GEREKÇELİ KARARIN HUKUKİ DEĞERLENDİRİLMESİ
İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.02.2012 tarihinde
iddianamenin okunması ile başlayan yargılama süreci, sanıklar hakkında verilen
cezaların 02.07.2012 tarihinde, kısa kararla açıklanması ile karara bağlandı.
Ancak İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar,
Yargıtay incelemesi tamamlanmadığı için henüz kesinleşmiş bir hüküm değildir.
Mahkemenin gerekçeli kararı 678 sayfadan oluşuyor. Mahkemeler gerekçeli
kararları ile iddianame, savunma ve tanık ifadeleri ile delilleri kısaca
özetleyerek, verdiği kararın hukuki nedenlerini ayrıntıları ile açıklar. Mahkemenin
gerekçeli kararında;
Ø Aziz Yıldırım liderliğinde kurulu suç örgütü,
Ø 6222 öncesi ve sonrası oynanan maçların şike ve
teşvik primi açısından değerlendirilmesi,
Ø Olgun Peker liderliğindeki haksız çıkar sağlama
amaçlı suç örgütü ve
Ø Menajerlik sorularının ele geçirilerek sınavda usulsüzlük
yapılması
başlığında
değerlendirme yaptığını söyleyebiliriz.
Mahkemenin gerekçeli kararını yazım şekli ve hukuki açıdan
incelediğimizde;
I. GEREKÇELİ KARARDA KULLANILAN USLUP
Mahkemenin kısa kararda kullandığı üslup bana göre doğru değil. Mahkeme
yer yer dalga geçme olarak kabul edilecek ibareler kullanmış ki, bu kabul
edilemez.
a. Gerekçeli kararın 262.sayfasında “Nitekim
Spor Toto Süper Ligin ilk yarısının sonunda Trabzonspor’un 9 puan, Bursaspor’un
ise 4 puan gerisinde olan Fenerbahçe, şike ve teşvik eylemlerinden haberdar
dahi olmayan teknik adamının ve çoğu futbolcusunun emek ve çabaları yanında, sanıkların üstün (!) gayretleri sonucu Trabzonspor ile
aynı puanda olmasına rağmen ikili averaj üstünlüğü ile ligi şampiyon olarak
tamamlamıştır.”
b. 274.sayfasında; “ Yapılan teşvik girişiminin sonuç vermemesi üzerine birden Manisa spor başkanı sanık Kenan
Yaralı’ya borç verdiği aklına gelen ve her nasılsa soruşturma aşamasında ne
kadar borç verdiğini hatırlamayan sanık Aziz Yıldırım, Tamer
Yelkovan’ı arayarak sözde verdiği borç parayı istemektedir.
c. 276.sayfasında; “Manisaspor
müsabakası öncesinde tarımsal faaliyetlere başlayan sanık İlhan,
Bursaspor –İBB Spor müsabakası öncesinde de
“hepsi iyi başkanım, üç tarlayı
da sürdük yani” sözü ile sanık Aziz ile ortak oldukları anlaşılan
tarlalar konusunda bilgi verdiği anlaşılmaktadır. “
d. 279.sayfasında; “Yönetim
Kurulu üyesi olan Sanık İlhan, birden vergi takip memuru olmuştur.
Bir an için böyle olduğu düşünülse dahi, İlhan’ın LİRA yerine AMERİKAN DOLARI
istemesi karşısında vergilerin DOLAR olarak ödenemeyeceği de
bilindiğinden amacın bu olmadığı ortadadır.”
e. 420.sayfasında; ” Ankara'ya "temel
atmaya" giden Yavuz Ağırgöl, Mehmet Yenice'den "randevuyu alıp
almadığını" sormaktadır. Temel atma konusunda,
Murat Şahin'in ustalığından yararlanamayan sanıklar, inşaatın
temelini (şike faaliyetini) bizzat kendileri atmak için Ankara'da buluşmak
üzere sözleşmişlerdir. “
Bu ve benzeri ifadelere gerekçeli kararda çok fazla
rastlanılmaktadır. Mahkemeler hüküm verme yeridir, dalga geçme yeri değildir.
Mahkemelerin gerekçeli kararlarında sanıkların savunmalarında ileri sürdüğü
hususları inandırıcı bulmamaları gayet doğaldır, ancak bunlar mahkemeye sanıklarla
dalga geçme hakkı vermez. Bu yüzden mahkemenin gerekçeli kararında sanıkların savunmaları
konusunda söyledikleri beyanlarla ironi yapması veya adeta dalga geçer gibi ifadeler
kullanması kabul edilemez, doğru bir tutum değildir.
II. GEREKÇELİ KARARDAKİ ÖZENSİZLİKLER, MADDİ
HATALAR
Mahkemenin gerekçeli kararında dikkatimi çeken bir başka husus ise
gerekçeli kararın özensiz yazılması oldu. Bu kadar önemli bir gerekçeli kararda
kabul edilemez yanlışlar bulunmaktadır.
A-
Gerekçeli Kararın 580. sayfasında sanıklar hakkında verilen kararların
ayrıntılı açıklanması kısmında mahkeme "TÜRK MİLLETİ
ADINA YARGI YETKİSİ KULLANAN BAĞIMSIZ İSTANBUL 16. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NCE
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Ayrıntıları gerekçeli kararda açıklanacağı
üzere” demektedir. Yazılan zaten gerekçeli karardır.
Kısa kararda yazılan kısmın kes kopyala yapıştır yöntemi ile gerekçeli karara
konulması nedeniyle böyle bir durum ortaya çıkmıştır. Ama bu, gereken özenin
gösterilmediğinin de somut bir kanıtıdır.
B-
Mahkeme
sanıklardan Serdal ADALI’ya verdiği cezayı açıklarken
“ b)Suçun; spor kulübü yönetim kurulu üyesi olan
sanık tarafından işlenmesi nedeniyle sanığın cezası 6222 sayılı Kanun’un 11/4-b ve c bentleri uyarınca 1/2 oranında
artırılarak BİR YIL ALTI AY HAPİS ve ALTI BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE
CEZALANDIRILMASINA,” demektedir.
6222 sayılı kanunun 11 maddesinin 4.bendinde;
(4) Suçun;
b-(Değişik bent: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında
faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya
üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların
menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından,
c-Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün
faaliyeti çerçevesinde,
İşlenmesi halinde
verilecek ceza yarı oranında artırılır. denmektedir.
Mahkemenin bu yazımına göre SERDAL ADALI’nın, SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA
KURULMUŞ BİR ÖRGÜT ÇERÇEVESİNDE bu suçu işlemiş olduğundan hakkında ÖRGÜT ÜYELİĞİ
VE/VEYA ÖRGÜT KURUCULUĞUNDAN DA CEZALANDIRILMASI GEREKİR. Kuşkusuz ki burada
Serdal ADALI’ya verilen cezanın arttırılması gerekçesi 6222 sayılı Kanunun
4.maddesinin sadece (b) bendinden kaynaklanmaktadır. Ama sanıyorum ki yazım esnasında
kopyala yapıştır yapılmasından kaynaklanan nedenle hata yapılarak “c” bendinden
de cezalandırılmış gibi kaleme alınmıştır.
C- Mahkeme gerekçeli kararın SANIK OLGUN PEKER
LİDERLİĞİNDEKİ HAKSIZ ÇIKAR SAĞLAMA AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ başlığını taşıyan
bölümde, 532.sayfasında; ” Sedat Peker
isminin medyada suç örgütü lideri olarak duyulması, şahsın toplum içerisinde
güçlü mafya liderlerinden biri olarak tanınması nedeniyle, hem bu durumdan
yararlanmak hem de Sedat Peker'le irtibatını kuvvetlendirmek amacıyla sanık Olgun'un
"Aydın" olan soyadını, Akkuş Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2003/177 esas
sayılı kararı ile "Peker " olarak değiştirdiği
görülmüştür.” denmektedir.
Hukuk Fakültesi öğrencileri bile SOYADI değiştirme
davalarının ancak ASLİYE HUKUK MAHKEMELERİNDE karara bağlanabileceğini bilir.
Nitekim bu dava da AKKUŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDE görülmüştür. 29.Klasörde
Olgun PEKER- Sedat PEKER ilişkisini gösterir diğer evraklarla birlikte bu
mahkeme kararının bir örneği de dosyada bulunmaktadır. İstanbul Emniyet
Müdürlüğü’nün 05.07.2011 tarihli fezlekesinde başlayan bu yanlışlık, Savcılık
iddianamesinde de, mahkemenin gerekçeli kararında da devam edip gitmiştir.
D- Mahkemenin gerekçeli
kararının 411. Sayfasında “ 15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE –ANKARAGÜCÜ MÜSABAKASINDA
ŞİKE YAPILMASI” bölüm başlığı altında; 15.05.2011 günü İstanbul’da oynanan
Fenerbahçe -M.K.E. Ankaragücü futbol müsabakası öncesi örgüt lideri sanık Aziz
Yıldırım’ın, İlhan Yüksel Ekşioğlu’na Fenerbahçe’nin Ankaragücü ile yapacağı
maçta bazı Ankaragücü futbolcuları üzerinden şike yapılması için talimat
verdiği, bu çalışmalar kapsamında; İlhan Ekşioğlu’nun Cemil Turhan, Yavuz
Ağırgöl ve Mehmet Yenice vasıtasıyla şike faaliyetine giriştiği, Sanık İlhan Ekşioğlu’nun bir
yandan bu şahıslar aracılığıyla şike faaliyetini yürütürken diğer yandan
Abdullah Başak vasıtasıyla Yusuf Turanlı üzerinden Ümit Aydın aracılığı ile
çalışmalar başlattığı, ayrıca; M. Şekip Mosturoğlu’nun talimatı ile Sami Dinç’in de şike
faaliyeti içerisine girdiği,” denmektedir.
Oysa devamında 446. sayfasında; “Bizzat şike anlaşmasının tarafı olan sanık İbrahim Akın’ın, yukarıda özetlenen ve iletişim tutanakları
ile uyumlu savunması ile tanık anlatımları ve fiziki takipler
değerlendirildiğinde, cezalandırılmalarına karar verilen diğer sanıkların
suçtan kendilerini kurtarmaya dönük, oluşa aykırı, iletişim tutanaklarını izaha
yönelik gerçeklikten uzak savunmalarına itibar edilmemiştir.”
denmektedir.
Mahkemenin gerekçeli kararının bu ifadesinden,
Fenerbahçe’nin 15.05.2011 tarihinde oynadığı Ankaragücü maçında şike yapmak
için İstanbul Büyükşehir Belediye Spor futbolcusu İbrahim AKIN ile anlaşma
yaptığı anlaşılır.
Sanıkların tahliye tarihleri (Abdurrahman YAKUT 12.12.2011
de tahliye edildiği halde 02.07.2012 tarihinde karar verilen dosyada 12.12.2012
de tahliye edilmiş gözüküyor) veya sanık avukatı (ALİ RIZA DİZDAR’ın) adresinin
BİLİNMİYOR şeklindeki yazım hataları bile bulunmaktadır. Bu ve benzeri maddi
yazım hataları, böylesine önemli bir davanın gerekçeli kararının yazıldıktan
sonra dikkatlice bir kez daha okunmadığını göstermektedir.
III. GEREKÇELİ KARARA GÖRE MAHKEMENİN TUTUMU
Mahkeme gerekçeli kararında savcılık iddianamesinin
çok geniş bir özetine yer vermiş, sanıkların savunmalarını daha kısa özetlemiş,
tanık ifadelerinin bazılarını ise anlaşılması çok zor karmaşık bir şekilde kaleme
almıştır.
a. Savunma tarafının bazı kişileri tanık olarak
dinletmek istediği, ancak mahkemenin bazı tanıkları dinlemediği iddiası doğru ise
savunma hakkının kısıtlandığını kabul etmek gerekir.
Gerekçeli kararı incelediğimizde mahkemenin 66
kişiyi tanık olarak dinlediğini görmekteyiz. Dinlenen 17 kişi TFF menajerlik
sınavı hakkında, 19 kişi Olgun PEKER’in haksız çıkar amaçlı suç örgütünün işlediği
suçlar hakkında, 30 kişi de şike ve teşvik primi hakkında yapılan yargılama ile
ilgili olarak tanıklık etmişlerdir.
Cihan OSKAY’ın tanıklığı benim dikkatimi çekti. Ceza
davasına konu bir olayda tanık, olayın tarafı olmayan, olay hakkında 5 duyusu
ile edindiği bilgilerine başvurulan kişidir. Tanıktan olay hakkındaki bilgisi
ve görgüsünün açıklanması istenir. Çağdaş hukuk sistemi tanık beyanları ile
hakimi bağlı tutmadığından, herkes tanık olarak dinlenebilir. 2010 yılından
beri CEZAEVİNDE bulunan ve sanık ile kişisel husumeti bulunan bir kişi olan
CİHAN OSKAY’ın tanıklığına başvurulması bana göre doğru değildir.
19.06.2010 tarihinde adam öldürme suçundan
tutuklanarak cezaevine konulan Cihan OSKAY;
” Aziz YILDIRIM 2000-2001 sezonunda da şike yapmıştı, o tarihte ben ve şu
an sanık olan bazı kişiler aracılık etmiştik, Nişanlım Bodrum’da evinin önünde
7.65 lik silahla öldürüldü, silah bulunamadı. Operasyonda ruhsatsız silahlar
ele geçirilmiş. Bu silahlar üzerinde kriminal inceleme yaptırılması için
soruşturmanın genişletilmesini talep ediyorum” diye Cumhuriyet Başsavcılığına
dilekçe ile başvuruyorsa, o kişinin Aziz Yıldırım’a husumeti bulunduğu sabit
olduğundan, tanık olarak ifade vermesi kabul edilemez. (56. Klasörde dilekçeleri
mevcut)
b. Savcılık tarafından kovuşturmanın başlangıcında suç
vasfı, delil durumu, delil karartma ihtimali vb nedenlerle tutukluluk talebinde
bulunulan şüphelilerden 31’i hakkında mahkeme tutuklama kararı vermiş, 6222
sayılı yasada 6250 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle 31 sanıktan 8’i yargılama
başlamadan, yargılama sürecinde de 7 sanık 25.02.2011 tarihinde, 6 sanık
30.03.2012 tarihinde, 1 sanık 04.05.2012 tarihinde, 5 sanık ise 01.06.2012
tarihinde tahliye edilmiş ise de, Aziz YILDIRIM, İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Olgun
PEKER ve Yusuf TURANLI’nın tutuklulukları mahkemenin karar tarihine kadar
sürmüştür.
Mahkeme örgüt üyesi olma ve çeşitli suçları
işlediği iddia edilen kişilerin bazılarını daha önce tahliye etmiştir. Hatta
suç örgütüne üye olma ve konut dokunulmazlığını ihlal ve tehdit suçu
dolayısıyla mahkumiyetine karar verdiği, daha önce kasti bir suç işlemekten
sabıkası olduğu için verdiği cezanın Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Yer
Olmadığına karar verdiği sanık yargılama süresince TUTUKSUZ yargılanmıştır.
Mahkemenin çifte standart yaratan bu tutumu en hafif anlatımla ÇELİŞKİ’dir.
Hatta mahkemenin bu 4 sanığı tutuklamak suretiyle CEZALANDIRMA kastı taşıdığı sonucuna
dahi varılabilir.
c. “Tüm çabamız
yanlış yapmamak üzere. Kimsenin 1 saat dahi mağdur olmasını istemeyiz.”diyen
İstanbul Özel Yetkili 16.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, dava hakkındaki kısa kararını
2 Temmuz 2012 Pazartesi günü açıkladı. 29 Haziran 2012 Cuma günü yapılan son
duruşmada savunma avukatları, Aziz YILDIRIM, İlhan Yüksel EKŞİOĞLU, Olgun PEKER
ve Yusuf TURANLI’nın tahliyesi talebinde bulunduklarında, mahkeme tahliye
taleplerinin reddine ve tutukluk halinin devamına karar vermiştir. Hükmü
açıklamayı ise (1 saat değil tam 48 saat sonra) 2 Temmuz 2012 tarihine bırakıp,
bu tarihte kısa kararla birlikte sanıkların TAHLİYESİNE karar veriyorsa, mahkeme
başkanının bu ifadesindeki samimiyeti şüpheli hale gelir.
Zira mahkeme heyet olarak sanıklara verilecek
cezayı tam olarak belirlememiş olsa da, aşağı yukarı ne kadar ceza
verebileceklerini bilmekteydi. Ve hüküm kurma aşamasına geldiklerine göre
sanıkların işledikleri suç vasfının değişme ve/veya delilleri karartma ihtimalleri
ortadan kalktığına göre tahliyelerine karar verebilirdi. Yok, mahkeme
sanıkların yurtdışına kaçma ihtimali nedeniyle tutukluluklarının devamına karar
verdiyse, sanıkların Yargıtay aşamasında da HÜKMEN tutukluluk hallerinin
devamına karar vermeliydi.
d. Mahkeme sanıklar hakkında lehe yasayı uygulamakla
yükümlüdür. Bu nedenle 6222 sayılı kanunda 6259 sayılı kanunla yapılan
değişiklikler nedeniyle hangi yasanın daha lehine olduğunu belirlemesi ve kararını
buna göre vermesi gerektiğinden, tüm sanıklar hakkında lehe yasanın
belirlenmesi yoluna gitmiştir.
Gerekçeli kararın 244.sayfasından başlayarak; “LEHE- ALEYHE
YASANIN TESPİTİ “ ni yapan mahkeme,
Cumhurbaşkanı’nın 6259 sayılı yasayı “Diğer
taraftan, 6222 sayılı Kanunda değişiklik öngören bu Kanunun gerekçesinde,
yapılan değişikliklerin, diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar
dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi
amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de, kamuoyunda, genel ve
gereklilikten doğan bir düzenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir
soruşturma kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu
intibaını uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir
saikle hazırlandığı eleştirilerine sebebiyet verdiği görülmektedir" gerekçesi ile TBMM ne iade
ettiğini (bir diğer anlatımla C.başkanının kanunu veto gerekçesini) belirtmiş
ve 247. Sayfasında;
“Bu bağlamda 6222
sayılı yasadan mahkum olan her bir sanığın konumunun, sabit kabul edilen
eylemleri ve haklarında uygulanan ceza artırımı ve indirimine konu kanun maddeleri
de gözetilerek, 6259 sayılı yasa ile yapılan değişiklik öncesi hükümleri içeren
6222 sayılı yasa çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirilmesi yapıldığında;
Sanık Aziz Yıldırım'ın (….. )sanığın lehine olduğu açıktır.
Sanık Abdullah Başak, Abdurrahman Yakut, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent İbrahim
İşçen, Bülent Uygun, Cemil Turhan, Gökçek Vederson, İbrahim Akın, İlhan
Çelikay, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İskender Alın, Korcan Çelikay, Mecnun Otyakmaz,
Şekip Mosturoğlu, Mehmet Yıldız, Ömer Ülkü, Sami Dinç, Serdal Adalı, Tayfur
Havutçu, Ümit Karan, Yusuf Turanlı’nın aleyhine olduğu sabittir.
Buna karşın; Sanıklar Fatih Akbaba,
Mehmet Yenice, ve Yavuz Ağırgöl'ün; sonuç olarak verilen 1 yıl 8 ay hapis
ve beraberinde para cezaları,
Sanıklar Samet Güzel ve Şükrü Öngan'ın; sonuç olarak verilen 1 yıl 15 gün hapis ve beraberinde para
cezaları hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmolunduğuna göre,
6259 ile yapılan değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 6222 sayılı Yasa adı
geçen sanıklar için daha lehe olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.
Burada
dikkat çekici husus, 6259 sayılı kanunla yapılan değişiklik başta sanık Aziz
YILDIRIM olmak üzere “şike ve teşvik pirimi suçundan” yargılanan
31 sanıktan 25’inin LEHİNE iken, mahkeme sadece Aziz YILDIRIM hakkında yaptığı değerlendirmede 6259 sayılı
yasa ile yapılan değişikliğin “sanığın LEHİNE olduğu açıktır” ibaresini kullanırken, diğer 24 sanık hakkında “Aleyhine olduğu sabittir” ibaresini kullanmıştır.
Bu
ifadelerden 6259 sayılı yasa ile 6222 sayılı yasada yapılan değişikliğin sadece
AZİZ YILDIRIM’IN LEHİNE olduğu
anlaşılır ki, bu da, 6259 sayılı yasa öncesi toplumda yaratılan ve Cumhurbaşkanının
veto gerekçesinde kendini bulan “halen yürütülmekte olan bir soruşturma
kapsamında bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını
uyandırdığı, bu durumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle
hazırlandığı eleştirilerine ”zımnen katılmaktan başka bir şey değildir.
Nitekim mahkeme
6259 sayılı yasa ile 6222 de yapılan değişikliği şike ve teşvik primi suçundan mahkûmiyetle
cezalandırdığı 31 kişiden Fatih AKBABA, Mehmet Yenice, Yavuz AĞIRGÖL, Samet
GÜZEL, Şükrü ONGAN ve Ümit AYDIN (nedense Ümit AYDIN hakkında lehe aleyhe yasanın
tespiti gerekçeli kararda yoktur) haricindeki 25 sanığa da uygulamıştır.
IV.GÖREV ve HAKSIZ ÇIKAR SAĞLAMAK AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ
Bu davada tartışılan hukuki konuların başında mahkemenin
GÖREVLİ olup olmadığı gelmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. Maddesinde “ Mahkemelerin görevleri kanunla düzenlenir.”
hükmü bulunmaktadır.
Ağır Ceza Mahkemeleri ; “ Kanunların ayrıca görevli kıldığı
haller saklı kalmak üzere TCK’ da yer alan yağma, irtikap, resmi belgede
sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık, hileli iflas suçları ile ağırlaştırılmış
müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla
ilgili dava ve işlere bakmakla görevlidir.
Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri ise Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun 250. Md.si;
a-
Örgüt
faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu,
b-
Haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar
c-
İkinci
Kitap Dördüncü Kısım Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305,
318, 319, 323, 324, 325 ve 332 maddeleri hariç) dolayısıyla açılan davalar;
Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine HSYK’nca yargı çevresi birden çok ili
kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza
mahkemelerinde görülür hükmünü taşımaktadır.
İstanbul Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerinin yetki alanı
olarak; İstanbul, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, Kırklareli,
Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova belirlenmiştir.
6222 sayılı kanunda Yargılama ve Usul Hükümlerini düzenleyen
23. Md 1. Fıkrası;
“Bu Kanun
kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği asliye veya ağır ceza
mahkemeleri yetkilidir.” hükmünü taşımakta idi.
6222
sayılı Kanunda değişiklik yapılmasına dair 6250 sayılı kanunda ise;
“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği sulh veya asliye ceza mahkemeleri yetkilidir.” hükmü bulunmaktadır.
Sanık
avukatları tarafından, haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
cebir ve tehdit uygulanarak işlenen bir suç mevcut olmadığı için özel yetkili
mahkemenin bu davaya bakmakla görevli olmadığı iddia edilmiş ise de, mahkeme
gerekçeli kararının 239. Sayfasında
“İddianamedeki
anlatım ve suça ilişkin vasıflandırma, sanıklar hakkında uygulanılması talep
edilen sevk maddeleri, Mahkememizin görev alanında bulunan suçlarla şahsi ve
eylemsel bağ bulunduğu iddia edilen davaların hem kısa zamanda bitirilmesi, hem
de aynı sanıklar veya eylemle ilgili kanıtların bir arada toplanıp, bir bütün
halinde değerlendirilmesi ve somut gerçeğin en doğru şekilde ortaya
çıkarılmasının sağlanması, dava ekonomisi, adalet dağıtımında istikrar ve
çabukluk sağlanması, davaların en hızlı ve doğru şekilde bitirilmesi ilkeleri
de gözetildiğinde yetkisini Anayasa ve kanunlardan, gücünü ise adına karar
verdiği Milletimizden alan İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin davaya bakmakta
görevli olduğunda şüphe yoktur ve bu nedenle yargılamaya devamla sanıklar hakkında
hüküm tesis edilmiştir.” demek suretiyle yargılamanın hızlı ve
doğru şekilde bitirilmesinin sağlanması ilkesi ile birlikte mahkemenin görev
alanında olduğu gerekçesi ile görevsizlik iddialarını kabul etmemiştir.
Aziz
Yıldırım’ın avukatları “"örgütten
hareketle görevli mahkeme belirlenmiştir, ancak, davanın görüldüğü Özel Yetkili Ağır
Ceza Mahkemesi’nin bu ön kabulün dayanaksız olduğuna kanaat getirmesi halinde,
görevsizlik kararı vererek, dosyayı HSYK'nın ihtisas mahkemesi olarak görevlendirdiği
asliye ceza mahkemesine göndermesi gerekir .”şeklinde Prof. Dr İzzet Özgenç’ten aldıkları bir
hukuki mütalaayı mahkemeye sunmuşlar ise de, mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi’nin
görev alanında olduğu gerekçesi ile reddetmiştir.
Mahkeme
sadece “şike ve teşvik pirimi suçu” değil, aynı zamanda haksız çıkar sağlamak
amacıyla kurulan bir suç örgütü olduğu gerekçesi ile kendini görevli kabul
etmiştir.
Bu durumda
tartışılması gereken husus “HAKSIZ ÇIKAR SAĞLAMAK AMACIYLA KURULMUŞ BİR ÖRGÜTÜN
MEVCUT OLUP OLMADIĞI” konusudur.
Mahkeme
gerekçeli kararında Örgüt suçunu irdelerken öncelikle TCK 220 maddesini ve
madde gerekçesini yazmış, daha sonra da Yargıtay’ın çeşitli içtihatlarında
aradığı şartları maddeler halinde belirterek, bu şartları esas alarak Aziz
Yıldırım liderliğinde kurulan suç örgütüne yönelik değerlendirmesini yapmıştır.
TCK 220.
