24 Mayıs 2010 Pazartesi

BAŞKAN ve TARAFTARLIK

Aziz YILDIRIM. Fenerbahçe Spor Kulübünün 13 yıldır başkanlığını yapıyor. Bu süreç içinde 2 kez alınan sonuçlar nedeniyle "istifa" etse de taraftarın isteği nedeniyle tekrar görevinin başına döndü ve son yapılan gnel kurulda 3 yıllığına tekrar Başkan seçildi.
İlk başkanlığa seçildiği tarihten bu güne Fenerbahçe'nin tesis ve ekonomik olarak gösterdiği gelişim inkar edilemez. Taraftar kart, Fenerium vb uygulamalar ile Fenerbahçe Spor Kulübünün ekonomik olarak kaç kat büyümüş olduğu ortada.
Bugün ülkemizde en modern stadlardan biri haline gelen Şükrü SARAÇOĞLU stadı başkanın en büyük ve akıllıca projesi. Doğal olarak da medarı iftiharı.
Aziz Yıldırım döneminde amatör branşların geldiği nokta da göz kamaştırıcı. Ama ne yazık ki bu ülkede spor futboldan ibaret ve başarı da alınan kupalarla belirleniyor. Neredeyse 30 yıldır alamadığımız Türkiye Kupasında son 10 yılda 6 kez finalde oynamak yetmiyor çünkü kupayı alamadık. Son 13 yılda Süper Ligde sadece 4 kez şampiyon olduk.
Futbolun artık başlı başına bir endüstri haline geldiği günümüzde BAŞKAN olmak zor. Zamanınızı , paranızı kulüp için harcamak zorundasınız. İstediğiniz kadar işin başına sportif direktör getirin, sorumlulukları ve yetkileri Teknik Direktöre verin farketmez. Başarı da başarısızlıkta sizin şahsınıza bağlanır.
Başka ülkelerde takım başkanlarını halk bilmez derler, Arsenal'in başkanını medyada göremezsiniz ama biz de kulüpler Başkanları ile tanınır der medya ama Başkana dayalı sistemin değişmesini de istemez. Her maç çıkışı tüm kameralar size döner, muhabirler mikrofonu size uzatır. Başkan olduğunuzda maçı izlerken bile rahat yoktur. Gol atıldığında coşkunuzu taraftar gibi yaşayamazsınız, gol kaçtığınızda taraftar gibi tepki göstermezsiniz çünkü nerdeyse tüm kameralar sizi çekiyordur. Ben bir kulüp başkanı olsam takımımın hiçbir maçını protokol tribününde izlemem gelen hiç bir kulüp yetkilisini de protokol tribününde maç izlemeye mahkum etmem. Fenerbahçe kulübü başkanı olsam gelen rakip takım yöneticilerini maç başlamadan önce stadın kapısında karşılar ve onlara tahsis edeceğim bir locaya kadar eşlik ederim. Her türlü ihtiyaçlarının karşılanması talimatını verir ve kendi yöneticilrimle birlikte izleyeceğim locaya geçerim. Başkan da bir taraftardır. Onun da maç esnasında taraftar gibi davranma hakkı vardır. Gol atıldığında taraftar gibi sevinecek, kaçırıldığında veya gol yediğinde taraftar gibi saçını başını yolacak tepki verecektir.
Umarım bu konuda ilk adımı Aziz Başkan atar ve bu uygulamayı hayata geçirir...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

SÖZÜN TÜKENDİĞİ AN....

Kelimelerin anlamsız geldiği, sözün tükendiği anlar vardır. Dün akşam yaşananlardan sonra geldiğimiz nokta da bu. 14 Mayıs 2006 da Denizli'de yaşadığımız travmadan sonra Kadıköy'de mabedimizde stadı dolduran 50.000 i aşan 12. adamımızın önünde bir kez daha ve daha da büyük travmayı yaşadığımızda geldiğimiz bu nokta şaşırtıcı değil.
