarihindeki konuşmada “ikinci olay var orada halledeceğiz” sözü ile ne anlatılmaya çalışıldığını hiç araştırmamıştır. Gençlerbirliği takımı ile Fenerbahçe 07.03.2011’de, Trabzonspor da 20.03.2011’de oynadığına göre artık taraflar arasında şike ve teşvik açısından anlaşılması gereken bir maç kalmadığına, telafi etme söz konusu olmadığına göre, bu konuşmaların şike ve teşvik olarak yorumlanması sağlıklı değildir.

5- 09.04.2011 GÜNÜ OYNANAN ESKİŞEHİRSPOR –FENERBAHÇE MÜSABAKASINDA ŞİKE YAPILMASI

Mahkeme gerekçeli kararına telefon konuşmalarını almış ve bu konuşmalara ilişkin yorumlarını eklemiştir. Buna göre;

19.03.2011 günü Ali Kıratlı’nın, İlhan Ekşioğlu’nu aradığı görüşme;

Ali: “Ben şeye gidiyorum şimdi ya Eskişehir’e gidiyorum”, İlhan: “Tamam işte konuş sen işte”, Ali: “Gideceğim pazartesi A-2’nin maçı var ya...kalacağım o A-2’yi de seyredeceğim pazartesi günü”, İlhan: “İyi git konuş dönünce oturalım tamam”, Ali: “Pazartesi geldikten sonra konuşuruz”.

21.03.2011 günü Ali Kıratlı ile İlhan Ekşioğlu’nun görüşme;

” İlhan: “ikisine de iki çeşitte de aynı tarifeyi yapalım yani fazla yani anladın mı”, Ali: “Biz kendi standartlarımıza göre yapalım diyorsun”, İlhan: “hayır hayır 250 gram...gram”, Ali: “anladım 250-250….bir şey söyleyeceğim yine aynı sistemle mi yapacağız yoksa önden bi yapalım mı ben diyorum ki ben de ben geldim diyeyim”, İlhan: “Abi sen ona şöyle de zaten bizim ona bir şeyimiz yok…önden yapma çünkü bi mucize bu yani hemen biter bitmez anında yani”, Ali: “Ha anında olacağını biliyorum”, İlhan: “tamam aynen hiç gecikme bilmem ne olmayacak anında”, Ali: “Böyle böyle ikisini de aynı anda mı söyleyeyim sonra mı söyleyeyim”, İlhan: “ikisini de aynı anda söyle”, Ali: “Tamam ben söyleyeyim sana haber vereceğim tamam..sen gidiyorsun”, İlhan: “He ben yarın gideceğim”, Ali: “Hafta sonu geldiğinde ben sana bilgileri veririm…burada çünkü ben yüz yüze görürüm onu’,”

Mahkeme bu konuşmalarıİlhan Ekşioğlu’nun , Ali Kıratlı’ya Ümit Karan ve Bülent Uygun ile konuşmasını her ikisine de “250 Gram” diyerek şike için verilecek olan 250 bin doları söylemesini ve şike parasının verilmesi noktasında bir gecikme olmayacağını iletmesini istemektedir. olarak yorumlamaktadır.

Bu konuşmaların yapıldığı tarih 19 ve 21 Mart 2011 dir. Fenerbahçe ligin 26. Haftasında 18 Mart 2011 tarihinde Galatasaray’ı deplasmanda 2-1 yenmiştir. 27.haftasında ise 03.04.2011 tarihinde kendi evinde Bursaspor ile oynayacaktır. Eskişehirspor maçı ligin 28. Haftasında 09.04.2011 tarihinde oynanacaktır.

Bu durumda bir önceki sezon ligdeki son maçta şampiyonluğu kaybettiğiniz Bursaspor ile evinizde oynayacağınız maçın sonucunu etkilemeye yönelik olarak çalışma mı yaparsınız yoksa bir sonraki maçla ilgili olarak mı çalışma yaparsınız? Ve neden Fenerbahçe-Bursaspor maçı ile ilgili olarak TEK BİR KONUŞMA bile bulunmamaktadır? Fenerbahçe’nin puan kaybettiği tek maç olan bu maç ile ilgili olarak hiçbir değerlendirme olmaması mümkün müdür?

Mahkeme gerekçeli kararında 25 Mart tarihinde yapılan görüşmede Ali KIRATLI’nın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’na 50’şer 50’şer yeşil zam yaptım haberin olsundemesini şike için verilecek olan 250.000 doları 300.000 bine çıkardığını söyleyerek, onay almakta olarak yorumlamakta, 2 Nisan tarihinde Ali KIRATLI’nın Ümit KARAN’a çarşamba günü alacağım perşembe günü geleceğimsözlerini şike parasını alıp geleceği olarak yorumlamaktadır. Zaten İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun telefon konuşmasında hemen biter bitmez anında yani, tamam aynen hiç gecikme bilmem ne olmayacak anında” demesini de şike parasının müsabakanın hemen bitiminde ödeneceği olarak yorumlamıştır.

Mahkemenin gerekçeli kararına aldığı telefon görüşmelerine göre 05.04.2011 günü İlhan Ekşioğlu, Ali Kıratlı’ya söylediği “ Ben hallediyorum fakat Aliciğim…şöyle yapacağız sen o gerisini sen onunla konuşursun halledersin yani bi 100 gram eksik yapacağız…ama sonra yani halledeceğiz onu da” sözlerini, müsabaka öncesinde Bülent Uygun ve Ümit Karan’a şike için götürdüğü paradan 100 bin doların eksik olduğunu ancak onu da sonradan halledeceği olarak yorumlamaktadır.

Fenerbahçe Spor Kulübü Mali İşler Müdürü Tamer YELKOVAN’ın 6 Nisan tarihinde telefonda Aziz YILDIRIM’A, “bir de ilhan beyin emaneti vardı onu da hallediyoruz yarınademesi verilecek şike parasının ayarlandığı olarak yorumlanmaktadır.

Mahkeme gerekçeli kararında; “ İlhan Ekşioğlu’nun çalışanı Halil Köntek’in 07.04.2011 günü Ali Kıratlı’ya şike parası olarak 100.000 dolar verdiği, İ.Ekşioğlu’nun Ali Kıratlı’ya verilmesi planlanan geri kalan parayı 11.04.2011 pazartesi vereceğini söylediği anlaşılmaktadır.” demektedir.

Bu durumda Ali KIRATLI’nın Eskişehir’e götüreceği şike parasının kime ait olduğu çelişkilidir. İlhan EKŞİOĞLU, 5 Nisan tarihinde ‘ben hallediyorum’ dediği halde 6 Nisanda Tamer YELKOVAN “İlhan Beyin emaneti vardı onu hallediyorum” demektedir. Parayı kimin verdiği somut olarak belirlenmemiştir. Kaldı ki verilen miktarın 100.000 dolar olduğu belirtilmesine rağmen İlhan EKŞİOĞLU’nun “bi 100 gram eksik yapacağız” sözünün yarattığı çelişki görmezlikten gelinmektedir. Eğer 100.000 dolar veriyorsanız “bi 100 gram eksik yapacağız” demezsiniz, yarısını şimdi kalanını sonra dersiniz.

Mahkeme gerekçeli kararında fiziki takip tutanaklarına göre 7 Nisan akşamı restaurantta Ali KIRATLI ile Bülent UYGUN’un yanlarında iki kişiyle birlikte buluştuklarını, daha sonra Ali Kıratlı’nın Ümit KARAN ile yaptığı telefon konuşmasından sonra otele gittiğini,  iki kişinin araçta beklerken Ali Kıratlı’nın elinde beyaz renkli bir çanta ile otelden çıkarak araca bindiğini, Ali Kıratlı’nın, elinde otelden çıkarken aldığı beyaz çanta ile, araçtan inerek 34 K 9934 plakalı beyaz renkli Porsche marka araca bindiğini, Ümit Karan’ın şoförü Mustafa Efe’nin kullandığı araçla ayrıldığını, döndükleri zaman Ali Kıratlı’nın elinde otelden çıkarken aldığı ve 34 K 9934 plakalı araca binerken yanında götürdüğü beyaz çantanın olmadığıbelirtmektedir.

Mahkeme gerekçeli kararında 9 Nisan’da İlhan EKŞİOĞLU’NUN Ali KIRATLI’YA ;

Saat 18.40 da attığı mesajda “Her şey yolunda giderse sonunda mutlaka konuşmamız gerek lütfen konuşmadan herhangi bişey yapma”

Saat 21.09 da attığı mesajda “Alicim tebrikler, pazartesi sabah ofiste buluşana kadar bişey bırakma orada” yazdığını

09.04.2011 günü saat:21.34’de İlhan EKŞİOĞLU’NUN Ali KIRATLI’YLA yaptığı görüşmedeki konuşmaları “Bülent Uygun’un müsabakaya Ümit Karan’la başlamamasından dolayı (62. dakikada oyuna dahil olmuştur,) rahatsızlığını dile getiren İlhan Ekşioğlu, anlaşmaya aykırı davranıldığını düşündüğünden kendisi ile konuşmadan şike parasını bırakmamasını istemektedir.”olarak yorumlamaktadır.

Ancak aynı gün saat 22.15 de Ali KIRATLI’nın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nu arayarak;

 Başkan o Alex’in formalarını şimdi veriyorum senin bayiye malzemeciden aldım,…sana bi teşekkür ettireyim mi”

 “…Veriyorum ben ona formasını çünkü geldi,…ben onu da söylüyorum senin teşekkürlerini,…öbürlerine pazartesi verecek diyeyim başkan”, sözlerini Ali Kıratlı’nın, şike parasını Ümit Karan’a verdiğinden İlhan Ekşioğlu’nu haberdar etmesi olarak yorumlamaktadır.

Burada sorulması gereken soru şudu ;. İlhan Yüksel EKŞİOĞLU kendiyle konuşmadan bir şey yapılmasını istediğini belirttiği, Pazartesi günü buluşana kadar bişey bırakmasını istemediğini mesajla bildirmiş olmasına rağmen Ali KIRATLI’nın Ümit KARAN’a bu mesajdan 1 saat sonra bişey bırakması normal midir?

Üstelik mahkeme fiziki takip tutanaklarına göre maçtan önceki gece Ali KIRATLI tarafından bir çanta içinde Ümit KARAN’a bir şey bırakılıyorsa neden maçtan sonra bir kez daha buluşularak şike parası verilsin? Şike parasının bir kısmı maçtan önce kalanı maçtan sonra verildi denecek olursa, o zaman “bi 100 gram eksik yapılacağını kalan paranın 11 Nisan pazartesi verileceği” şeklindeki yorumla ortaya çıkan çelişki neden giderilmemiştir?

Mahkeme 6222 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra oynanan maçlarla ilgili olarak ileri sürülen şike ve teşvik primi eylemlerini ayrı ayrı olarak değerlendirmiştir.

1-  11.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN BEŞİKTAŞ- İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ZİRAAT TÜRKİYE KUPASI FİNAL MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI

Mahkeme gerekçeli kararında;  Spor kulüplerinin maddi gelir ve prestij bakımından şampiyon olmaları yanında Avrupa Kupalarına katılmalarının da önem taşıdığı, Beşiktaş’ın ligde son iki maçta puan kaybetmesi halinde Avrupa Kupalarına katılamama ihtimali olduğundan Türkiye Kupası Finalini alarak Avrupa Kupalarına katılmayı garantilemek istediği bu nedenle de 11.05.2011 tarihinde Kayseri’de oynanacak FİNAL MAÇI ÖNCESİ Beşiktaş Spor Kulübü Başkan yardımcısı Serdal ADALI ile Beşiktaş Spor Kulübü Teknik Direktörü Tayfur HAVUTÇU’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi oyuncuları İbrahim AKIN ve İskender ALIN’ın menajerleri Yusuf TURANLI aracılığı ile transfer teklifinde bulundukları, her iki oyuncunun da bu transfer teklifini kabul ederek transfer ile ilgili şartları takip etmesi için menajer Yusuf TURANLI’ya yetki verdikleri böylelikle sanıkların şike anlaşması yaptığı,

Mahkeme gerekçeli kararında; Tayfur Havutçu’nun savunmasında;” İbrahim AKIN’ın transferini bizzat kendisinin, İskender ALIN’ı ise kulübün istediğini”, Serdar ADALI’nın savunmasında; “her iki futbolcunun da teknik direktör tarafından istendiğini” söylemelerini, amacın transfer değil kupa maçı öncesi transfer edilecekleri bahanesi ile şike yapmak olarak yorumlamaktadır.