Maddesi ile suç örgütünün işleyeceği amaç suçlara herhangi bir sınırlama
getirilmediği, ancak örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve
gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması gerektiği
belirtilmiştir. Böylece örgütün soyut bir birleşme olmadığı, örgütün varlığı
için suç işleme amacı etrafındaki fiili birleşmenin yeterli olduğu, iştirak
ilişkisinden farklı olarak örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların
konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılmasının zorunlu olmadığı, örgütün
niteliği itibarıyla devamlılık arzeden bir yapılanma olduğu vurgulanmıştır.
Mahkeme gerekçeli kararında; “1998
tarihinden beri Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yapan Aziz YILDIRIM’ın
görev süresi içinde 4 lig şampiyonluğu kazandığı, 2 kez son maçta dramatik
şekilde şampiyonluğu kaçırdığı, başarıların sonuca odaklı olduğu ülkemizde
Fenerbahçe’nin son maçlarda şampiyonluğu kaybetmesi nedeniyle taraftar ve kulüp
yönetimine aday kesimlerde olumsuz etkilere neden olduğu, üç kez üst üste
şampiyonluk vaadi ile yönetime gelen Aziz YILDIRIM’ın 3.kez kaybedilmesini
istemediğini, şampiyonluğun kaybedilmesi halinde sezon sonu yönetimin
değişebileceği söylentileri olduğunu belirtmektedir.
Aziz Yıldırım’ın başkanlığı döneminde iki kez son
maçta şampiyonluğu kaçırmasına rağmen taraftar ve kulüp nezdinde olumsuzluklar
yaşandığı gerekçeli kararda da vurgulandığı gibi sadece bir söylentidir. Aziz
YILDIRIM üç kez üst üste şampiyonluk sözünü 08.02.2010 tarihinde yayınlanan
Akşam Gazetesinde Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’nın sorularını
yanıtlarken; "Şu anda 2009-2010 sezonu oynanıyor.
Üç yıl üst üste şampiyon olarak 2011 yılında formamızdaki yıldız sayısını 5'e
çıkartacağız. Şu anda 17 şampiyonluğumuz var. 20'nci
şampiyonluğumuz bizim markamıza çok büyük değer katacak. Bu sözü söyleyince
neye güveniyorlar diyorlar... Hedefsiz yaşam olmaz. İddialı olacaksın. Aykut'a,
Daum'a, oyuncularıma güveniyorum. “diyor. Ve o sezon sonunda kendi
sahasında Trabzonspor ile 1-1 berabere kalarak şampiyonluğu Bursaspor’a
kaptırıyor.
Fenerbahçe Spor Kulübü tüzüğüne göre olağan genel
kurulu her yıl toplanır. Üç yılda bir de Başkan ve organ seçimleri yapılır.
Dolayısı ile önceki yıl son maçta şampiyonluğu kaçırmış bir kulüpte olağanüstü
kongre ile yönetim değişikliği arayışları olmamış ise, şimdi olacağını söylemek
sadece varsayımdır.
Mahkeme gerekçeli kararında; Ülkedeki
futbol pastasının büyük bir diliminin Fenerbahçe’ye ait olduğu ortamda
Fenerbahçe spor kulübü yöneticilerinin sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin
bir konum kazandıkları ve Fenerbahçe kulübünün yönetimini bırakmak istemeyen ve
bu gücü elinde tutmak isteyen Aziz YILDIRIM’ın Fenerbahçe Spor Kulübünü
şampiyon yapmak için 2010/2011 sezonunun ikinci yarısında Fenerbahçe Spor
Kulübünün resmi yönetiminde görev yapan (İlhan Yüksel Ekşioğlu, Alaaddin
Yıldırım ve Mehmet Şekip Mosturoğlu hariç olmak üzere) diğer üyelerin bilgi ve
rızaları dışında illegal bir yapı/örgüt kurduğunu belirtmektedir.
Fenerbahçe’nin ülkedeki futbol pastasında büyük bir
dilimi aldığı kabul edilecek olursa, bunun nasıl ve kimler tarafından
gerçekleştirildiğinin de araştırılması gerekir. Aziz Yıldırım’ın başkanlığı
döneminde kulüp televizyonunun, Fenerium mağazalarının kurulması ve stadyumun
kapasitesinin 52.000 e çıkarılarak gelirlerinin arttırılması, Fenerbahçe’nin ülke
futbol pastasından büyük pay almasının nedenlerindendir.
Fenerbahçe spor kulübü yöneticilerinin yönetici
olmaları sayesinde sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum
kazandıkları iddiası bazı yöneticiler için geçerli iken, bazı yöneticiler için
de geçersiz bir saptamadır. O dönem yönetici olan Ali KOÇ, Nihat ÖZDEMİR, Murat
ÖZAYDINLI gibi isimler için sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin konum
kazandıkları söylenebilir mi?
Mahkeme gerekçeli kararında örgüt suçunun
unsurlarının oluşup oluşmadığını Yargıtay’ın kıstasları açısından
değerlendirmiştir. Buna göre;
1-
Suçun maddi unsurunun, TCK 220.md. si
yönünden bir ayrım yapmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla örgüt kurmak
olduğu;
Yargıtay’ın çeşitli kararlarında,
“ihalelere fesat karıştırmak”, “yağma suçunu işlemek amacıyla örgüt kurma”, “
suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile fuhuş” ve “örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen dolandırıcılık” suçundan dolayı verilmiş kararları olduğu
gözetildiğinde, ekonomik değeri bu kadar büyük bir alanda haksız çıkar elde
etmek amacıyla şike ve teşvik suçlarını işlemek için örgüt kurulabileceği
aşikar olduğundan aksi yöndeki savunma ve değerlendirmelere itibar etmek mümkün
olmamıştır.
Mahkemenin ekonomik
değeri çok büyük olduğu için sporda da haksız çıkar elde etmek amacıyla şike ve
teşvik suçlarını işlemek için örgüt kurulabileceğini, zaten Yargıtay’ın da
çeşitli içtihatlarında hemen her konuda suç işlemek için örgüt kurulabileceğine
dair kararları olduğunu belirtmesi, suçun maddi unsurunun gerçekleştiği
anlamına gelmez.
Haksız çıkarın örgüt
tarafından nasıl elde edildiğinin de ispatlanması gerekir. Zira futbol piyasasında
elde edilen gelirler, yöneticilerin değil, kulüplerin kasasına girer.
Yöneticilerin sadece manevi olarak kazanç duyabileceği, maddi bir kazanç elde
edemeyeceği gerçeği mahkeme tarafından dikkate alınmamıştır.
Fenerbahçe Spor Kulübü
şampiyon olamadığı takdirde de ligi ikinci tamamladığı için, yine büyük bir
gelir elde edecekti. Ekonomik olarak kazanç sağlamak için şike ve teşvik primi
suçunun işlendiğini iddia etmek, bu bakımdan çok da mantıklı değildir.
Yöneticilerin, yönetici olmaları nedeniyle özel iş hayatlarında daha çok kazanç
elde edecekleri, bu nedenle şike ve teşvik primi suçunu işleyebilecekleri ileri
sürülebilirse de, bu da sadece varsayımdır. Unutulmamalıdır ki, bu ülkede
sadece Fenerbahçe’yi sevenler değil, Fenerbahçe’den hoşlanmayanlar, hatta
nefret edenler de vardır. Ve o kişiler de kamuoyunu oluşturmaktadırlar.
2- Suçun maddi unsurunu oluşturan örgütün oluşabilmesi için en az üç
veya daha fazla kişinin belirtilen amaçlarla bir araya gelmesinin gerektiği;
Suç örgütü kurmak ve yönetmekten sanık
Aziz Yıldırım’ın, örgüt üyesi olmak suçlarından ise sanıklar İlhan Yüksel
Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Alaeddin
Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent İbrahim İşçen, Cemil Turhan, Doğan Ercan, Sami
Dinç, Tamer Yelkovan ve Yusuf Turanlı’nın suç işlemek amacıyla bir araya
geldiklerinin kabulü ve cezalandırılmaları karşısında, örgütün varlığı için en
az üç kişi olması şartının gerçekleştiği sabittir.
Mahkemenin gerekçeli
kararında suç örgütü üyeliğinden cezalandırılmalarına karar verdiği kişileri
NEDEN ve NİÇİN suç örgütünün üyesi kabul ettiğini SOMUT olarak açıklaması gerekir.
Örneğin (Sanık Ahmet Çelebi’nin, Aziz Yıldırım’dan aldığı yasadışı ve
suç teşkil eden bu talimatı derhal yerine getirmesi örgüt üyesi olduğunu göstermektedir.)
ibaresi yeterli değildir. Mahkeme Sanık Ahmet ÇELEBİ’nin Aziz
YILDIRIM’dan aldığı YASADIŞI ve SUÇ TEŞKİL EDEN TALİMATINA dair bir kanıt
sunamamaktadır. Aziz YILDIRIM ile Ahmet ÇELEBİ’nin herhangi bir telefon
görüşmesi veya yasal ortam dinlemesi sonucu kayda alınan bir konuşması yoktur. Yasal
olarak alınan karar uyarınca yapılan fiili takip sonucu bir araya geldiği
tespit edilse bile, varsayımla talimat aldığı ve talimatı yerine getirdiği
kabul edilemeyeceği gibi, bu nedenle de örgüt üyesi olduğu kabul edilemez.
Yönetim kurulunun bilgisi ve onayı dışında sadece Aziz Yıldırım’ın
talimatı ile İlhan Ekşioğlu’na yapılan ödemelerin neredeyse tamamının şike ve
teşvik eylemleri ile eş zamanlı olarak yapılması, müsabakaların değerlendirildiği
bahiste ayrıntıları ile belirtilen fiziki ve teknik takiplere ve bir kısım savunmalara
göre, sanık İlhan tarafından bu paraların şike ve teşvik anlaşmasının tarafı ya
da aracısı olan futbolcu (İbrahim Akın),
menajer (Yusuf Turanlı, Fatih Akbaba),
yönetim dışı kişilere (Ali Kıratlı)
verildiği sabit olduğuna göre, yürütülen faaliyetlerin yönetsel işler olmadığı,
Aziz Yıldırım konumu itibariyle söz konusu suç örgütünün lideri, sanık İlhan’ın
eylemleri organize eden ve lidere en yakın örgüt üyesi sanık olduğu anlaşılmaktadır.
Fenerbahçe
Spor Kulübü’nden İlhan EKŞİOĞLU’na yapılan ödemelerin şike ve teşvik eylemleri
ile eşzamanlı olmadığı, İçişleri Bakanlığı Dernekler Masasının yaptığı inceleme
sonucu hazırlanan raporda belirlenmiş iken, üstelik de Şike ve Teşvik anlaşması
için verildiği kanıtlanan bir para söz konusu değilken, mahkemenin böyle bir
gerekçe ile suç örgütü üyeliğini izah etmeye çalışması kabul edilemez.
Bunun yanında Fenerbahçe Spor Kulübü mali
işler müdürü olan sanık Tamer
Yelkovan’ın da, sanık Aziz Yıldırım’ın kulüp başkanı olarak resmi görevi
dışında, şike ve teşvik faaliyeti kapsamında kullanılmak için başta İlhan
Ekşioğlu’na olmak üzere bir kısım sanıklara ödeme yapması talimatını, söz
konusu paraların nerede kullanılacağı bilerek yerine getirmesi örgüt içerisinde
yer aldığının göstergesidir.
Ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisi ŞÜPHE
SANIK LEHİNE YORUMLANIR ilkesidir. Sanık Tamer YELKOVAN’ın İlhan EKŞİOĞLU’na yaptığı
ödemelerin ŞİKE ve TEŞVİK FAALİYETİNDE kullanıldığını bildiğine dair SOMUT BİR
KANIT göstermeksizin, üstelik de Mali İşler Müdürü olan bir kişinin kendisine
verilen ödeme talimatının sorgulamasını yapmasını beklemek hayatın olağan
akışına aykırı iken, sanık hakkında örgüt üyeliğine karar vermek hukuken kabul
edilemez. Nitekim mahkemenin Tamer YELKOVAN’a verdiği cezada Sanığın fiilin işlenmesinden önce ve işlenmesi sırasında
yardımda bulunmak suretiyle icrasını kolaylaştırdığı ve bu şekilde yardım eden
sıfatıyla sorumlu olduğundan cezası, 5237 sayılı TCK'nın 39/2. maddesi
gereğince 1/2 oranında indirim yapması sanığın mali işler müdürü
olmasından kaynaklanmaktadır. Kişinin işini yapması nedeniyle örgüt üyesi kabul
edilmesi ile yine işi dolayısıyla yardımcı olması nedeniyle cezasında indirime
gidilmesi mahkemenin çelişkisini ortaya koymaktadır.
Sanık Cemil Turhan aktif olarak şike
eylemlerinin içerisinde yer aldığı gibi, idari olarak da Kulüp’te İlhan’a bağlı
olarak çalıştığı için, içinde bizzat yer almadığı eylemler hakkında da bilgi
sahibidir.
Mahkeme Cemil TURHAN hakkında verdiği kararda yine
varsayımda bulunmuştur. Sanık Cemil TURHAN’ın içinde bizzat yer almadığı
eylemlerden hangisi hakkında bilgi sahibi olduğu SOMUT olarak belirtilmelidir.
Sanıkların
şike ve teşvik faaliyetlerinde kullandıkları illegal bir kasa söz konusudur.
Sanık Ali Kıratlı da, örgütün bir üyesi olarak suç içeren faaliyetlerinde bu
paradan istemektedir.
Mahkemenin “şike ve teşvik faaliyetlerinde
kullandıkları illegal bir kasa söz konusudur” derken neyi kastettiği somut
değildir. Zira daha önce şike ve teşvik primindeki ödemelerin, Fenerbahçe Spor
Kulübünden İlhan EKŞİOĞLU’na yapılan ödemeler ve İlhan EKŞİOĞLU tarafından
anlaşmanın tarafları olan kişilere yapılan ödemeler olduğu ileri sürülmekte
idi. Bu durumda ayrı bir kasadan bahsetmek mümkün değildir. Bu da mahkemenin
çelişkisini ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte sanıklardan Yusuf
Turanlı’nın çok sayıda şike ve teşvik eylemi içerisinde yer alması, bu yönde
özellikle Abdullah Başak ile birlikte İlhan Ekşioğlu’ndan aldıkları talimatları
derhal uygulamaya başlayıp bir an için tereddüte dahi düşmemeleri, örgüt içerisinde
yer aldıklarının bir başka kanıtıdır.
Mahkemenin ”çok sayıda şike ve teşvik eylemi içerisinde yer alması” ifadesi
tek başına DOĞRU ve GEÇERLİ bir neden olarak kabul edilebilse de, gerekçeli
karar incelendiğinde çok da kabul edilebilir değildir.
Zira mahkeme “Sanık İlhan “departmanlarda çalıştırılmak üzere konuştuğumuz arkadaşlar” diye
sözünü ettiği, Doğan ile belirledikleri şike ve teşvik kapsamında kendileri ile
irtibat kurulacak kişiler hakkında Aziz Yıldırım’a bilgi vereceğini Doğan’a
söylemektedir. Bu da Doğan’ın söz konusu suç örgütünün üyesi olduğunu
göstermektedir.” gerekçesi ile Doğan ERCAN’ın suç örgütünün
üyesi olduğunu kabul etmektedir.
Üstelik mahkeme Doğan ERCAN hakkında “07.03.2011
günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe müsabakasında şike yaptığından bahisle
dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de,
6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı
gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle
yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a
maddesi uyarınca BERAATİNE,” karar vermiştir. Yani mahkeme Doğan
ERCAN hakkında Fenerbahçe Gençlerbirliği maçından başka herhangi bir maçla
ilgili olarak bir iddia olmadığı halde, suç örgütüne üyelikten ceza vermiştir.
Yani bir sanık hakkında tek eylem suç örgütü üyesi sayılmaya yeterli iken,
bir başka sanık hakkında çok sayıda eylemin varlığı suç örgütü üyesi sayılmanın
gerekçesi kabul edilmiştir. Bu açık çelişki kabul edilemez niteliktedir.
Sanıklardan Bülent İbrahim İşçen’in, İBB
Spor-Fenerbahçe ve Sivasspor-Fenerbahçe müsabakalarında aktif olarak şike
eylemlerinin içerisinde yer almasının yanında, en yakınındaki insan olarak
sanık Aziz Yıldırım’ın, yürütülen şike ve teşvik faaliyetleri ile ilgili
talimatlarını diğer bazı örgüt üyelerine ilettiği, aradaki iletişimi sağladığı,
sanık Abdullah Başak’a eylemleri nedeniyle ödül olarak alınan araç ile ilgili
olarak, ayrıntısı 3200 nolu tapede geçen “bak bu sağda solda duyulur bak boşluğa düşürtmeyin bizi” sözü ile
içinde yer aldığı suç örgütünün ve faaliyetlerinin deşifre olmasını önlemek
için gösterdiği örgütsel bilinç ve tavır birlikte değerlendirildiğinde sanığın
da örgüt üyeliği sabittir.
Fenerbahçe SK’nın müşavir avukatlığını
yapan ve fakat bu görev ve çalışma sınırları dışında hareketle
Eskişehir-Trabzonspor, Karabük-Fenerbahçe ve Fenerbahçe-Ankaragücü
müsabakalarındaki şike ve teşvik eylemlerinde aktif olarak yer alan, suç örgütü
içerisinde Mehmet Şekip Mosturoğlu’nun talimatları ile hareket eden, bu
faaliyetleri ile ilgili olarak M. Şekip tarafından zaman zaman sanıklar Aziz
Yıldırım ve İlhan Ekşioğlu’na bilgiler verilen sanık Sami’nin de örgüt üyeliği
sabittir.
Tüm bu ifadeler ceza hukukunun en temel ilkelerinden
biri olan şüphe sanık lehine yorumlanır ilkesine aykırıdır. Zira sanıkların
örgüt üyeliği hakkında SOMUT bir kanıt yoktur, mahkeme varsayımda bulunmakta ve
varsayımlar üzerine HÜKÜM kurmaktadır.
Mahkeme örgüt üyeliğinden ceza verdiği sanıklar
hakkında ÖRGÜT ÜYELİĞİ gerekçesini (varsayımlara dayanarak) açıklarken
sanıklardan ALAADDİN YILDIRIM hakkında hiçbir gerekçe göstermemiştir.
Mahkeme “Her ne kadar
sanıklar Bülent Uygun, Hasan Çetinkaya, Mehmet Yenice, Serkan Acar ve Yavuz
Ağırgöl hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan kamu
davası açılmış ise de, diğer örgüt üyeleri ile işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı
ile disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde suç işlemek
amacıyla hareket ettiklerine dair, yüklenen suçun sübutuna ilişkin her türlü
şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından BERAATLERİNE karar vermek gerekmiştir.”
demektedir.
Mahkemenin Bülent UYGUN, Mehmet YENİCE ve Yavuz
AĞIRGÖL hakkında verdiği BERAAT kararı da, sanıklardan Mecnun OTYAKMAZ hakkında
verilen mahkumiyet kararı ile çelişki göstermektedir.
Zira,
mahkeme gerekçeli kararında; “Her ne kadar sanık Mecnun Otyakmaz hakkında, Aziz Yıldırım liderliğindeki
suç örgütüne üye olduğundan bahisle kamu davası açılmış ise de, adı geçen
sanığın, diğer örgüt üyeleri ile işbirliği ve eylemli paylaşım anlayışı ile
disiplinli biçimde hareket ederek süreklilik gösterir şekilde suç işlemek
amacıyla hareket ettiğine dair kesin kanıt elde edilememiştir.
Ancak bununla birlikte sanığın,
başkanlığını yaptığı Sivasspor Kulübü’nün yönetim kurulu üyesi olup sanık Aziz
Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan mahkumiyetine karar verilen Ahmet
Çelebi ile birlikte şike suçunu işlediği, bu bağlamda Sivasspor-Fenerbahçe
müsabakasında değerlendirilen iletişim tutanakları ile sabit olduğu üzere suç
örgütünün varlığına bilerek ve isteyerek yardım ettiği sonuç ve vicdani kanısına
varıldığından eylemine uyan TCK'nın 220/7. maddesi uyarınca cezalandırılmasına
karar vermek gerekmiştir.”demek suretiyle örgüt üyeliğinden Mecnun OTYAKMAZ’ın mahkumiyetine karar
vermiştir.
Mahkeme sanıklardan; Bülent UYGUN’un ESKİŞEHİRSPOR-TRABZONSPOR
maçında Ali KIRATLI aracılığı ile TEŞVİK PRİMİ SUÇUNU işlediği, Mehmet YENİCE
ve Yavuz AĞIR GÖL’ün İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun talimatı ile Fenerbahçe-Ankaragücü
maçında ŞİKE suçunu işlediği gerekçesi ile mahkumiyetlerine karar vermiştir.
Mecnun OTYAKMAZ hakkında suç örgütünün varlığını
bilerek isteyerek yardım ettiğini gerekçe gösteren mahkeme, Bülent UYGUN,
Mehmet YENİCE ve Yavuz AĞIRGÖL’ün suç örgütünün varlığını BİLEREK VE İSTEYEREK
YARDIM ETMEDİĞİNE hükmetmiş olmalı ki, örgüt suçu dolayısıyla bu sanıkların
BERAETLERİNE karar vermiştir.
3-
Örgüt oluşturma suçunun bir tehlike suçu
olarak düzenlenmiş olması nedeniyle amaç suçun işlenmiş veya işlenmemiş
olmasının suçun oluşumunu etkilemeyeceği
TCK220/4 ‘örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde ayrıca
bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.” düzenlemesi karşısında, örgütün
kendine amaç edindiği suçun işlenmesinin ya da işlenmemesinin örgüt
üyeliği/yöneticiliği suçunun oluşumunu etkilemediği izahtan varestedir.
Mahkeme gerekçeli kararında, şike ve teşvik
eylemleri bakımından işlenen herhangi bir suç olmasa bile suç örgütü kurmak
suçundan dolayı ceza verilebileceğini, bu nedenle de şike suçundan dolayı
BERAAT kararı verilen sanık Doğan ERCAN’a örgüt üyeliği suçundan ceza
verildiğini açıklamaktadır.
4-
5237 sayılı yasa uygulamasında kabul
edildiği üzere amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip
olunması gerektiği
Suç
örgütünün, haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla futbol müsabakalarının
sonucunu, şike ve teşvik suçlarını işlemek suretiyle kendi menfaatleri
doğrultusunda etkiledikleri sabittir. Örgüt bunu yaparken de amaçlanan sonucu
elde etmek için şike ve teşvik anlaşmalarında, kazanç veya sair menfaati araç
olarak kullanmaktadır. Bu itibarla amaçlanan suçları işlemek için gerekli üye,
araç ve gerece sahiptir.
Mahkeme gerekçeli
kararında haksız çıkar sağlamak amacıyla kurulan suç örgütünün şike ve teşvik
primi suçlarını işlemeye elverişli ÜYE, ARAÇ ve GERECE sahip olduğunu kabul
etmektedir.
Bu noktada şu hususun
tespit edilmesi gerekir. Haksız çıkar sağlamak amacıyla kurulan şike ve teşvik
primi suç örgütü için GEREKLİ ÜYE’ye sahip midir?
Şike ve teşvik primi
suçunun faili veya failleri kimdir? Bu suçun faili herkes olabilir mi, yoksa
belli niteliklere sahip kişiler mi bu suçun faili olabilir?
6222 sayılı kanundaki
düzenlemede; “Belirli
bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya
sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç yıla
kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kendisine
menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak
cezalandırılır” denmektedir.
Bir müsabakanın sonucunu etkilemek suçunu kulüp başkanı, yönetici, teknik direktör,
antrenör, futbolcu, menajer vb sıfatı olan kişiler gibi hiçbir sıfatı olmayan
kişiler de işleyebilir, ama kendisine menfaat temin edilen ve
müşterek fail olarak adlandırılan kişi kanımca ancak teknik direktör, antrenör
veya sporcu olabilir.
Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde,
mahkemenin;
Sivasspor Fenerbahçe maçında Mehmet YILDIZ ve
Korcan ÇELİKAY
Fenerbahçe Ankaragücü maçında Uğur UÇAR ve Kaleci
Seneky
Karabükspor Fenerbahçe maçında Emenike
Fenerbahçe İBB maçında İbrahim AKIN
İle müsabakanın sonucunu etkilemek amacıyla ANLAŞMA
yapıldığı gerekçesi ile ŞİKE
Eskişehirspor Trabzonspor maçında Bülent UYGUN,
Ümit KARAN ve Sezer ÖZTÜRK
Trabzonspor İBB maçında İskender ALIN ve İbrahim
AKIN
Trabzonspor Bursaspor maçında Gökçek VEDERSON’a
Müsabakanın sonucunu etkilemek amacıyla TEKLİF
yapıldığı edildiği gerekçesi ile TEŞVİK suçunun yasal unsurlarının
gerçekleştiği gerekçesiyle ceza verdiği görülmektedir.
Mahkeme müsabaka sonucunu etkileme konusunda
taraflardan birinin bir şekilde teknik direktör, antrenör veya sporcu olduğunu
kabul etmekte ise neden ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ konusunda kurulacak örgütte TEKNİK
DİREKTÖR, ANTRENÖR ve SPORCU ÜYE şartını aramamış ve bu kişiler olmadan ŞİKE ve
TEŞVİK PRİMİ SUÇU İŞLEYEBİLECEK SUÇ ÖRGÜTÜNÜN olabileceğini kabul etmiştir.
Mahkeme gerekçeli kararının 244. Sayfasında; “Özetle; ceza yargılamasının konusu, şike veya teşvik suçunun
sahaya yansıyıp yansımaması değil, şike ve teşvik “anlaşmasının” vaki olup
olmadığıdır. Sanıkların, sübutu kabul edilen şike ve teşvik eylemleri, bu
çerçevede değerlendirilmiştir.”
denmesi, SUÇ ÖRGÜTÜNDE ÜYE olarak TEKNİK DİREKTÖR, ANTRENÖR ve FUTBOLCU
aramamasının gerekçesi değildir.