Fenerbahçe'ye gönül veren bir çok kişi, dün yaşadığı şokun etkisinden -belki de- bugün bir nebze olsun kurtulmaya daha sakin daha aklı başında düşünmeye başladı. Başkanın istifasını, oyuncuların nerdeyse tamamının gönderilerek yeni baştan bir takım kurulmasını, Teknik Direktörü göndererek yeni bir Teknik Direktör getirilmesini isteyen çok kişi olması da itidalli olunması gerektiğini düşünenlerin de var olması gayet doğal tabii ki.
Sporu "sonuca" endeksleyen medya ve spor kültürünüz var ise "Şampiyonluk" haricinde her sonuç başarısızlık sayılır. Sahaya çıkıp oynayan golleri atan veya kurtaran kişi kulübün başkanıymış gibi DÜŞÜNEREK başarıyı başkana tahvil edenlerin gollerin kaçırılması veya hatalı bir gol yenmesi nedeniyle gelen başarısızlıktan BAŞKANI SORUMLU tutması da kendi içinde tutarlıdır.Ancak kabul edilmesi gereken gerçek bunun bir spor olduğu ve BAŞARI ile BAŞARISIZLIĞIN birbirinden ayrılmaması gereken ikiz kardeş gibi olduğudur. Nasıl ki hayatımız sadece mutluluklardan ibaret değilse nasıl ki hayatımızda mutluluk kadar mutsuzluklar da varsa sporda BAŞARI kadar BAŞARISIZLIK DA normal bir sonuçtur. Kimse mutsuz olmak yanlış yapmak için hareket etmez. Hiç bir spor kulübü de BAŞARISIZ OLMAK İSTEMEZ. Başarının kıstası her kulüp için farklıdır. Nitekim nerdeyse 30 yıldır alamadığımız Türkiye Kupasında son 10 yılda 6 kez final oynasak da KUPAYI alamadığımız için BAŞARISIZ kabul ediliyoruz. Ama bu taraftara 10 yılda 6 kez Şampiyonlar Liginde değil Finale kalmak yarıfinale kalacağız, hatta çeyrek finale kalacağız desek bunu başarı sayarlar.
Dünyanın en büyük SPOR kulübüyüz diye düşünenlerin üç ana dal Futbol, Basketbol ve Voleybolda son sezonda (Bayanlar Basketbolda Şampiyon, Kupada 2.lik, Erkek Basketbolda Türkiye Kupası, ligde Final oynayacak olması, Bayan voleybolda hem lig hem kupayı almak, Erkek Voleybolda ligde Şampiyon olmak, Futbolda ise Türkiye Kupasında 2., ligde 2. olmak üzere) çok başarılı bir dönem yaşadıkları için GURUR duymaları gerekir. Ama bu ülkede spor eşittir FUTBOL, Başarı eşitttir ŞAMPİYONLUK olarak lanse edildiği ve spor medyasından başlamak üzere tüm spor kültürü bu çerçevede oluştuğu için ŞAMPİYONLUK son maçta üstelik sezon içinde oynanan bir çok maçtan daha iyi bir futbol sergilenerek kaçırılmışsa "LİNÇ EDİLMEK" üzere sorumlu aranmaya başlanır.
Dün akşam için eleştirilmesi gereken şey maçın uzatma dakikaları oynanırken atacağınız bir gol bile sizi şampiyon yapabilecekken ve doğal olarak doldur boşaltların oynanacağı bir dönemde stadda yapılan Bursa maçının 2-2 olduğuna dair anonstur. Bu anonsu kim ne amaçla yapar, bu anonsu yapan kişi bugünkü iletişim çağında söylediği yalanın en fazla birkaç dakika içinde ortaya çıkabileceğini hiç mi düşünmemiştir. Bu anonsu yaparak oyuncuların son dakikalarda gol atmak için göstermesi gereken çabayı göstermeyeceğini doğal olarak şampiyonluğun gitmesine neden olabileceğini hiç mi düşünmemiştir. Stadı dolduran seyircilerin infial içinde sahaya girerek Trabzonsporlu oyunculara veya kendi oyuncularımıza saaldıracağını düşünüp o yüzden böylesine bir şark kurnazlığımı düşünüldü bilemem ama bildiğim tek bir şey var o da başta Başkan olmak üzere tüm yöneticilerimiz maç bu skorla bittiğinde sahaya inip oyuncuları en azından şampiyonluk maçı için gösterdikleri çaba için tebrik etse ve Trabzonsporlu oyuncuları da tüm Türkiye'de yaratılmak istenen saçma sapan komplo teorilerinin gerçek hayatta yeri olmadığını gösterdikleri için tebrik etse idi öyle sanıyorum ki staddaki 50.000 i aşan taraftarımız çok büyük çoğunluğu oyuncularımızı "gönüllerin şampiyonu" olarak bağrına basardı.