Mahkeme Serdar ADALI’nın savunmasında transfer edilecek kişilerin isimlerinin belirlendiği dönemde kupa finalinde kimin oynayacağının belirli olmadığını belirtmiş ise de mahkeme bu savunmayı 2 ay bekleyip kupa finali öncesinde teklifte bulunulmasını ve final sonrasında da transfer arzusunun bitmesi nedeniyle gerçekçi bulmamıştır.

O dönemki kulüp Başkanı Yıldırım DEMİRÖREN’in transfer teklifinden haberdar olmadığı, İbrahim AKIN’ı kumar ve at yarışı merakı için kendisinin gönderdiğini, transfer komitesi anlaşsa bile bu oyuncu ile aynı şartlarda geri almasının mümkün olmadığını, Serdar Adalı’nın da Tayfur Havutçu’nun da bu düşüncelerini kendisi ile paylaşmadığına dair tanık ifadesini transfer arzularının olmadığının en açık delili olarak kabul etmiştir.

İbrahim AKIN’ın “Hocam” dediği ve tanık olarak dinlenen Ahmet KANĞI’ya “bu maça yani böyle şey yap diyorlar bana yavaş oyna falan hani, gibisinden” cümlesini söylemesi Beşiktaş’a transfer karşılığında kupa finalinde oynamaması için teklifte bulunduğunu, İbrahim AKIN’ın “pas o hep o şey yapacağız o zaman pas mas yapacağız” diyerek sonuca giden bir hareket yapmayacağını söylemesini Beşiktaş’a transfer olma karşılığında kupa finalinde takımı adına istenilen performansı göstermeyeceği noktasında şike teklifini kabul ettiğini göstermektedir.

Sanık Göksel Gümüşdağ’ın savcılık ifadesindeki beyandan da anlaşılmaktadır ki, İbrahim Akın’ın transferi bir an için düşünülmüş ise de, İskender Alın’ın transferi hiçbir zaman Beşiktaş’ın gündeminde olmamıştır. Adı geçen futbolcunun isminin gündeme getirilmesi tümüyle şike faaliyetine dönük olduğu gibi, İbrahim Akın’ı transfer etme arzusunun dahi gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır.

Prof. Dr. Ersan Şen; “şike suçunun konusu olan menfaat, elbette daha iyi bir kulübe transfer olmayı da kapsamına alacaktır” demektedir. (Aynı yönde bkz. Donay, a.g.e., s.155 -156.;)

Prof. Dr Mahmut Koca da bu konuya ilişkin “suçun konusunu kazanç veya sair menfaat oluşturur.  Bu durumda sadece para vs. gibi ekonomik menfaatler değil,  kişinin sosyal veya kişisel durumunda iyileşme sağlayan manevi yararlar da suçun konusunu oluşturabilecektir. Örneğin bir futbolcuya maçta oynamaması veya oynayıp maçın istenilen şekilde sonuçlanmasına katkı yapması için para verilmesi bu suçu oluşturabileceği gibi, daha büyük bir takıma transfer vaadinde bulunulması ya da cinsel bir takım menfaatlerin sağlanması halinde de suç oluşur” görüşünü paylaşmaktadır.

Mahkememizce de, kendi kulüplerinde aldıkları ücretin iki üç katı teklif edilerek transfer vaadiyle şike ve teşvik suçlarının işlenebileceğini, bunun 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “kazanç veya sair menfaat” kapsamında olduğu kabul edilmiştir.

Sanıklar Serdal Adalı, Tayfur Havutçu ve Yusuf Turanlı tarafından; İBB Sporlu futbolcular İbrahim Akın ve İskender Alın ile, sezon sonunda yüksek transfer ücretleri ile Beşiktaş’a transfer edilecekleri vaat edilerek oynanacak kupa maçında Beşiktaş'a karşı iyi oynamamaları yönünde şike anlaşmasına vardıkları anlaşılmış, oluşan bu vicdani kanı ile anılan sanıkların, 6259 sayılı Yasa ile değişik 6222 sayılı Yasa’nın 11/1. maddesi uyarınca şike suçundan.”demek suretiyle Türkiye Kupası Final Maçı dolayısıyla sanıkların cezalandırılmasına karar vermiştir.

Mahkeme transfer vaadiyle şike yapılabileceğini düşünmektedir. Mahkemeye göre, şike ve teşvik primi suçunun unsurlarından kazanç veya menfaat sağlama durumu, transfer vaadi ile de gerçekleştirilebilecektir.

Mahkeme burada sanıkları suç örgütü üyesi değil, SUÇ İŞLEMEK İÇİN BİR ARAYA GELEN KİŞİLER olarak yorumlamıştır. Sanıkların iştirak halinde suç işledikleri gerekçesi ile cezalandırılmalarına karar vermiştir.

Mahkeme sanıklardan Serdal ADALI, Tayfur HAVUTÇU, Yusuf TURANLI, İbrahim AKIN ve İskender ALIN’ın 11.05.2011 tarihinde oynanan Beşiktaş-İ.B.B Spor Türkiye Kupası final müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan, suçun işleniş biçimi ile suç konusunun önem ve değeri gözetilerek eylemine uyan ve tüm sonuçları itibariyle lehine olan 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca cezalandırılmalarına karar vermiştir.

Mahkeme Tayfur HAVUTÇU hakkında ceza tayin ederken “ 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle BİR YIL HAPİS ve İKİ BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA”

Serdal ADALI hakkında ceza tayin ederken; “ 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca takdiren BİR YIL HAPİS ve DÖRT BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA ”demiştir.

Oysa mahkeme, her iki sanığa da alt sınırdan ceza vermiştir. Mahkemenin gereken özeni göstermediğinin bir başka göstergesi de, Tayfur Havutçu hakkındaki hüküm kısmında -esasen böyle bir durum söz konusu olmamasına rağmen- ‘takdiren alt sınırdan uzaklaşılması’ ibaresinin yer almasıdır.

Bu kadar fazla sanık olan bir davada gerekçeli karar yazılırken yanlışlık yapılması, anlayışla karşılanabilir. Çünkü işin esası bakımından bir farklılık söz konusu değildir. Ancak mahkemenin sanıklardan İskender ALIN ile İbrahim AKIN’a verdiği cezayı “bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi nedeniyle sanığın cezası, 6259 sayılı Kanun ile eklenen 6222 sayılı Kanun’un 11/10. maddesi uyarınca takdiren 1/4 oranında artırılmasına” dair kararı kabul edilemez.

Türk Ceza Kanunu’nun 43. Maddesinde düzenlenen zincirleme suç;” Bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi” olarak tanımlamaktadır.

Buna verilebilecek en basit ve anlaşılabilir örnek, bir banka memurunun işlediği zimmet suçudur. Suç işleyen kişinin amacı haksız kazanç elde etmektir. Banka müşterilerinin hesaplarından değişik zamanlarda kendi hesabına usulsüz para aktarması halinde kişinin tek bir amacı, ama birden fazla fiili söz konusudur. Bu durumda sanığa verilen ceza, zincirleme suç olduğu gerekçesi ile arttırılır.

Mahkeme İskender ALIN’ın Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İBB Spor ve Türkiye Kupası finalinde 11.05.2011 günü oynanan Beşiktaş-İBB Spor müsabakalarını  İbrahim AKIN’ın ise Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 01.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe -İBB Spor ve 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor - İBB Spor müsabakaları ile Türkiye Kupası finalinde 11.05.2011 günü oynanan Beşiktaş-İBB Spor müsabakasının sonuçlarını etkilemek amacıyla şike suçunu işlediği sabit olduğundan cezalandırılmalarına karar vermiştir. Bu durumda sanıkların işledikleri suçlar hakkında “BİR SUÇ İŞLEME KARARININ İCRASI KAPSAMINDA DEĞİŞİK ZAMANLARDA BİRDEN FAZLA SUÇ İŞLENMESİ” yorumu yapılamaz. Zira söz konusu müsabakaların biri lig, diğeri kupa maçıdır. Tek bir amaç yoktur. Bu nedenle burada zincirleme suç unsurlarının uygulanmasına hukuken imkân yoktur.

Nitekim Mahkeme bu maçın diğer bir sanığı olan YUSUF TURANLI hakkında hüküm tesis ederken bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi nedeniyle sanığın cezası, 6259 sayılı Kanun ile eklenen 6222 sayılı Kanun’un 11/10. maddesi uyarınca cezasını arttırmamış ve sanık Yusuf TURANLI hakkında

Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 01.05.2011 günü oynanan İBB Spor-Fenerbahçe, 15.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü, 22.05.2011 günü oynanan Sivasspor-Fenerbahçe ve 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İ.B.B Spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla şike ve teşvik primi suçunu işlediği sabit olduğundan 1 YIL ALTI AY HAPİS ve İKİ BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

11.05.2011 tarihinde Beşiktaş-İBB Spor arasında oynanan Türkiye Kupası müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan, suçun işleniş biçimi ile suç konusunun önem ve değeri gözetilerek eylemine uyan 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle BİR YIL ALTI AY HAPİS ve İKİ BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

olmak üzere iki ayrı hüküm tesis etmiştir.

Mahkemenin İskender ALIN ve İBRAHİM AKIN hakkında iki ayrı suç işledikleri için ayrı ayrı ceza vermesi gerekirken tek bir suç işleme kararı olarak yorumlaması ve zincirleme suç hükümlerini uygulaması HUKUKEN DOĞRU DEĞİLDİR, BOZMA SEBEBİDİR.

Mahkemenin İskender ALIN ve İbrahim AKIN hakkında farklı, Yusuf TURANLI hakkında farklı karar vermesi kabul edilemez.

2-  15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE-ANKARAGÜCÜ MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİASI

Mahkeme gerekçeli kararında; Sanık Nevzat ile Recep Denizer arasında bu görüşmenin 15.05.2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü maçı öncesine denk gelmesi, sanık Nevzat’ın savunmasında söz konusu görüşmelerin Trabzonspor Stadı'nın yenilenmesi sürecine ilişkin olduğunu beyan etmesine karşın, görüşme içeriklerinin bu savunmayı doğrulamadığı, Recep Denizer'e demir ve profil konusunda kendisinden yardım alınacak kişi olarak ilettiği şahsın, Makine Kimya'da çalışan Mehmet Hoca olduğunu söylemesinden açıkça anlaşılmaktadır. İnşaat mühendisliğinin alanına giren bir konuda, MKE'de çalışan bir şahıstan yardım istenilmesi olağan değildir. Esasen Makine Kimya ile kastedilenin, MKE Ankaragücü takımı olup Mehmet Hoca denilen şahsın da bu takımda görev alan bir şahıs olduğu izahtan varestedir. Burada sanık Nevzat Şakar'ın, Recep Denizer üzerinden anılan tarihte Fenerbahçe'ye karşı forma giyecek olan Ankaragücü futbolcularına teşvik amacıyla ulaşmaya çalıştıkları anlaşılmakta ise de, sanık Nevzat ile Recep arasında geçen bu görüşmeyi destekleyen ve bu niyetin hayata geçirildiğine dair bir görüşme, para trafiği vs. başkaca bir faaliyet saptanamadığından şüphe sanıklar lehine yorumlanmış ve eylemin sübuta ermediği kabul edilmiştir.

Mahkeme Trabzonspor yöneticisinin teşvik niyetinde olduğu, ancak bu niyeti gerçekleştirmek için yapılan bir görüşme veya para trafiği benzeri bir şey olmadığı gerekçesi ile sanıklar hakkında beraat kararı vermiştir.

3-  22.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN SİVASSPOR- FENERBAHÇE MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİASI

Mahkeme gerekçeli kararında; 12.05.2011 tarihinde yapılan Zeki mazlum ile Sadri Şener arasındaki “Zeki: ‘Para durumunuz var mı başkanım’, Sadri: ‘Var tabii bir sürü para var, bunu mu söyleyecektin’, Zeki: ‘Yok başkanım bir şeyler söyleyecektim de bu arada bunu da sıkıştırayım dedim araya’, Sadri: ‘Öbürünü de söyle söyle hemen problem değil’, Zeki: ‘TELEFONLA OLMAZ BAŞKANIM YARIN BEN DE MAÇ SABAHI TRABZON’DAYIM BİR ARAYA GELİR SÖYLERİM BEN" şeklinde yapılan konuşmayı  “Söz konusu konuşmada sanıklar Sadri Şener ve Zeki Mazlum aleyhine değerlendirilebilecek konuşmanın Zeki tarafından ‘Para durumunuz var mı başkanım’ sorusuna, S. Şener'in ‘Var tabi bir sürü para var, bunu mu söyleyecektin’ şeklinde karşılık vermesi devamında buna ilişkin bir konuşmanın geçmemesidir.şeklinde değerlendirmektedir.