Mahkeme ANLAŞMANIN varlığını suçun işlenmesi için
YETERLİ görmüş olup, müsabakanın sonucunun anlaşma gibi sonuçlanması ŞARTINI
aramamıştır.
Mahkeme müsabakanın sonucunu etkilemek amacında
olan bir kişinin karşı tarafa TEKLİFTE bulunması halinde SUÇUN TAMAMLANDIĞINI,
karşı tarafça kabul edilmediğinde de SUÇUN TEŞEBBÜS aşamasında kalmış olduğunu
kabul etmektedir.
Mahkeme gerekçeli
kararında şike ve teşvik priminin tanımını yapmış ve şikenin “ bir spor karşılaşmasının sonucunu
değiştirmek için maddi veya manevi bir çıkar karşılığı varılan anlaşma”, Teşvik’in
ise “bir yönüyle, belirli bir iktisadi veya sosyal amaca ulaşabilmek için maddi
destek ve hukuki kolaylıklar biçiminde verilen ödül” olarak tarif edildiğini
belirtmiştir.
Mahkeme
gerekçeli kararının 240. Sayfasında; “Yasa koyucu; 6222 SY’nın 11. Maddesinin birinci fıkrasının
ilk cümlesinde, belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir
başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden ya da kendisine menfaat temin edilen
kişi için suçun, kazanç veya menfaatin temin edildiği anda oluşacağını kabul
etmiştir.” demek
suretiyle şike suçunun UNSURUNUN KAZANÇ veya SAİR MENFAAT TEMİNİ olduğunu kabul
etmekte iken, burada KAZANÇ ve SAİR MENFAAT TEMİNİNİ araç olarak kabul etmektedir.
Burada şu
anlaşılabilir; Şike suçunun unsuru kazanç veya sair menfaati bir tarafa, teklif
edilen PARA olduğuna göre, bu suç örgütünün PARASI mevcut olduğundan, bu suçu
işlemek için kanun koyucunun aradığı ARAÇ şartı gerçekleşmiş olur.
Bu yanlış
bir yorumdur. Zira kanun kazanç ve sair menfaat terimini kullanmış ve mahkeme de
transfer teklifini SAİR MENFAAT olarak kabul etmiştir.
Bu durumda
bir menajerin, bir oyuncuya transfer edilmesini gerçekleştireceğini söyleyerek
oyuncunun müsabakanın sonucuna etki etmesini istemesi şike olarak kabul
edilecek olursa, menajerin transfer ettirme gücünün ne olduğunun araştırılması
gerekir. Menajerin transfer konusunu tek
başına gerçekleştirebilme yetkisi yoksa ne olacak?
5-
Düzenleme ile güdülen amacın, ileride
işlenmesi olası olan suçların önlenmesine yönelik olarak kamu için tehlike
oluşturabilecek birleşmelerin engellenmesi olması nedeniyle, suçun oluşabilmesi
için bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ziyade,
belirsiz sayıda amaç suçun işlenmesi amacıyla gevşek veya sıkı bir hiyerarşik
ilişkiye dayalı olarak meydana getirilmiş, sürekli bir birleşmenin bulunması
gerektiği, zira örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiği
Mahkeme gerekçeli kararında; ”Liderliğini Aziz YILDIRIM’ın yaptığı bu yapılanmanın bir suç işlemek
amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşme olmadığı yürütülen faaliyetlerin
kapsamından anlaşıldığı, Amacın Fenerbahçe Spor Kulübünün şampiyon yapılması
suretiyle haksız bir ekonomik çıkar elde etmektir. Bu yüzden de gerek kendi
müsabakalarının gerek şampiyonluğa ortak olabilecek rakiplerinin
müsabakalarının sonucunu etkilemeleri gerekir. Ligin ilk yarısı tamamlandığında
rakiplerinden 9 puan geride olan Fenerbahçe Trabzonspor’la aynı puanda olmasına
rağmen ikili averajla ligi şampiyon olarak tamamlamıştır. Şüphesiz böyle bir
süreç ve sonuç öngörülemeyeceğinden, sanıkların “belli bir suç” işlemek
amacından söz etmek mümkün olmadığından, belirsiz sayıda suçun işlenmesi
amacıyla iştirak boyutunu aşan bir yapıda bir araya geldiklerinin kabulü
gerekmektedir.
Bir diğer husus, liderliğini sanık Aziz
Yıldırım’ın yaptığı suç örgütünün, gevşek de olsa hiyerarşik ilişkiye
dayalı bir yapı olduğudur.“ demektedir.
Mahkeme gerekçeli kararının
253. Sayfasında “gücü elinde tutmak isteyen Aziz Yıldırım, 2010-2011 sezonunun ikinci
yarısında şike ve teşvik faaliyetlerine başlamıştır.” ifadesini kullandığına göre, suç örgütünün ligin devre arasında kurulduğunu
mu kabul edeceğiz, yoksa Aziz YILDIRIM hakkında dinleme kararının alındığı
17.02.2011 tarihinde bu suç örgütünün kurulduğunun anlaşıldığını mı?
Telefonların 17 Şubat
2011 tarihinden itibaren dinlenmeye alınması ile bu şike ve teşvik suçu için,
ceza hukuku bakımından KURULMASINA olanak olmayan SUÇ ÖRGÜTÜNÜN varlığı anlaşıldı
ise, 19 Şubat 2011 tarihinde ligin 22. haftasındaki (Bursaspor 1 Gaziantepspor
4) maçı için neden herhangi bir tape bulunmamaktadır? Zira ligin 21. haftası
sonucunda Trabzonspor 47 Bursaspor ve Fenerbahçe 45 puanda idi. Ligin 24. haftasında
Fenerbahçe’nin 3 puan arkasında olan Bursaspor’un İstanbul Büyükşehir
Belediyespor ile oynayacağı maç için teşvik girişiminde bulunan Fenerbahçe,
neden ligde bu maç için teşvik girişiminde bulunmamıştır? Üstelik Fenerbahçe
Spor Kulübünün o hafta 21.02.2011 tarihinde oynanan Manisaspor-Trabzonspor için
telefon kayıtlarına dayanılarak teşvik primi verdiğine dair iddialar ileri
sürülüyorsa, Bursaspor Gaziantep maçı için hiçbir girişimde bulunulmaması
mümkün müdür?
Trabzonspor’un ligin 18. haftasında
kendi evinde Ankaragücü ile 1-1, 20. Haftasında Antalyaspor ile 0-0 berabere
kalarak 4 puan kaybettiği maçlarda teşvik primi ile müsabaka sonucunu etkileme
suçu işlenip işlenmediği, - telefonlar dinlenmediği için- belirlenememiş olsun.
Peki ligin 22. haftasında 27 Şubat 2011 tarihinde oynanan ve Trabzonspor’un
Kayserispor ile 3-3 berabere kalarak liderliği kaybettiği maç için herhangi bir
tape niye yoktur?
Bu suç örgütü bu maçtan
sonra kurulmuş ise, neden telefonlarının dinlenmesine karar verildi? Yok suç
örgütü bu tarihten önce kurulmuş ise, kurulma sebebi maç sonuçlarının
Fenerbahçe lehine sonuçlanması için çalışma yapmak olan bir örgüt, neden bu
maçla ilgili olarak herhangi bir girişimde bulunmamıştır?
Fenerbahçe’nin ligin 2.
Yarısında oynadığı ve puan kaybettiği tek maç olan 03 Nisan 2011 tarihinde
oynanan Bursaspor maçı ile 16 Nisan 2011 tarihinde oynanan hakem Hüseyin
Gökçek’in çok kötü yönettiği, hemen herkes tarafından lehine penaltısının
verilmediğini belirttiği maçın uzatma dakikalarında 90+4 te attığı gol ile 1-0
kazandığı Gaziantep maçı ile ilgili olarak neden bir telefon konuşması dosyada
bulunmamaktadır? Lig sonunda puan tablosundaki yerinden de anlaşılacağı gibi, Ankaragücü,
Bucaspor, Karabükspor takımlardan daha iyi bir kadroya sahip olan Bursaspor ve
Gaziantep maçları suç örgütü tarafından daha basit mi görülmüş ki hiçbir
girişimde dahi bulunulmamıştır?
Yukarıda ayrıntıları ile açıklanan nedenlerle mahkemenin
gerekçeli kararındaki “Aziz Yıldırım liderliğinde,
aralarında hiyerarşik bir bağ bulunan İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip
Mosturoğlu, Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı,
Bülent İbrahim İşçen, Cemil Turhan, Doğan Ercan, Sami Dinç, Tamer Yelkovan ve
Yusuf Turanlı’nın suç işlemek amacıyla bir araya geldikleri ve amaçlanan suçu
işlemeye elverişli araç ve gere sahip oldukları ve devamlılık gösterdikleri
yorumuna katılmak mümkün değildir.
V.GEREKÇELİ KARARA GÖRE TELEFON DİNLEME KARARININ DELİL OLARAK KABUL
EDİLİP EDİLEMEYECEĞİ
Yargılamada,
telefonların dinlenmesi sonucunda tutulan tapelerin delil olarak kabul
edilemeyeceği savunma avukatları tarafından ileri sürülmüş, mahkeme de
gerekçeli kararının 241. sayfasında; ” Bu arada hukuka uygun olarak alınan mahkeme kararı
doğrultusunda dinlenen telefon görüşmelerinin tek başına delil olamayacağı
hususundaki savunmalar dikkate alındığında kısaca şu hususu belirtmekte yarar
vardır.
Yüksek Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarından da anlaşılacağı
üzere, telefon görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin
delil olarak değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere
ilişkin bir suç olgusunun bulunması gerekir”
Mahkeme,
gerekçeli kararında, savunma avukatlarının Telefon Dinlemelerinin Hukuka Uygun Olmadığına
dair iddialarını neden kabul etmediğine dair bir açıklama yapmamıştır. Oysa
mahkemenin, gerekçeli kararında telefon dinleme konusunda alınan kararların HUKUKA UYGUN olup
olmadığının tartışması ve gerekçelendirmesi gerekirdi.
Can alıcı,
temel soru bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Zira İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nca
yapılan yargılamanın başlangıç noktası ŞİKE ve TEŞVİK PRİMİ midir yoksa HAKSIZ
ÇIKAR ELDE ETMEK AMACIYLA SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT KURMA davası mıdır?
Gerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan 05.07.2011
tarihli FEZLEKE, gerek İstanbul CMK 250.Maddesi ile Yetkili Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından hazırlanan 02.11.2011 tarihli iddianame ve gerekse
mahkeme kararında; ” Asayiş Şube Müdürlüğünün ve 23.11.2010
tarihli ve B.05.1.EGM.4.34. (16755) 22115-2700 sayılı yazısı ile gönderilen
raporda 2009 yılında Almanya adli makamlarınca yürütülen bahis ve şike
soruşturmasının Türkiye’de oynanan maçları da içine alacak şekilde genişlemesi
nedeniyle TFF’nin şikayeti üzerine Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma
başlatılması üzerine yapılan çalışmalar sonucunda lig müsabakalarında şike
olaylarını gerçekleştirdikleri ve yasa dışı bahis oynadıklarının istihbarat
edildiği bildirilmiş ve Organize Şube Müdürlüğünce 01.12.2010
tarihinde illegal bir oluşumun tespit edilmesi
halinde çıkar amaçlı suç örgütünün yapısının ve faaliyetlerinin tüm yönleriyle
deşifre edilebilmesi, suç örgütünün gerçekleştirdiği eylemlerin ve örgüt adına
hareket eden şahısların ortaya çıkartılabilmesi amacıyla soruşturma talimatı talep edilmiş, Cumhuriyet Başsavcılığınca talep
yerinde görülerek iddiaları araştırmak üzere 02.12.2010 tarihinde 2010/2287
soruşturma kayıt numarası ile soruşturma başlatıldığı ve 08.12.2010 günü
gerekli mahkeme kararları alınarak şüpheliler hakkında iletişimin tespiti ve
kayda alınması çalışmalarına başlandığı” belirtilmektedir.
Soruşturmanın başlangıç tarihi 02.12.2010 ve baş şüphelisi de OLGUN
PEKER’dir. Olgun PEKER’in suç kaydı ve geçmişi dikkate alınarak dinlemeye
alınmasından sonra, öncelikli olarak Olgun Peker ile birlikte hareket eden ve
çeşitli cebir ve tehdit içerikli eylemlerde yer aldıkları değerlendirilen Hakan
Karaahmet, Özden Tütüncü, Selim Kımıl, Candemir Sarı, Murat Yakarışık ve Adil
Şahin hakkında iletişim tespiti yapılmış, Olgun Peker’in aynı zamanda Refleks
Menajerlik isimli şirket adı altında yetkisiz menajerlik faaliyetlerinde
bulunduğu ve yüksek miktarda haksız kazanç temin ettiğinin belirlenmesi üzerine
bu şirkette Olgun Peker ile birlikte hareket eden Bülent Uygun, Özcan Üstüntaş
ve Giresunspor Başkanlığı için yapılan seçimlerde desteklediği ve başkan
olmasını sağladığı Ömer ÜLKÜ hakkında 27.12.2010 tarihinde, Giresunspor’un TFF
ile yaşadığı sorunları çözmek, transfer yasağının kaldırılması amacıyla TFF
Başkanı Mahmut ÖZGENER nezdinde girişimlerde bulunması üzerine 04.12.2010 tarihinde
Mahmut ÖZGENER hakkında,
Mahmut ÖZGENER’in Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz YILDIRIM ile bazı
görüşmelerinin şüphe çekmesi, aracılar üzerinden görüşüp buluşmaları, AZİZ
YILDIRIM’IN FENERBAHÇE FUTBOL TAKIMININ OYNAYACAĞI MAÇLARDA GÖREV ALACAK
HAKEMLERİN ALEYHE KARAR VERMEMESİ İÇİN GİRİŞİMLERDE BULUNDUĞU, BAZI MÜSABAKALAR İÇİN
HAKEM AYARLAMAYA ÇALIŞMASI ÜZERİNE AZİZ YILDIRIM HAKKINDA ÖRGÜTSEL
İLİŞKİLERİNİN TESPİTİ VE ORTAYA ÇIKARILMASI İÇİN 17.02.2011 TARİHİNDE,
Aziz YILDIRIM’ın İLHAN EKŞİOĞLU ile yaptığı telefon
konuşmalarında “ TARLADAKİ İŞÇİLER” ve “ NE ZAMAN BÖYLE DİKİM YAPSAK OLMUYOR”
gibi ifadeler kullanılması üzerine yapılan çalışmalarda BU İFADELERİN FUTBOL
MAÇLARINDA YAPILAN ŞİKE FAALİYETLERİ İLE İLGİLİ OLDUĞU, İŞÇİ OLARAK TABİR EDİLENİN
FUTBOLCU, TARLA OLARAK TABİR EDİLENİN FUTBOL MAÇI, DİKİM OLARAK KONUŞULAN KONUNUN
İSE ŞİKE YAPILMASI ANLAMINA GELDİĞİ TESPİT EDİLMİŞ ,
BU TESPİTLER ÜZERİNE İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU HAKKINDA 22.02.2011 TARİHİNDE,
Aziz Yıldırım ve İlhan Yüksel Ekşioğlu arasında
02.03.2011 günü yapılan telefon görüşmesinde şahısların “Üç Tarlayı Da Sürdük”
şeklinde şifreli konuşmalar yaptıkları anlaşılmış, bu şifrenin deşifresine yönelik
çalışmalarda şahısların ligin 24. haftasında 04.03.2011 günü oynanan
Kayserispor-Manisaspor, 06.03.2011 günü oynanan Bursaspor-İBB Spor, 06.03.2011
günü oynanan Beşiktaş-Trabzonspor müsabakalarında şike ve teşvik primi
faaliyetlerinin yürütüldüğünü kastettikleri, yine aynı hafta 07.03.2011 günü oynanan
Gençlerbirliği-Fenerbahçe müsabakasında da şahısların şike faaliyeti
yürüttükleri görülmüş, bu bilgiler ışığında şahısların şike faaliyetlerinin
deşifresine yönelik olarak; 01.03.2011 günü menajer Doğan Ercan, 02.03.2011
günü Fenerbahçe Mali İşler Sorumlusu Tamer Yelkovan, 03.03.2011 günü Ali
Kıratlı, 08.03.2011 günü menajer Mehmet Şen, 10.03.2011 günü menajer Yusuf
Turanlı hakkında şike faaliyetleri içerisinde yer aldıklarının
değerlendirilmesi sonucunda iletişimin tespiti ve kayda alınması çalışmalarına
başlanmış, yine aynı hafta 10.03.2011 günü Cengiz Demirel, 14.03.2011 günü
kaleci Serdar Kulbilge hakkında da iletişim tespiti çalışmalarına başlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nun suçta ve cezada
kanunîlik ilkesini düzenleyen
Madde 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil
için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.
Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir
ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında
kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.
Hükmünü taşımaktadır.
Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi, “bir fiilin
suç sayılabilmesi ve bu nedenle suç işleyene ceza verilebilmesi için mutlaka
kanun koyucu tarafından kanunla suç ve ceza olarak düzenleme yapılmış olması olarak”
tanımlanan ve ceza hukukunun temelini oluşturan bu ilke esas alınacak olursa DİNLEME
KARARLARININ HUKUKA UYGUN OLDUĞU KABUL EDİLEMEZ.
Türk Ceza Kanunu’nun işbu maddesinin ilk fıkrasında suç olarak
tanımlanmayan bir fiil dolayısıyla bir kişi için ceza verilemeyeceği belirtildiği
gibi, bununla kalınmamış ve 3.fıkrasında kanunların suç ve ceza içeren
hükümlerinin uygulanmasında KIYAS yapılamayacağı belirtilerek keyfi yorum yapılması
da engellenmiştir.
Halk arasında “telefon dinleme” olarak bilinen Ceza
Muhakemeleri Kanununun 135. Maddesinde ”İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması” başlığı altında düzenlenen hükmü incelendiğinde;.
CMK 135 ; “Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve
kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka surette delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda, hakim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir,
dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.
Cumhuriyet Savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar ve hakim, kararını en
geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine
karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet Savcısı tarafından derhal kaldırılır.” hükmünü taşımaktadır.
Kanun koyucu, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınmasında, kişinin en önemli anayasal haklarından biri olan “haberleşme
özgürlüğünün” kısıtlanmaması adına belli kriterler getirmiştir. Buna göre;
Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada
iletişim tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının; “SUÇ İŞLENDİĞİNE İLİŞKİN KUVVETLİ ŞÜPHE SEBEPLERİNİN VARLIĞI” ve ”BAŞKA
SURETTE DELİL ELDE EDİLMESİ İMKANININ BULUNMAMASI DURUMUNDA” hakimin kararı
veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararı ile yapılabileceğine
hükmetmiştir.
Üstelik CMK
nın 135/6. Maddesi “Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve
sinyal belgelerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ANCAK aşağıda
sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” diyerek bir SINIRLAMA getirmiştir.
Bu
hüküm uyarınca İletişimin dinlenmesi, tespiti ve kayda alınmasının HER SUÇ için
değil, sadece bu fıkrada sayılan “KATALOG” suçlar için uygulanabilen bir TEDBİR
olduğu kabul edilmektedir.
14 Nisan 2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe
giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki Kanun’un yargılama ve usul hükümlerini düzenleyen 23. Maddesi;
1-Bu Kanun kapsamına giren
suçlardan dolayı yargılama yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
ihtisas mahkemesi olarak görevlendireceği asliye veya ağır ceza mahkemeleri
yetkilidir.
2-Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci
maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır.
3-Bu Kanun hükümlerine göre
idari para cezasına ve diğer idari yaptırımlara karar vermeye, Cumhuriyet savcısı
yetkilidir.
Hükmünü taşımaktadır.
Bir an için savcılık makamının iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması tedbirine “örgütsel ilişkiyi” ortaya çıkarmak için
başvurduğunu düşünelim.
Haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla bir suç
örgütü olduğu yolunda ve bu örgütün işlediği bir suç olduğu konusunda “soruşturma organlarının, somut bir
tutanak noktası mevcut olmaksızın bu tedbire başvurmaları yasak olup,
kriminalistik varsayımlar, olayın istatistik sıklığı veya genel yaşam
deneyimleri bu tedbire başvurmak için yeterli değildir”
Üstelik kanun koyucu bu tedbire “başka surette
delil elde edilmesi olanağının bulunmaması durumunda” başvurulabileceğini
öngörmektedir. Bu koşul, aynı amaca hizmet eden iki tedbir arasında öncelik
sonrasını ifade eder ve suçu aydınlatmak üzere başvurulacak birden fazla tedbir
arasında bir karşılaştırma yapılmasını ve bunlardan temel hak ve özgürlüklere
en az müdahale oluşturan tedbir hangisi ise ona başvurulmasını gerektirir. Buna
göre, bu koşulun gerçekleşmiş sayılabilmesi için, soruşturmanın başında veya
soruşturma sürerken başka bir tedbire başvurulması, olayın aydınlanmasını
olanaksız kılacak olmalıdır. (Bahri ÖZTÜRK Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi
Hukuku Ankara 2009 s.470)
6222 sayılı yasaya göre suç sayılmayan şike ve
teşvik primi için iletişimin dinlenmesi, tespiti, kayda alınması tedbirine
başvurulamayacağının diğer bir kanıtı da, CMK 138’de yer alan “Tesadüfen Elde
edilen Deliller” hükmüdür. Madde 138’e göre;
(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması
sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak,
diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu
delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi
olmayan ve ancak, 135 inci Maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan
birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil
muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
Kanun koyucu CMK 138/2 de, ‘yapılmakta olan
soruşturmayla ilgisi olmayan, ancak CMK 135/6 da sayılan suçlardan birinin
işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edildiğinde, delil muhafaza
edilerek durum derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirilir’ demekle, Savcılığın
135/6 uyarınca mahkemeden iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için
talepte bulunması gerektiğini öngörmektedir. Eğer elde edilen delil soruşturma
konusu olmayan ama CMK 135/6 da sayılan suçlardan biri olsa, tesadüfen elde edilen
delil olarak değerlendirilebilirdi. Ama şike ve teşvik primi suçu CMK 135/6’da
sayılan suçlardan biri olmadığı için, iletişimin dinlenmesi yoluyla elde edilen
delil, tesadüfi delil kabul edilemez.
İstanbul Özel Yetkili 16. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararının 273.sayfasında; 6222 SAYILI YASA ÖNCESİ ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİ başlığı altında “Her ne kadar 6222
sayılı öncesi şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza
kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden bahisle bu suçlara
ilişkin sanıkların beraatine karar verilmiş” demek suretiyle TCK 2. Maddesini esas alarak
hareket etmiştir.
Tüm bu gerekçeler ile başta Aziz YILDIRIM ve İlhan
Yüksel EKŞİOĞLU olmak üzere 14.04.2011 tarihinden önce hakkında iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması kararı verilen kişilerin tapeleri bu
davada DELİL OLARAK KULLANILAMAZ, HÜKME ESAS ALINAMAZ.
Mahkeme TELEFON DİNLEMELERİNİN HUKUKA UYGUNLUĞUNU GEREKÇELİ KARARINDA
HİÇ TARTIŞMADAN KABUL ETMİŞ ve TELEFON DİNLEMELERİNİN DELİL OLARAK
DEĞERLENDİRİLEBİLMESİNİN HUKUKİ GEREKÇESİNİ;
“ Yüksek
Yargıtay'ın istikrar kazanmış içtihatlarından da anlaşılacağı üzere, telefon
görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin delil olarak
değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere ilişkin bir suç
olgusunun bulunması gerekir. Örneğin iki şahıs arasında silah ya da uyuşturucu
ticaretine yönelik bir telefon görüşmesi yapılmasına rağmen suç unsurları ele
geçmediğinde veya kriminal raporlarda uyuşturucu ya da silah niteliği taşıyan
bir tespit yapılmadığında doğaldır ki sadece telefon görüşmelerine dayanılarak
bir mahkumiyet kararı tesis edilemez. Telefon görüşmelerinin yanında, suç
unsurunun ele geçmesi gerekir.
Bu bağlamda davaya konu olay değerlendirildiğinde münhasıran telefon
görüşmelerinin bulunduğunu, başkaca delil bulunmadığını söylemek gerçekçi
olmadığı gibi dosya kapsamı ile de uyumlu bir savunma değildir. Zira şike ve
teşvik girişimlerine ilişkin telefon görüşmeleri yanında bu amaca yönelik
gerçekleştirilen buluşmalar ve para naklinin söz konusu olduğu, suç konusu görüşmelerin
(şike ve teşvik anlaşmalarının ya da teşebbüslerinin) müsabaka öncesinde vuku
bulduğu, bu görüşmelere müsabakalarının yapıldığı, dolayısıyla telefon
görüşmelerine konu olguların dosyada mevcut olduğu açık ve nettir. Örneğin 2
şahıs arasında şike ve teşvik konusunda görüşmeler yapılmasına rağmen bu
telefon görüşmelerine konu herhangi bir spor müsabakasının yapılmaması
durumunda doğal olarak tek başına bu telefon görüşmelerini, şike ve teşvik eylemlerinin
sübutunda yeterli kabul edilmeyecek ve suç olarak vasıflandırılıp mahkumiyetle
neticelendirilmesi mümkün olmayacaktır. Burada mahkememizce cezalandırılma
yoluna gidilirken telefon görüşmelerine konu şike veya teşvik anlaşması ya da
teşebbüsü bağlamında bir spor karşılaştırılmasının varlığı mahkememizce zorunlu
kabul edilmiştir. Yine örgüt üyeliği suçu bakımından da yalnızca telefon
görüşmeleri baz alınmamış, örgütsel faaliyetin varlığına işaret eden eylemler
göz önüne alınmıştır.” demek
suretiyle belirtmiştir.