Evet, son 4 yıl içinde 2. büyük travma yaşadık. Denizli'de 2006 da yaşadıklarımızdan gereken dersleri alamadığımız ortaya net bir biçimde çıkmıştır. Yenilmez armada olmak için bu takımda oynamaya bu formayı taşımaya layık olmayan oyuncularımız olduğu, Teknik Direktörümüzün final maçlarında gereken cesareti gösteremediği, Başkanımızın "tek adam" olma isteğinin ön plana çıktığı bana göre kabul edilmesi gereken gerçeklerdir.
Bu taraftar bu kulüp için kombine alma, Feneriumlardan forma almak ve sezon içinde bir çok maçta iyi oynamamalarına rağmen gereken desteği gösterme konusunda üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirmiştir. Şimdi istediği Başkandan yönetim kurulu üyelerine, Teknik Direktörden sportif ve idari menajere kadar tüm yetkililerin sorumluluklarını yerine getirmesi ve taraftarın istediği "TAKIMI" kurmak ve önümüzdeki sezon sadece yurtiçinde değil yurt dışında da BAŞARILI olmayı SON MAÇA BIRAKMAMAKTIR.
Dünkü maçta oyuna gayet iyi başladık. Aradığımız golü de çoğumuzun ummadığımı Guiza aracılığıyla bulduk. Ve bir anda tempoyu düşürdük. Saçma sapan tesadüfi denilecek bir gol yedik ve sonra tekrar hırsla arzuyla gol aramaya başladık. Gol pozisyonuna da girdik ama top sevmediği için, şansımız olmadığı için topu o üç kale direği arasından geçiremedik. Şampiyonluk için gol gerekirken tek forvetle oynamaya devam etmek, 70. dakikada 2 oyuncu değişikliği yaparken Özer ve Selçuk yerine Deivid ile Christian'ı almak, 80 küsur dakikada Gökhan ÜNAL'ı tek forvet olarak oynaması için tercih etmek tartışılabilir. Semih'i ve Gökhan'ı 70. dakikada oyuna birlikte alıp atabileceği bir gol ile şampiyonluk yaşamak için Vederson'u ve maç öncesi rahatsızlık yaşayan(doğruysa) Emre'yi oyundan çıkarma cesareti göstermesini beklerdim. Ama olmadı golü atamadık. Şampiyon olamadık.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

VE BEKLENEN MUTLU SON...

FENERBAHÇE ACIBADEM 2. KEZ BAYANLAR VOLEYBOL LİGİ ŞAMPİYONU.
Ligin başında değil transferler yapıldığı zaman bu sene ligin uzak ara favorsi olarak herkes Fenerbahçe Acıbadem'i işaret ediyordu. Şampiyonluktan sonra 8 oyuncu ile yollarını ayıran Fenerbahçe Acıbadem Dünya çapında yeni 8 oyuncu transfer ederek yeni sezona başlarken 4 kupa hedefi koyuyordu.
Kurulan kadro gerçekten de çok iyi idi. Ama kağıt üzerinde iyi kadro kurmak yetmiyordu. Her biri yıldız olan oyuncuların TAKIM olması da gerekiyordu. Geçen yıl Türk Telekom örneği veriliyordu. Ama oynana maçlarla görüldü ki Fenerbahçe Acıbademli yıldız oyuncular aynı zamanda TAKIM oyuncusu olmuşlardı.
Türkiye Kupasında, Avrupa Şampiyonlar Liginde ve Türkiye liginde mücadele ederken aldıkları başarılı sonuçlar nedeniyle "izleyici" sayısında da artış olmuştu. Ligin başında "kemik" bir taraftar kitlesi varken sezon içinde aldıkları başarılı sonuçlar dolayısıyla "izleyicileri" de artıyor ve her maç salonda izleyicisi ve taraftarı ile iyi bir seyirci onları bekliyordu.