Oysa Zeki’nin TELEFONLA OLMAZ BAŞKANIM YARIN BEN DE MAÇ SABAHI TRABZON’DAYIM BİR ARAYA GELİR SÖYLERİM sözünü hiç söylememiş gibi değerlendirmektedir. Mahkemenin yorumlarındaki çifte standardı ortaya koyan somut örneklerden biri de bu yorumudur.

Mahkeme gerekçeli kararında “Mecnun Otyakmaz’ın, Zeki Mazlum'a; Fenerbahçe ile yapacakları maça ilişkin olarak Trabzonspor lehine bir kısım insanların gelerek futbolcularına teşvik amacıyla şike teklifinde bulunduğunu ilettiğini ve Zeki Mazlum’un bunun üzerine, Trabzon'da bu işi yapacak adamın olmadığını söylemiş, Mecnun Otyakmaz, kendisine böyle bir teklifin gelmediğini ancak futbolcularından duyduğunu, kulübün bilgisi dışında kimsenin böyle bir işe girişmeyeceğini dile getirmesi üzerine Zeki Mazlum’un, böyle bir durumun olabileceğini yani kulübün dışında da olabileceğini, Trabzonlu iş adamlarının ve hele hele Trabzon Ak Parti il teşkilatının Trabzon'un şampiyon olması için 5 milyon Dolar dahi verebileceğini” belirtmektedir.

Mehmet YILDIZ’ın ve Mecnun OTYAKMAZ’ın Sivasspor-Fenerbahçe maçından 3 gün önce bu maçla ilgili olarak Trabzonspor’dan teşvik primi geldiğine dair konuşmaları olduğu sabitken, bu konuda soruşturmanın genişletilmesi kararı alınmaması ve Sivassporlu oyuncuların tanıklığına başvurulmadan sanıklar hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi hukuka uygun değildir.

Mahkemenin Trabzonspor’un Fenerbahçe-Ankaragücü ve Sivasspor-Fenerbahçe maçlarına ilişkin olarak teşvik primi vaadinde bulunulduğu iddialarını değerlendirirken “şüphe sanık lehine yorumlanır” ilkesini ön planda tutması, ancak Fenerbahçe hakkındaki iddialarda aynı hassasiyeti göstermemesi çifte standartın bir göstergesidir.

4-  17.04.2011 TARİHİNDE OYNANAN TRABZONSPOR - BURSASPOR MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VAADİ

Mahkeme 03.04.2011 tarihinde Kadıköy’de oynadığı ve herhangi bir girişimde bulunulduğuna dair tek bir tapenin bile mevcut olmadığı, Fenerbahçe’nin puan kaybettiği tek maç olarak sonuçlanan Fenerbahçe-Bursaspor maçından 2 gün sonra Bursaspor’un 12 gün sonra oynayacağı Trabzonspor maçı için teşvik girişiminde bulunduğunu düşünmektedir. Üstelik de Trabzonspor, Bursaspor maçından önce İstanbul’da Galatasaray ile oynayacaktır.

Mahkemenin gerekçeli kararına göre Aziz Yıldırım, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Alaeddin Yıldırım eliyle ve birbirleriyle irtibatlı şekilde iki farklı koldan Trabzonspor –Bursaspor müsabakasının sonucunu etkilemeye çalışmıştır.

İ.Y. Ekşioğlu’nun Ali Kıratlı üzerinden, Bursasporlu futbolculara ulaşarak, Alaeddin Yıldırım da Fenerbahçe Kulübü’nde Brezilyalı futbolcuların tercümanlığını yapan sanık Samet Güzel aracılığı ile bir dönem kendi takımlarında forma giyen Gökçek Vederson’a ulaşarak teşvik primi vermek istemişlerdir.

Samet Güzel’in Bursasporlu futbolcu Vederson ile Alaeddin YILDIRIM’ı bir araya getirme çabası yoğun telefon ve mesaj trafiğinden de anlaşılmaktadır.

Gökçek Vederson’un kullandığı telefonun 11.04.2011 günü saat:11:40’a kadar Bursa ve Yalova’da sinyal verdikten sonra saat:12:54 ile 17:51 arası İstanbul’da sinyal verdiği, saat:18:00’den sonra sırasıyla Yalova ve Bursa’da sinyal verdiği tespit edilmiştir.

Mahkeme baz istasyonu sinyalinden Alaeddin Yıldırım, Samet Güzel ve Gökçek Vederson buluşmasının 11.04.2011 tarihinde gerçekleştiğini kabul etmektedir.

Mahkeme Samet’in Arkadaşım ile konuştum demesini Gökçek Vederson olarak kabul etmektedir. Bu kabul, şüphe sanık lehine yorumlanır ilkesinin yok sayılmasının bir başka kanıtıdır. Ceza hukukunda varsayıma dayalı olarak hareket edilemez.

Mahkeme gerekçeli kararında; “ Görüşme içeriğinden de anlaşıldığı üzere 17.04.2011 Pazar günü oynanacak Trabzonspor-Bursaspor müsabakası sonrasında, sanık Alaeddin Yıldırım, Samet Güzel’den, varılan teşvik anlaşmasının gereği olarak Gökçek Vederson’u beklediğini iletmektedir. Sanık Samet’in Alaeddin’e, “konuştuğumuzdan farklı hiç bir şey yok, her şey yolunda diyor” sözünden, Vederson ile Alaeddin Yıldırım arasında 11.04.2011 tarihinde gerçekleşen görüşmede teşvik anlaşmasının sağlandığı anlaşılmaktadır. Eğer bu görüşmede, Vederson tarafından, yapılan teşvik teklifi kabul edilmemiş olsaydı, sanık Alaeddin’in müsabaka öncesinde Samet’i arayıp anlaşmanın takibini yapması söz konusu olmazdı. Sanık Vederson’un bu konuya ilişkin aşamalardaki çelişkili savunmaları da değerlendirildiğinde, teşvik teklifini kabul ettiği sabittir.denmektedir. Oysa telefon görüşmesinde Alaeddin YILDIRIM: “Tamam sen de ki, pazar sabah Ali bey seni bekliyor” dediği halde mahkeme bu cümleyi Trabzonspor-Bursaspor müsabakası sonrasında beklediği olarak yorumlamaktadır. Üstelik mahkeme Samet GÜZEL’in “ her şey yolunda diyor” sözünü Vederson ile teşvik primi konusunda anlaşma yapıldığının ve Alaaddin YILDIRIM’ın maç öncesinde Samet’i aramasını da anlaşmanın takibi olarak yorumlamaktadır ki, sanık Vederson’a atfedilecek herhangi bir somut kabul yokken mahkemenin varsayımla Vederson’a ceza vermesi kabul edilemez.

Mahkeme Alaeddin Yıldırım’ın; Samet Güzel aracılığıyla Bursaspor futbolcusu Gökçek Vederson ile Trabzonspor’u yenmeleri karşılığında teşvik teklifinde bulunduğu, Gökçek Vederson’un da bahse konu teklifi kabul ettiği gerekçesi ile hüküm tesis edebilmesi için para trafiği veya menfaat teminin SOMUT ve NET olarak ortaya koymak zorundadır.

5-  22.04.2011 TARİHİNDE OYNANAN ESKİŞEHİRSPOR - TRABZONSPOR MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ

Mahkeme gerekçeli kararında; 22.04.2011 günü Eskişehir’de oynanan Eskişehirspor–Trabzonspor futbol müsabakası öncesinde, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün, Eskişehirsporlu futbolcu ve teknik adamlarla yakın irtibat halinde oldukları, müsabakadan önce Eskişehirspor futbolcusu Sezer Öztürk'e Şekip Mosturoğlu’nun talimatı ile Sami Dinç tarafından transfer teklifi götürüldüğü ve transferin Trabzon maçına bağlı olduğu belirtilerek transfer vaadiyle teşvik teklif edildiği, ayrıca İlhan Ekşioğlu’nun talimatı ile Ali Kıratlı tarafından Şükrü Ongan’ın da yardımıyla Eskişehirsporlu futbolcu Ümit Karan ve Fenerbahçeli yöneticiler tarafından kendisine “BİZİMKİ” denilen teknik direktör Bülent Uygun’a teşvik teklif edildiği ve anlaşmanın sağlandığı ve müsabaka sonrasında da vaat edilen paraların alındığı, şu hale göre suç örgütü lideri Aziz Yıldırım’ın talimatları doğrultusunda hareket eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Ali Kıratlı, Tamer Yelkovan, Sami Dinç ve Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun teşvik eylemi içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttükleri anlaşıldığından, ayrıca sanıklar Bülent Uygun, Ümit Karan ve Şükrü Ongan’ın kendilerini kurtarmaya dönük, oluşa aykırı, iletişim tutanaklarını izaha yönelik gerçeklikten uzak savunmalarına itibar edilmeyerek cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir.

Sanıklardan Şükrü Ongan’ın doğrudan teşvik eyleminin tarafı olarak süreç içerisinde yer almayıp, sanık Ali Kıratlı’nın teşvik eylemindeki rolünü ve kastını bilerek, teşvik anlaşmasının diğer tarafları Bülent Uygun ve Ümit Karan arasında irtibat sağladığı ve bu şekilde suçun icrasını kolaylaştırdığı anlaşıldığından hakkında TCK'nın 39/2-c maddesinin tatbiki suretiyle ceza tayinine gidilmiş, hükmolunan sonuç ceza itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına” karar verilmiş olması karşısında, 6259 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesi 6222 sayılı Yasa lehine olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.

Sanık Sezer Öztürk hakkında teşvik suçundan kamu davası açılmış ise de, adı geçen sanığın M. Şekip Mosturoğlu’nun talimatı ile Sami Dinç tarafından transfer vaadi ile yapılan teşvik teklifini kabul ettiğine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatine karar vermek gerekmiştir.

Her ne kadar sanıklar Zafer Tüzün ve Muhammet Şenyüz haklarında teşvik suçundan kamu davası açılmış ise de, suçlamayı reddeden savunmalarının aksine yüklenen suçtan cezalandırılmalarına yeter kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden beraatlerine .” karar vermiştir.

Mahkemenin gerekçeli kararında kullandığı ifadeyle “adeta şike ve teşvik işlerinden sorumlu koordinatör gibi çalışan” İlhan Ekşioğlu’nun 16 Nisan’da Gaziantepspor ile oynayacakları zorlu bir maç ve teşvik primi verdikleri Bursaspor’un 17 Nisan’da Trabzonspor’la oynayacağı maçın sonucunu bile beklemeden bir hafta sonra Trabzonspor’un oynayacağı Eskişehirspor maçı ile ilgili teşvik primi konusunda Bülent Uygun ve Ümit Karan ile görüşmek amacıyla Ali KIRATLI’yı Antalya’ya göndermesi mahkemenin varsayıma dayalı yorumlarının tipik bir örneğidir.

Fenerbahçe’nin Gaziantepspor’u nasıl olsa geçeceğini düşündüğünü bir an için kabul edecek olsak bile, teşvik primi gönderdiğiniz maçın sonucunu beklemeden bir başka maç sonucu için girişimlerde bulunmaya başlamak, gönderdiğiniz teşvik priminin sonuç vermeyeceğini kabullendiğiniz anlamına gelmez mi?

Fenerbahçe’nin kendi evinde oynadığı İstanbul Büyükşehir Belediye, Ankaragücü, Kasımpaşa maçlarının sonuçlarını etkilemek için çalışma yapan kişilerin Gaziantepspor maçı için çalışma yapmamaları nasıl izah edilebilir? Neden tek bir telefon konuşması yoktur? Bu maç sırasında yapılan telefon konuşmaları, maç sonrası konuşmalar dosyada mevcuttur. Futbol ile ilgilenen tüm kişiler, bu maçta hakemin kötü yönetimini kabul etmiş ve maçın 90+4. dakikasında Fenerbahçe’nin attığı golle maçı 1-0 kazanmasını ölüp ölüp dirilme olarak yorumlamışlardır.