BU HUSUSUN ÖNEMİ DOLAYISIYLA BİR ÖRNEK VERMEK GEREKİRSE;
Şu an için bizim ceza kanunumuzda
“DOPİNG” suç olarak tanımlanmamıştır ve ülkemizde de ödül yönetmeliği
çerçevesinde başarılı sporculara ödül olarak “altın” verilmektedir. Bir sporcu
katılacağı bir yarışmada dereceye girmek için antrenörü doping yapmak
istemektedir. Yasadışı olarak uyarıcı ilaç satan kişilere yönelik bir
operasyonda telefonlar dinlenirken, DOPİNG yapmak için sporcunun antrenörünün
uyarıcı ilaç almak istediği ve bu konuda anlaşma yaptığı belirlenmiş olsun.
Siz yasadışı uyarıcı ilaç satan örgüte yönelik operasyon yaptığınız
zaman bu sporcu ve sporcunun antrenörü hakkında DOPİNG suçu ile
cezalandırılması için dava açabilir misiniz?
Sporcu OCAK ayında yarışa girdi, derece aldı. Bu arada da ŞUBAT ayında
Ceza Kanununuzda Doping yapanlar hakkında 2 Yıldan başlamak üzere Hapis cezası
verileceğine dair yasal bir düzenleme yapıldı.
Sporcunun kazandığı yarış sonrası alınan doping numunesi Nisan ayında
sonuçlandı.
Burada iki ayrı ihtimali düşünelim.
Sporcunun DOPİNG NUMUNESİ OLUMLU/OLUMSUZ ÇIKTI.
Doping testi olumlu çıktı, sporcunun antrenörünün telefon konuşmaları
var. Suç gerçekleşti, ceza verilsin diyebilir misiniz?
Doping testi olumsuz çıktı, sporcunun antrenörünün telefon kayıtları ile
DOPİNGİN TEŞEBBÜS aşamasında kaldığı gerekçesi ile mi ceza vereceksiniz?
VI. MAHKEMENİN İNCELEDİĞİ ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİ
Mahkeme,
şike ve teşvik primi eylemlerini değerlendirirken, 14.04.2011 tarihinde
yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkındaki
Kanunu baz almıştır.
Gerekçeli
kararında; yukarıda bahsettiğimiz suçta
ve cezada kanunîlik ilkesini esas alarak 6222 sayılı Kanun ile şike ve teşvik primi
fiillerinin suç olarak düzenlendiğini ve ayrıca bu suçlarla etkin mücadele
açısından Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi
ve kayda alınması maddesinin de uygulanacağını belirterek, 6222 sayılı kanunun
yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden sonra oynanan maçlarda şike ve teşvik
primi suçlarının oluşabileceğini, bu tarihten önce oynanan maçlarla ilgili
olarak iddianamede ileri sürülen nitelikli dolandırıcılık suçunda dolandırıcılık
suçunun unsurları oluşmadığını kabul etmiştir.
Mahkeme “ dolandırıcılık
suçunda doğrudan doğruya mağduru hedef alan ve aldatma imkânı bulunan hileli
hareketlerle onun iradesini hataya düşürüp zarara uğratmak ve haksız yarar
sağlamak vardır. Şike ve teşvik priminde ise doğrudan mağduru hedef alıp
aldatmaya elverişli hileli hareketlerle hataya düşürmek kastı ve maddi unsuru
yoktur. Bunun aksine bu fiillerde karşılıklı anlaşmak suretiyle müsabakanın
sonuçlarını etkilemeye yönelik irade birliği vardır. Şike ve teşvik priminden
olumsuz etkilenenler varsa, bu kişiler dolandırıcılık suçunun mağduru olarak değerlendirilemezler.”
demiştir.
Mahkeme gerekçeli kararında 6222 SAYILI YASA
ÖNCESİ ŞİKE VE TEŞVİK EYLEMLERİ başlığı altında “Her ne kadar 6222 sayılı Yasa öncesi şike ve teşvik primi fiilleri
suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden
bahisle bu suçlara ilişkin sanıkların beraatine karar verilmiş ise de;
sanıkların 6222 sayılı Yasa sonrası fiili ve hukuki durumlarının daha iyi
anlaşılması ve değerlendirilmesi için bu döneme ilişkin eylemlere de kısmen
değinmek gerekmiştir.” diyerek gerekçeli kararının
273-295 sayfaları arasında iddianameye konu olan 6222 sayılı sporda şiddet ve
düzensizliğin önlenmesi hakkındaki kanunun 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe
girmesinden önce oynanan maçların her biri hakkında ayrı ayrı değerlendirme
yapmıştır.
Ancak ne gariptir ki, mahkeme
iddianamede 26.02.2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Kasımpaşa maçında şike
yapılması olarak değerlendirilen eylemle ilgili olarak herhangi bir değerlendirme
yapmadan, bu maç dolayısıyla Aziz Yıldırım, Cemil Turhan, İlhan Yüksel Ekşioğlu,
Mehmet Yenice ve Murat Şahin hakkında suçun unsurları oluşmadığı için BERAAT
kararı vermiştir. Mahkemenin değerlendirmesini yazmadan karar vermesi gerekçeli
kararın özensizliğinin bir başka göstergesidir.
MAHKEMENİN DEĞERLENDİRDİĞİ EYLEMLERİ
İNCELEYECEK OLURSAK
1-
21.02.2011 TARİHİNDE OYNANAN MANİSASPOR- TRABZONSPOR MAÇINDA TEŞVİK
PRİMİ VERİLMESİ
Mahkeme gerekçeli kararında Manisaspor- Trabzonspor maçında teşvik primi
verilmesi ile ilgili; ”Aziz YILDIRIM’ın Serkan ACAR ile
Cemil TURHAN’ı Manisaspor- Trabzonspor müsabakası öncesinde teşvik anlaşması
için Manisaspor Teknik Direktörü Hikmet KARAMAN’a gönderdiği anlaşılmaktadır.”
“Oysa söz konusu tapede “normal
takımın şeyinin dışında kabul ediyor bizimkini” sözünden, önlenen bir
şikenin söz konusu olmadığı, eğer bir önleme var ise de, bunun bir kazanç ve
menfaat karşılığı önlendiği anlaşılmaktadır. Bunun da kanundaki tanımı teşvik
primidir.”
“Bunun yanında Fenerbahçe Mali İşler
Müdürü’ne “çekler alalım onları kullanırız şeye
Tolgahan’a kullanırız” demesinden, alınan bu paranın kulüp giderleri
için kullanılacağı da paranın kişisel hesaptan değil, teşvik amacıyla
verildiğini göstermektedir.”
Kenan Yaralı’ya borç veren sanık Aziz Yıldırım, nedense 500.000
Dolar gibi bir miktarı kendi adına değil de, kulüp çalışanı üzerinden havale
ile göndermiştir.
Tamer’e talimat verdiği tarih
22.02.2011’dir. Sanık Aziz, yakın arkadaşının içinde bulunduğu ekonomik zorluk
nedeniyle 10 Şubat tarihinde verdiği 500.000 Dolar borç parayı 12 gün sonra istemesi
dahi bu yöndeki savunmanın suçtan kurtulmaya dönük olduğunun açık
göstergesidir.
Söz
konusu Manisaspor-Trabzonspor müsabakasında, iletişim tutanaklarında adları
geçen sanıklar tarafından teşvik fiilinin gerçekleştirildiği sabittir.” demektedir.
Mahkeme Aziz Yıldırım’ın Serkan ACAR ile Cemil
TURHAN’ı teşvik primi için gönderdiğini, dolayısıyla bu kişilerin suç
işlediğini kabul etmiş ise, neden Serkan ACAR hakkında beraat kararı vermiştir?
Mahkemenin
“sanık SERKAN ACAR hakkında Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde;
21.02.2011 günü oynanan Manisaspor-Trabzonspor müsabakasında dolandırıcılık
suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise
de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiili suç olarak
tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiil özel olarak düzenlenmediğinden
ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın
223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE” karar vermesi, elbette ki
doğrudur.
Ancak
mahkeme “sanık SERKAN ACAR hakkında, Türkiye Profesyonel
Süper Ligi’nde spor müsabakalarının sonucunu ŞİKE VE TEŞVİK PRİMİ İLE
ETKİLEMEK AMACIYLA AZİZ YILDIRIM LİDERLİĞİNDE KURULAN ÖRGÜTE ÜYE OLMAK ve
01.05.2011 tarihinde oynanan İBB Spor-Fenerbahçe futbol müsabakasının sonucunu
etkilemek amacıyla şike yapmak suçlarından kamu davası açılmış ise de, yüklenen
suçlardan cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı
kanıtlara ulaşılamadığı ve bu bağlamda yüklenen suçların sanık tarafından
işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca
BERAATİNE” de karar vermiştir.
Mahkeme;
Sanık DOĞAN ERCAN’ın; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde spor
müsabakalarının sonucunu şike ve teşvik primi ile etkilemek amacıyla Aziz
Yıldırım liderliğinde kurulan örgüte üye olmak suçu sabit olduğundan, suçun
işleniş biçimi ile suç konusunun önem ve değeri gözetilerek eylemine uyan 5237
sayılı TCK'nın 220/2. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak
suretiyle BİR YIL ALTI AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
Her ne kadar sanık DOĞAN ERCAN hakkında Türkiye Profesyonel Süper
Ligi’nde; 07.03. 2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe oynanan müsabakada
şike yaptığından bahisle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile
kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi
fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel
olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak
tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE karar vermiştir.
O zaman
sanık Serkan ACAR’ın Fenerbahçe Kulübünün müdürü olduğu da göz önüne alınacak
olursa mahkemenin Serkan ACAR’ın teşvik için Manisaspor Teknik Direktörü ile
konuştuğunu belirlediği halde SUÇ ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAKTAN BERAAT kararı vermesi
çelişki değil midir?
Aziz
YILDIRIM’ın Manisaspor Başkanı Kenan YARALI’ya 10.02.2011 tarihinde kulüp
çalışanı üzerinden 500.000 Dolar borç gönderdiği, hem telefon konuşmaları, hem
de banka kayıtları ile sabittir. Mahkemenin daha oynanmayan bir maç için kulüp
başkanının şirket hesabına gönderilen parayı teşvik primi kabul etmesi,
önyargıdan başka bir şey değildir.
Bir an için
Aziz YILDIRIM’ın parayı, teşvik primi olarak kulüp başkanı Kenan YARALI’nın
şirket hesabına gönderdiğini kabul edelim. Eğer başkan ile teşvik konusunda
anlaşma yapmış ve parayı da göndermiş iseniz, bunun üzerine kulüp müdürünüz
Serkan ACAR ile altyapı sorumlunuz Cemil TURHAN’ı teşvik anlaşması için
Manisaspor Teknik Direktörü ile görüşmek üzere gönderir misiniz?
Teşvik
primi için gönderilen paranın, maç istenilen sonuçla bitmediği için maç
oynandıktan sonra üstelik de bir kalemde yollanan paranın 4 taksitle çek
halinde geri ödenmesini nasıl izah edebilirsiniz?
2-
06.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN BURSASPOR-İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ
Mahkeme gerekçeli
kararında; “ İlhan EKŞİOĞLU’nun Bursaspor –İBB Spor
müsabakası öncesinde “hepsi iyi
başkanım, üç tarlayı da sürdük yani”, “inşallah yağmur da yağar her şey ekinler çıkar yani” diyerek
anlaşmaların yapıldığını,
Adı geçen oyuncuların İ.B.B.spor kulübü
futbol takımı oyuncuları Zeki Korkmaz ve Metin Depe, Can Arat (Bizimki) isimli
futbolcular olduğu,
İlhan Ekşioğlu’nun Aziz Yıldırım ile
görüşmesinden hemen önce, Bursaspor ve Trabzonspor müsabakalarında teşvik çalışmaları
yapmakla görevli Ali Kıratlı ile son bir kez konuşarak bahse konu müsabakalarla
ilgili çalışmaların seyri hakkında bilgi aldığı anlaşılmaktadır.
06.03.2011 günü Yusuf Turanlı’nın Ali
Kıratlı’ya, gönderdiği mesajda“Rahat
İzle Maçı :) ” yazdığı, bu mesaj ile eyleme dahil olduğu çok rahat
anlaşılmaktadır.
Fenerbahçeli olan sanık Ali Kıratlı’nın,
İBB Spor’un, Fenerbahçe’nin rakibi Bursaspor ile oynadığı müsabakayı
değerlendirirken İ.B.B Spor oyuncuları İbrahim Akın, Zeki Korkmaz, İskender Alın’dan “BİZİM ÇOCUKLAR” olarak söz etmesi,
yapılan teşvik anlaşmasının sonucunda söylenilen bir söylemdir.
Söz
konusu Bursaspor-İBB Spor müsabakasında, iletişim tutanaklarında adları geçen
sanıklar tarafından teşvik fiilinin gerçekleştirildiği sabittir.” demektedir.
Mahkeme bu ifadeleriyle Fenerbahçe
Spor Kulübü yöneticisi İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun 06.03.2011 tarihinde oynanan
Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediye maçında Ali KIRATLI ve Yusuf TURANLI
aracılığıyla İ.B.B li oyuncular Zeki Korkmaz, Can ARAT, Metin DEPE, İskender
ALIN ve İbrahim AKIN ile teşvik primi vermek suretiyle anlaşarak müsabakanın
sonucunu etkilediğini kabul etmektedir.
Oysa Zeki Korkmaz, Can ARAT, Metin
DEPE hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame ile birlikte Kovuşturmaya Yer Olmadığına
Dair Karar verdiği için, dava açılmamıştır.
Bu davada bu futbolcular sanık değillerdir, yargılanmamışlardır.
Savcılık iddianamesinde İlhan Yüksel EKŞİOĞLU ve Ali KIRATLI’nın, Yusuf
TURANLI üzerinden irtibat kurdukları futbolcuların müsabakadaki oyunlarından
memnun kaldıkları, Ali KIRATLI’nın şahıslara ödenecek parayı istediği ve İlhan
Yüksel EKŞİOĞLU’nun da Ali KIRATLI’ya
60.000 TL verdiğinin belirlendiği ileri sürülmektedir.
Ancak Savcılık ne iddianamede, ne de mütalaasında, futbolcular İskender
ALIN ve İbrahim AKIN hakkında bu maç dolayısıyla ceza verilmesini talep
etmemiştir.
Bu durumda mahkeme, Ali KIRATLI’nın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’ndan aldığı
parayı teşvik primi olarak değerlendiriyorsa, bunun nedenlerini de gerekçeli kararda
ortaya koymalıdır.
Mahkeme “iletişim tutanaklarında adları geçen
sanıklar tarafından teşvik fiilinin gerçekleştirildiği sabittir.”
ifadesiyle telefon konuşmasının taraflarını kastediyorsa, telefon konuşması
yapan Ali KIRATLI ile Yusuf TURANLI’nın müsabakanın sonucunu nasıl etkilediğini
de açıklaması gerekir.
Mahkeme gerekçeli kararında 06.03.2011
tarihinde oynanan Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediye maçında teşvik primi
vermek suçundan dolayı; Aziz YILDIRIM, İlhan Yüksel EKŞİ OĞLU, Ali KIRATLI ve
Yusuf TURANLI hakkında “ dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası
açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç
olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak
düzenlenmediği ve özetle yüklenen fiil kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan
CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE” karar verdiğini belirtmiştir.
Ligin 23.Haftasında oynanan maçlar
sonucunda Fenerbahçe Kasımpaşaspor’u 2-0 yenmiş ve Trabzonspor’un Kayserispor
ile Trabzon’da oynadığı maçta 3-3 berabere kalarak puan kaybetmesi sonucunda
ligin lideri olmuş, Trabzonspor 51 puanla averajla ikinci, Bursaspor 48 puanla
üçüncü ve Kayserispor da 43 puanla lig dördüncüsü olmuştur.
“Üç tarlayı da sürdük, yağmur yağar
ekinler çıkar” ifadesi
teşvik yapıldığının şifresi ise, neden Kayseri-Manisa ve Beşiktaş-Trabzonspor
maçı için herhangi bir girişimde bulunulduğuna dair bir tape dosyada
bulunmamaktadır?
Savcılık ” iddianameye ek Kovuşturmaya
Yer Olmadığına Dair Kararında;
“ Kayserispor-Manisaspor
maçının Fenerbahçe lehine sonuçlanması için İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun menajer
Doğan ERCAN üzerinden Kayserisporlu Önder TURACI ile, Beşiktaş Trabzonspor maçı
için de Ali Kıratlı aracılığıyla menajer Yusuf Turanlı üzerinden Serkan BALCI
ile irtibat kurduğu ve maçların Fenerbahçe’nin lehine olacak şekilde
sonuçlandığı belirlenmiş ise de Önder TURACI ve Serkan BALCI ile şike amaçlı anlaşıldığına, ÖNDER TURACI
ve SERKAN BALCI hakkında maçta şike yaparak menfaat temin ettiğine dair
somut delil elde edilememiş, kazanç veya sair menfaatin verildiğinin, vaad veya
teklif edildiğinin belirlenememiş olması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığından”
KAMU ADINA KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERMİŞTİR.
Savcılığın suçun unsurları
oluşmadığı gerekçesi ile vermiş olduğu kovuşturmaya yer olmadığı kararı bile,
iddiaların somut kanıtlara dayanmadığının göstergesidir.
3-
07.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN GENÇLERBİRLİĞİ-FENERBAHÇE MAÇINDA ŞİKE
YAPILMASI-
Savcılık, iddianamenin 178.sayfasında;
“05.03.2011 tarihinde İlhan EKŞİOĞLU’nun
Beykoz Kandilli İskelesi’nde Doğan ERCAN’a şike konusunda anlaşma sağlanan
futbolculara ilk taksit olarak müsabakadan sonra dağıtmak üzere 100.000 Doları
verdiğini
Aziz YILDIRIM’ın talimatı ile bu maçta şike
yapabilmek için faaliyetlerde bulunan Mehmet ŞEN, yardımcı antrenör Cengiz
DEMİREL, Zafer Önder İPEK ve Serdar KULBİLGE ile para karşılığı anlaştığını,
Serdar KULBİLGE’ye sezon sonunda transfer edileceği
vaadi ile aynı zamanda transfer şikesi yapıldığını,
Aziz YILDIRIM’ın şikeye rağmen Gençlerbirliği
oyuncularının iyi oynadığı gerekçesi ile ilk taksit olarak oyunculara vermek
üzere Doğan ERCAN’a teslim edilen 100.000 Doların geri alınması talimatını
verdiğini ve geri alındığını,
Fenerbahçe kaleci antrenörü Murat ÖZTÜRK vasıtası
ile vaat edilen paranın bir kısmının yatırılması suretiyle Serdar KULBİLGE’ye
şike parasının verildiğini, transfer vaadinin ise yerine getirilmediğinin
belirlendiğini ileri sürmüştür.”
Ancak mahkeme gerekçeli kararında 28 Şubat 2011 tarihinde İlhan Yüksel
EKŞİOĞLU’nun Aziz YILDIRIM ile yaptığı telefon konuşmasında şike anlaşması için
Ankara’ya gideceğini, şike anlaşması gereğince ödeme yapmak için kulüp mali
işler müdürü Tamer YELKOVAN’dan para istediğini, Aziz YILDIRIM’ın talimatı
üzerine de parayı aldığını belirtmektedir.
Savcılık iddianamesindeki İlhan EKŞİOĞLU’NUN
100.000 Doları Beykoz Kandilli İskelesi’nde şike anlaşmasındaki futbolculara
vermek üzere Doğan ERCAN’a verdiği iddiası, gerekçeli kararda İlhan
EKŞİOĞLU’nun 28 Şubat’ta Ankara’ya gideceği için para istediği şekline dönüşmüştür.
Gerekçeli kararda Mehmet ŞEN’in Gençlerbirliği takımından şike için
anlaştığı 3 kişiye İlhan EKŞİOĞLU tarafından söz verilen paranın ödenmemesi
konusunu M. Şekip MOSTUROĞLU’nun Aziz YILDIRIM’a (Büyük Abi) aktarmasının
istendiği belirtilmektedir.
Bu durumda;
ü Şike yapılması için anlaşılan üç Gençlerbirliği
oyuncusunun kim olduğu neden gerekçeli kararda açıkça belirtilmemiştir?
ü Şike anlaşması için ödeme
yaptığınız kişiden, maç amaçladığınız şekilde sonuçlandığı halde ‘anlaşmaya
uymadınız, iyi oynadınız’ diyerek paranın iadesi istenebilir mi?
ü 7 Martta oynanan maçta şike
yapmaları için oyunculara iletilmek üzere verdiğiniz 100.000 doları maçtan bir
gün sonra 8 Mart günü geri alıyorsanız bu paranın oyunculara verilmediği çok
net anlaşılır.
ü Oyunculara şike yapmaları için ödenmek
üzere Doğan ERCAN’a para verip Aziz YILDIRIM’ın talimatı ile geri alıyorsanız,
nasıl olur da başka bir menajer şike parasının oyunculara ödenmediği konusunu
dile getirebilir?
ü Şike yapmaları için verdiğiniz
parayı ‘iyi oynadılar, şike yapmadılar’ gerekçesi ile geri istediğiniz
oyuncularla, nasıl olur da 15 gün sonra teşvik primi için anlaşma
yapabilirsiniz? Siz teklif etseniz o oyuncular size inanır, güvenir, bu
teklifinizi kabul ederler mi?
Mahkemenin
gerekçeli kararında neden Serdar KULBİLGE’ye gönderilen şike parası ve transfer
şikesi hiç açıklanmamıştır? Bu eksikliğin suçun yasal unsurları oluşmadığı için
bu maç nedeniyle tüm sanıklar hakkında BERAAT kararı verileceğinden
kaynaklandığı düşünülebilirse de, kabul edilebilir bir durum olmamakla, önemli
bir özensizlik göstergesidir.
Üstelik Savcılık, mütalaasında 14.04.2011 tarihinde
yürürlüğe giren 6222 sayılı kanundan önce oynanan maçların hepsi hakkında suçun
yasal unsurları oluşmadığı için BERAAT kararı verilmesini isterken, sadece
07.03.2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçı nedeniyle
sanıkların cezalandırılmasını talep etmiş ise, tüm bu iddialarının gerekçeli
kararda ayrıntılı olarak incelenmesi gerekirdi.
4-
20.03.2011 TARİHİNDE OYNANAN GENÇLERBİRLİĞİ - TRABZONSPOR MAÇINDA
TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ
Mahkeme gerekçeli kararında; “07.03.2011 günü oynanan maçta kaleci
Serdar Kulbilge ve Cengiz Demirel ile anlaşmaya varılan şike parasının İlhan
Ekşioğlu’na teslim edileceği, “O GEÇMİŞ
YAPTIĞI HAKEDİŞLE İLGİLİ” şeklinde sözünü ettiği 07.03.2011 tarihli
müsabakaya ilişkin şike parasının 50.000 dolar daha arttırıldığı
anlaşılmaktadır.”
demektedir. Ancak mahkeme 07.03.2011 tarihinde oynanan Gençlerbirliği –
Fenerbahçe maçı ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, şike parası için
Doğan ERCAN’a verilen parayı Gençlerbirliği oyuncularının iyi oynadıkları için
Aziz YILDIRIM’ın kızarak paranın geri alınmasını istediği ve geri alındığını
belirttiği halde ŞİMDİ GEÇMİŞTE YAPTIĞI HAKEDİŞLE ilgili olarak 50.000 Dolar
daha arttırıldığı yorumu ne kadar sağlıklı ve tutarlıdır?
Mahkeme, ”Aziz Yıldırım’ın, İlhan Ekşioğlu’na
sorduğu ‘Ankara’da rahat mıyız?’
hususu, 20.03.2011 tarihinde Trabzonspor’a karşı oynayacak olan
Gençlerbirliği’nin teşvik primi ile motive edilip edilmediğidir. Zira
Gençlerbirliği takımının yardımcı antrenörü Cengiz Demirel’in, İlhan Ekşioğlu
ile teşvik primi için görüşmeye geleceğini zaten bilmektedir.” demektedir. Şike anlaşması
yaptığınız, hatta önceden avans olarak yolladığınız parayı maçı –amaçladığınız
gibi - kazanmanıza rağmen “iyi oynadılar” diye geri istediğiniz oyuncularla
tekrar anlaşma yapılabilmesi mümkün değilken, mahkemenin bu kabulü soyut bir varsayıma
dayalıdır.
Mahkeme; “Sanık Cengiz Demirel’in, kaleci Serdar
Kulbilge’nin sakatlanmasını “BAŞIMIZDAKİNİ
TUTAMADIK” şeklinde iletirken, İlhan Ekşioğlu’nun da mesaj ile
kızgınlığını iletmektedir. Bu diyalogun
yaşanmasının yegane nedeni, taraflar arasında yapılan teşvik anlaşmasıdır.” demektedir.
Sanık, kalecinin sakatlanmasını
neden BAŞIMIZDAKİNİ TUTAMADIK sözü ile açıklamak istesin? Yoksa burada kastedilen
bir başka şüphenin dile getirilmesi midir?
Mahkeme gerekçeli kararına 12.04.2011
tarihinde Cengiz Demirel’in İlhan Ekşioğlu ile yaptığı görüşmeyi de almıştır. Bu görüşmede Cengiz “İkinci olay var dediler orda halledeceğiz
dedi sen merak etme ilkinde de bir şey görmedik dediler,..onun sözünü aldım,..ben de bunlara sürekli baskı yapıyorum yani”
demektedir.
Her sözcükten bir anlam çıkaran
mahkeme, 12.04.2011 tarihindeki konuşmada “ikinci olay var orada halledeceğiz”
sözü ile ne anlatılmaya çalışıldığını hiç araştırmamıştır. Gençlerbirliği
takımı ile Fenerbahçe 07.03.2011’de, Trabzonspor da 20.03.2011’de oynadığına
göre artık taraflar arasında şike ve teşvik açısından anlaşılması gereken bir
maç kalmadığına, telafi etme söz konusu olmadığına göre, bu konuşmaların şike
ve teşvik olarak yorumlanması sağlıklı değildir.