Final serisinin 3-0 olacağını tahmin ediyordum. Hatta ilk iki maçın 3-2 lik sonuçla bitmesine şaşırmıştım. VGSTT nin bu periyoda tam formda girmiş olması ve kadro olarak iyi oyunculara sahip olan bu takımın tüm gücüyle bir maç kazanma arzusu ile hareket etmesi nedeniyle maçlar çekişmeli geçiyordu.
Salon her zamnaki gibi taraftar ve izleyici olarak dolu idi. Futbol maçları müdavimi olan gençler ve her voleybol maçında gördüğüm (yanılmıyorsam Grup Lacivert üyeleri) taraftarımız ile Fenerbahçeye gönül veren ama salonda lütfen tezahürat yapan seyircilerimiz sezonun son maçı olabileceği öngörüsü ile salonu doldurmuştu.
Maça hızlı giren VGSTT oldu. İlk sette bir ara 11-6 gibi farkı bile yakaladılar ama sonra yavaş yavaş arayı kapadık. VGSTT nin liberosu Gizem bir pozisyonda sakatlık geçirdi ama oyuna devam etti. Bu arada farkı kapatmaya başladık. Bu sette 20-19 VGSTT önde iken çıkardığımız bir topa hücum edeceklerdi pasör arka ortadan Neslihan ile oynamak istedi ama Serpil Neslihan'ın hücum edeceği noktayı kapatınca Neslihan hücum edemedi ve Neslihan oyundan koptu. Zorla içeri atılan topu sayıya çevirerek 20-20 yaptık. İyi servis ile sayı aldık. Durum 22-20 iken attığımız bir serviste topu bizim alanımıza kaçırdılar ve Gamova topu VGSTT alanına bıraktı. Herkes sevinirken Ümit SOKULLU faul işaret ederek sayıyı VGSTT ye verdi. Attıkları servise iyi hücum edemedik ve VGSTT nin hücumu bana ve benimle birlikte izleyenlere göre banttan auta gitmesine rağmen hakem sayıyı VGSTT ye verince durum 22-22 olmuştu. İşte setrin bu noktasında Seda sahneye çıktı. Attıkları servisi Nati iyi karşılayamadı zor çevirdik ama onların hücumuna Seda muhteşem bir refleksle karşılık verdi onlar penaltı gibi kullanmak istediklerinde ise Gamova blokla sayıyı alıyordu. Kaptanın servisine Neslihanla yaptıkları hücuma yapılan blok sonrası set sayısı attık ve Seda ile sayıyı aldık.
ikinci sete iyi başlayan bizdik. Bu sefer 11-5 önde olan biz olmamıza rağmen setin sonlarına doğru bizi yakaladılar ve 24-23 öne geçtiler. Bu arada da Naz oyunda idi ve yine Seda iyi hücumlarla bizi ayakta tutuyordu. Sedanın sayısı ile 24-24 olunca Eda servise geçti ve ace ile 25-24 öne geçtik. Edanın attığı iyi servise yapılan hücuma blok yapıp seti 26-24 bize getiren oyuncu ise Seda oluyordu.
Seride 2-0 önde olan ve maçta da 2-0 öne geçen Fenerbahçe Acıbadem psikolojik olarak VGSTT den iyi durumda idi ve son set olması için oynuyordu. Sete de hızlı başladık. 8-3 önde girdik ilk teknik molaya ve uzun bir süre önde idik ama setin sonlarına doğru VGSTT tüm gücüyle asıldı ve aradaki farkı kapar gibi oldularsa da Fenerbahçeli oyuncular bir an önce tatile gitmek istediklerinden olsa gerek Nati ile sete maça ve sezona son noktayı koydular.
Maç sonunda Şampiyonluk kutlamaları olacaktı ama taraftarın (seyircilerin değil) aklı aynı zamanda Caferağa'da başlayacak olan F.Bahçe-6Saray Bayan Basket maçında idi. Yöneticilerimizde o maça gidecekleri için acele ediyorlardı.