Mahkeme gerekçeli kararında; İlhan EKŞİOĞLU’nun Ali KIRATLI’ya 11.05.2011 tarihinde teşvik primini ödediğini, Ali KIRATLI’nın da Ümit KARAN’a verdiği tespitleri emniyet kuvvetlerinin dinlediği telefon kayıtları ve fiziki takip tutanaklarına dayanıyorsa da, somut olarak PARANIN VARLIĞI ve ne nedenle verildiği tespit edilmemiştir.  Ali KIRATLI ile Ümit KARAN arasında 19.05.2011 tarihinde yapılan konuşmada dondurmamı dondurmacıda bırakırım cümlesini teşvik anlaşmasının karşılığı olan paranın müşterek tanıdıkları bir yere bırakılacağı olarak yorumlamak Ceza hukukunun temel ilkeleri ile çelişmektedir.

Konuşma ile kastedilenin para olduğu kabul edilse bile, bırakılıp bırakılmadığı dahi belirlenmemişken yapılan tespit soyut varsayımın bir başka ifadesidir.

Mahkemenin çelişkili ifadelerinin bir başka örneği de, Sami DİNÇ’in Savcılık ifadesinin yorumlanmasında ortaya çıkmaktadır. Zira mahkeme, Sami DİNÇ’in telefondaki konuşmasını “ Sezer’den Trabzon müsabakasında Fenerbahçe’yi şampiyon yapacak bir oyun çıkarmasını istemektedir. Çünkü kendisinin söylediği gibi, transfer olması için, Fenerbahçe’nin şampiyon olması gerekmektedir. Zira Fenerbahçe şampiyon olmazsa, sanık Aziz Yıldırım başkanlığı bırakmayacağına göre, prensipleri gereği transfer çalışmalarını askıya alabilecek ve bu bağlamda Sezer’den de vazgeçebilecektir.” şeklinde yorumlamaktadır.

Ancak mahkemenin bu yorumu yine gerekçeli kararındaki AZİZ YILDIRIM’IN FENERBAHÇE YÖNETİMİNİ BIRAKMAK İSTEMEDİĞİNDEN ŞAMPİYON OLMAK İÇİN 2010-11 SEZONUNUN İKİNCİ YARISINDA ŞİKE VE TEŞVİK FAALİYETLERİ İÇİN ÖRGÜT KURDUĞUNA dair yorumuyla çelişki taşımaktadır.

 Zira Fenerbahçe şampiyon olmazsa Aziz YILDIRIM başkanlığı bırakmayacaksa, neden ŞAMPİYON YAPMAK İÇİN ÖRGÜT KURSUN?

Mahkeme gerekçeli kararındaBÜLENT UYGUN’un; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 22.04.2011 günü oynanan Eskişehirspor-Trabzonspor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla teşvik suçunu işlediği sabit olduğu” gerekçesi ile ceza vermiş ise de, Bülent UYGUN’a teşvik primi konusunda anlaşma teklif edildiği, anlaşmanın kabul edildiği, teşvik primi ödemesi yapıldığına dair SOMUT TEK BİR KANIT yoktur.

Mahkeme gerekçeli kararının 334. sayfasında “Bu bağlamda; söz konusu karşılaşmadan bir hafta önce oynanan Antalyaspor maçı için Eskişehirspor'un Antalya’da bulunduğu sırada; Ali Kıratlı'nın, İlhan Ekşioğlu'nun talimatıyla Antalya’ya giderek bir hafta sonraki Eskişehirspor-Trabzonspor karşılaşmasında verilecek teşvik priminin altyapısını oluşturmaya çalıştıkları,

 İlerleyen süreçte ise İlhan Ekşioğlu'nun talimatıyla Ali Kıratlı'nın, Eskişehirspor futbolcusu Ümit Karan’la irtibata geçtiği ve diğer takım oyuncularına dönük; Trabzonspor karşılaşmasının Fenerbahçe lehine sonuçlanması halinde teşvik primi verileceği konusunda girişimde bulunmasını istediği, Ü. Karan'ın da bu isteğe olumlu karşılık verdiği,” ibaresi bulunmaktadır.

Mahkemenin gerekçeli kararının 335. sayfasında ise Fenerbahçe’nin 22.04.2011 tarihinde Eskişehir ile deplasmanda yapacağı müsabaka öncesinde, Eskişehirspor’un 17.04.2011 tarihinde rakip sahada Antalyaspor ile yapacağı müsabaka için bu şehirde bulunması nedeniyle sanık Ali Kıratlı’nın teşvik girişimleri için sanık Bülent Uygun ve Ümit Karan ile görüşmek amacıyla buraya geldiği anlaşılmaktadır.

Mahkeme gerekçeli kararının 334.sayfasında Ali KIRATLI’nın teşvik primi konusunda Ümit KARAN’a teklifte bulunduğunu ve teklifin Ümit KARAN tarafından kabul edildiğini belirtmesine rağmen, 335. sayfasında teşvik primi konusunda Ali KIRATLI’nın Bülent UYGUN ve Ümit KARAN ile görüştüğünü kabul etmektedir.

Ali KIRATLI’nın 15 Nisan 2011 tarihinde Bülent UYGUN ve Ümit KARAN ile Antalya’da bir araya geldiği ve görüştüğü kabul edilse bile, tarafların TEŞVİK PRİMİ KONUSUNDA ANLAŞMA YAPTIKLARI KONUSUNDA SOMUT BİR KANIT BULUNMAMAKTADIR.

Ali KIRATLI’nın İlhan EKŞİOĞLU’na telefonda yaptığı konuşmada; ”İYİ ON NUMARA HİÇ Bİ SORUN YOK” cümlesini Bülent UYGUN ve Ümit KARAN’ın teşvik primi teklifine olumlu yanıt verdiği olarak yorumlamak, hukuken kabul edilemez.

Üstelik bu anlaşma nasıl bir anlaşmadır ki, anlaşmayı kabul eden Bülent UYGUN, anlaşmanın bir diğer kişisi olan Ümit KARAN’ı maçta ilk onbir başlatmıyor ve maçın ikinci yarısında oyuna alıyor?

Bülent UYGUN’a teşvik primi konusunda yapılan anlaşma uyarınca herhangi bir ödeme yapıldığına dair herhangi bir tespit de dosyada yoktur.

Ali KIRATLI’nın Şükrü ONGAN’ı aradığı görüşmede  Hani o gün benim yanıma geldin ya sen bir arkadaşla,.ona söyle ben cuma ineceğim oraya tamam mı akşam gece,…konuştum”,

ŞÜKRÜ: “ANLADIM ABİ,

Ali: “Problem yok ben ancak cuma günü alabiliyorum buradan izin,…öbürüne de ikisine de söylersin o da ona söyler sen söyle yani şey de,…önce görüş.. ben çünkü şimdi çıktım oradan,…izin istedim dediler cuma günü ancak işlerimiz çok…”,

Mahkeme ŞÜKRÜ ONGAN’ın, Ali KIRATLI ile yaptığı bu görüşmede “ANLADIM ABİ” demesini teşvik girişiminden haberdar olduğu gerekçesiyle suçun işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak suretiyle yardım eden konumunda bulunan kişi olarak yorumlamış ve cezalandırılmasına karar vermiştir.

Mahkeme gerekçeli kararında; “Sanık Tamer Yelkovan, Aziz Yıldırım’dan aldığı talimat ile şike ve teşvik için kulübün parasını verdiği anlaşılmaktadır. Şu halde sanığın doğrudan şike faaliyetine dahil olduğuna dair delil bulunmamakla birlikte, şike faaliyetinde kullanılmak üzere Fenerbahçe Kulübüne ait parayı vermesi nedeniyle şike suçuna yardım eden sıfatıyla dahil olduğu anlaşılmış ve bu kapsamda cezalandırılması cihetine gidilmiştir.” demektedir.

TCK 39/2 de yer alan düzenleme ile suça yardım eden kişilerin nasıl sorumlu tutulacağı belirtilmektedir. Buna göre;

 “Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur;

a-    Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaad etmek

b-    Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanıla araçları sağlamak

c-     Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak

Mahkeme 22 Nisan 2011 tarihinde oynanan Eskişehir Trabzon maçında Şükrü ONGAN’ın telefon görüşmesi ile Tamer YELKOVAN’ın da teşvik primi parasını vermesi nedeniyle suça yardım eden kişi olarak cezalandırılmalarına karar vermiştir.

6-  01.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE-İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI

Mahkeme 01.05.2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında şike yapmak suçundan dolayı, Aziz YILDIRIM, Abdullah BAŞAK, Ahmet ÇELEBİ, Bülent İbrahim İŞÇEN, İbrahim AKIN, Yusuf TURANLI ve Tamer YELKOVAN’ın cezalandırılmalarına, hakkında ceza verilmesi talep edilen İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Cemil TURHAN, Ali KIRATLI, Serkan ACAR ve Göksel GÜMÜŞDAĞ’ın ise BERAATLERİNE karar vermiştir.

Mahkemenin gerekçeli kararına göre; Aziz YILDIRIM, Ahmet ÇELEBİ, Abdullah BAŞAK ve Bülent İbrahim İŞÇEN ile 26.04.2011 tarihinde Şükrü SARAÇOĞLU stadında buluşup İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında şike yapmayı kararlaştırmışlar ve Yusuf TURANLI da 26 Nisan 2011 günü saat 22.19 da restaurantta İbrahim AKIN’la buluşarak teklifi iletmiştir.

İbrahim AKIN şike anlaşması sonucu alacağı para için din bilgisine güvendiği emekli imam tanık Ahmet KANGI’dan fetva almıştır.

İbrahim AKIN şike parasının 100.000 dolar değil euro olmasını istemiş, kabul etmiyorum başka diye mesaj atmıştır.

Ahmet ÇELEBİ şike anlaşmasına konu olan parayı İbrahim AKIN’a ulaştırmak üzere Yusuf TURANLI’ya verilecek parayı 06.05.2011 tarihinde Aziz Yıldırım’dan alamadığı için kendi cebinden vermek zorunda kalması nedeniyle duyduğu sıkıntıyı ortağı Kazım ALEMDAĞ’a dile getirdiği saat 16.45’de yaptığı telefon konuşmasından anlaşılmaktadır.

Emniyet güçlerinin 06.05.2011 tarihli fiziki takip tutanaklarına göre Yusuf TURANLI’nın restauranta elinde siyah renkli çizgili poşetle saat 21.00 sıralarında restauranta geldiği ve burada saat 21.28’de İbrahim AKIN ile buluştuğu ve 21.58’de restauranttan ayrılırken İbrahim AKIN’ın siyah renkli çizgili poşeti alarak ayrıldığı anlaşılmaktadır.

Tamer’in, Aziz Yıldırım’dan aldığı talimat ile şike ve teşvik için kulübün parasını verdiği anlaşılmaktadır. Suça konu İBB-Fenerbahçe müsabakasında da sanık İbrahim’e şike parası verildiği sabit olduğuna göre, yukarıda bir kısım tapelerden anlaşıldığı üzere Aziz Yıldırım’ın şike için görüşmek amacıyla diğer sanıklar ile bir arada bulunduğu yerde sanığın da bulunmasının ve bu şekilde eyleme dahil olmasının yanında, ayrıca mali işler müdürü olarak talimat ile de olsa kulübe ait parayı şikede kullanılmak üzere verdiği sabittir.  Şu halde sanığın (Tamer YELKOVAN) doğrudan şike faaliyetine dahil olduğuna dair delil bulunmamakla birlikte, şike faaliyetinde kullanılmak üzere Fenerbahçe Kulübüne ait parayı vermesi nedeniyle şike suçuna yardım eden sıfatıyla dahil olduğu anlaşılmış ve bu kapsamda cezalandırılması cihetine gidilmiştir.

Kararda şike parası olduğu iddia edilen miktarın KİM TARAFINDAN verildiğinin belli olmaması, aslında mahkemenin çelişkisini ortaya koymaktadır.

Yusuf TURANLI’ya verildiği iddia edilen şike parası Ahmet ÇELEBİ tarafından mı yoksa Tamer YELKOVAN tarafından mı verilmiştir?

Zira gerekçeli kararda saat 16.45’de ortağı ile konuşurken parayı alamadığı için duyduğu sıkıntıyı dile getiren Ahmet ÇELEBİ’ye ortağının “Bizim değil 100.000 dolar 1.000 dolar verecek halimiz yok” demesine rağmen aradan bir saat geçtikten sonra saat 17.38’de göndermesi hayatın olağan akışına aykırıdır. 1.000 dolar bile veremeyecek durumda olan bir kişinin 100.000 dolar gibi bir meblağı hemen bulabilmesi mümkün değildir. 16.45’de yapılan konuşma sonrasında–saat itibariyle- bankadan çekilemeyeceği de düşünüldüğünde ve bu miktarın Ahmet ÇELEBİ tarafından Yusuf TURANLI’ya veya Abdullah BAŞAK’a verildiğine dair bir fiziki takip tutanağı da olmadığına göre, bu iddia mantıklı değildir. Telefon konuşmaları kayıt altına alınan Yusf TURANLI’nın neden söz konusu parayı alırken emniyet güçleri tarafından fiziki olarak takip edilmediği de, bir başka soru işaretidir.