5-
09.04.2011 GÜNÜ OYNANAN ESKİŞEHİRSPOR
–FENERBAHÇE MÜSABAKASINDA ŞİKE YAPILMASI
Mahkeme
gerekçeli kararına telefon konuşmalarını almış ve bu konuşmalara ilişkin
yorumlarını eklemiştir. Buna göre;
19.03.2011
günü Ali Kıratlı’nın, İlhan Ekşioğlu’nu aradığı görüşme;
” Ali: “Ben şeye gidiyorum şimdi ya Eskişehir’e gidiyorum”, İlhan: “Tamam işte konuş sen işte”, Ali:
“Gideceğim pazartesi A-2’nin maçı var ya...kalacağım o A-2’yi de seyredeceğim
pazartesi günü”, İlhan: “İyi git konuş
dönünce oturalım tamam”, Ali: “Pazartesi geldikten sonra konuşuruz”.
21.03.2011
günü Ali Kıratlı ile İlhan Ekşioğlu’nun görüşme;
” İlhan: “ikisine de iki çeşitte de aynı tarifeyi yapalım yani fazla yani anladın
mı”, Ali: “Biz kendi standartlarımıza göre yapalım diyorsun”, İlhan: “hayır hayır 250 gram...gram”, Ali: “anladım 250-250….bir şey söyleyeceğim
yine aynı sistemle mi yapacağız yoksa
önden bi yapalım mı ben diyorum ki ben de ben geldim diyeyim”, İlhan:
“Abi sen ona şöyle de zaten
bizim ona bir şeyimiz yok…önden yapma çünkü bi mucize bu yani hemen biter bitmez anında yani”, Ali: “Ha anında olacağını biliyorum”, İlhan: “tamam aynen hiç gecikme bilmem ne olmayacak
anında”, Ali: “Böyle böyle ikisini de aynı anda mı söyleyeyim sonra mı
söyleyeyim”, İlhan: “ikisini de aynı
anda söyle”, Ali: “Tamam ben söyleyeyim sana haber vereceğim tamam..sen
gidiyorsun”, İlhan: “He ben yarın gideceğim”, Ali: “Hafta sonu geldiğinde ben
sana bilgileri veririm…burada çünkü ben
yüz yüze görürüm onu’,”
Mahkeme
bu konuşmaları “ İlhan
Ekşioğlu’nun , Ali Kıratlı’ya Ümit Karan ve Bülent Uygun ile konuşmasını her
ikisine de “250 Gram” diyerek
şike için verilecek olan 250 bin doları söylemesini ve şike parasının verilmesi
noktasında bir gecikme olmayacağını iletmesini istemektedir.”
olarak yorumlamaktadır.
Bu
konuşmaların yapıldığı tarih 19 ve 21 Mart 2011 dir. Fenerbahçe ligin 26. Haftasında
18 Mart 2011 tarihinde Galatasaray’ı deplasmanda 2-1 yenmiştir. 27.haftasında
ise 03.04.2011 tarihinde kendi evinde Bursaspor ile oynayacaktır. Eskişehirspor
maçı ligin 28. Haftasında 09.04.2011 tarihinde oynanacaktır.
Bu
durumda bir önceki sezon ligdeki son maçta şampiyonluğu kaybettiğiniz Bursaspor
ile evinizde oynayacağınız maçın sonucunu etkilemeye yönelik olarak çalışma mı
yaparsınız yoksa bir sonraki maçla ilgili olarak mı çalışma yaparsınız? Ve
neden Fenerbahçe-Bursaspor maçı ile ilgili olarak TEK BİR KONUŞMA bile
bulunmamaktadır? Fenerbahçe’nin puan kaybettiği tek maç olan bu maç ile ilgili
olarak hiçbir değerlendirme olmaması mümkün müdür?
Mahkeme
gerekçeli kararında 25 Mart tarihinde yapılan görüşmede Ali KIRATLI’nın İlhan
Yüksel EKŞİOĞLU’na “50’şer
50’şer yeşil zam yaptım haberin olsun” demesini şike için verilecek olan 250.000 doları
300.000 bine çıkardığını söyleyerek, onay almakta olarak yorumlamakta, 2 Nisan
tarihinde Ali KIRATLI’nın Ümit KARAN’a “çarşamba günü alacağım perşembe günü geleceğim”sözlerini şike parasını alıp
geleceği olarak yorumlamaktadır. Zaten İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun telefon
konuşmasında “hemen
biter bitmez anında yani, tamam aynen hiç gecikme bilmem ne olmayacak anında” demesini
de şike parasının müsabakanın hemen bitiminde ödeneceği olarak yorumlamıştır.
Mahkemenin
gerekçeli kararına aldığı telefon görüşmelerine göre 05.04.2011 günü İlhan
Ekşioğlu, Ali Kıratlı’ya söylediği “ Ben hallediyorum fakat Aliciğim…şöyle yapacağız sen
o gerisini sen onunla konuşursun halledersin yani bi 100 gram eksik
yapacağız…ama sonra yani halledeceğiz onu da” sözlerini, müsabaka öncesinde Bülent Uygun ve Ümit Karan’a şike
için götürdüğü paradan 100 bin doların eksik olduğunu ancak onu da sonradan
halledeceği olarak yorumlamaktadır.
Fenerbahçe
Spor Kulübü Mali İşler Müdürü Tamer YELKOVAN’ın 6 Nisan tarihinde telefonda
Aziz YILDIRIM’A,
“bir de ilhan beyin emaneti vardı onu da hallediyoruz yarına” demesi verilecek şike parasının
ayarlandığı olarak yorumlanmaktadır.
Mahkeme
gerekçeli kararında; “ İlhan Ekşioğlu’nun çalışanı Halil Köntek’in 07.04.2011 günü Ali
Kıratlı’ya şike parası olarak 100.000 dolar verdiği, İ.Ekşioğlu’nun Ali
Kıratlı’ya verilmesi planlanan geri kalan parayı 11.04.2011 pazartesi
vereceğini söylediği anlaşılmaktadır.” demektedir.
Bu
durumda Ali KIRATLI’nın Eskişehir’e götüreceği şike parasının kime ait olduğu
çelişkilidir. İlhan EKŞİOĞLU, 5 Nisan tarihinde ‘ben hallediyorum’ dediği halde
6 Nisanda Tamer YELKOVAN “İlhan Beyin emaneti vardı onu hallediyorum”
demektedir. Parayı kimin verdiği somut olarak belirlenmemiştir. Kaldı ki
verilen miktarın 100.000 dolar olduğu belirtilmesine rağmen İlhan EKŞİOĞLU’nun
“bi 100 gram eksik yapacağız” sözünün yarattığı çelişki
görmezlikten gelinmektedir. Eğer 100.000 dolar veriyorsanız “bi 100 gram eksik
yapacağız” demezsiniz, yarısını şimdi kalanını sonra dersiniz.
Mahkeme gerekçeli kararında fiziki takip tutanaklarına
göre 7 Nisan akşamı restaurantta Ali KIRATLI ile Bülent UYGUN’un
yanlarında iki kişiyle birlikte buluştuklarını, daha sonra Ali Kıratlı’nın Ümit
KARAN ile yaptığı telefon konuşmasından sonra otele gittiğini, iki kişinin araçta beklerken Ali Kıratlı’nın
elinde beyaz renkli bir çanta ile otelden çıkarak araca bindiğini, Ali
Kıratlı’nın, elinde otelden çıkarken aldığı beyaz çanta ile, araçtan inerek 34
K 9934 plakalı beyaz renkli Porsche marka araca bindiğini, Ümit Karan’ın şoförü
Mustafa Efe’nin kullandığı araçla ayrıldığını, döndükleri zaman Ali Kıratlı’nın
elinde otelden çıkarken aldığı ve 34 K 9934 plakalı araca binerken yanında
götürdüğü beyaz çantanın olmadığını belirtmektedir.
Mahkeme
gerekçeli kararında 9 Nisan’da İlhan EKŞİOĞLU’NUN Ali KIRATLI’YA ;
Saat
18.40 da attığı mesajda “Her şey yolunda giderse sonunda mutlaka konuşmamız gerek lütfen
konuşmadan herhangi bişey yapma”
Saat
21.09 da attığı mesajda “Alicim tebrikler, pazartesi sabah ofiste buluşana kadar bişey bırakma
orada” yazdığını
09.04.2011 günü saat:21.34’de İlhan EKŞİOĞLU’NUN Ali
KIRATLI’YLA yaptığı görüşmedeki konuşmaları
“Bülent Uygun’un müsabakaya Ümit Karan’la başlamamasından
dolayı (62. dakikada oyuna dahil
olmuştur,) rahatsızlığını dile getiren İlhan Ekşioğlu, anlaşmaya aykırı
davranıldığını düşündüğünden kendisi ile konuşmadan şike parasını bırakmamasını
istemektedir.”olarak yorumlamaktadır.
Ancak aynı gün saat 22.15 de Ali
KIRATLI’nın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nu arayarak;
“Başkan o Alex’in formalarını şimdi
veriyorum senin bayiye malzemeciden aldım,…sana bi teşekkür ettireyim mi”
“…Veriyorum ben ona formasını çünkü geldi,…ben
onu da söylüyorum senin teşekkürlerini,…öbürlerine
pazartesi verecek diyeyim başkan”, sözlerini Ali Kıratlı’nın, şike
parasını Ümit Karan’a verdiğinden İlhan Ekşioğlu’nu haberdar etmesi olarak
yorumlamaktadır.
Burada
sorulması gereken soru şudu ;. İlhan Yüksel EKŞİOĞLU kendiyle konuşmadan bir
şey yapılmasını istediğini belirttiği, Pazartesi günü buluşana kadar bişey
bırakmasını istemediğini mesajla bildirmiş olmasına rağmen Ali KIRATLI’nın Ümit
KARAN’a bu mesajdan 1 saat sonra bişey bırakması normal midir?
Üstelik
mahkeme fiziki takip tutanaklarına göre maçtan önceki gece Ali KIRATLI
tarafından bir çanta içinde Ümit KARAN’a bir şey bırakılıyorsa neden maçtan
sonra bir kez daha buluşularak şike parası verilsin? Şike parasının bir kısmı
maçtan önce kalanı maçtan sonra verildi denecek olursa, o zaman “bi 100 gram eksik yapılacağını kalan
paranın 11 Nisan pazartesi verileceği” şeklindeki yorumla ortaya çıkan çelişki neden
giderilmemiştir?
Mahkeme
6222 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra oynanan maçlarla ilgili olarak
ileri sürülen şike ve teşvik primi eylemlerini ayrı ayrı olarak
değerlendirmiştir.
1- 11.05.2011 TARİHİNDE
OYNANAN BEŞİKTAŞ- İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ZİRAAT TÜRKİYE KUPASI FİNAL
MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI
Mahkeme gerekçeli kararında; “ Spor
kulüplerinin maddi gelir ve prestij bakımından şampiyon olmaları yanında Avrupa
Kupalarına katılmalarının da önem taşıdığı, Beşiktaş’ın ligde son iki maçta
puan kaybetmesi halinde Avrupa Kupalarına katılamama ihtimali olduğundan
Türkiye Kupası Finalini alarak Avrupa Kupalarına katılmayı garantilemek
istediği bu nedenle de 11.05.2011 tarihinde Kayseri’de oynanacak FİNAL MAÇI
ÖNCESİ Beşiktaş Spor Kulübü Başkan yardımcısı Serdal ADALI ile Beşiktaş Spor
Kulübü Teknik Direktörü Tayfur HAVUTÇU’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi
oyuncuları İbrahim AKIN ve İskender ALIN’ın menajerleri Yusuf TURANLI aracılığı
ile transfer teklifinde bulundukları, her iki oyuncunun da bu transfer
teklifini kabul ederek transfer ile ilgili şartları takip etmesi için menajer
Yusuf TURANLI’ya yetki verdikleri böylelikle sanıkların şike anlaşması yaptığı,
Mahkeme gerekçeli kararında; Tayfur Havutçu’nun savunmasında;”
İbrahim AKIN’ın transferini bizzat kendisinin, İskender ALIN’ı ise kulübün
istediğini”, Serdar ADALI’nın savunmasında; “her iki futbolcunun da teknik direktör
tarafından istendiğini” söylemelerini, amacın transfer değil kupa maçı öncesi
transfer edilecekleri bahanesi ile şike yapmak olarak yorumlamaktadır.
Mahkeme Serdar ADALI’nın savunmasında transfer edilecek kişilerin
isimlerinin belirlendiği dönemde kupa finalinde kimin oynayacağının belirli
olmadığını belirtmiş ise de mahkeme bu savunmayı 2 ay bekleyip kupa finali
öncesinde teklifte bulunulmasını ve final sonrasında da transfer arzusunun
bitmesi nedeniyle gerçekçi bulmamıştır.
O dönemki kulüp Başkanı Yıldırım
DEMİRÖREN’in transfer teklifinden haberdar olmadığı, İbrahim AKIN’ı kumar ve at
yarışı merakı için kendisinin gönderdiğini, transfer komitesi anlaşsa bile bu
oyuncu ile aynı şartlarda geri almasının mümkün olmadığını, Serdar Adalı’nın da
Tayfur Havutçu’nun da bu düşüncelerini kendisi ile paylaşmadığına dair tanık
ifadesini transfer arzularının olmadığının en açık delili olarak kabul
etmiştir.
İbrahim AKIN’ın “Hocam” dediği ve tanık
olarak dinlenen Ahmet KANĞI’ya “bu maça yani böyle şey yap diyorlar bana yavaş oyna
falan hani, gibisinden” cümlesini söylemesi Beşiktaş’a transfer
karşılığında kupa finalinde oynamaması için teklifte bulunduğunu, İbrahim
AKIN’ın “pas o hep o şey yapacağız o
zaman pas mas yapacağız” diyerek sonuca giden bir hareket yapmayacağını
söylemesini Beşiktaş’a transfer olma karşılığında kupa finalinde takımı adına
istenilen performansı göstermeyeceği noktasında şike teklifini kabul ettiğini
göstermektedir.
Sanık Göksel Gümüşdağ’ın savcılık
ifadesindeki beyandan da anlaşılmaktadır ki, İbrahim Akın’ın transferi bir an
için düşünülmüş ise de, İskender Alın’ın transferi hiçbir zaman Beşiktaş’ın
gündeminde olmamıştır. Adı geçen futbolcunun isminin gündeme getirilmesi tümüyle
şike faaliyetine dönük olduğu gibi, İbrahim Akın’ı transfer etme arzusunun dahi
gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır.
Prof. Dr. Ersan Şen; “şike suçunun
konusu olan menfaat, elbette daha iyi bir kulübe transfer olmayı da kapsamına
alacaktır” demektedir. (Aynı
yönde bkz. Donay, a.g.e., s.155 -156.;)
Prof. Dr Mahmut Koca da bu konuya ilişkin
“suçun
konusunu kazanç veya sair menfaat oluşturur.
Bu durumda sadece para vs. gibi ekonomik menfaatler değil, kişinin sosyal veya kişisel durumunda
iyileşme sağlayan manevi yararlar da suçun konusunu oluşturabilecektir. Örneğin
bir futbolcuya maçta oynamaması veya oynayıp maçın istenilen şekilde sonuçlanmasına
katkı yapması için para verilmesi bu suçu oluşturabileceği gibi, daha büyük bir
takıma transfer vaadinde bulunulması ya da cinsel bir takım menfaatlerin
sağlanması halinde de suç oluşur” görüşünü paylaşmaktadır.
Mahkememizce de, kendi kulüplerinde
aldıkları ücretin iki üç katı teklif edilerek transfer vaadiyle şike ve teşvik
suçlarının işlenebileceğini, bunun 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci
fıkrasında belirtilen “kazanç veya sair menfaat” kapsamında olduğu kabul edilmiştir.
Sanıklar Serdal Adalı, Tayfur Havutçu ve
Yusuf Turanlı tarafından; İBB Sporlu futbolcular İbrahim Akın ve İskender
Alın ile, sezon sonunda yüksek transfer ücretleri ile Beşiktaş’a
transfer edilecekleri vaat edilerek oynanacak kupa maçında Beşiktaş'a karşı iyi
oynamamaları yönünde şike anlaşmasına vardıkları anlaşılmış, oluşan bu vicdani
kanı ile anılan sanıkların, 6259 sayılı Yasa ile değişik 6222 sayılı Yasa’nın
11/1. maddesi uyarınca şike suçundan.”demek suretiyle Türkiye Kupası Final Maçı dolayısıyla sanıkların
cezalandırılmasına karar vermiştir.
Mahkeme transfer vaadiyle şike yapılabileceğini
düşünmektedir. Mahkemeye göre, şike ve teşvik primi suçunun unsurlarından
kazanç veya menfaat sağlama durumu, transfer vaadi ile de gerçekleştirilebilecektir.
Mahkeme burada sanıkları suç örgütü üyesi değil,
SUÇ İŞLEMEK İÇİN BİR ARAYA GELEN KİŞİLER olarak yorumlamıştır. Sanıkların iştirak
halinde suç işledikleri gerekçesi ile cezalandırılmalarına karar vermiştir.
Mahkeme sanıklardan Serdal ADALI, Tayfur HAVUTÇU, Yusuf
TURANLI, İbrahim AKIN ve İskender ALIN’ın 11.05.2011 tarihinde oynanan Beşiktaş-İ.B.B Spor
Türkiye Kupası final müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak
suçunu işlediği sabit olduğundan, suçun işleniş biçimi ile suç konusunun önem
ve değeri gözetilerek eylemine uyan ve tüm sonuçları itibariyle lehine olan 6259
sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca cezalandırılmalarına
karar vermiştir.
Mahkeme
Tayfur HAVUTÇU hakkında ceza tayin ederken “ 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222
sayılı Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle BİR YIL HAPİS ve
İKİ BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA”
Serdal
ADALI hakkında ceza tayin ederken; “ 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı
Kanun’un 11/1. maddesi uyarınca takdiren BİR YIL HAPİS ve DÖRT BİN GÜN ADLİ
PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA ”demiştir.
Oysa
mahkeme, her iki sanığa da alt sınırdan ceza vermiştir. Mahkemenin gereken
özeni göstermediğinin bir başka göstergesi de, Tayfur Havutçu hakkındaki hüküm
kısmında -esasen böyle bir durum söz konusu olmamasına rağmen- ‘takdiren alt
sınırdan uzaklaşılması’ ibaresinin yer almasıdır.
Bu kadar
fazla sanık olan bir davada gerekçeli karar yazılırken yanlışlık yapılması,
anlayışla karşılanabilir. Çünkü işin esası bakımından bir farklılık söz konusu
değildir. Ancak mahkemenin sanıklardan İskender ALIN ile İbrahim AKIN’a verdiği
cezayı “bir suç işleme kararının icrası kapsamında
değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi nedeniyle sanığın cezası, 6259 sayılı
Kanun ile eklenen 6222 sayılı Kanun’un 11/10. maddesi uyarınca takdiren 1/4
oranında artırılmasına” dair kararı kabul edilemez.
Türk Ceza Kanunu’nun 43.
Maddesinde düzenlenen zincirleme suç;” Bir suç işleme kararının icrası
kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi” olarak tanımlamaktadır.
Buna verilebilecek en basit ve
anlaşılabilir örnek, bir banka memurunun işlediği zimmet suçudur. Suç işleyen
kişinin amacı haksız kazanç elde etmektir. Banka müşterilerinin hesaplarından
değişik zamanlarda kendi hesabına usulsüz para aktarması halinde kişinin tek
bir amacı, ama birden fazla fiili söz konusudur. Bu durumda sanığa verilen ceza,
zincirleme suç olduğu gerekçesi ile arttırılır.
Mahkeme İskender ALIN’ın Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 15.05.2011 günü oynanan
Trabzonspor-İBB Spor ve Türkiye Kupası finalinde 11.05.2011 günü oynanan
Beşiktaş-İBB Spor müsabakalarını
İbrahim
AKIN’ın ise Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde
01.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe -İBB Spor ve 15.05.2011 günü oynanan
Trabzonspor - İBB Spor müsabakaları ile Türkiye Kupası finalinde 11.05.2011
günü oynanan Beşiktaş-İBB Spor müsabakasının sonuçlarını etkilemek amacıyla şike suçunu
işlediği sabit olduğundan
cezalandırılmalarına karar
vermiştir. Bu durumda sanıkların işledikleri suçlar hakkında “BİR SUÇ İŞLEME
KARARININ İCRASI KAPSAMINDA DEĞİŞİK ZAMANLARDA BİRDEN FAZLA SUÇ İŞLENMESİ” yorumu
yapılamaz. Zira söz konusu müsabakaların biri lig, diğeri kupa maçıdır. Tek bir
amaç yoktur. Bu nedenle burada zincirleme suç unsurlarının uygulanmasına
hukuken imkân yoktur.
Nitekim
Mahkeme bu maçın diğer bir sanığı olan YUSUF TURANLI hakkında hüküm tesis
ederken bir suç işleme kararının icrası kapsamında
değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi nedeniyle sanığın cezası, 6259 sayılı
Kanun ile eklenen 6222 sayılı Kanun’un 11/10. maddesi uyarınca cezasını
arttırmamış ve sanık Yusuf TURANLI hakkında
Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 01.05.2011 günü oynanan İBB
Spor-Fenerbahçe, 15.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü, 22.05.2011 günü
oynanan Sivasspor-Fenerbahçe ve 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İ.B.B Spor
müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla şike ve teşvik primi suçunu
işlediği sabit olduğundan 1 YIL ALTI AY HAPİS ve İKİ BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE
CEZALANDIRILMASINA,
11.05.2011 tarihinde Beşiktaş-İBB Spor arasında oynanan Türkiye Kupası
müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak suçunu işlediği sabit
olduğundan, suçun işleniş biçimi ile suç konusunun önem ve değeri gözetilerek
eylemine uyan 6259 sayılı Kanun ile değişik 6222 sayılı Kanun’un 11/1. maddesi
uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle BİR YIL ALTI AY HAPİS ve
İKİ BİN GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
olmak üzere iki ayrı hüküm tesis etmiştir.
Mahkemenin İskender ALIN ve
İBRAHİM AKIN hakkında iki ayrı suç işledikleri için ayrı ayrı ceza vermesi
gerekirken tek bir suç işleme kararı olarak yorumlaması ve zincirleme suç
hükümlerini uygulaması HUKUKEN DOĞRU DEĞİLDİR, BOZMA SEBEBİDİR.
Mahkemenin İskender ALIN ve İbrahim AKIN hakkında
farklı, Yusuf TURANLI hakkında farklı karar vermesi kabul edilemez.
2- 15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE-ANKARAGÜCÜ MAÇINDA
TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİASI
Mahkeme gerekçeli kararında; ”Sanık Nevzat ile Recep Denizer arasında bu görüşmenin 15.05.2011
tarihinde oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü maçı öncesine denk gelmesi, sanık
Nevzat’ın savunmasında söz konusu görüşmelerin Trabzonspor Stadı'nın
yenilenmesi sürecine ilişkin olduğunu beyan etmesine karşın, görüşme
içeriklerinin bu savunmayı doğrulamadığı, Recep Denizer'e demir ve profil
konusunda kendisinden yardım alınacak kişi olarak ilettiği şahsın, Makine
Kimya'da çalışan Mehmet Hoca olduğunu söylemesinden açıkça anlaşılmaktadır.
İnşaat mühendisliğinin alanına giren bir konuda, MKE'de çalışan bir şahıstan
yardım istenilmesi olağan değildir. Esasen Makine Kimya ile kastedilenin, MKE
Ankaragücü takımı olup Mehmet Hoca denilen şahsın da bu takımda görev alan bir
şahıs olduğu izahtan varestedir. Burada sanık Nevzat Şakar'ın, Recep Denizer
üzerinden anılan tarihte Fenerbahçe'ye karşı forma giyecek olan Ankaragücü
futbolcularına teşvik amacıyla ulaşmaya çalıştıkları anlaşılmakta ise de, sanık
Nevzat ile Recep arasında geçen bu görüşmeyi destekleyen ve bu niyetin hayata
geçirildiğine dair bir görüşme, para trafiği vs. başkaca bir faaliyet
saptanamadığından şüphe sanıklar lehine yorumlanmış ve eylemin sübuta ermediği
kabul edilmiştir.
Mahkeme Trabzonspor yöneticisinin
teşvik niyetinde olduğu, ancak bu niyeti gerçekleştirmek için yapılan bir
görüşme veya para trafiği benzeri bir şey olmadığı gerekçesi ile sanıklar hakkında
beraat kararı vermiştir.
3- 22.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN SİVASSPOR- FENERBAHÇE MAÇINDA
TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ İDDİASI
Mahkeme gerekçeli kararında; 12.05.2011 tarihinde
yapılan Zeki mazlum ile Sadri Şener arasındaki “Zeki: ‘Para durumunuz var mı başkanım’, Sadri: ‘Var tabii bir sürü para var, bunu mu söyleyecektin’, Zeki: ‘Yok başkanım bir şeyler
söyleyecektim de bu arada bunu da sıkıştırayım dedim araya’, Sadri: ‘Öbürünü de söyle söyle hemen
problem değil’, Zeki: ‘TELEFONLA
OLMAZ BAŞKANIM YARIN BEN DE MAÇ SABAHI TRABZON’DAYIM BİR ARAYA GELİR SÖYLERİM
BEN" şeklinde yapılan konuşmayı “Söz konusu konuşmada
sanıklar Sadri Şener ve Zeki Mazlum aleyhine değerlendirilebilecek konuşmanın
Zeki tarafından ‘Para durumunuz var mı başkanım’ sorusuna, S. Şener'in ‘Var
tabi bir sürü para var, bunu mu söyleyecektin’ şeklinde karşılık vermesi
devamında buna ilişkin bir konuşmanın geçmemesidir.” şeklinde değerlendirmektedir.