Ne yazık ki kutlama yapmayı, Şampiyonluk kupası verme gibi organizasyonları yapmayı bir türlü beceremiyoruz. Maç sonrası en iyi oyunculara ödül verilirken yapılan anonslar bile neredeyse tam olarak duyulmuyordu. Kimin neye göre ödül aldığı anlaşılamıyordu. En iyi blokör olarak Fenerbahçe Acıbadem denilince salondaki herkes Eda'nın adının açıklanacağını bekliyordu. Eda da zaten bir an şaşırıp adım atacaktı ki Çiğdem Can RASNA anonsu geldi. Sonradan öğrenildi ki yüzde olarak Kaptan Çiğdem hak etmiş bu ödülü. Ama salondaki tüm kişiler hemen Eda Erdem'e tezahürat yaparak Eda'ya moral verdi. Nati'nin sezon içinde muhteşem oyunlar oynamasına rağmen final serisinde gerek servis alırken yaptığı manşet hataları gerek hücumda top öldürmedeki sıkıntıları ödül almasına da engel oluyordu. Sezonun yarısından sonra bir anda başlayan pasör kim olmalı tartışması neredeyse takımın huzurunu bozacaktı. Naz'ın en iyi pasör ödülü alması bile Naz-Dricks tartışmasını sona erdirmeyecek gibi geliyor bana. Kişisel tercihler nedeniyle bir kısım Naz'ı bir kısım ise Dricks'i tercih edebilir. İkisinin de artı ve eksileri var. Gelecek yıl yabancı kısıtlaması nedeniyle yabancı bir pasörümüz olmayacağını düşünüyorum o nedenle de bu tartışma kişi ismi değiştirerek değişirse bu tartışmayı yapan bazı kişilerde artniyet ararım. Naz'ın maçtan sonra FBTV ve NTV Sporda kendisine yöneltilen serinin ilk maçında 2-0 sonrası oyuna girip maçı çeviren maçın yıldız oldun nasıl yaptın sorularına verdiği "Takım olarak oynamamız gerektiğini anladık ve takım olarak iyi oynamaya başladık. Alice olsun İpek olsun tüm arkadaşlar gereken katkıyı verdik ve diğer arkadaşları ateşledik. Voleybol takım oyunu tek başına birşey yapamazsınız" yanıtını vermesi de benim gözümde daha da değer kazanmasına neden oldu açıkçası.
Şampiyonluk kutlamaları sonrası oyunculardan gerek imza gerek resim çektirme talebinde bulunan taraftarımıza oyuncularımız gösterdikleri içtenlik oyuncuların taraftarı ne kadar sevdiği ve önemsediğini anlamama neden oluyordu. Teknik Direktör Jan De Brandt yanımdaki Kerem'i bir dakika gelir misin sana özel hediyem var diye kenara çekiyor ve Fenerbahçe Acıbadem tişörtünü veriyordu. Aynı şekilde oyuncularımız(Alice Bloom örneğin) sezon boyunca kendisine ilgi gösteren bir taraftara formasını hediye ediyordu.
Sarı melekler benim gözümde taraftara yazdıkları beste ile zaten farklılardı , keşke şampiyonluk kutlamaları daha doğru organize edilseydi de bir kez daha bestelerini taraftara söyleselerdi ve coşkuyu daha iyi paylaşabilselerdi.
Final serisi maçları için İzmir'den kalkıp İstanbul'a izlemeye gelmeye değdi. Zira Milli takımın maçları nedeniyle gelecek sezon bence en erken Aralık ayında başlar. Yeni sezona kadar ne mi yaparız. Biz milli maçları heyecanla izlemek için verecek yayıncı kuruluş ararken iki günde voleybol izleyip öğrenenler forumlarda Neslihan'ı transfer eder, Seda'yı takıma yakıştıramaz, her gün yeni bir oyuncu transferi isterler.
Bize yaşattıkları tüm bu mutluluklar için Başta Mehmet Ali AYDINLAR olmak üzere Fenerbahçe Acıbadem'de ki tüm oyuncularımıza ve tüm teknik ekibe TEŞEKKÜRLER....

6 Mayıs 2010 Perşembe

TÜRKİYE KUPASI FİNALİ

Evet bu takımı Şampiyonlukları, Kupaları için sevmedik. Bu takımı FENERBAHÇE olduğu için sevdik. SARI LACİVERT renklere gönül verdik.