Kaldı ki, mahkeme Tamer YELKOVAN hakkında şike faaliyetinde kullanılmak üzere Fenerbahçe Kulübüne ait parayı vermesi nedeniyle şike suçuna yardım ettiği gerekçesi ile ceza verildiğini belirtmektedir. Bu durumda parayı kimin verdiğinin mahkemece NET ve SOMUT bir şekilde saptanmış olduğundan bahsetmek mümkün değildir.

İbrahim AKIN’ın gerek emniyet gerek savcılık ifadesi çelişkilerle doludur. Savcılık ifadesinin “manevi baskı” altında alındığı iddiası bulunmaktadır. Kaldı ki, telefon konuşmaları bile çelişkilidir. Mahkemenin savcılık ifadesini esas alarak hüküm kurması hukuka aykırıdır.

7-     08.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN KARDEMİR D.Ç. KARABÜK-FENERBAHÇE MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI

Mahkeme gerekçeli kararda; kendi kulüplerinde aldıkları ücretin iki üç katı teklif edilerek transfer vaadiyle şike ve teşvik suçlarının işlenebileceğini, bunun 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “kazanç veya sair menfaat” kapsamında olduğunu kabul etmiş ve sanıklar M. Şekip Mosturoğlu’nun Sami Dinç aracılığı ile Karabükspor futbolcusu Emenike’nin menajeri Erdem Konyar’a transfer vaadiyle şike teklifinde bulunduğunu ancak Erdem Konyar’ın teklifi kabul ettiğine dair kesin bir delil ve emare bulunmadığını belirterek sanıkların şikeye teşebbüs suçundan cezalandırılmalarına,  sanıklar Alaeddin Yıldırım, Erdem Konyar, Seyit İbrahim Kalender ve Tamer Yelkovan’ın, bu müsabakaya ilişkin olarak cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de suçlamayı reddeden savunmalarının aksine cezalandırılmalarına yeter kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatlerine” karar vermiştir.

Mahkeme gerekçeli kararında; “Erdem Konyar’ın “ Gerçekten şeyi var ADAM ONU KULLANARAK ÇIKTI Kİ öyle yapsın diye” sözünden Emenike’nin oyundan bilerek sakatlık numarası ile çıktığı, Sami’nin de “AMA DEĞİŞİYORSA PLAN, BANA HABER VERECEKSİN ABİ” diyerek aralarında yapılan planın, Emenike’nin Fenerbahçe müsabakasında oynamaması değil, kötü oynaması şeklinde olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır” demektedir.

Mahkemenin bu yorumuna göre Sami DİNÇ ile Erdem KONYAR’ın bir plan yaptığı kabul edilmektedir. Oysa mahkeme Erdem KONYAR hakkında, şike teklifini kabul ettiğine dair kesin bir delil olmadığından beraat kararı vermiştir. Eğer Sami DİNÇ ile Erdem KONYAR arasında bir plan yapıldığı kabul ediliyorsa, Erdem KONYAR hakkında beraat kararı verilmesi çelişkidir.

Mahkeme gerekçeli kararında; “ Sami Dinç açısından Emenike’nin menajeri Erdem Konyar’a şike teklifi yapıldığında hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak Erdem Konyar’ın, Emenike’nin daha önceden alınan karar gereği sakatlanma numarası ile oyundan çıkacağı bilgisine önceden vâkıf olmadığı yönünde Mahkememizde bir vicdani kanı oluşmuştur.” demesi de kabul edilemez. Zira bu durumda Emenike ile birilerinin daha önceden konuşup bir karar alması gerekir ki, dosyada böyle bir bulgu, somut bir delil yoktur.

Kaldı ki, oyuncunun sakat olduğu doktor raporları ile sabittir. Ve oyuncu sezonun kalan maçlarında oynamamıştır. Üstelik tanık olarak dinlenen Kulüp Başkanı Feridun TANKUT transfer konusunda kendisi ile koınuşulduğunu beyan etmiştir.

8-  15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN TRABZONSPOR - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VAADİ

Mahkeme gerekçeli kararında; 15.05.2011 tarihinde oynanan Trabzonspor-İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında Aziz YILDIRIM’ın Abdullah Başak, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İskender Alın, İbrahim Akın ve Yusuf Turanlı ile teşvik suçunun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte gerçekleştiren sıfatıyla sorumlu oldukları konusunda oluşan vicdani kanı ile cezalandırılmalarına, her ne kadar sanık Bülent İbrahim İşçen hakkında, ayrıca bu müsabakaya ilişkin olarak cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, suçlamayı reddeden savunmanın aksine cezalandırılmasına yeter kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatine” karar vermiştir.

Mahkeme Aziz Yıldırım’ın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU ile Abdullah BAŞAK’a teşvik konusunda talimat verdiği, Abdullah BAŞAK’ın da Yusuf TURANLI aracılığıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi oyuncularıyla irtibata geçerek teşvik primi konusunda anlaşma yaptıklarını kabul etmektedir.

Mahkeme, İlhan Ekşioğlu’nun konuşmasında "isimlerini al 7 kişinin biletini alalım" demesini “belediyede çalışan işçilere uçak bileti almadığı ya da almayacağı, bununla kastedilenin İBB Sporlu futbolcular olduğu açıktır.”şeklinde yorumlamıştır. Bu yoruma göre 7 İstanbul Büyükşehir Belediyesi oyuncusu ile anlaşılmıştır.

Elbette şike ve teşvik primi gibi hukuka aykırı bir anlaşmanın yazılı yapılması beklenemez. Ancak böylesine hukuka aykırı bir anlaşmanın taraflarının tam olarak saptanması ve tarafların bu konuda anlaşmaya vardığı konusunda NET ve SOMUT kanıtlar ortaya konulmalıdır.

Mahkemece teşvik priminin tarafı olarak kabul edilen İskender ALIN ve İbrahim AKIN bile diğer oyuncularla konuşmadıklarını, ‘sadece konuştuk’ diye karşı tarafa yanlış izlenim uyandırıcı beyanda bulunduklarına göre, kendilerine bu teklifte bulunan kişilerin birilerinin talimatı ile hareket ettikleri nasıl kabul edilebilir? Üstelik bu kişiler “ Bir fiyat konuşulmadı. Net bir para miktarı konuşulmadı.demektedirler. Bu durumda tarafları ve miktarı belli olmayan bir anlaşma söz konusudur.

Mahkeme teşvik primi yapıldığı gerekçesi ile İskender ALIN’a verdiği cezada indirim yapmalı idi. Zira 6222 sayılı kanunun 11/ 5. Maddesi : Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.” hükmünü amirdir. Yani mahkemenin bu durumda verilecek cezayı yarı oranında indirmesi gerekir.

Mahkemenin İskender ALIN hakkında verdiği kararın yanlışlığı bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Zira mahkeme İskender ALIN hakkında; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İBB Spor ve Türkiye Kupası finalinde 11.05.2011 günü oynanan Beşiktaş-İBB Spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla şike suçunu işlediği gerekçesi ile ceza vermiş ve verdiği cezayı da 6259 sayılı kanunla yapılan değişilikle 6222/11- 10  “ Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.” uyarınca arttırmıştır.

Oysa mahkeme Yusuf TURANLI’YA; “

D) a) Sanık YUSUF TURANLI’nın Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 01.05.2011 günü oynanan İBB Spor-Fenerbahçe, 15.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü, 22.05.2011 günü oynanan Sivasspor-Fenerbahçe ve 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İ.B.B Spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla şike ve teşvik primi suçunu işlediği sabit olduğundan,

E) a) Sanık YUSUF TURANLI’nın 11.05.2011 tarihinde Beşiktaş-İBB Spor arasında oynanan Türkiye Kupası müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan,ayrı ayrı ceza vermiştir.

Burada bir hususu açıklamak gerekir. 6259 sayılı Kanun’la değişiklik yapılan 6222 sayılı Kanun’un şike ve teşvik primi suçunu düzenleyen 11. Maddesinin (10.) fıkrasında; “ Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.” dendiği için bir kişinin hem şike hem de teşvik primi suçunu işlemesi halinde kişiye teşvik primi dolayısıyla Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir” hükmü uygulanmayacak, işlediği suçlardan en ağır cezayı gerektiren fiilinden dolayı ceza verilerek cezası arttırılacaktır.

9- 15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE-ANKARAGÜCÜ MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI

Mahkeme gerekçeli kararında; Aziz YILDIRIM’ın talimatı ile İlhan EKŞİOĞLU’nun Abdullah BAŞAK, Yusuf TURANLI, Cemil TURHAN, Mehmet YENİCE, Yavuz AĞIRGÖL ve Ümit AYDIN aracılığıyla, Şekip MOSTUROĞLU’nun da Sami DİNÇ aracılığı ile şike faaliyetinde bulunduklarını,

Cemil TURHAN, Mehmet YENİCE ve Yavuz AĞIRGÖL’ün şike faaliyetinde bulundukları kesin ise de, şike anlaşmasına muhatap Ankaragücü futbolcularının belirlenememiş olduğu ve bu nedenle anlaşmanın sağlandığı tespit edilemediğinden, faaliyetlerinin teşebbüs aşmasında kaldığını,

Abdullah BAŞAK ve Yusuf TURANLI aracılığı ile Ümit AYDIN’ın teklifinin ise futbolcu Uğur UÇAR tarafından kabul edilmediğinden teşebbüs aşamasında kaldığını,

Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Sami Dinç’in eylemleri, şike teklifinin muhatabı tarafından kabul edilmemesi nedeniyle anlaşma gerçekleşmediğinden teşebbüs aşamasında kaldığını,

İlhanEkşioğlu’nun gerek Cemil Turhan, Mehmet Yenice ile Yavuz Ağırgöl üzerinden, gerekse Abdullah Başak ve Yusuf Turanlı üzerinden yürüttüğü şike eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığını,

Ümit Aydın, Mehmet Yenice ve Yavuz Ağırgöl hakkında, 6259 sayılı kanunla yapılan değişiklik öncesi 6222 sayılı kanun lehine olduğundan bu şahıslar hakkında 6222 sayılı kanun uygulanmış ve bu kişiler hakkında “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına” karar verilmiş,

Bülent İbrahim İşçen ve Yadigar Boğa haklarında ise de yüklenen suçtan cezalandırılmalarına yeter kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatlerine karar vermiştir.

Mahkeme kararına göre Aziz YILDIRIM, 15 Mayıs 2011 tarihinde oynanacak Fenerbahçe- Ankaragücü maçı için 22 Nisan tarihinde şike faaliyetlerine başlamıştır. Fenerbahçe’nin ve rakibi Trabzonspor’un 15 Mayıs’a kadar oynayacağı 3 maç vardır. Bu maçların sonuçları belli olmadan şike faaliyetinde bulunmaya başlamak mantıklı ve gerçekçi değildir. Kendi maçlarını (23 Nisan 2011’de İzmir’de Bucaspor, 1 Mayıs 2011’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 8 Mayıs 2011 de Karabük’de Kardemir Çelik Karabükspor) şike ile kazanmayı garantilediklerini düşünerek bu maç için de şike faaliyetine başladıklarını varsaymak, Trabzonspor’un oynayacağı maçlar için yapılan teşvik girişimleri ile çelişkili değil midir?

22 Nisan’da mahkemenin kabulüne göre teşvik primi verdiğiniz Eskişehir maçında amacınıza ulaşmışsanız, diğer maçlar için yaptığınız teşvik primi girişimlerinizin istediğiniz gibi sonuçlanmayacağını düşünerek nasıl hareket edersiniz?

Rakibiniz Trabzonspor’un karşılaşacağı takımlar arasında Gaziantepspor’un ligdeki yeri ve konumu itibarıyla puan alması muhtemel iken, bu maç için herhangi bir çalışma olmaması nasıl açıklanabilir?

 Emniyet güçlerinin kişilerin telefon görüşmelerini kayıt altına aldığı, hatta bu nedenle gerektiğinde fiziki takip bile yaptığı düşünülecek olursa, iddia edilen şike anlaşmasında taraf olan futbolcuların kim veya kimler olduğunun belirlenememesi nasıl açıklanabilir?