Oysa
Zeki’nin TELEFONLA OLMAZ BAŞKANIM YARIN BEN DE MAÇ SABAHI TRABZON’DAYIM BİR
ARAYA GELİR SÖYLERİM sözünü
hiç söylememiş gibi değerlendirmektedir. Mahkemenin yorumlarındaki çifte
standardı ortaya koyan somut örneklerden biri de bu yorumudur.
Mahkeme gerekçeli kararında “Mecnun
Otyakmaz’ın, Zeki Mazlum'a; Fenerbahçe ile yapacakları maça ilişkin olarak
Trabzonspor lehine bir kısım insanların gelerek futbolcularına teşvik amacıyla
şike teklifinde bulunduğunu ilettiğini ve Zeki Mazlum’un bunun üzerine,
Trabzon'da bu işi yapacak adamın olmadığını söylemiş, Mecnun Otyakmaz,
kendisine böyle bir teklifin gelmediğini ancak futbolcularından duyduğunu,
kulübün bilgisi dışında kimsenin böyle bir işe girişmeyeceğini dile getirmesi
üzerine Zeki Mazlum’un, böyle bir durumun olabileceğini yani kulübün dışında da
olabileceğini, Trabzonlu iş adamlarının ve hele hele Trabzon Ak Parti il
teşkilatının Trabzon'un şampiyon olması için 5 milyon Dolar dahi
verebileceğini” belirtmektedir.
Mehmet YILDIZ’ın ve Mecnun OTYAKMAZ’ın Sivasspor-Fenerbahçe
maçından 3 gün önce bu maçla ilgili olarak Trabzonspor’dan teşvik primi
geldiğine dair konuşmaları olduğu sabitken, bu konuda soruşturmanın
genişletilmesi kararı alınmaması ve Sivassporlu oyuncuların tanıklığına
başvurulmadan sanıklar hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi
hukuka uygun değildir.
Mahkemenin Trabzonspor’un Fenerbahçe-Ankaragücü ve Sivasspor-Fenerbahçe
maçlarına ilişkin olarak teşvik primi vaadinde bulunulduğu iddialarını
değerlendirirken “şüphe sanık lehine yorumlanır” ilkesini ön planda tutması,
ancak Fenerbahçe hakkındaki iddialarda aynı hassasiyeti göstermemesi çifte
standartın bir göstergesidir.
4- 17.04.2011 TARİHİNDE OYNANAN TRABZONSPOR - BURSASPOR MAÇINDA
TEŞVİK PRİMİ VAADİ
Mahkeme
03.04.2011 tarihinde Kadıköy’de oynadığı ve herhangi bir girişimde bulunulduğuna
dair tek bir tapenin bile mevcut olmadığı, Fenerbahçe’nin puan kaybettiği tek
maç olarak sonuçlanan Fenerbahçe-Bursaspor maçından 2 gün sonra Bursaspor’un 12
gün sonra oynayacağı Trabzonspor maçı için teşvik girişiminde bulunduğunu
düşünmektedir. Üstelik de Trabzonspor, Bursaspor maçından önce İstanbul’da Galatasaray
ile oynayacaktır.
Mahkemenin
gerekçeli kararına göre Aziz Yıldırım, İlhan
Yüksel Ekşioğlu ve Alaeddin Yıldırım eliyle ve birbirleriyle irtibatlı şekilde
iki farklı koldan Trabzonspor –Bursaspor müsabakasının sonucunu etkilemeye
çalışmıştır.
İ.Y. Ekşioğlu’nun Ali Kıratlı üzerinden, Bursasporlu futbolculara
ulaşarak, Alaeddin Yıldırım da Fenerbahçe Kulübü’nde Brezilyalı futbolcuların
tercümanlığını yapan sanık Samet Güzel aracılığı ile bir dönem kendi
takımlarında forma giyen Gökçek Vederson’a ulaşarak teşvik primi vermek istemişlerdir.
Samet Güzel’in Bursasporlu futbolcu Vederson ile Alaeddin YILDIRIM’ı
bir araya getirme çabası yoğun telefon ve mesaj trafiğinden de anlaşılmaktadır.
Gökçek Vederson’un kullandığı telefonun 11.04.2011 günü saat:11:40’a
kadar Bursa ve Yalova’da sinyal verdikten sonra saat:12:54 ile 17:51 arası İstanbul’da sinyal verdiği,
saat:18:00’den sonra sırasıyla Yalova ve Bursa’da sinyal verdiği tespit edilmiştir.
Mahkeme baz istasyonu sinyalinden Alaeddin Yıldırım, Samet
Güzel ve Gökçek Vederson buluşmasının 11.04.2011 tarihinde gerçekleştiğini
kabul etmektedir.
Mahkeme Samet’in Arkadaşım ile konuştum demesini Gökçek
Vederson olarak kabul etmektedir. Bu kabul, şüphe sanık lehine yorumlanır
ilkesinin yok sayılmasının bir başka kanıtıdır. Ceza hukukunda varsayıma dayalı
olarak hareket edilemez.
Mahkeme gerekçeli kararında; “ Görüşme içeriğinden de
anlaşıldığı üzere 17.04.2011 Pazar günü oynanacak Trabzonspor-Bursaspor
müsabakası sonrasında, sanık Alaeddin Yıldırım, Samet Güzel’den, varılan teşvik
anlaşmasının gereği olarak Gökçek Vederson’u beklediğini iletmektedir. Sanık
Samet’in Alaeddin’e, “konuştuğumuzdan
farklı hiç bir şey yok, her şey yolunda diyor” sözünden, Vederson ile
Alaeddin Yıldırım arasında 11.04.2011 tarihinde gerçekleşen görüşmede teşvik
anlaşmasının sağlandığı anlaşılmaktadır. Eğer bu görüşmede, Vederson
tarafından, yapılan teşvik teklifi kabul edilmemiş olsaydı, sanık Alaeddin’in
müsabaka öncesinde Samet’i arayıp anlaşmanın takibini yapması söz konusu olmazdı.
Sanık Vederson’un bu konuya ilişkin aşamalardaki çelişkili savunmaları da
değerlendirildiğinde, teşvik teklifini kabul ettiği sabittir.” denmektedir.
Oysa telefon görüşmesinde Alaeddin YILDIRIM: “Tamam sen de ki, pazar sabah Ali
bey seni bekliyor” dediği halde mahkeme
bu cümleyi Trabzonspor-Bursaspor müsabakası sonrasında beklediği olarak
yorumlamaktadır. Üstelik mahkeme Samet GÜZEL’in “ her şey yolunda diyor” sözünü Vederson ile teşvik
primi konusunda anlaşma yapıldığının ve Alaaddin YILDIRIM’ın maç öncesinde Samet’i
aramasını da anlaşmanın takibi olarak yorumlamaktadır ki, sanık Vederson’a atfedilecek
herhangi bir somut kabul yokken mahkemenin varsayımla Vederson’a ceza vermesi
kabul edilemez.
Mahkeme Alaeddin Yıldırım’ın; Samet Güzel aracılığıyla
Bursaspor futbolcusu Gökçek Vederson ile Trabzonspor’u yenmeleri karşılığında
teşvik teklifinde bulunduğu, Gökçek Vederson’un da bahse konu teklifi kabul
ettiği gerekçesi ile hüküm tesis edebilmesi için para trafiği veya menfaat
teminin SOMUT ve NET olarak ortaya koymak zorundadır.
5- 22.04.2011 TARİHİNDE OYNANAN ESKİŞEHİRSPOR - TRABZONSPOR
MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VERİLMESİ
Mahkeme gerekçeli kararında; 22.04.2011 günü Eskişehir’de oynanan Eskişehirspor–Trabzonspor
futbol müsabakası öncesinde, Aziz Yıldırım liderliğindeki
suç örgütünün, Eskişehirsporlu futbolcu ve teknik adamlarla yakın irtibat
halinde oldukları, müsabakadan önce Eskişehirspor futbolcusu Sezer Öztürk'e Şekip Mosturoğlu’nun
talimatı ile Sami Dinç tarafından transfer teklifi götürüldüğü ve transferin
Trabzon maçına bağlı olduğu belirtilerek transfer vaadiyle teşvik teklif
edildiği, ayrıca İlhan Ekşioğlu’nun talimatı ile Ali Kıratlı tarafından Şükrü Ongan’ın da yardımıyla
Eskişehirsporlu futbolcu Ümit Karan ve Fenerbahçeli yöneticiler tarafından
kendisine “BİZİMKİ” denilen teknik
direktör Bülent Uygun’a teşvik
teklif edildiği ve anlaşmanın sağlandığı ve müsabaka sonrasında da vaat edilen
paraların alındığı, şu hale göre suç örgütü lideri Aziz Yıldırım’ın talimatları doğrultusunda hareket eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Ali Kıratlı, Tamer
Yelkovan, Sami Dinç ve Mehmet
Şekip Mosturoğlu’nun teşvik eylemi içerisinde aktif olarak faaliyet
yürüttükleri anlaşıldığından, ayrıca sanıklar Bülent Uygun, Ümit Karan ve Şükrü
Ongan’ın kendilerini kurtarmaya dönük, oluşa aykırı, iletişim tutanaklarını
izaha yönelik gerçeklikten uzak savunmalarına itibar edilmeyerek cezalandırılmalarına
karar vermek gerekmiştir.
Sanıklardan Şükrü Ongan’ın doğrudan teşvik eyleminin tarafı olarak
süreç içerisinde yer almayıp, sanık Ali Kıratlı’nın teşvik eylemindeki rolünü
ve kastını bilerek, teşvik anlaşmasının diğer tarafları Bülent Uygun ve Ümit
Karan arasında irtibat sağladığı ve bu şekilde suçun icrasını kolaylaştırdığı
anlaşıldığından hakkında TCK'nın 39/2-c maddesinin tatbiki suretiyle ceza tayinine
gidilmiş, hükmolunan sonuç ceza itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına”
karar verilmiş olması karşısında, 6259 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik
öncesi 6222 sayılı Yasa lehine olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.
Sanık Sezer Öztürk hakkında teşvik suçundan kamu davası açılmış ise
de, adı geçen sanığın M. Şekip Mosturoğlu’nun talimatı ile Sami Dinç tarafından
transfer vaadi ile yapılan teşvik teklifini kabul ettiğine dair her türlü
şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatine karar
vermek gerekmiştir.
Her ne
kadar sanıklar Zafer Tüzün ve Muhammet Şenyüz haklarında teşvik suçundan kamu davası
açılmış ise de, suçlamayı reddeden savunmalarının aksine yüklenen suçtan
cezalandırılmalarına yeter kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden
beraatlerine .” karar vermiştir.
Mahkemenin gerekçeli kararında
kullandığı ifadeyle “adeta şike ve teşvik işlerinden sorumlu koordinatör
gibi çalışan” İlhan Ekşioğlu’nun 16 Nisan’da Gaziantepspor ile
oynayacakları zorlu bir maç ve teşvik primi verdikleri Bursaspor’un 17 Nisan’da
Trabzonspor’la oynayacağı maçın sonucunu bile beklemeden bir hafta sonra
Trabzonspor’un oynayacağı Eskişehirspor maçı ile ilgili teşvik primi konusunda
Bülent Uygun ve Ümit Karan ile görüşmek amacıyla Ali KIRATLI’yı Antalya’ya
göndermesi mahkemenin varsayıma dayalı yorumlarının tipik bir örneğidir.
Fenerbahçe’nin
Gaziantepspor’u nasıl olsa geçeceğini düşündüğünü bir an için kabul edecek
olsak bile, teşvik primi gönderdiğiniz maçın sonucunu beklemeden bir başka maç
sonucu için girişimlerde bulunmaya başlamak, gönderdiğiniz teşvik priminin
sonuç vermeyeceğini kabullendiğiniz anlamına gelmez mi?
Fenerbahçe’nin kendi
evinde oynadığı İstanbul Büyükşehir Belediye, Ankaragücü, Kasımpaşa maçlarının
sonuçlarını etkilemek için çalışma yapan kişilerin Gaziantepspor maçı için
çalışma yapmamaları nasıl izah edilebilir? Neden tek bir telefon konuşması
yoktur? Bu maç sırasında yapılan telefon konuşmaları, maç sonrası konuşmalar dosyada
mevcuttur. Futbol ile ilgilenen tüm kişiler, bu maçta hakemin kötü yönetimini
kabul etmiş ve maçın 90+4. dakikasında Fenerbahçe’nin attığı golle maçı 1-0
kazanmasını ölüp ölüp dirilme olarak yorumlamışlardır.
Mahkeme
gerekçeli kararında; İlhan EKŞİOĞLU’nun Ali KIRATLI’ya 11.05.2011 tarihinde teşvik primini ödediğini, Ali
KIRATLI’nın da Ümit KARAN’a verdiği tespitleri emniyet kuvvetlerinin dinlediği
telefon kayıtları ve fiziki takip tutanaklarına dayanıyorsa da, somut olarak
PARANIN VARLIĞI ve ne nedenle verildiği tespit edilmemiştir. Ali KIRATLI ile Ümit KARAN arasında 19.05.2011 tarihinde yapılan
konuşmada “dondurmamı
dondurmacıda bırakırım” cümlesini teşvik anlaşmasının karşılığı olan
paranın müşterek tanıdıkları bir yere bırakılacağı olarak yorumlamak Ceza
hukukunun temel ilkeleri ile çelişmektedir.
Konuşma
ile kastedilenin para olduğu kabul edilse bile, bırakılıp bırakılmadığı dahi
belirlenmemişken yapılan tespit soyut varsayımın bir başka ifadesidir.
Mahkemenin çelişkili
ifadelerinin bir başka örneği de, Sami DİNÇ’in Savcılık ifadesinin yorumlanmasında
ortaya çıkmaktadır. Zira mahkeme, Sami DİNÇ’in telefondaki konuşmasını “ Sezer’den Trabzon müsabakasında Fenerbahçe’yi şampiyon yapacak
bir oyun çıkarmasını istemektedir. Çünkü kendisinin söylediği gibi, transfer
olması için, Fenerbahçe’nin şampiyon olması gerekmektedir. Zira Fenerbahçe
şampiyon olmazsa, sanık Aziz Yıldırım başkanlığı bırakmayacağına göre,
prensipleri gereği transfer çalışmalarını askıya alabilecek ve bu bağlamda
Sezer’den de vazgeçebilecektir.” şeklinde yorumlamaktadır.
Ancak mahkemenin bu
yorumu yine gerekçeli kararındaki AZİZ YILDIRIM’IN
FENERBAHÇE YÖNETİMİNİ BIRAKMAK İSTEMEDİĞİNDEN ŞAMPİYON OLMAK İÇİN 2010-11
SEZONUNUN İKİNCİ YARISINDA ŞİKE VE TEŞVİK FAALİYETLERİ İÇİN ÖRGÜT KURDUĞUNA
dair yorumuyla çelişki taşımaktadır.
Zira Fenerbahçe şampiyon olmazsa Aziz YILDIRIM
başkanlığı bırakmayacaksa, neden ŞAMPİYON YAPMAK İÇİN ÖRGÜT KURSUN?
Mahkeme gerekçeli kararında “BÜLENT
UYGUN’un; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 22.04.2011 günü oynanan
Eskişehirspor-Trabzonspor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla teşvik
suçunu işlediği sabit olduğu” gerekçesi ile ceza vermiş ise de,
Bülent UYGUN’a teşvik primi konusunda anlaşma teklif edildiği, anlaşmanın kabul
edildiği, teşvik primi ödemesi yapıldığına dair SOMUT TEK BİR KANIT yoktur.
Mahkeme
gerekçeli kararının 334. sayfasında “Bu bağlamda; söz
konusu karşılaşmadan bir hafta önce oynanan Antalyaspor maçı için
Eskişehirspor'un Antalya’da bulunduğu sırada; Ali Kıratlı'nın, İlhan
Ekşioğlu'nun talimatıyla Antalya’ya giderek bir hafta sonraki
Eskişehirspor-Trabzonspor karşılaşmasında verilecek teşvik priminin altyapısını
oluşturmaya çalıştıkları,
İlerleyen süreçte ise İlhan Ekşioğlu'nun
talimatıyla Ali Kıratlı'nın, Eskişehirspor futbolcusu Ümit Karan’la irtibata
geçtiği ve diğer takım oyuncularına dönük; Trabzonspor karşılaşmasının Fenerbahçe
lehine sonuçlanması halinde teşvik primi verileceği konusunda girişimde
bulunmasını istediği, Ü. Karan'ın da bu isteğe olumlu karşılık verdiği,”
ibaresi bulunmaktadır.
Mahkemenin gerekçeli
kararının 335. sayfasında ise Fenerbahçe’nin
22.04.2011 tarihinde Eskişehir ile deplasmanda yapacağı müsabaka öncesinde,
Eskişehirspor’un 17.04.2011 tarihinde rakip sahada Antalyaspor ile yapacağı
müsabaka için bu şehirde bulunması nedeniyle sanık Ali Kıratlı’nın teşvik
girişimleri için sanık Bülent Uygun ve Ümit Karan ile görüşmek amacıyla buraya
geldiği anlaşılmaktadır.
Mahkeme gerekçeli
kararının 334.sayfasında Ali KIRATLI’nın teşvik primi konusunda Ümit KARAN’a
teklifte bulunduğunu ve teklifin Ümit KARAN tarafından kabul edildiğini
belirtmesine rağmen, 335. sayfasında teşvik primi konusunda Ali KIRATLI’nın
Bülent UYGUN ve Ümit KARAN ile görüştüğünü kabul etmektedir.
Ali KIRATLI’nın 15
Nisan 2011 tarihinde Bülent UYGUN ve Ümit KARAN ile Antalya’da bir araya
geldiği ve görüştüğü kabul edilse bile, tarafların TEŞVİK PRİMİ KONUSUNDA
ANLAŞMA YAPTIKLARI KONUSUNDA SOMUT BİR KANIT BULUNMAMAKTADIR.
Ali KIRATLI’nın İlhan
EKŞİOĞLU’na telefonda yaptığı konuşmada; ”İYİ ON NUMARA HİÇ
Bİ SORUN YOK” cümlesini Bülent UYGUN ve Ümit KARAN’ın teşvik
primi teklifine olumlu yanıt verdiği olarak yorumlamak, hukuken kabul edilemez.
Üstelik bu anlaşma
nasıl bir anlaşmadır ki, anlaşmayı kabul eden Bülent UYGUN, anlaşmanın bir diğer
kişisi olan Ümit KARAN’ı maçta ilk onbir başlatmıyor ve maçın ikinci yarısında
oyuna alıyor?
Bülent UYGUN’a teşvik
primi konusunda yapılan anlaşma uyarınca herhangi bir ödeme yapıldığına dair herhangi
bir tespit de dosyada yoktur.
Ali KIRATLI’nın Şükrü ONGAN’ı aradığı görüşmede “Hani o gün benim yanıma geldin ya sen bir arkadaşla,.ona söyle ben cuma
ineceğim oraya tamam mı akşam gece,…konuştum”,
ŞÜKRÜ: “ANLADIM ABİ”,
Ali: “Problem yok ben ancak
cuma günü alabiliyorum buradan izin,…öbürüne de ikisine de söylersin o da ona
söyler sen söyle yani şey de,…önce görüş.. ben çünkü şimdi çıktım oradan,…izin
istedim dediler cuma günü ancak işlerimiz çok…”,
Mahkeme ŞÜKRÜ ONGAN’ın, Ali KIRATLI ile yaptığı bu görüşmede “ANLADIM ABİ” demesini teşvik girişiminden haberdar olduğu gerekçesiyle suçun işlenmesi sırasında yardımda
bulunarak icrasını kolaylaştırmak suretiyle yardım eden konumunda bulunan kişi olarak yorumlamış ve cezalandırılmasına karar
vermiştir.
Mahkeme gerekçeli kararında; “Sanık
Tamer Yelkovan, Aziz Yıldırım’dan aldığı talimat ile şike ve teşvik için kulübün
parasını verdiği anlaşılmaktadır. Şu halde sanığın doğrudan şike faaliyetine
dahil olduğuna dair delil bulunmamakla birlikte, şike faaliyetinde kullanılmak
üzere Fenerbahçe Kulübüne ait parayı vermesi nedeniyle şike suçuna yardım eden
sıfatıyla dahil olduğu anlaşılmış ve bu kapsamda cezalandırılması cihetine
gidilmiştir.” demektedir.
TCK 39/2 de yer alan düzenleme ile suça yardım eden kişilerin
nasıl sorumlu tutulacağı belirtilmektedir. Buna göre;
“Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı
yardım eden sıfatıyla sorumlu olur;
a-
Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını
kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaad
etmek
b-
Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin
işlenmesinde kullanıla araçları sağlamak
c-
Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda
bulunarak icrasını kolaylaştırmak
Mahkeme 22 Nisan 2011 tarihinde oynanan Eskişehir Trabzon
maçında Şükrü ONGAN’ın telefon görüşmesi ile Tamer YELKOVAN’ın da teşvik primi
parasını vermesi nedeniyle suça yardım eden kişi olarak cezalandırılmalarına
karar vermiştir.
6- 01.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN FENERBAHÇE-İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI
Mahkeme
01.05.2011 tarihinde oynanan Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında
şike yapmak suçundan dolayı, Aziz YILDIRIM, Abdullah BAŞAK, Ahmet ÇELEBİ,
Bülent İbrahim İŞÇEN, İbrahim AKIN, Yusuf TURANLI ve Tamer YELKOVAN’ın
cezalandırılmalarına, hakkında ceza verilmesi talep edilen İlhan Yüksel
EKŞİOĞLU, Cemil TURHAN, Ali KIRATLI, Serkan ACAR ve Göksel GÜMÜŞDAĞ’ın ise BERAATLERİNE
karar vermiştir.
Mahkemenin
gerekçeli kararına göre; Aziz YILDIRIM, Ahmet
ÇELEBİ, Abdullah BAŞAK ve Bülent İbrahim İŞÇEN ile 26.04.2011 tarihinde Şükrü
SARAÇOĞLU stadında buluşup İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında şike yapmayı
kararlaştırmışlar ve Yusuf TURANLI da 26 Nisan 2011 günü saat 22.19 da
restaurantta İbrahim AKIN’la buluşarak teklifi iletmiştir.
İbrahim AKIN şike anlaşması sonucu alacağı para için din bilgisine
güvendiği emekli imam tanık Ahmet KANGI’dan fetva almıştır.
İbrahim AKIN şike parasının 100.000 dolar değil euro olmasını
istemiş, kabul etmiyorum başka diye mesaj atmıştır.
Ahmet ÇELEBİ şike anlaşmasına konu olan parayı İbrahim AKIN’a
ulaştırmak üzere Yusuf TURANLI’ya verilecek parayı 06.05.2011 tarihinde Aziz
Yıldırım’dan alamadığı için kendi cebinden vermek zorunda kalması nedeniyle duyduğu
sıkıntıyı ortağı Kazım ALEMDAĞ’a dile getirdiği saat 16.45’de yaptığı telefon
konuşmasından anlaşılmaktadır.
Emniyet güçlerinin 06.05.2011 tarihli fiziki takip tutanaklarına
göre Yusuf TURANLI’nın restauranta elinde siyah renkli çizgili poşetle saat
21.00 sıralarında restauranta geldiği ve burada saat 21.28’de İbrahim AKIN ile buluştuğu
ve 21.58’de restauranttan ayrılırken İbrahim AKIN’ın siyah renkli çizgili
poşeti alarak ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Tamer’in, Aziz Yıldırım’dan aldığı talimat ile şike ve teşvik için
kulübün parasını verdiği anlaşılmaktadır. Suça konu İBB-Fenerbahçe
müsabakasında da sanık İbrahim’e şike parası verildiği sabit olduğuna göre, yukarıda
bir kısım tapelerden anlaşıldığı üzere Aziz Yıldırım’ın şike için görüşmek
amacıyla diğer sanıklar ile bir arada bulunduğu yerde sanığın da bulunmasının
ve bu şekilde eyleme dahil olmasının yanında, ayrıca mali işler müdürü olarak
talimat ile de olsa kulübe ait parayı şikede kullanılmak üzere verdiği
sabittir. Şu halde sanığın (Tamer
YELKOVAN) doğrudan şike faaliyetine dahil olduğuna dair delil bulunmamakla
birlikte, şike faaliyetinde kullanılmak üzere Fenerbahçe Kulübüne ait parayı
vermesi nedeniyle şike suçuna yardım eden sıfatıyla dahil olduğu anlaşılmış
ve bu kapsamda cezalandırılması cihetine gidilmiştir.
Kararda şike parası olduğu iddia edilen miktarın KİM
TARAFINDAN verildiğinin belli olmaması, aslında mahkemenin çelişkisini ortaya
koymaktadır.
Yusuf
TURANLI’ya verildiği iddia edilen şike parası Ahmet ÇELEBİ tarafından mı yoksa
Tamer YELKOVAN tarafından mı verilmiştir?
Zira gerekçeli kararda saat 16.45’de ortağı ile konuşurken
parayı alamadığı için duyduğu sıkıntıyı dile getiren Ahmet ÇELEBİ’ye ortağının
“Bizim değil 100.000 dolar 1.000 dolar verecek halimiz yok” demesine rağmen
aradan bir saat geçtikten sonra saat 17.38’de göndermesi hayatın olağan akışına
aykırıdır. 1.000 dolar bile veremeyecek durumda olan bir kişinin 100.000 dolar
gibi bir meblağı hemen bulabilmesi mümkün değildir. 16.45’de yapılan konuşma
sonrasında–saat itibariyle- bankadan çekilemeyeceği de düşünüldüğünde ve bu
miktarın Ahmet ÇELEBİ tarafından Yusuf TURANLI’ya veya Abdullah BAŞAK’a
verildiğine dair bir fiziki takip tutanağı da olmadığına göre, bu iddia
mantıklı değildir. Telefon konuşmaları kayıt altına alınan Yusf TURANLI’nın
neden söz konusu parayı alırken emniyet güçleri tarafından fiziki olarak takip
edilmediği de, bir başka soru işaretidir.