Kupayı kazanamamaktan değil, her yıl olduğu gibi FENERBAHÇE'li olmayan kişilerin aynı aptalca , bazıları yaratıcı olsa da klişe esprilerinden kurtulamadığımız için üzgünüm. Lanet, büyü vb şeylere pek inanmasam da acaba diyeceğim bu gidişle...
27 yıl kazanamamışız 28 . yıl da kazanmasak ne olur ama dün oynadığımız futbol beni endişelendirdi.
Şimdi komplo üreticilerin "KUPAYI TRABZON'A BİLEREK VERDİLER" ligin son maçında Trabzon Saraçoğlunda Fener'e yatacak demelerini bekliyorum. Ne zaman mı diyecekler. Tabii ki bu hafta Fenerbahçe Ankara'da Ankaragücü'nü yendikten hemen sonra...

PLAY OFF FİNALİ 2. MAÇI

Aroma Bayanlar ligi final maçlarının Fenerbahçe Acıbadem-VGSTT arasında oynanacağı belli olduğunda serinin 3-0 bizim olacağına inandığımı ama maçların 3-0 olmayacağını yine de 3-2 lik fazla maç beklemediğimi yazmıştım.
İlk maç 1 Mayıs günü oynandı. Yıllardır yaptığım gibi önce 1 Mayıs yürüyüşüne katıldım ve sonra ilk defa evine gittiğim bir arkadaşta tek başıma tv den maçı izledim. Onlar içerde muhabbet ederken ben de şok içinde maçı izledim. Takımı tanımakta zorluk çektim. Nati bile dökülüyordu dersem durum anlaşılır herhalde.
Kabus gibi geçen ilk iki setten sonra 3. sette de durum 11-4 olmuştu ki takım birden kendine geldi. Gerçekten çok kötü hücum eden Seda yerine Alice, Frauke yerine Naz girdi İpekte blok için oyunda idi ve takım bir anda değişti önce bu seti aldılar daha sonra 4. seti alarak maçı tie break setine taşımayı başardılar ve tie break setinide iyi oynayarak seride 1-0 öne geçtiler. Sadece 1-0 öne geçmek değil 2-0 dan maçı çevirerek psikolojik baskıyı VGSTT ye yüklemek de önemli idi.
2. maçı salondan izleyebilecektim. 11 Mayısta duruşmam olduğu için çok önceden hafta sonunu da İstanbulda geçirmek için 7 sine almıştım uçak biletimi. Zaten VGSTT-Ecz. Zentiva serisinin 3-0 bitmesine de en çok final serisinin bir an önce başlıyacak olmasından dolayı bozulmuştum. Seri 3-1 bitseydi final serisi 4 ünde başlayacaktı... Ben de ilk maçtan salonda olacaktım.. Uçak biletini önceye aldım ve havaalanından doğru salona geçtim. Elimde spor çantam ve Laptop salonun cafesine geçtim. Daha sonra polisler geldi ve özel güvenlikler görevlendirildi. Cafedekiler de dışarı çıkarıldı ve sonra seyirci alınmasına başlandı. Maçın başlamasına 1 saatten fazla süre vardı ve ben içeri girmiş yerimi almıştım. Gürol'un blogundan yazılarıyla tanıdığı Kerem'i görebilir tanıyabilir miyim diye bakınıyordum. Tezahürat yapan amigolardan birine sorduğumda soyadını sordu. Birden fazla Kerem var ama hangisi senin aradığın bilemem dedi. Maç içinde yan gözle de olsa aradığım Kerem'i maçtan sonra buldum.
Maça iyi başladık. De Brandt ilk maçı kazandıran kadroyu sahaya sürmüştü. Uuzn bir aradan sonra Naz ve Alice ilk 6 da maça başladı. İlk sete iyi başladık ve iyi oynayarak seti rahat şekilde kazandık. İkinci sete iyi başlayan ise VGSTT di. Servisleri Natinin üzerine atıyorlardı ve biz doğru dürüst hücum edemiyorduk. Seti de rahat bir şekilde aldılar. Üçüncü set karşılıklı sayılarla çekişmelerle geçti. Uzatmalarda VGSTT aldı. Bir yandan hiç rahat bir maç izleyemeyeceğiz diye düşünüyordum hep yürek çarpıntısı olacak diyordum bir yandan da zaten gelecek sezon en erken Aralık ayında başlayacak bir maç fazla izleyebilmek için bir maç kaybetsek bir şey olmaz diyordum.Dördüncü sette takım kendine geldi ve maçı tekarar uzatma setine taşımayı başardı. Uzatma setini de iyi oynayarak seride durumu 2-0 yaptı.