Şike ile sonucu belirlenmek istenen takım Ankaragücü iken, nasıl oluyor da Ankara’da değil de İstanbul’da yaşayan ve Ankaragücü ile hiçbir bağı olmayan bir kişi olan Murat ŞAHİN’den (ki bu kişi ile oynadığı takım olan Kasımpaşa maçında bile böyle bir anlaşma yapılmamışken) Ankaragücü maçı için aracılık yapılması nasıl istenebilir?

İddianamede “Mehmet Yenice’nin de maç öncesi daha önce Fenerbahçe’de oynayan Kasımpaşaspor Kalecisi Murat Şahin ile irtibata geçtiği, tarafların 100.000 dolar karşılığında şike anlaşmasına vardıkları, müsabakanın Fenerbahçe’nin galibiyeti ile sonuçlandığı, müsabaka sonrası şahısların kendi aralarında tekrar görüşerek şike para miktarını 75.000 dolara düşürdükleri, 08.03.2011 günü İlhan Ekşioğlu’nun bu parayı Tamer Yelkovan’dan aldığı, paranın Mehmet Yenice üzerinden Murat Şahin’e gönderildiği, yapılan iletişim tespit ve telefon detay dökümü analizlerinden açıkça anlaşılmıştır” denilmesine rağmen, bu iddialar kanıtlanamamış ve mahkeme Murat ŞAHİN hakkında Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 26.02.2011 günü oynanan Fenerbahçe- Kasımpaşa müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yaptığından bahisle kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE,” karar vermiştir.

Mahkeme 12 Mayıs 2011 saat 10.21’de Mehmet YENİCE ile Yavuz AĞIRGÖL’ün yaptığı konuşmayı “Sanıklar alacakları şike parasını nasıl pay edeceklerini konuşmaktadırlar.” şeklinde yorumlamaktadırlar. 12 Mayıs 2011 17.38’de yaptıkları konuşmayı ise “Yavuz Ağırgöl alınan 400 bin dolardan, 100 binin Mehmet'te kalmasını istemektedir.” şeklinde yorumlamaktadır.

13 Mayıs 2011 tarihinde Mehmet YENİCE ile Yavuz AĞIRGÖL’ün yaptığı konuşmayı ise “Mehmet Yenice, Yavuz Ağırgöl'e, şike parasını almak için amca ile (Yadigar Boğa) geleceğini haber vermektedir.” şeklinde yorumlamıştır.

Bu durumda mahkeme, şike parasının 12 Mayıs 2011 tarihinde İlhan EKŞİOĞLU’ndan Yavuz AĞIRGÖL’e verildiğini, Yavuz AĞIRGÖL tarafından da Mehmet YENİCE’ye 13 Mayıs 2011 tarihinde verildiğini kabul etmektedir. 17 Mayıs 2011 tarihinde asayiş ekipleri ile uygulama yapılarak Mehmet YENİCE’nin bagajında para olduğunu tespit eden güvenlik görevlileri, bu paranın alındığı 13 Mayıs 2011 tarihinde böyle bir uygulama yaparak bu parayı fiziki takip ile tespit etmemiştir.

Mahkeme “İlhan Ekşioğlu'nun şike amacıyla verilecek olan paranın kullanımına dair endişesinin olduğunu, bunu Yavuz Ağırgöl'e söylediği onun da bu endişeden dolayı Mehmet Yenice'yi çağırdığını ve parayı Cemil Turhan'ın huzurunda verdiğini” kabul etmektedir.

Mahkeme “İlhan Ekşioğlu’nun, şike parasını yerine ulaştırmakla görevli olan Mehmet Yenice'ye, bu amaçla verilen paranın hepsinin verilmeyeceğini, yarısının verileceğini söylediğini” belirtmektedir. Mehmet YENİCE mahkemeye göre şike parasını yerine ulaştırmakla görevli olarak seçilmiş ise, neden bu kişiye paranın tamamı değil de, yarısı veriliyor? Mehmet YENİCE’ye güvenilmiyorsa, neden bu kişi şike parasını yerine ulaştırmak için seçiliyor?

Mahkeme davanın genel değerlendirmesinde Fenerbahçe Spor Kulübünün şike ve teşvik primi faaliyetlerinde bulunduğunu ve bu amaçla Fenerbahçe Spor Kulübü Mali İşler Müdürü Tamer YELKOVAN’ın kulüp parasını verdiğini kabul etmektedir. Hatta Eskişehirspor-Trabzonspor arasında 22.04.2011 tarihinde oynanan maçla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, 11 Mayıs 2011 tarihinde Tamer YELKOVAN’ın İlhan EKŞİOĞLU’na 400.000 dolar verdiğini ve bu paranın şike ve teşvik priminde kullanıldığını belirtmektedir.

Bu durumda Mahkeme İlhan EKŞİOĞLU’nun 12 Mayıs tarihinde Mehmet YENİCE’ye Ankaragücü maçında şike yapılması için 400.000 Dolar verdiğini kabul ediyorsa, neden bu maçla ilgili olarak Tamer YELKOVAN diğer maçlarda olduğu gibi sorumlu tutulmamış ve hakkında herhangi bir ceza verilmemiştir?

Mahkeme İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun şike ve teşvik priminde kullanılmak üzere Tamer YELKOVAN’dan aldığı 400.000 Doları kimlere ve ne kadar verdiğini nasıl tespit etmektedir? Zira 11 Mayıs 2011 tarihinde alınan paranın Eskişehir -Trabzon maçı için verildiği kabul edilmektedir. Yoksa mahkeme Ankaragücü maçı için şike parasını İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun cebinden verdiğini mi kabul etmektedir?

Mahkeme Fenerbahçe-Ankaragücü maçında Abdullah Başak ve Yusuf Turanlı aracılığı ile de şike faaliyetinde bulunulduğunu kabul etmektedir. Mahkeme Yusuf Turanlı’nın Ümit AYDIN aracılığı ile Uğur UÇAR’a teklifte bulunduğunu, Ümit AYDIN’ın “Aslında direk zengin olma yolu da var da gerek yok ona” sözü ile örtülü de olsa şike teklifinde bulunsa da  “Hiç duymayayım bile abi boşver” diyerek karşılık veren Uğur UÇAR’ın şike teklifini kabul etmediğini, belirtmektedir.

“Aslında direk zengin olma yolu da var da gerek yok ona” sözü şike teklifi olarak yorumlanabilir mi? Ümit AYDIN’ın Uğur UÇAR’a söylediği bu söz, şike teklifi midir? Şike teklifinde bulunan bir kişi “gerek yok ona” der mi?

Mahkeme Fenerbahçe-Ankaragücü maçında Fenerbahçe Spor Kulübünün Şekip MOSTUROĞLU tarafından yönlendirilen Sami DİNÇ aracılığı ile de Ankaragücü kalecisi SENECKY’nin menajeri Milan isimli şahsa şike teklifinde bulunduğunu, ancak menajerin bu teklifi reddettiğini kabul etmektedir. Mahkeme Sami DİNÇ’in maçın oynanacağı günün sabahı kalecinin menajeri Milan ile yaptığı görüşmeyi telefonla Şekip MOSTUROĞLU’na anlatmasını ve bu konuşmada  yok diyor yani zaten hiçbir şey yapamam diyor”, “çok yabancı karşıladı”, “söylediğime de pişman oldum”, “biraz şey yaptı böyle ya nasıl falan dedi”, “sonra yok yanlış anladın falan dedim” gibi ifadelerin kullanılmasını şike teklifine ilişkin olduğuna kanaat getirmiştir.

 Mahkeme 15 Mayıs 2011 tarihinde oynanacak Ankaragücü maçı için 22 Nisan tarihinde şike yapmak için faaliyetlere başlandığını kabul ettiğine göre, Ankaragücü kalecisi ile şike yapmak amacıyla irtibata geçilmesi için maç sabahına kadar beklenilmesi çelişki değil midir?  Maç sabahı menajere teklif yapıldığında, menajer tarafından oyuncuya teklifin iletilmesi ve yanıt alınması bile mümkün olmayabilir.

10-   22.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN SİVASSPOR- FENERBAHÇE MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI

Mahkeme gerekçeli kararında; 22.05.2011 günü Sivas’ta oynanan Sivasspor –Fenerbahçe futbol müsabakasında, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü tarafından, Sivassporlu futbolcular Mehmet Yıldız ve Korcan Çelikay ile menfaat/kazanç karşılığında müsabakada Fenerbahçe lehine olacak şekilde oynamaları için şike amaçlı anlaşıldığı, ayrıca Sivasspor Kulüp Başkanı Mecnun Otyakmaz ile de şike anlaşmasına varıldığı, Aziz Yıldırım’ın talimatları doğrultusunda hareket eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Ali Kıratlı, Tamer Yelkovan, Ahmet Çelebi, Bülent İbrahim İşçen, Abdullah Başak, Yusuf Turanlı ve Fatih Akbaba’nın bu şike faaliyetlerinin içerisinde aktif olarak bulundukları, sanık İlhan Çelikay’ın ise, Yusuf Turanlı tarafından Korcan Çelikay ile şike amaçlı görüşülüp anlaşılması sürecinde adı geçen sanıklar arasında irtibatı sağlamak suretiyle eylemin icrasını kolaylaştırdığı ve yardım eden konumunda bulunduğu anlaşılmış, oluşan bu vicdani kanı üzerine cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir.

Her ne kadar Faruk Taşseten hakkında şike suçuna yardımdan kamu davası açılmış ise de, suçlamayı reddeden savunmanın aksine yüklenen suçtan cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden beraatine karar vermek gerekmiştir.

Fatih Akbaba hakkında hükmolunan sonuç ceza itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına” karar verilmiş olması karşısında, 6259 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesi 6222 sayılı Yasa lehine olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.” demektedir.

Mahkeme gerekçeli kararında “Sivasspor müsabakasına yönelik şike faaliyetlerinin üç farklı koldan yürütüldüğü (Ahmet Çelebi, Abdullah Başak ve Ali Kıratlı üzerinden) anlaşılmıştır” demektedir. Bu cümleden Fenerbahçe’nin 3 farklı koldan şike faaliyetinde bulunduğu mu, yoksa İlhan EKŞİOĞLU’nun 3 farklı koldan şike faaliyeti içinde olduğu mu anlaşılır?

Gerekçeli kararda  22.05.2011 günü oynanan Sivasspor – Fenerbahçe müsabakasında Aziz Yıldırım liderliğindeki örgütün faaliyeti çerçevesinde İlhan Ekşioğlu tarafından üç koldan yürütülen şike faaliyetleri kapsamında” deniyorsa, İlhan EKŞİOĞLU’nun 3 faklı koldan şike faaliyetinde bulunduğunu kabul ettiği anlaşılır.

Bu durumda gerekçeli kararda “Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Otyakmaz’ın daha önce Aziz Yıldırım’la yaptığı anlaşmaya dayalı olarak Sivasspor yöneticisi Ahmet Çelebi üzerinden futbolcu Mehmet Yıldız’a; müsabakada Fenerbahçe lehine olacak şekilde oynaması için girişimlerde bulunulduğu ve kendisiyle şike amaçlı anlaşıldığı” cümlesi ile mahkemenin çelişkisi ortaya çıkar.

Mahkeme ”Ali Kıratlı aracılığı ile Fatih Akbaba üzerinden bazı Sivassporlu futbolcularla anlaşılarak müsabakada Fenerbahçe lehine olacak şekilde oynamaları, karşılığında para almaları için şike anlaşması yapıldığı anlaşılmaktadır.” demektedir.

Mahkeme gerekçeli kararında ”Sanık Aziz Yıldırım'ın, şekerci olarak kast ettiği şahsın Ali Kıratlı olduğu, "Sapancalı" olarak sözünü ettiği kişinin de, Adapazarı'nda ikamet eden Fatih Akbaba olduğu anlaşılmıştır.” demektedir. Bu durumda Aziz YILDIRIM ile İlhan EKŞİOĞLU’nun yaptığı görüşmede Aziz Yıldırım’ın; “Sen Sapancalıyla mı Şekerliyle mi yapıyorsun" sorusuna verdiği "Üçüyle yaptım Başkanım” sözlerinden 3 farklı koldan şike yaptığı anlamı çıkarılamaz. Zira mahkemenin kabulü de Ali KIRATLI aracılığı ile Fatih AKBABA üzerinde kimliği belirlenmeyen bazı Sivassporlu oyunculara ulaşılmaya çalışıldığıdır. Mahkemenin kabulüne göre, bu, şike faaliyetindeki 3 koldan birisidir.