Kaldı ki, mahkeme Tamer YELKOVAN hakkında şike faaliyetinde kullanılmak üzere Fenerbahçe Kulübüne ait
parayı vermesi nedeniyle şike suçuna yardım ettiği gerekçesi ile
ceza verildiğini belirtmektedir. Bu durumda parayı kimin verdiğinin mahkemece
NET ve SOMUT bir şekilde saptanmış olduğundan bahsetmek mümkün değildir.
İbrahim AKIN’ın gerek emniyet gerek savcılık ifadesi
çelişkilerle doludur. Savcılık ifadesinin “manevi
baskı” altında alındığı iddiası bulunmaktadır. Kaldı ki, telefon
konuşmaları bile çelişkilidir. Mahkemenin savcılık ifadesini esas alarak hüküm
kurması hukuka aykırıdır.
7- 08.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN KARDEMİR D.Ç. KARABÜK-FENERBAHÇE
MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI
Mahkeme gerekçeli kararda; “kendi
kulüplerinde aldıkları ücretin iki üç katı teklif edilerek transfer vaadiyle
şike ve teşvik suçlarının işlenebileceğini, bunun 6222 sayılı Kanun’un 11.
maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “kazanç veya sair menfaat” kapsamında
olduğunu kabul etmiş ve sanıklar M. Şekip Mosturoğlu’nun Sami Dinç aracılığı
ile Karabükspor futbolcusu Emenike’nin menajeri Erdem Konyar’a transfer
vaadiyle şike teklifinde bulunduğunu ancak Erdem Konyar’ın teklifi kabul
ettiğine dair kesin bir delil ve emare bulunmadığını belirterek sanıkların
şikeye teşebbüs suçundan cezalandırılmalarına, sanıklar Alaeddin Yıldırım, Erdem Konyar,
Seyit İbrahim Kalender ve Tamer Yelkovan’ın, bu müsabakaya ilişkin olarak
cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de suçlamayı reddeden
savunmalarının aksine cezalandırılmalarına yeter kesin ve inandırıcı kanıtlara
ulaşılamadığından beraatlerine” karar
vermiştir.
Mahkeme gerekçeli kararında; “Erdem
Konyar’ın “ Gerçekten şeyi var ADAM ONU
KULLANARAK ÇIKTI Kİ öyle yapsın diye” sözünden Emenike’nin oyundan
bilerek sakatlık numarası ile çıktığı, Sami’nin de “AMA DEĞİŞİYORSA PLAN, BANA HABER VERECEKSİN ABİ” diyerek
aralarında yapılan planın, Emenike’nin Fenerbahçe müsabakasında oynamaması
değil, kötü oynaması şeklinde olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır” demektedir.
Mahkemenin bu
yorumuna göre Sami DİNÇ ile Erdem KONYAR’ın bir plan yaptığı kabul edilmektedir.
Oysa mahkeme Erdem KONYAR hakkında, şike teklifini kabul ettiğine dair kesin
bir delil olmadığından beraat kararı vermiştir. Eğer Sami DİNÇ ile Erdem KONYAR
arasında bir plan yapıldığı kabul ediliyorsa, Erdem KONYAR hakkında beraat
kararı verilmesi çelişkidir.
Mahkeme gerekçeli kararında; “ Sami
Dinç açısından Emenike’nin menajeri Erdem Konyar’a şike teklifi yapıldığında
hiçbir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak Erdem Konyar’ın, Emenike’nin daha
önceden alınan karar gereği sakatlanma numarası ile oyundan çıkacağı bilgisine
önceden vâkıf olmadığı yönünde Mahkememizde bir vicdani kanı oluşmuştur.”
demesi de kabul edilemez. Zira bu durumda Emenike ile
birilerinin daha önceden konuşup bir karar alması gerekir ki, dosyada böyle bir
bulgu, somut bir delil yoktur.
Kaldı ki, oyuncunun
sakat olduğu doktor raporları ile sabittir. Ve oyuncu sezonun kalan maçlarında
oynamamıştır. Üstelik tanık olarak dinlenen Kulüp Başkanı Feridun TANKUT
transfer konusunda kendisi ile koınuşulduğunu beyan etmiştir.
8- 15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN TRABZONSPOR - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ MAÇINDA TEŞVİK PRİMİ VAADİ
Mahkeme gerekçeli kararında; 15.05.2011
tarihinde oynanan Trabzonspor-İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçında Aziz
YILDIRIM’ın Abdullah Başak, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İskender Alın, İbrahim Akın
ve Yusuf Turanlı ile teşvik suçunun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte
gerçekleştiren sıfatıyla sorumlu oldukları konusunda oluşan vicdani kanı ile
cezalandırılmalarına, her ne kadar sanık Bülent İbrahim İşçen hakkında, ayrıca
bu müsabakaya ilişkin olarak cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış
ise de, suçlamayı reddeden savunmanın aksine cezalandırılmasına yeter kesin ve
inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatine” karar vermiştir.
Mahkeme
Aziz Yıldırım’ın İlhan Yüksel EKŞİOĞLU ile Abdullah BAŞAK’a teşvik konusunda
talimat verdiği, Abdullah BAŞAK’ın da Yusuf TURANLI aracılığıyla İstanbul
Büyükşehir Belediyesi oyuncularıyla irtibata geçerek teşvik primi konusunda
anlaşma yaptıklarını kabul etmektedir.
Mahkeme, İlhan Ekşioğlu’nun konuşmasında "isimlerini al 7 kişinin biletini alalım" demesini “belediyede çalışan
işçilere uçak bileti almadığı ya da almayacağı, bununla kastedilenin İBB Sporlu
futbolcular olduğu açıktır.”şeklinde
yorumlamıştır. Bu yoruma göre 7 İstanbul Büyükşehir Belediyesi oyuncusu ile
anlaşılmıştır.
Elbette şike ve teşvik primi gibi hukuka aykırı bir
anlaşmanın yazılı yapılması beklenemez. Ancak böylesine hukuka aykırı bir
anlaşmanın taraflarının tam olarak saptanması ve tarafların bu konuda anlaşmaya
vardığı konusunda NET ve SOMUT kanıtlar ortaya konulmalıdır.
Mahkemece teşvik priminin tarafı olarak kabul edilen İskender
ALIN ve İbrahim AKIN bile diğer oyuncularla konuşmadıklarını, ‘sadece konuştuk’
diye karşı tarafa yanlış izlenim uyandırıcı beyanda bulunduklarına göre,
kendilerine bu teklifte bulunan kişilerin birilerinin talimatı ile hareket
ettikleri nasıl kabul edilebilir? Üstelik bu kişiler “ Bir fiyat
konuşulmadı. Net bir para miktarı konuşulmadı.” demektedirler. Bu durumda tarafları ve miktarı belli olmayan bir
anlaşma söz konusudur.
Mahkeme teşvik primi yapıldığı
gerekçesi ile İskender ALIN’a verdiği cezada indirim yapmalı idi. Zira 6222 sayılı kanunun 11/ 5.
Maddesi : ”Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla
teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde
hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.” hükmünü amirdir. Yani mahkemenin bu durumda verilecek cezayı yarı
oranında indirmesi gerekir.
Mahkemenin
İskender ALIN hakkında verdiği kararın yanlışlığı bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Zira mahkeme İskender ALIN hakkında; Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde 15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İBB
Spor ve Türkiye Kupası finalinde 11.05.2011 günü oynanan Beşiktaş-İBB Spor
müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla şike suçunu işlediği gerekçesi ile ceza vermiş ve verdiği
cezayı da 6259 sayılı kanunla yapılan değişilikle 6222/11- 10 “ Bu maddede
tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda
birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden
dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya
hükmolunur.” uyarınca arttırmıştır.
Oysa mahkeme
Yusuf TURANLI’YA; “
D) a) Sanık YUSUF TURANLI’nın Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde;
01.05.2011 günü oynanan İBB Spor-Fenerbahçe, 15.05.2011 günü oynanan
Fenerbahçe-Ankaragücü, 22.05.2011 günü oynanan Sivasspor-Fenerbahçe ve
15.05.2011 günü oynanan Trabzonspor-İ.B.B Spor müsabakalarının sonucunu
etkilemek amacıyla şike ve teşvik primi suçunu işlediği sabit olduğundan,
E) a) Sanık YUSUF TURANLI’nın 11.05.2011 tarihinde Beşiktaş-İBB Spor
arasında oynanan Türkiye Kupası müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike
yapmak suçunu işlediği sabit olduğundan, “ ayrı ayrı
ceza vermiştir.
Burada bir hususu
açıklamak gerekir. 6259 sayılı Kanun’la değişiklik yapılan 6222 sayılı Kanun’un
şike ve teşvik primi suçunu düzenleyen 11. Maddesinin (10.) fıkrasında; “
Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme kararının icrası
kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde, bunlardan en ağır
cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte birinden dörtte üçüne
kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.” dendiği için bir kişinin hem şike hem
de teşvik primi suçunu işlemesi halinde kişiye teşvik primi dolayısıyla “Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla
teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde
hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir” hükmü
uygulanmayacak, işlediği suçlardan en ağır cezayı gerektiren fiilinden dolayı
ceza verilerek cezası arttırılacaktır.
9- 15.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN
FENERBAHÇE-ANKARAGÜCÜ MAÇINDA ŞİKE YAPILMASI
Mahkeme
gerekçeli kararında; Aziz YILDIRIM’ın
talimatı ile İlhan EKŞİOĞLU’nun Abdullah BAŞAK, Yusuf TURANLI, Cemil TURHAN,
Mehmet YENİCE, Yavuz AĞIRGÖL ve Ümit AYDIN aracılığıyla, Şekip MOSTUROĞLU’nun
da Sami DİNÇ aracılığı ile şike faaliyetinde bulunduklarını,
Cemil TURHAN, Mehmet YENİCE ve Yavuz AĞIRGÖL’ün şike faaliyetinde
bulundukları kesin ise de, şike anlaşmasına muhatap Ankaragücü futbolcularının
belirlenememiş olduğu ve bu nedenle anlaşmanın sağlandığı tespit
edilemediğinden, faaliyetlerinin teşebbüs aşmasında kaldığını,
Abdullah BAŞAK ve Yusuf TURANLI aracılığı ile Ümit AYDIN’ın
teklifinin ise futbolcu Uğur UÇAR tarafından kabul edilmediğinden teşebbüs
aşamasında kaldığını,
Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Sami Dinç’in eylemleri, şike teklifinin
muhatabı tarafından kabul edilmemesi nedeniyle anlaşma gerçekleşmediğinden
teşebbüs aşamasında kaldığını,
İlhanEkşioğlu’nun gerek Cemil Turhan, Mehmet Yenice ile Yavuz
Ağırgöl üzerinden, gerekse Abdullah Başak ve Yusuf Turanlı üzerinden yürüttüğü
şike eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığını,
Ümit Aydın, Mehmet Yenice ve Yavuz Ağırgöl hakkında, 6259 sayılı
kanunla yapılan değişiklik öncesi 6222 sayılı kanun lehine olduğundan bu
şahıslar hakkında 6222 sayılı kanun uygulanmış ve bu kişiler hakkında “Hükmün
Açıklanmasının Geri Bırakılmasına” karar verilmiş,
Bülent İbrahim İşçen ve
Yadigar Boğa haklarında ise de yüklenen suçtan cezalandırılmalarına yeter kesin
ve inandırıcı kanıtlara ulaşılamadığından beraatlerine karar vermiştir.
Mahkeme
kararına göre Aziz YILDIRIM, 15 Mayıs 2011 tarihinde oynanacak Fenerbahçe- Ankaragücü
maçı için 22 Nisan tarihinde şike faaliyetlerine başlamıştır. Fenerbahçe’nin ve
rakibi Trabzonspor’un 15 Mayıs’a kadar oynayacağı 3 maç vardır. Bu maçların
sonuçları belli olmadan şike faaliyetinde bulunmaya başlamak mantıklı ve
gerçekçi değildir. Kendi maçlarını (23 Nisan 2011’de İzmir’de Bucaspor, 1 Mayıs
2011’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 8 Mayıs 2011 de Karabük’de Kardemir
Çelik Karabükspor) şike ile kazanmayı garantilediklerini düşünerek bu maç için
de şike faaliyetine başladıklarını varsaymak, Trabzonspor’un oynayacağı maçlar için
yapılan teşvik girişimleri ile çelişkili değil midir?
22
Nisan’da mahkemenin kabulüne göre teşvik primi verdiğiniz Eskişehir maçında
amacınıza ulaşmışsanız, diğer maçlar için yaptığınız teşvik primi girişimlerinizin
istediğiniz gibi sonuçlanmayacağını düşünerek nasıl hareket edersiniz?
Rakibiniz
Trabzonspor’un karşılaşacağı takımlar arasında Gaziantepspor’un ligdeki yeri ve
konumu itibarıyla puan alması muhtemel iken, bu maç için herhangi bir çalışma
olmaması nasıl açıklanabilir?
Emniyet güçlerinin kişilerin telefon
görüşmelerini kayıt altına aldığı, hatta bu nedenle gerektiğinde fiziki takip
bile yaptığı düşünülecek olursa, iddia edilen şike anlaşmasında taraf olan
futbolcuların kim veya kimler olduğunun belirlenememesi nasıl açıklanabilir?
Şike
ile sonucu belirlenmek istenen takım Ankaragücü iken, nasıl oluyor da Ankara’da
değil de İstanbul’da yaşayan ve Ankaragücü ile hiçbir bağı olmayan bir kişi
olan Murat ŞAHİN’den (ki bu kişi ile oynadığı takım olan Kasımpaşa maçında bile
böyle bir anlaşma yapılmamışken) Ankaragücü maçı için aracılık yapılması nasıl
istenebilir?
İddianamede
“Mehmet Yenice’nin de maç öncesi daha önce
Fenerbahçe’de oynayan Kasımpaşaspor Kalecisi Murat Şahin ile irtibata geçtiği,
tarafların 100.000 dolar karşılığında şike anlaşmasına vardıkları, müsabakanın
Fenerbahçe’nin galibiyeti ile sonuçlandığı, müsabaka sonrası şahısların kendi
aralarında tekrar görüşerek şike para miktarını 75.000 dolara düşürdükleri,
08.03.2011 günü İlhan Ekşioğlu’nun bu parayı Tamer Yelkovan’dan aldığı, paranın
Mehmet Yenice üzerinden Murat Şahin’e gönderildiği, yapılan iletişim tespit ve telefon detay dökümü analizlerinden
açıkça anlaşılmıştır” denilmesine rağmen, bu iddialar kanıtlanamamış ve mahkeme
Murat ŞAHİN hakkında “ Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde; 26.02.2011 günü oynanan
Fenerbahçe- Kasımpaşa müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike
yaptığından bahisle kamu davası açılmış ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde
şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı gibi ceza kanunlarında
da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle yüklenen fiil kanunda
suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE,”
karar vermiştir.
Mahkeme 12 Mayıs 2011 saat 10.21’de Mehmet YENİCE ile Yavuz
AĞIRGÖL’ün yaptığı konuşmayı “Sanıklar alacakları
şike parasını nasıl pay edeceklerini konuşmaktadırlar.” şeklinde yorumlamaktadırlar. 12 Mayıs 2011 17.38’de
yaptıkları konuşmayı ise “Yavuz Ağırgöl alınan
400 bin dolardan, 100 binin Mehmet'te kalmasını istemektedir.” şeklinde yorumlamaktadır.
13 Mayıs 2011 tarihinde Mehmet YENİCE ile Yavuz AĞIRGÖL’ün
yaptığı konuşmayı ise “Mehmet Yenice, Yavuz
Ağırgöl'e, şike parasını almak için amca ile (Yadigar Boğa) geleceğini haber
vermektedir.” şeklinde
yorumlamıştır.
Bu durumda mahkeme, şike parasının 12 Mayıs 2011 tarihinde
İlhan EKŞİOĞLU’ndan Yavuz AĞIRGÖL’e verildiğini, Yavuz AĞIRGÖL tarafından da
Mehmet YENİCE’ye 13 Mayıs 2011 tarihinde verildiğini kabul etmektedir. 17 Mayıs 2011 tarihinde asayiş ekipleri
ile uygulama yapılarak Mehmet YENİCE’nin bagajında para olduğunu tespit eden
güvenlik görevlileri, bu paranın alındığı 13 Mayıs 2011 tarihinde böyle bir
uygulama yaparak bu parayı fiziki takip ile tespit etmemiştir.
Mahkeme “İlhan Ekşioğlu'nun şike
amacıyla verilecek olan paranın kullanımına dair endişesinin olduğunu, bunu
Yavuz Ağırgöl'e söylediği onun da bu endişeden dolayı Mehmet Yenice'yi
çağırdığını ve parayı Cemil Turhan'ın huzurunda verdiğini” kabul etmektedir.
Mahkeme “İlhan Ekşioğlu’nun,
şike parasını yerine ulaştırmakla görevli olan Mehmet Yenice'ye, bu amaçla
verilen paranın hepsinin verilmeyeceğini, yarısının verileceğini söylediğini” belirtmektedir. Mehmet YENİCE mahkemeye göre şike parasını
yerine ulaştırmakla görevli olarak seçilmiş ise, neden bu kişiye paranın tamamı
değil de, yarısı veriliyor? Mehmet YENİCE’ye güvenilmiyorsa, neden bu kişi şike
parasını yerine ulaştırmak için seçiliyor?
Mahkeme davanın
genel değerlendirmesinde Fenerbahçe Spor Kulübünün şike ve teşvik primi
faaliyetlerinde bulunduğunu ve bu amaçla Fenerbahçe Spor Kulübü Mali İşler
Müdürü Tamer YELKOVAN’ın kulüp parasını verdiğini kabul etmektedir. Hatta
Eskişehirspor-Trabzonspor arasında 22.04.2011 tarihinde oynanan maçla ilgili
olarak yaptığı değerlendirmede, 11 Mayıs 2011 tarihinde Tamer YELKOVAN’ın İlhan
EKŞİOĞLU’na 400.000 dolar verdiğini ve bu paranın şike ve teşvik priminde kullanıldığını
belirtmektedir.
Bu durumda Mahkeme İlhan EKŞİOĞLU’nun 12 Mayıs tarihinde
Mehmet YENİCE’ye Ankaragücü maçında şike yapılması için 400.000 Dolar verdiğini
kabul ediyorsa, neden bu maçla ilgili olarak Tamer YELKOVAN diğer maçlarda
olduğu gibi sorumlu tutulmamış ve hakkında herhangi bir ceza verilmemiştir?
Mahkeme İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun şike ve teşvik priminde
kullanılmak üzere Tamer YELKOVAN’dan aldığı 400.000 Doları kimlere ve ne kadar
verdiğini nasıl tespit etmektedir? Zira 11 Mayıs 2011 tarihinde alınan paranın
Eskişehir -Trabzon maçı için verildiği kabul edilmektedir. Yoksa mahkeme Ankaragücü
maçı için şike parasını İlhan Yüksel EKŞİOĞLU’nun cebinden verdiğini mi kabul etmektedir?
Mahkeme Fenerbahçe-Ankaragücü maçında Abdullah Başak ve Yusuf
Turanlı aracılığı ile de şike faaliyetinde bulunulduğunu kabul etmektedir.
Mahkeme Yusuf Turanlı’nın Ümit AYDIN aracılığı ile Uğur UÇAR’a teklifte
bulunduğunu, Ümit AYDIN’ın “Aslında direk
zengin olma yolu da var da gerek yok ona” sözü ile örtülü de olsa şike
teklifinde bulunsa da “Hiç duymayayım bile abi boşver” diyerek
karşılık veren Uğur UÇAR’ın şike teklifini kabul etmediğini, belirtmektedir.
“Aslında
direk zengin olma yolu da var da gerek yok ona” sözü şike teklifi olarak yorumlanabilir mi? Ümit AYDIN’ın
Uğur UÇAR’a söylediği bu söz, şike teklifi midir? Şike teklifinde bulunan bir
kişi “gerek yok ona” der mi?
Mahkeme Fenerbahçe-Ankaragücü maçında Fenerbahçe Spor
Kulübünün Şekip MOSTUROĞLU tarafından yönlendirilen Sami DİNÇ aracılığı ile de
Ankaragücü kalecisi SENECKY’nin menajeri Milan isimli şahsa şike teklifinde
bulunduğunu, ancak menajerin bu teklifi reddettiğini kabul etmektedir. Mahkeme
Sami DİNÇ’in maçın oynanacağı günün sabahı kalecinin menajeri Milan ile yaptığı
görüşmeyi telefonla Şekip MOSTUROĞLU’na anlatmasını ve bu konuşmada “yok diyor yani zaten hiçbir şey yapamam diyor”,
“çok yabancı karşıladı”, “söylediğime de pişman oldum”, “biraz şey yaptı böyle ya nasıl falan dedi”,
“sonra yok yanlış anladın falan dedim”
gibi ifadelerin kullanılmasını şike teklifine ilişkin olduğuna kanaat getirmiştir.
Mahkeme 15 Mayıs 2011
tarihinde oynanacak Ankaragücü maçı için 22 Nisan tarihinde şike yapmak için
faaliyetlere başlandığını kabul ettiğine göre, Ankaragücü kalecisi ile şike yapmak
amacıyla irtibata geçilmesi için maç sabahına kadar beklenilmesi çelişki değil
midir? Maç sabahı menajere teklif
yapıldığında, menajer tarafından oyuncuya teklifin iletilmesi ve yanıt alınması
bile mümkün olmayabilir.
10- 22.05.2011 TARİHİNDE OYNANAN SİVASSPOR- FENERBAHÇE MAÇINDA
ŞİKE YAPILMASI
Mahkeme gerekçeli kararında; 22.05.2011
günü Sivas’ta oynanan Sivasspor –Fenerbahçe futbol müsabakasında, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç
örgütü tarafından, Sivassporlu futbolcular Mehmet Yıldız ve Korcan
Çelikay ile menfaat/kazanç karşılığında müsabakada Fenerbahçe lehine
olacak şekilde oynamaları için şike amaçlı anlaşıldığı, ayrıca Sivasspor Kulüp
Başkanı Mecnun Otyakmaz ile de
şike anlaşmasına varıldığı, Aziz Yıldırım’ın talimatları doğrultusunda hareket
eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu,
Ali Kıratlı, Tamer Yelkovan, Ahmet Çelebi, Bülent İbrahim İşçen, Abdullah
Başak, Yusuf Turanlı ve Fatih Akbaba’nın bu şike faaliyetlerinin
içerisinde aktif olarak bulundukları, sanık İlhan Çelikay’ın ise, Yusuf Turanlı tarafından Korcan Çelikay ile
şike amaçlı görüşülüp anlaşılması sürecinde adı geçen sanıklar arasında
irtibatı sağlamak suretiyle eylemin icrasını kolaylaştırdığı ve yardım eden
konumunda bulunduğu anlaşılmış, oluşan bu vicdani kanı üzerine
cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir.
Her ne kadar Faruk Taşseten hakkında şike suçuna yardımdan kamu
davası açılmış ise de, suçlamayı reddeden savunmanın aksine yüklenen suçtan
cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıt elde
edilemediğinden beraatine karar vermek gerekmiştir.
Fatih
Akbaba hakkında hükmolunan sonuç ceza itibariyle “Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına”
karar verilmiş olması karşısında, 6259 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik
öncesi 6222 sayılı Yasa lehine olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.” demektedir.
Mahkeme gerekçeli
kararında “Sivasspor müsabakasına yönelik şike
faaliyetlerinin üç farklı koldan yürütüldüğü (Ahmet Çelebi, Abdullah Başak ve
Ali Kıratlı üzerinden) anlaşılmıştır” demektedir. Bu cümleden
Fenerbahçe’nin 3 farklı koldan şike faaliyetinde bulunduğu mu, yoksa İlhan
EKŞİOĞLU’nun 3 farklı koldan şike faaliyeti içinde olduğu mu anlaşılır?
Gerekçeli
kararda “22.05.2011
günü oynanan Sivasspor – Fenerbahçe müsabakasında Aziz Yıldırım liderliğindeki
örgütün faaliyeti çerçevesinde İlhan Ekşioğlu tarafından üç koldan yürütülen
şike faaliyetleri kapsamında” deniyorsa, İlhan EKŞİOĞLU’nun 3
faklı koldan şike faaliyetinde bulunduğunu kabul ettiği anlaşılır.
Bu durumda gerekçeli
kararda “Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Otyakmaz’ın
daha önce Aziz Yıldırım’la yaptığı anlaşmaya dayalı olarak Sivasspor yöneticisi
Ahmet Çelebi üzerinden futbolcu Mehmet Yıldız’a; müsabakada Fenerbahçe lehine
olacak şekilde oynaması için girişimlerde bulunulduğu ve kendisiyle şike amaçlı
anlaşıldığı” cümlesi ile mahkemenin çelişkisi ortaya çıkar.
Mahkeme ”Ali Kıratlı aracılığı ile Fatih Akbaba üzerinden bazı
Sivassporlu futbolcularla anlaşılarak müsabakada Fenerbahçe lehine olacak
şekilde oynamaları, karşılığında para almaları için şike anlaşması yapıldığı
anlaşılmaktadır.” demektedir.
Mahkeme gerekçeli
kararında ”Sanık Aziz Yıldırım'ın, şekerci olarak kast
ettiği şahsın Ali Kıratlı olduğu, "Sapancalı" olarak sözünü ettiği
kişinin de, Adapazarı'nda ikamet eden Fatih Akbaba olduğu anlaşılmıştır.” demektedir. Bu durumda Aziz YILDIRIM ile
İlhan EKŞİOĞLU’nun yaptığı görüşmede Aziz Yıldırım’ın; “Sen Sapancalıyla mı
Şekerliyle mi yapıyorsun" sorusuna verdiği "Üçüyle yaptım Başkanım”
sözlerinden 3 farklı koldan şike yaptığı anlamı çıkarılamaz.