Maçı izlerken VGSTT nin takım savunmasının çok iyi olduğunu bizim eksikliğimizin takım savunmasının tam olarak oturmayışında olduğunu düşündüm. Daha önce bir arkadaşın dediği gibi voleybolda savunma blokla başlıyor. Rakip takım hücum ederken blok iyi yer tutacak ki hücumda bloktan kaçabilirse takım savunma ile topu çıkarabilsin. Bizim blok yerleşimimizin bu açıdan VGSTT den daha zayıf olduğunu düşündüm. Polyak olsun Maculewich olsun çok iyi blokör. Biz de de Eda iyi blok tutuyor.
Bu son maçlarda etkili hücum edemediğimizi farkettim. Fazlasıyla plase yapmaya başladık gibime geliyor. Blokları iyi yer tutması yüzünden plaselere başvurmak zorunda kalabiliriz ama bence blokaut yaptırmak daha akıllıca çünkü VGSTT iyi dublaja giren bir takım.
Fenerbahçe Acıbadem ile VGSTT arasındaki maçlar aynı zamanda psikolojik açıdan da müthiş mücadeleye sahne oluyor. Oyuncuların hepsi hırs küpü. Maçlarda alınan sayılardan sonra sevinmek normal ama bu seride her iki takımın oyuncuları da alınan bazı sayılardan sonra adeta sevinç duygu patlaması yaşıyorlar.
Maçtan sonra oyunculardan imza alma ve resim çektirme şansım oldu. Songül kontratının 1+1 olduğunu uzatma opsiyonunun her iki tarafda da olduğunu söyledi. Galatasaray teklifi var mı dediğimde yok dedi.
Kaptan Çiğdem'e ise gelecek yılda olup olmadığını sordum. O da 1 yıl daha kontratı olduğunu söyledi.
İpek ise artık yorulduklarını seriyi daha fazla uzatmak istemediklerini o yüzden serinin 3-0 olacağını söyledi. 3-2 lik maçlarla yüreğimize indirdiklerini söyledim.
Eda tam bir taraftar gibi. Maç sonrası formayı imzalaması için kalemimi uzattım ki kalem sırf forma imzalatmak için aldığım keçeli kalemdi. Böyle kalem getirdiklerinde çok mutlu oluyorum dedi. Ben de İzmirden bu maç için geldiğimi söyledim. Çok şaşırdı. Resim çektirebilir miyiz diye sorduğumda tabii dedi ve fotoğraf makinemi erkek arkadaşına vererek "aşkım bir resim çeker misin" dedi.
Naz ile de fotoğraf çektirdim. Naz'a Fenerbahçe forması sözünü hatırlattığımda " Ben size forma verdim ama"diyerek verdiği milli takım formasını kastediyordu.
Violet hanım ise Federasyon Bşk.nından oldukça şikayetçi...

Maçın istatistiklerini federasyonun sitesinden incelediğimde çok şaşırıyorum. İstatikle ilgili "Rakamlar yalan söylemez yalancılar rakam söyler" lafı geliyor aklıma. VGSTT 156 hücumda 19 kez blokta kalmış gözküyor ama Fenerbahçe 20 Blok yapmış yazıyor. O mu yanlış bu mu?
Aynı şekilde Naz -3 ile oynamış gözüküyor. 2 Blok (ki ben daha fazla hatırlıyorum) 1 de hücum sayısı var. 2 servis hatası var ise nasıl oluyor da -3 oluyor...
Bugün sezonun belki de son maçı. Şampiyonluk maçı. Gelecek sezonun Kasım ayındaki Dünya Şampiyonası nedeniyle en erken Aralık ayında başlayacağını düşünüyorum. Umarım kızlar bir an önce kısa da olsa tatil yapabilmek için bu maçı kazanırlar.