Mahkemeye göre üç farklı kol; Aziz YILDIRIM’ın (1) Mecnun OTYAKMAZ ile yaptığı anlaşma uyarınca Ahmet ÇELEBİ’nin Mehmet YILDIZ ile, (2) Abdullah BAŞAK aracılığı ile Yusuf TURANLI üzerinden Sivasspor Kalecisi Korcan ÇELİKAY ile ve (3) Ali KIRATLI ile Fatih AKBABA üzerinden bazı Sivassporlu futbolcularla yapılan anlaşmadır.

Mahkeme Aziz YILDIRIM ile Sivasspor Başkanı Mecnun OTYAKMAZ’ın 09.03.2011 tarihinde yaptığı görüşmeyi baz alarak Aziz Yıldırım ile Mecnun Otyakmaz arasında tam bir dayanışma olduğunu kabul etmektedir. Ligin bitmesine 10 maç kala yapılan görüşmeyi, ligin son haftasında oynanacak maç için anlaşma olarak kabul etmek doğru değildir.

Sivasspor’un 24. hafta sonunda 4 galibiyeti 7 beraberliği olduğu halde, 30. Hafta sonunda 8 galibiyet ve 8 beraberliğe ulaştığı görülmektedir. Bu durumda mahkeme, zımni olarak, Sivasspor’un oynadığı 6 maçta 4 galibiyet 1 beraberlik almasını da şikeye bağlamaktadır. Nitekim gerekçeli karardaki “ yenildiğinde küme düşmesi garanti ya da ihtimal dahilinde olan bir takım ile oynamamak için, Sivasspor’un son haftaya kalmadan bu hattan uzaklaşması gerekmektedir.” saptaması bunu ortaya koymaktadır. Yani mahkeme Fenerbahçe’nin sadece kendi maçlarında değil, Sivasspor’un rakipleri ile oynadığı maçlarda da şike faaliyetinde bulunduğunu kabul etmektedir.

Mahkeme AHMET ÇELEBİ VE BÜLENT İBRAHİM İŞÇEN ÜZERİNEN YÜRÜTÜLEN ŞİKE FAALİYETİNİ ayrı bir başlıkta değerlendirmiş ve “ligin bitmesine iki hafta kala oynanacak maçlarda şike yaptıkları maçı kazanacağını düşündükleri ve teşvik gönderilmesine rağmen Trabzonspor’un puan kaybetmeyeceğini düşündükleri için son haftadaki maç için şike faaliyetine başladıklarını Sivasspor’un o haftaki maçında Ankaragücü ile 1-1 berabere kalmasına rağmen Bucaspor Trabzonspor’a 1-0 yenildiği (bu maç 1-0 değil 2-1 sonuçlanmış olmasına rağmen ne gariptir ki gerekçeli kararda bu maçın skoru bile doğru yazılmamıştır) için büyük oranda ligde kalmayı garantilediklerini belirtmiştir.

Mahkeme gerekçeli kararında Ahmet ÇELEBİ’nin Reşit adındaki bir şahısla yaptığı telefon görüşmesini ”Söz konusu görüşmeden Reşit adlı şahsın da, Fenerbahçe lehine yapılan şike anlaşması gereği Ahmet Çelebi’nin para alacağını bildiği anlaşılmaktadır.” şeklinde yorumlamaktadır. Mahkeme gerekçeli kararında “Sivas’a gelen Ahmet Çelebi’ye, söz konusu çanta içerisinde Mecnun Otyakmaz’ın da bilgisi ve onayı ile şike anlaşmasında kullanılan menfaat karşılığı paranın geldiği noktasında Mahkememizde tam bir vicdani kanaat oluşmuştur.” demek suretiyle de Ahmet ÇELEBİ’nin şike parasını aldığını, maçtan sonra Mehmet YILDIZ’ın yaptığı telefon konuşmasından da Mehmet YILDIZ’ın Ahmet ÇELEBİ ile şike anlaşması yaptığının net olarak anlaşıldığını kabul etmektedir. Fakat ne gariptir ki, emniyet güçleri fiziki takip yapmalarına rağmen, Ahmet ÇELEBİ ile Mehmet YILDIZ arasında herhangi bir para alışverişini tespit edememişlerdir.

Mahkemenin kabulüne göre Sivasspor-Fenerbahçe maçında Abdullah BAŞAK ve Yusuf TURANLI aracılığı ile de şike faaliyeti yürütülmüştür.

 Mahkeme şike ve teşvik primi ile Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu sağlamak için kurulan bir suç örgütü olduğunu ve örgüt üyeleri arasında hiyerarşik bir yapı olduğunu, Aziz YILDIRIM’ın da bu suç örgütünün lideri olduğunu belirtmektedir.

Ancak mahkeme gerekçeli kararında Aziz YILDIRIM’ın Bülent İbrahim İŞÇEN’e Sivasspor kalecisi Korcan ÇELİKAY’ın menajeri Yusuf TURANLI ile şike amaçlı görüşmesi için talimat verdiğini, Abdullah BAŞAK’ın Bülent İbrahim İŞÇEN’in olaya karışmasından rahatsızlık duyduğunu, İlhan EKŞİOĞLU’nun da Aziz YILDIRIM ile görüşerek durumun kendi kontorlünde olduğunu Bülent İbrahim İŞÇEN’in olaya karışmamasını söylediğini Abdullah BAŞAK’a aktardığını, İlhan EKŞİOĞLU’nun Abdullah BAŞAK’a  bizim bir numara bu iş olsun da nasıl olsun istediği için  derken Aziz YILDIRIM’ın son karşılaşmada Fenerbahçe maçı kazansın da nasıl kazanırsa kazansın düşüncesinde olduğu bu nedenle Bülent İbrahim İŞÇEN’e bu yönde görev vermiş olacağını söylemektedir.diyerek örgütteki hiyerarşik bağın olduğuna dair düşüncesi ile çelişkiye düşmektedir. Hiyerarşik bağ olan bir örgütte, örgütün lideri olan kişinin sözünün aksine hareket edilmesi beklenemez. Örgüt liderinin görev verdiği bir kişinin olaya karışmaması istenemez.

Mahkeme gerekçeli kararında İlhan EKŞİOĞLU’nun Sivasspor Kalecisi Korcan ÇELİKAY’la şike konusunda anlaşıldığını bildiğinden, futbolcuların yanında bulunan Ali YILDIRIM’ı arayarak müsabakada bol şut atılması yönünde taktik verdiğini, söz konusu müsabakada Fenerbahçe’nin attığı dört golden üçünün uzaktan şut ile gerçekleştiğini (özellikle birinci ve ikinci gol gözetildiğinde) İlhan EKŞİOĞLU’nun tavsiyesinin yerinde olduğunu belirtmektedir.

Sivasspor-Fenerbahçe maçında ilk gol Andre Santos tarafından atılmıştır ve bu golün uzaktan atılan bir şut olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira Andre Santos soldan ceza alanına girmiş ve oradan yaptığı vuruş gol olmuştur. İkinci gol Selçuk ŞAHİN tarafından ceza sahası dışından atılan bir şut ile üçüncü gol ceza sahası dışından Alex’in frikik vuruşuyla ve dördüncü gol de Yobo’nun ceza sahası içinde kafa vuruşundan gelmiştir.

Sivasspor’un yediği ikinci golde Sivasspor Kalecisi Korcan’ın büyük bir hata yaptığı, futbolla ilgilenen hemen herkesin ortak düşüncesidir. Ancak aynı maçta Fenerbahçe kalecisi Volkan da uzaktan vurulan bir şutta aynı derecede olmasa da hata yapmış ve gol yemiştir. Şike yapan bir kalecinin bu kadar büyük bir hatayı adeta herkesin gözüne sokacak şekilde yapması beklenemez. Futbolda uzaktan vuruşlarla atılan gollerin çok fazla olduğu da, bilinen bir gerçektir. Aksi durumda Volkan’ın da şike yaptığının düşünülmesi gerekir.

Söz konusu maçta asıl vahim hatanın maç 1-1 berabere iken yan hakem tarafından Sivasspor’un gollük bir atağının olmayan ofsayt ile kesilmesi ile yapıldığı, yine futbolla ilgilenen herkes tarafından kabul edilmektedir.

Mahkeme gerekçeli kararına Sivasspor Kalecisi Korcan’ın 18.05.2011 tarihinde menajeri Yusuf TURANLI ile yaptığı telefon konuşmasına yer vermiş ve bu konuşmada Korcan: " iyi abi yeneceğiz inşallah Fener’i…öyle abi biz elimizden geleni yapacağız bilgin olsun", Yusuf: “Sonuçta siz topunuzu oynayacaksınız iyi oynayan kazansın", demesini “Sanıkların muhtemel teknik takip çalışmalarına karşı konuşmaları ile önlem almaya çalıştıkları görülmektedir.” şeklinde yorumlamıştır. Ancak telefonların dinlendiğinden şüphelenen kişilerin bu şekilde konuşmalarının mantıklı bir açıklaması olamaz. Mahkemenin bu yorumu önyargısının açık bir belirtisidir.

Mahkeme gerekçeli kararında; “emniyet güçlerinin 31.05.2011 tarihinde Yusuf TURANLI ile Abdullah BAŞAK’ın Ekşioğlu Muhasebeye gittikleri ve buradan ayrılırken Yusuf TURANLI’nın sol ceket cebinde dışarıdan belli olacak şekilde dolu bir beyaz zarfın olduğunu, daha sonra Yusuf TURANLI’nın Korcan ÇELİKAY ile buluşarak arabasına bindiğini ve restauranta gittiklerini,

7 Haziran 2011 tarihinde Fenerbahçe Mali İşler Koordinatörü Tamer YELKOVAN’ın İlhan EKŞİOĞLU’nun 400.000 dolar emanetini hazırladığını Kulüp Başkanı Aziz YILDIRIM’a bildirdiği ve aynı gün İlhan EKŞİOĞLU’nun ofisine Yusuf TURANLI ve Abdullah BAŞAK’ın geldiğini, çıkarken Abdullah BAŞAK’ın sağ kolu ile göğsü arasında tuttuğu ve üzerinde Güllüoğlu yazılı içerisinde destelenmiş şekilde para olduğu anlaşılan beyaz renkli naylon poşetin bulunduğu, Yusuf TURANLI’nın ise sol kolu ile göğsü arasında bükülmüş vaziyette içi boş beyaz ve yeşil renkli karton çanta olduğunu,

15 Haziran 2011 tarihinde Abdullah BAŞAK ile Yusuf TURANLI’nın İlhan EKŞİOĞLU’nun ofisine geldikleri, ayrılırken Yusuf TURANLI’nın elinde sarı çizgili siyah renkli poşet olduğunu” belirtmektedir.

Emniyet güçlerinin yaptıkları bu fiziki takipte şahısların çıkarken para aldıkları tespitleri sağlıklı ve geçerli değildir. Zira varsayıma dayalıdır.

Mahkeme bu maçla ilgili olarak Ali KIRATLI aracılığı ile de şike faaliyetinde bulunulduğunu kabul etmektedir. Gerekçeli kararında “ 18.05.2011 tarihinde İlhan EKŞİOĞLU tarafından şike faaliyetinde kullanılmak üzere Ali KIRATLI’ya 300.000 Dolar verildiği, Ali KIRATLI’nın da bu parayı Sapancalı olarak bilinen Fatih AKBABA’ya ulaştırdığı, Fatih Akbaba’nın telefon konuşmasında “hiçbirşey yok zaten alınca gevşedi” derken, Ali Kıratlı’dan aldığı şike parasını verdiğini ve bunun karşı tarafta oluşturduğu havayı anlattığı” belirtilmektedir.

27.05.2011 tarihinde Aziz YILDIRIM’ın Tamer YELKOVAN’ı aradığı görüşmede, Tamer YELKOVAN’ın “İlhan Bey’in emaneti vardı onu bugün halletmeye çalışacağım” demesinin şike anlaşmasının bedeli olduğu ve bunun Aziz Yıldırım tarafından da bilindiğini” belirtmektedir.

Mahkeme gerekçeli kararında ayrıca 27.05.2011 günü İlhan Ekşioğlu’nun Ali Kıratlı ile telefonla irtibata geçerek; “3’ü” teslim etmek için Tamer Yelkovan’dan haber beklediğini, “1’i” ise pazartesi günü teslim edebileceğini şifreli şekilde ifade ettiği, “3 ve 1” tabirinin 300.000 ve 100.000 dolar olabileceği, düşüncesi ile yapılan fiziki takip sonucunda Ali Kıratlı’nın İlhan EKŞİOĞLU’ nun ofisin bulunduğu İşhanına girdiği, işhanından elinde kırmızı renkli karton çanta ile çıkarak ayrıldığının anlaşıldığını belirtmiştir.

Mahkeme gerekçeli kararında “29 Mayıs 2011 tarihli fiziki takip tutanağından Ali Kıratlı’nın elinde krem renkli karton çanta ile çıktığı, Bağdat Caddesinde Fatih Akbaba ile buluştuğu, Ali Kıratlı’nın karton çantayı Fatih Akbaba’ya verdiği, daha sonra ayrıldıklarının anlaşıldığını” belirtmektedir.

Fatih AKBABA’nın parayı Alper POTUK’un transferi için aldığı ancak transfer gerçekleşmediğinde iade ettiği savunması, mahkemece, Eskişehirspor Başkanı Halil ÜNAL’ın tanık sıfatıyla verdiği ifadede Fenerbahçe’nin sadece Sezer ÖZTÜRK ile ilgilendiği, Alper POTUK ile ilgili herhangi bir görüşme yapılmadığını belirtmesi ve Fatih AKBABA’nın parayı aldıktan sonra 100.000 dolarlık kısmını bozdurmak istemesinin para üzerinde tasarrufta bulunmak olduğu gerekçesi ile kabul edilmemiş ve mahkeme bu paranın transfer için değil şike faaliyetine katkısı dolayısıyla verildiğini kabul etmiştir.

Fatih AKBABA’nın Sivassporlu hangi oyuncu veya oyuncularla şike anlaşması için irtibata geçildiği bile somut ve net olarak ortaya konulmadığı halde şike anlaşmasında kullanılmak üzere para aldığı kabulü varsayımdan ibaret kalır ve ceza hukukuna göre şüphe sanığın lehine yorumlanacağından varsayımla hüküm kurulamaz.

Mahkeme Aziz YILDIRIM’ın 24.05.2011 tarihinde Star TV’de katıldığı programda söylediği BİZİM KULÜPTE O İŞİN ASLINDA BÜYÜK KISMINI ÇÖZEN AMA ORTADA GÖZÜKMEYEN İNSANLAR VAR, İSİMSİZ KAHRAMANLAR VAR. YÖNETİMDE DE VAR O TİP ARKADAŞLARIMIZ ONLARIN HEPSİNE BURDAN HEM SAYGILARIMI SUNUYORUM HEM TEŞEKKÜR EDİYORUMsözlerinin şike ve teşvik faaliyetleri nedeniyle şampiyonlukta emeği geçen kişilere yaptığı bir gönderme olarak kabul etmiştir.

Mahkeme gerekçeli kararının büyük bir bölümünü Aziz YILDIRIM liderliğinde şike ve teşvik primi faaliyetleri ile lig maçlarının sonucunu etkilemek amacıyla kurulan suç örgütüne ve bu suç örgütü üyelerinin etkiledikleri maçların 6222 sayılı yasa öncesi ve sonrası oynanan maçların tek tek değerlendirilmesine ayırmıştır.

HAKSIZ ÇIKAR AMAÇLI SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ kurma iddiası ile OLGUN PEKER hakkında başlatılan soruşturma ŞİKE ve TEŞVİK yargılamasına dönüşmüştür. Nitekim gerekçeli kararda Olgun PEKER liderliğinde kurulan silahlı suç örgütü ve bu örgüt üyelerinin işledikleri iddia edilen olayların değerlendirilmesine çok daha az yer verilmiştir.

678 sayfalık gerekçeli kararın;

 1-30. Sayfası Sanık, mağdur, müşteki ve vekillerinin ad soyad ve adresleri,

30-95. Sayfaları İddianamenin özeti,

95-108.sayfaları Cumhuriyet Savcılığının ceza sevk maddeleri,

108- 176. Sayfaları Sanıkların savunmaları,

176-182. Sayfaları Müşteki beyanları,

182-203. Sayfaları Tanık beyanları,

203-206 sayfaları Deliller ve aramalarda ele geçirilenler,

206-230. Sayfaları Cumhuriyet Savcılığının Esas Hakkındaki mütalaasını,

230- 580. Sayfalar Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe

580-678. Sayfalar ise Sanıklar hakkında verilen kararların

açıklanmasından oluşmaktadır.

350 sayfalık Delillerin Değerlendirilmesi ve gerekçe bölümünün de 530-561. Sayfaları yani sadece 30 sayfası Olgun PEKER liderliğinde kurulan suç örgütü ve bu örgüt üyelerinin Giresun’da işledikleri suçlar hakkındaki değerlendirmeden oluşmaktadır. 561-580. Sayfalar arasında ise 31.03.2011 tarihinde TFF tarafından yapılan menajerlik sınavı sorularının usulsüz ele geçirilmesi, rüşvet iddialarının değerlendirilmesi yapılmıştır.

Operasyonun başlama noktası kabul edilen kişi ve bu kişinin kurduğu suç örgütünün işlediği suçlara bu kadar az yer verilmesi de, bu operasyonun amacının çıkar amaçlı suç örgütü değil, şike ve teşvik primi olduğunu ortaya koymaktadır.

Mahkeme gerekçeli kararının bu kısmında 18.04.2011 tarihinde oynanan Karşıyaka- Giresunspor maçında sanıklar Ömer ÜLKÜ ve Abdurrahman YAKUT’un şikeye teşebbüs suçunu işlediğini, 24.04.2011 tarihinde oynanan Giresunspor-Mersin İdman Yurdu maçında da Ömer ÜLKÜ’nün şikeye teşebbüs suçunu işlediğini belirtmektedir.

Mahkeme 18.04.2011 tarihinde oynanan Karşıyaka-Giresunspor maçında sanıklar Ömer ÜLKÜ ve Abdurrahman YAKUT’un Karşıyaka futbolcusu Mustafa Ulaş ORTAKAYA üzerinden bazı Karşıyakalı oyuncularla şike anlaşmasına varmaya çalıştıkları, ancak bu oyuncuların kimler olduğunun belirlememesi nedeniyle teşebbüs hükümlerini uygulamıştır.

24.04.2011 tarihinde oynanan Giresunspor-Mersin İdman Yurdu maçında ise Sanık Beşir Acar 304 nolu tapede: "Senle görüştüklerimizi unutmayalım ama", Ömer: " Yav bişeyler yapacağız işte de onun için şey yapalım, iyi başkana da söyle de bizi arasın, yani şey yapalım, sizin için gerekeni yapalım tamam"

Ömer Ülkü 310 nolu tapede:" Bu hafta maçı sattık oğlum", H. " Sattınız oğlum, telefonlar dinleniyor valla, alırlar içeri ha", Ömer: " Oğlum alsınlar ne olacak" şeklinde telefon görüşmeleri olmasına rağmen ŞİKE ANLAŞMASI yapıldığına ilişkin yeterli delil edilemediğinden şikeye teşebbüs olarak yorumlayarak Ömer ÜLKÜ’nün cezalandırılmasına, Beşir ACAR’ın ise BERAATİNE karar vermiştir.

Mahkemenin Giresunspor-Mersin İdmanyurdu başkanlarının telefon konuşması ile diğer sanıkların telefon konuşmalarını farklı farklı değerlendirdiği, çifte standart uyguladığı çok net ortadadır. Aynı mahkemenin sanıkların konuşmalarını farklı yorumlaması, kararın bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde kabul edilemez niteliktedir.

S O N U Ç ;

Ceza hukukunun temel amacı maddi gerçekliğe ulaşmaktır. Ceza hukukunun ayrılmaz bir parçası olan Ceza Yargılaması Hukuku, sanık olarak yargılanan kişilerin de bir takım hakları olduğunu ve yargılama esnasında bu hakların korunması gerektiğini belirtmektedir. Ceza yargılaması hukukunun temel ilkelerinden biri, masumiyet karinesidir. Bu ilke, sanık olan kişinin, hakkında kesin karar verilinceye kadar masum kabul edileceğidir. Bir diğer ilkesi de, maddi gerçeği arayan ceza hukukunda yargılama sonucunda verilecek kararın hakimin vicdani kanaatine göre değil somut kanıtlara dayanmasıdır. Hakim, karar verirken somut kanıtlara dayanacak ve delilleri değerlendirirken, şüpheye düşecek olursa, şüpheyi sanık lehine yorumlayacaktır.

Ceza hukukunda karar verilirken, delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş olup olmadığı konusunda da değerlendirilme yapılmalı ve hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, hükme esas alınmamalıdır. Ceza hukukunda sanığın cezalandırılması değil, maddi gerçeğe ulaşmak temel hedeftir. Bu nedenle, sanığı cezalandıracak delile, ne yolla olursa olsun değil, evrensel hukuk kuralları ile belirlenmiş ve kanunla düzenlenmiş şekilde ulaşılması gerekmektedir.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin, yaptığı yargılama sonucunda verdiği karar, bana göre Ceza yargılama hukukunun temel ilkelerine aykırıdır.

Mahkeme karar verirken delillerin hukuka aykırı olup olmadığı konusunu net olarak değerlendirmemiştir. 6222 sayılı Sporda şiddet ve Düzensizliğin önlenmesi hakkındaki kanun, 31 Mart 2011 tarihinde kabul edilmiş ve 14 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen, şike ve teşvik primi suçlarının belirlenmesi amacıyla iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilmesi ve bu iletişim tespitlerine dayanarak karar verilmesi, doğru değildir, hukuka aykırıdır.

Mahkemece verilmiş karar ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilmiştir. Bu nedenle “telefon görüşmelerinin kayda alınması ve delil olarak kullanılması yasaldır.” Denilemez.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının ancak “5271 sayılı CMY.nın 135. Maddesi uyarınca yapılabileceğini” belirtmektedir.  CMY 135. Maddesi  Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, “ iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına imkan vermektedir.

Bir diğer deyişle, Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin var olması yetmez, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için başka suretle delil elde etme imkanının da olmaması gerekir.

Oysa İlhan Yüksel EKŞİOĞLU hakkında ŞİKE YAPILMASI ANLAMINA GELDİĞİ TESPİT EDİLMİŞ , BU TESPİTLER ÜZERİNE İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU HAKKINDA 22.02.2011 TARİHİNDE  dinlenme kararı verilmiştir.

CMK 135 uyarınca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının ANCAK bu madde de belirtilen katalog suçlar için başvurulabilecek bir yol olduğu da çok net olarak belirtilmektedir. Katalog suçlar arasında 6222 sayılı kanunla ceza hukuku bakımından suç olarak tanımlanan fiillerin olmadığı da sabittir. Bu nedenle 6222 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden önce verilmiş bulunan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına dair mahkeme kararları Anayasanın 22. Maddesinde düzenlenen Haberleşme özgürlüğünün ihlalidir.

Türk Ceza Kanununun 2. Maddesinde düzenlenen suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca 6222 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden önce ceza hukuku bakımından suç olmayan bir eylem hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır, kabul edilemez.

Ceza Muhakemesi Kanunun 138. maddesi ise, "(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.

(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir." hükmünü taşımaktadır

Bu madde nedeniyle sanıkların 14.04.2011 tarrihine kadar olan konuşmaları tesadüfi delil olarak bile kabul edilemez.

Zira bu maddenin 1. fıkrasında açıkça “diğer bir suçun işlendiği şüphesi uyandırabilecek bir delil”, 2. Maddesinde ise,” ancak 135 inci maddenin 6. Fıkrasında sayılan suçlardan biri işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil” elde edilmesinin tesadüfi delil olarak nitelendirilebileceği belirtilmiştir.

Tesadüfi delil olarak bile nitelendirilemeyecek delille hüküm kurulması hukuka aykırıdır.

Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;

1-Türk Ceza Kanununa göre o tarihte suç sayılmayan eylemlerin belirlenmesi için, hukuka aykırı olarak verilen dinlenme kararına dayalı olarak elde edilen delillerin hükme esas alınması

2- Mahkemenin, hukuka aykırı delilleri esas alarak hüküm verirken, delillerin değerlendirilmesi konusunda, “ şüphenin sanık lehine yorumlanması” ilkesine aykırı hareket etmesi,

3- Şike ve Teşvik primi suçunun işlendiği iddia edilen maçlara ait olarak verildiği ileri sürülen şike ve teşvik primi paralarının, kimlere nasıl verildiğinin ve para hareketlerinin somut olarak tespit edilmeden varsayıma dayalı olarak hareket edilmesi,

hukuken kabul edilemez nitelikte olduğundan İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karara katılmak mümkün değildir.