Zira mahkemenin kabulü de Ali KIRATLI aracılığı ile Fatih AKBABA üzerinde
kimliği belirlenmeyen bazı Sivassporlu oyunculara ulaşılmaya çalışıldığıdır. Mahkemenin
kabulüne göre, bu, şike faaliyetindeki 3 koldan birisidir.
Mahkemeye göre üç
farklı kol; Aziz YILDIRIM’ın (1) Mecnun OTYAKMAZ ile yaptığı anlaşma uyarınca
Ahmet ÇELEBİ’nin Mehmet YILDIZ ile, (2) Abdullah BAŞAK aracılığı ile Yusuf
TURANLI üzerinden Sivasspor Kalecisi Korcan ÇELİKAY ile ve (3) Ali KIRATLI ile
Fatih AKBABA üzerinden bazı Sivassporlu futbolcularla yapılan anlaşmadır.
Mahkeme
Aziz YILDIRIM ile Sivasspor Başkanı Mecnun OTYAKMAZ’ın 09.03.2011 tarihinde
yaptığı görüşmeyi baz alarak Aziz Yıldırım ile Mecnun Otyakmaz
arasında tam bir dayanışma olduğunu kabul etmektedir. Ligin bitmesine 10 maç
kala yapılan görüşmeyi, ligin son haftasında oynanacak maç için anlaşma olarak kabul
etmek doğru değildir.
Sivasspor’un 24. hafta sonunda 4 galibiyeti
7 beraberliği olduğu halde, 30. Hafta sonunda 8 galibiyet ve 8 beraberliğe
ulaştığı görülmektedir. Bu durumda mahkeme, zımni olarak, Sivasspor’un oynadığı
6 maçta 4 galibiyet 1 beraberlik almasını da şikeye bağlamaktadır. Nitekim
gerekçeli karardaki “ yenildiğinde küme düşmesi garanti ya da
ihtimal dahilinde olan bir takım ile oynamamak için, Sivasspor’un son haftaya
kalmadan bu hattan uzaklaşması gerekmektedir.” saptaması bunu ortaya
koymaktadır. Yani mahkeme Fenerbahçe’nin sadece kendi maçlarında değil,
Sivasspor’un rakipleri ile oynadığı maçlarda da şike faaliyetinde bulunduğunu
kabul etmektedir.
Mahkeme AHMET ÇELEBİ VE BÜLENT İBRAHİM
İŞÇEN ÜZERİNEN YÜRÜTÜLEN ŞİKE FAALİYETİNİ ayrı bir başlıkta değerlendirmiş ve “ligin bitmesine iki hafta kala oynanacak maçlarda şike
yaptıkları maçı kazanacağını düşündükleri ve teşvik gönderilmesine rağmen
Trabzonspor’un puan kaybetmeyeceğini düşündükleri için son haftadaki maç için
şike faaliyetine başladıklarını Sivasspor’un o haftaki maçında Ankaragücü ile
1-1 berabere kalmasına rağmen Bucaspor Trabzonspor’a 1-0 yenildiği (bu
maç 1-0 değil 2-1 sonuçlanmış olmasına rağmen ne gariptir ki gerekçeli kararda
bu maçın skoru bile doğru yazılmamıştır) için büyük
oranda ligde kalmayı garantilediklerini belirtmiştir.
Mahkeme gerekçeli kararında Ahmet
ÇELEBİ’nin Reşit adındaki bir şahısla yaptığı telefon görüşmesini ”Söz konusu görüşmeden Reşit adlı şahsın da, Fenerbahçe
lehine yapılan şike anlaşması gereği Ahmet Çelebi’nin para alacağını bildiği
anlaşılmaktadır.” şeklinde yorumlamaktadır. Mahkeme gerekçeli
kararında “Sivas’a gelen Ahmet Çelebi’ye, söz konusu çanta
içerisinde Mecnun Otyakmaz’ın da bilgisi ve onayı ile şike anlaşmasında
kullanılan menfaat karşılığı paranın geldiği noktasında Mahkememizde tam bir
vicdani kanaat oluşmuştur.” demek
suretiyle de Ahmet ÇELEBİ’nin şike parasını aldığını, maçtan sonra Mehmet YILDIZ’ın yaptığı telefon konuşmasından
da Mehmet YILDIZ’ın Ahmet ÇELEBİ ile şike anlaşması yaptığının net olarak
anlaşıldığını kabul etmektedir. Fakat
ne gariptir ki, emniyet güçleri fiziki takip yapmalarına rağmen, Ahmet ÇELEBİ
ile Mehmet YILDIZ arasında herhangi bir para alışverişini tespit
edememişlerdir.
Mahkemenin kabulüne göre
Sivasspor-Fenerbahçe maçında Abdullah BAŞAK ve Yusuf TURANLI aracılığı ile de
şike faaliyeti yürütülmüştür.
Mahkeme
şike ve teşvik primi ile Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu sağlamak için kurulan
bir suç örgütü olduğunu ve örgüt üyeleri arasında hiyerarşik bir yapı olduğunu,
Aziz YILDIRIM’ın da bu suç örgütünün lideri olduğunu belirtmektedir.
Ancak mahkeme gerekçeli kararında Aziz
YILDIRIM’ın Bülent İbrahim İŞÇEN’e Sivasspor kalecisi Korcan ÇELİKAY’ın
menajeri Yusuf TURANLI ile şike amaçlı görüşmesi için talimat verdiğini,
Abdullah BAŞAK’ın Bülent İbrahim İŞÇEN’in olaya karışmasından rahatsızlık duyduğunu,
İlhan EKŞİOĞLU’nun da Aziz YILDIRIM ile görüşerek durumun kendi kontorlünde
olduğunu Bülent İbrahim İŞÇEN’in olaya karışmamasını söylediğini Abdullah
BAŞAK’a aktardığını, İlhan EKŞİOĞLU’nun Abdullah BAŞAK’a “bizim
bir numara bu iş olsun da nasıl olsun istediği için” derken Aziz YILDIRIM’ın son karşılaşmada Fenerbahçe
maçı kazansın da nasıl kazanırsa kazansın düşüncesinde olduğu bu nedenle Bülent
İbrahim İŞÇEN’e bu yönde görev vermiş olacağını söylemektedir.” diyerek örgütteki hiyerarşik bağın
olduğuna dair düşüncesi ile çelişkiye düşmektedir. Hiyerarşik bağ olan bir
örgütte, örgütün lideri olan kişinin sözünün aksine hareket edilmesi
beklenemez. Örgüt liderinin görev verdiği bir kişinin olaya karışmaması istenemez.
Mahkeme gerekçeli
kararında İlhan EKŞİOĞLU’nun Sivasspor Kalecisi Korcan
ÇELİKAY’la şike konusunda anlaşıldığını bildiğinden, futbolcuların yanında
bulunan Ali YILDIRIM’ı arayarak müsabakada bol şut atılması yönünde taktik
verdiğini, söz konusu müsabakada Fenerbahçe’nin attığı dört golden üçünün
uzaktan şut ile gerçekleştiğini (özellikle birinci ve ikinci gol
gözetildiğinde) İlhan EKŞİOĞLU’nun tavsiyesinin yerinde olduğunu belirtmektedir.
Sivasspor-Fenerbahçe
maçında ilk gol Andre Santos tarafından atılmıştır ve bu golün uzaktan atılan
bir şut olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira Andre Santos soldan ceza
alanına girmiş ve oradan yaptığı vuruş gol olmuştur. İkinci gol Selçuk ŞAHİN
tarafından ceza sahası dışından atılan bir şut ile üçüncü gol ceza sahası
dışından Alex’in frikik vuruşuyla ve dördüncü gol de Yobo’nun ceza sahası
içinde kafa vuruşundan gelmiştir.
Sivasspor’un yediği
ikinci golde Sivasspor Kalecisi Korcan’ın büyük bir hata yaptığı, futbolla
ilgilenen hemen herkesin ortak düşüncesidir. Ancak aynı maçta Fenerbahçe kalecisi
Volkan da uzaktan vurulan bir şutta aynı derecede olmasa da hata yapmış ve gol
yemiştir. Şike yapan bir kalecinin bu kadar büyük bir hatayı adeta herkesin
gözüne sokacak şekilde yapması beklenemez. Futbolda uzaktan vuruşlarla atılan
gollerin çok fazla olduğu da, bilinen bir gerçektir. Aksi durumda Volkan’ın da
şike yaptığının düşünülmesi gerekir.
Söz konusu maçta asıl
vahim hatanın maç 1-1 berabere iken yan hakem tarafından Sivasspor’un gollük
bir atağının olmayan ofsayt ile kesilmesi ile yapıldığı, yine futbolla
ilgilenen herkes tarafından kabul edilmektedir.
Mahkeme gerekçeli kararına Sivasspor
Kalecisi Korcan’ın 18.05.2011 tarihinde menajeri Yusuf TURANLI ile yaptığı
telefon konuşmasına yer vermiş ve bu konuşmada Korcan:
" iyi abi yeneceğiz inşallah Fener’i…öyle abi biz elimizden geleni
yapacağız bilgin olsun", Yusuf: “Sonuçta siz topunuzu oynayacaksınız iyi
oynayan kazansın", demesini “Sanıkların
muhtemel teknik takip çalışmalarına karşı konuşmaları ile önlem almaya
çalıştıkları görülmektedir.” şeklinde yorumlamıştır. Ancak
telefonların dinlendiğinden şüphelenen kişilerin bu şekilde konuşmalarının
mantıklı bir açıklaması olamaz. Mahkemenin bu yorumu önyargısının açık bir belirtisidir.
Mahkeme gerekçeli kararında; “emniyet güçlerinin 31.05.2011 tarihinde Yusuf TURANLI ile
Abdullah BAŞAK’ın Ekşioğlu Muhasebeye gittikleri ve buradan ayrılırken Yusuf
TURANLI’nın sol ceket cebinde dışarıdan belli olacak şekilde dolu bir beyaz
zarfın olduğunu, daha sonra Yusuf TURANLI’nın Korcan ÇELİKAY ile buluşarak
arabasına bindiğini ve restauranta gittiklerini,
7 Haziran 2011
tarihinde Fenerbahçe Mali İşler Koordinatörü Tamer YELKOVAN’ın İlhan
EKŞİOĞLU’nun 400.000 dolar emanetini hazırladığını Kulüp Başkanı Aziz
YILDIRIM’a bildirdiği ve aynı gün İlhan EKŞİOĞLU’nun ofisine Yusuf TURANLI ve
Abdullah BAŞAK’ın geldiğini, çıkarken Abdullah BAŞAK’ın sağ kolu ile göğsü
arasında tuttuğu ve üzerinde Güllüoğlu yazılı içerisinde destelenmiş şekilde
para olduğu anlaşılan beyaz renkli naylon poşetin bulunduğu, Yusuf TURANLI’nın
ise sol kolu ile göğsü arasında bükülmüş vaziyette içi boş beyaz ve yeşil
renkli karton çanta olduğunu,
15 Haziran 2011
tarihinde Abdullah BAŞAK ile Yusuf TURANLI’nın İlhan EKŞİOĞLU’nun ofisine
geldikleri, ayrılırken Yusuf TURANLI’nın elinde sarı çizgili siyah renkli poşet
olduğunu” belirtmektedir.
Emniyet güçlerinin yaptıkları bu
fiziki takipte şahısların çıkarken para aldıkları tespitleri sağlıklı ve
geçerli değildir. Zira varsayıma dayalıdır.
Mahkeme bu maçla ilgili olarak Ali
KIRATLI aracılığı ile de şike faaliyetinde bulunulduğunu kabul etmektedir.
Gerekçeli kararında “ 18.05.2011 tarihinde
İlhan EKŞİOĞLU tarafından şike faaliyetinde kullanılmak üzere Ali KIRATLI’ya
300.000 Dolar verildiği, Ali KIRATLI’nın da bu parayı Sapancalı olarak bilinen
Fatih AKBABA’ya ulaştırdığı, Fatih Akbaba’nın telefon konuşmasında “hiçbirşey
yok zaten alınca gevşedi” derken, Ali Kıratlı’dan aldığı şike parasını
verdiğini ve bunun karşı tarafta oluşturduğu havayı anlattığı” belirtilmektedir.
27.05.2011 tarihinde
Aziz YILDIRIM’ın Tamer YELKOVAN’ı aradığı görüşmede, Tamer YELKOVAN’ın “İlhan
Bey’in emaneti vardı onu bugün halletmeye çalışacağım” demesinin şike
anlaşmasının bedeli olduğu ve bunun Aziz Yıldırım tarafından da bilindiğini” belirtmektedir.
Mahkeme gerekçeli kararında ayrıca 27.05.2011 günü İlhan Ekşioğlu’nun Ali Kıratlı ile telefonla
irtibata geçerek; “3’ü” teslim etmek için Tamer Yelkovan’dan haber beklediğini,
“1’i” ise pazartesi günü teslim edebileceğini şifreli şekilde ifade ettiği, “3
ve 1” tabirinin 300.000 ve 100.000 dolar olabileceği, düşüncesi
ile yapılan fiziki takip sonucunda Ali Kıratlı’nın İlhan
EKŞİOĞLU’ nun ofisin bulunduğu İşhanına girdiği, işhanından elinde kırmızı
renkli karton çanta ile çıkarak ayrıldığının anlaşıldığını belirtmiştir.
Mahkeme gerekçeli kararında “29 Mayıs 2011 tarihli fiziki takip tutanağından Ali
Kıratlı’nın elinde krem renkli karton çanta ile çıktığı, Bağdat Caddesinde
Fatih Akbaba ile buluştuğu, Ali Kıratlı’nın karton çantayı Fatih Akbaba’ya
verdiği, daha sonra ayrıldıklarının anlaşıldığını” belirtmektedir.
Fatih AKBABA’nın parayı Alper POTUK’un
transferi için aldığı ancak transfer gerçekleşmediğinde iade ettiği savunması,
mahkemece, Eskişehirspor Başkanı Halil ÜNAL’ın tanık sıfatıyla verdiği ifadede
Fenerbahçe’nin sadece Sezer ÖZTÜRK ile ilgilendiği, Alper POTUK ile ilgili
herhangi bir görüşme yapılmadığını belirtmesi ve Fatih AKBABA’nın parayı
aldıktan sonra 100.000 dolarlık kısmını bozdurmak istemesinin para üzerinde
tasarrufta bulunmak olduğu gerekçesi ile kabul edilmemiş ve mahkeme bu paranın
transfer için değil şike faaliyetine katkısı dolayısıyla verildiğini kabul
etmiştir.
Fatih AKBABA’nın Sivassporlu hangi
oyuncu veya oyuncularla şike anlaşması için irtibata geçildiği bile somut ve
net olarak ortaya konulmadığı halde şike anlaşmasında kullanılmak üzere para
aldığı kabulü varsayımdan ibaret kalır ve ceza hukukuna göre şüphe sanığın
lehine yorumlanacağından varsayımla hüküm kurulamaz.
Mahkeme Aziz YILDIRIM’ın 24.05.2011
tarihinde Star TV’de katıldığı programda söylediği BİZİM KULÜPTE
O İŞİN ASLINDA BÜYÜK KISMINI ÇÖZEN AMA ORTADA GÖZÜKMEYEN İNSANLAR VAR, İSİMSİZ
KAHRAMANLAR VAR. YÖNETİMDE DE VAR O TİP ARKADAŞLARIMIZ ONLARIN HEPSİNE BURDAN
HEM SAYGILARIMI SUNUYORUM HEM TEŞEKKÜR EDİYORUM” sözlerinin şike
ve teşvik faaliyetleri nedeniyle şampiyonlukta emeği geçen kişilere yaptığı bir
gönderme olarak kabul etmiştir.
Mahkeme gerekçeli kararının büyük bir
bölümünü Aziz YILDIRIM liderliğinde şike ve teşvik primi faaliyetleri ile lig
maçlarının sonucunu etkilemek amacıyla kurulan suç örgütüne ve bu suç örgütü
üyelerinin etkiledikleri maçların 6222 sayılı yasa öncesi ve sonrası oynanan
maçların tek tek değerlendirilmesine ayırmıştır.
HAKSIZ ÇIKAR AMAÇLI SİLAHLI SUÇ ÖRGÜTÜ
kurma iddiası ile OLGUN PEKER hakkında başlatılan soruşturma ŞİKE ve TEŞVİK yargılamasına
dönüşmüştür. Nitekim gerekçeli kararda Olgun PEKER liderliğinde kurulan silahlı
suç örgütü ve bu örgüt üyelerinin işledikleri iddia edilen olayların
değerlendirilmesine çok daha az yer verilmiştir.
678 sayfalık gerekçeli kararın;
1-30. Sayfası Sanık, mağdur, müşteki ve
vekillerinin ad soyad ve adresleri,
30-95. Sayfaları İddianamenin özeti,
95-108.sayfaları Cumhuriyet
Savcılığının ceza sevk maddeleri,
108- 176. Sayfaları Sanıkların
savunmaları,
176-182. Sayfaları Müşteki beyanları,
182-203. Sayfaları Tanık beyanları,
203-206 sayfaları Deliller ve
aramalarda ele geçirilenler,
206-230. Sayfaları Cumhuriyet
Savcılığının Esas Hakkındaki mütalaasını,
230- 580. Sayfalar Delillerin
Değerlendirilmesi ve Gerekçe
580-678. Sayfalar ise Sanıklar hakkında
verilen kararların
açıklanmasından
oluşmaktadır.
350 sayfalık Delillerin
Değerlendirilmesi ve gerekçe bölümünün de 530-561. Sayfaları yani sadece 30
sayfası Olgun PEKER liderliğinde kurulan suç örgütü ve bu örgüt üyelerinin
Giresun’da işledikleri suçlar hakkındaki değerlendirmeden oluşmaktadır.
561-580. Sayfalar arasında ise 31.03.2011 tarihinde TFF tarafından yapılan
menajerlik sınavı sorularının usulsüz ele geçirilmesi, rüşvet iddialarının
değerlendirilmesi yapılmıştır.
Operasyonun
başlama noktası kabul edilen kişi ve bu kişinin kurduğu suç örgütünün işlediği
suçlara bu kadar az yer verilmesi de, bu operasyonun amacının çıkar amaçlı suç
örgütü değil, şike ve teşvik primi olduğunu ortaya koymaktadır.
Mahkeme gerekçeli kararının bu
kısmında 18.04.2011 tarihinde oynanan Karşıyaka- Giresunspor maçında sanıklar
Ömer ÜLKÜ ve Abdurrahman YAKUT’un şikeye teşebbüs suçunu işlediğini, 24.04.2011
tarihinde oynanan Giresunspor-Mersin İdman Yurdu maçında da Ömer ÜLKÜ’nün
şikeye teşebbüs suçunu işlediğini belirtmektedir.
Mahkeme 18.04.2011 tarihinde oynanan
Karşıyaka-Giresunspor maçında sanıklar Ömer ÜLKÜ ve Abdurrahman YAKUT’un
Karşıyaka futbolcusu Mustafa Ulaş ORTAKAYA üzerinden bazı Karşıyakalı oyuncularla
şike anlaşmasına varmaya çalıştıkları, ancak bu oyuncuların kimler olduğunun
belirlememesi nedeniyle teşebbüs hükümlerini uygulamıştır.
24.04.2011 tarihinde oynanan
Giresunspor-Mersin İdman Yurdu maçında ise Sanık Beşir Acar 304
nolu tapede: "Senle
görüştüklerimizi unutmayalım ama", Ömer: " Yav bişeyler yapacağız işte de onun için şey
yapalım, iyi başkana da söyle de bizi arasın, yani şey yapalım, sizin için
gerekeni yapalım tamam"
Ömer Ülkü 310 nolu
tapede:" Bu hafta maçı sattık
oğlum", H. " Sattınız
oğlum, telefonlar dinleniyor valla, alırlar içeri ha", Ömer: "
Oğlum alsınlar ne olacak"
şeklinde telefon görüşmeleri olmasına rağmen ŞİKE ANLAŞMASI yapıldığına ilişkin
yeterli delil edilemediğinden şikeye teşebbüs olarak yorumlayarak Ömer ÜLKÜ’nün
cezalandırılmasına, Beşir ACAR’ın ise BERAATİNE karar vermiştir.
Mahkemenin Giresunspor-Mersin
İdmanyurdu başkanlarının telefon konuşması ile diğer sanıkların telefon
konuşmalarını farklı farklı değerlendirdiği, çifte standart uyguladığı çok net
ortadadır. Aynı mahkemenin sanıkların konuşmalarını farklı yorumlaması, kararın
bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde kabul edilemez niteliktedir.
S O N U Ç ;
Ceza hukukunun temel amacı maddi
gerçekliğe ulaşmaktır. Ceza hukukunun ayrılmaz bir parçası olan Ceza
Yargılaması Hukuku, sanık olarak yargılanan kişilerin de bir takım hakları olduğunu
ve yargılama esnasında bu hakların korunması gerektiğini belirtmektedir. Ceza
yargılaması hukukunun temel ilkelerinden biri, masumiyet karinesidir. Bu ilke,
sanık olan kişinin, hakkında kesin karar verilinceye kadar masum kabul
edileceğidir. Bir diğer ilkesi de, maddi gerçeği arayan ceza hukukunda
yargılama sonucunda verilecek kararın hakimin vicdani kanaatine göre değil somut
kanıtlara dayanmasıdır. Hakim, karar verirken somut kanıtlara dayanacak ve
delilleri değerlendirirken, şüpheye düşecek olursa, şüpheyi sanık lehine yorumlayacaktır.
Ceza hukukunda karar verilirken,
delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş olup olmadığı konusunda da
değerlendirilme yapılmalı ve hukuka aykırı olarak elde edilen deliller, hükme
esas alınmamalıdır. Ceza hukukunda sanığın cezalandırılması değil, maddi
gerçeğe ulaşmak temel hedeftir. Bu nedenle, sanığı cezalandıracak delile, ne
yolla olursa olsun değil, evrensel hukuk kuralları ile belirlenmiş ve kanunla düzenlenmiş
şekilde ulaşılması gerekmektedir.
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin,
yaptığı yargılama sonucunda verdiği karar, bana göre Ceza yargılama hukukunun
temel ilkelerine aykırıdır.
Mahkeme karar verirken delillerin
hukuka aykırı olup olmadığı konusunu net olarak değerlendirmemiştir. 6222
sayılı Sporda şiddet ve Düzensizliğin önlenmesi hakkındaki kanun, 31 Mart 2011
tarihinde kabul edilmiş ve 14 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına
rağmen, şike ve teşvik primi suçlarının belirlenmesi amacıyla iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilmesi ve bu iletişim tespitlerine
dayanarak karar verilmesi, doğru değildir, hukuka aykırıdır.
Mahkemece verilmiş karar ile
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilmiştir. Bu
nedenle “telefon görüşmelerinin kayda alınması ve delil olarak kullanılması
yasaldır.” Denilemez.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında
iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının ancak “5271 sayılı
CMY.nın 135. Maddesi uyarınca yapılabileceğini” belirtmektedir. CMY 135. Maddesi “ Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada,
suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle
delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, “ iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına imkan vermektedir.
Bir diğer deyişle, Bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin
var olması yetmez, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması için başka
suretle delil elde etme imkanının da olmaması gerekir.
Oysa İlhan Yüksel
EKŞİOĞLU hakkında ŞİKE YAPILMASI ANLAMINA GELDİĞİ TESPİT EDİLMİŞ , BU TESPİTLER ÜZERİNE İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU
HAKKINDA 22.02.2011 TARİHİNDE dinlenme kararı verilmiştir.
CMK 135
uyarınca iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının ANCAK bu madde de
belirtilen katalog suçlar için başvurulabilecek bir yol olduğu da çok net
olarak belirtilmektedir. Katalog suçlar arasında 6222 sayılı kanunla ceza
hukuku bakımından suç olarak tanımlanan fiillerin olmadığı da sabittir. Bu
nedenle 6222 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihinden önce
verilmiş bulunan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına dair
mahkeme kararları Anayasanın 22. Maddesinde düzenlenen Haberleşme özgürlüğünün
ihlalidir.
Türk Ceza
Kanununun 2. Maddesinde düzenlenen suçta ve
cezada kanunîlik ilkesi uyarınca 6222 sayılı kanunun yürürlüğe
girdiği 14.04.2011 tarihinden önce ceza hukuku bakımından suç olmayan bir eylem
hakkında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilmesi
hukuka aykırıdır, kabul edilemez.
Ceza Muhakemesi Kanunun 138. maddesi ise,
"(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında,
yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir
suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil
muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya
kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında
sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde
edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına
derhâl bildirilir." hükmünü taşımaktadır
Bu madde nedeniyle sanıkların 14.04.2011 tarrihine kadar
olan konuşmaları tesadüfi delil olarak bile kabul edilemez.
Zira bu maddenin 1. fıkrasında açıkça “diğer bir suçun
işlendiği şüphesi uyandırabilecek bir delil”, 2. Maddesinde ise,” ancak 135 inci
maddenin 6. Fıkrasında sayılan suçlardan biri işlendiği şüphesini uyandırabilecek
bir delil” elde edilmesinin tesadüfi delil olarak nitelendirilebileceği
belirtilmiştir.
Tesadüfi delil olarak bile nitelendirilemeyecek
delille hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;
1-Türk Ceza Kanununa göre o tarihte suç sayılmayan
eylemlerin belirlenmesi için, hukuka aykırı olarak verilen dinlenme kararına
dayalı olarak elde edilen delillerin hükme esas alınması
2- Mahkemenin, hukuka aykırı delilleri esas alarak
hüküm verirken, delillerin değerlendirilmesi konusunda, “ şüphenin sanık lehine
yorumlanması” ilkesine aykırı hareket etmesi,
3- Şike ve Teşvik primi suçunun işlendiği iddia edilen
maçlara ait olarak verildiği ileri sürülen şike ve teşvik primi paralarının,
kimlere nasıl verildiğinin ve para hareketlerinin somut olarak tespit edilmeden
varsayıma dayalı olarak hareket edilmesi,
hukuken kabul edilemez nitelikte olduğundan İstanbul
16. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karara katılmak mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder